0 %

Paragraf Yorumları

Yorumlar yükleniyor...

Yorum Yap

20. BÖLÜM

Yazı Boyutu
100%

Keyifli okumalar. 🤍

20.BÖLÜM

Oriyaga'daki en sıcak günlerdi.

Yılın bu zamanları insanlar, kışın olduğu kadar sık avcılık yapmıyordu, bu sebeptendir ki son zamanlarda orman oldukça ıssız ve yalnızdı.

Ormanda yalnız ben ve Victor vardık.

Annem, ölmüştü.

Onu, Victorla beraber kilisede nikâh kıyıp geldiğimiz gün ölmüş halde bulmuştuk. Esasen cadı köşkünün kapısını açıp girdiğimde ilk olarak uyuyor olduğunu düşünmüştüm, hatta kenardaki esvapı alıp üzerine örtmüştüm üşümemesi için. Kelebeklerime bakmış, Victorla evli olmanın nasıl hissettireceğini düşünmüş, elbisemi üzerimden çıkarmadan oturmuştum.

Victorla yaşlarımızı toplamıştım.

Toplamda dört ve beş yaşındaydık.

Fakat daha sonra Victor'un huzursuzca bunağa baktığını, beni izlediğini görmüştüm. Herhalde o ölümü benden daha iyi tanıyordu, ne de olsa sevdiklerini henüz küçücükken kaybetmişti. O yüzden annemin öldüğünü benden önce anlamış, gidip onun kalbine bakmıştı ve atmadığını gördüğünde üzülerek bana dönmüştü.

O günün, yani evlendiğimiz ve büyücü kadını kaybetmemizin üzerinden on beş gün geçmişti.

Victor hep benimleydi. Cadı köşkünde beraber kalıyorduk. Ben sessizce oturuyordum, o da gün içinde bana aş hazırlıyor, kelebek getiriyor, eflatun renkli meyveden topluyordu. Her ne kadar yaz gelmiş olsa da geceleri soğuk oluyordu, bu yüzden şömineye odun atıp, sedirin üzerinde sarılarak uzanıyorduk. Nedense gündüzleri taş olmuş gibi ağlamıyor ama gece çöküp Victor'un kollarına yerleşince hıçkırıklara boğuluyordum. Ne garip şeydi ölüm. Durmuş durmuş, benim bunağımı, Victor gelince bulmuştu. Sanki son ana kadar bunu beklemişti, beni yalnız bırakmayı istememişti. Belki de Victorla nikah kıymamıza bu nedenden ötürü izin vermişti.

Yine bir akşam üstüydü. Ben, annemin diktiği yeşil elbiseyle sedirin üstünde oturuyor, camlardan dışarıya bakıyordum. Kızıl saçlarım omuzlarımda kabarık şekilde duruyordu, çünkü kocam onları taramıştı. Saçlarımın neyi varsa fırça değdikten sonra aslan yelesine dönebiliyordu. Victor'u bekliyordum, bana eflatun meyveden bulmaya gitmişti. Benimle evlendikten sonra hiç gitmemişti, obanın diğer tarafına geçmemişti.

Ama geyiğim ve büyücü annem gitmişti.

Annemin ördüğü elbisemin eteklerini düzeltip dört köşeli camdan dışarıya bakmaya devam ettim. Gökyüzünde saçlarıma benzeyen bir renk vardı, şafağı beklediğim gibi gün batımını da burada böyle beklemiştim. Victor'u iki ağacın arasında yürürken görünce dizlerim üzerinde biraz yükseldim. Üzerinde keten gömlek vardı ama bunun rengi siyahtı. Terlediğinden olsa gerek düğmelerinin birazını açmıştı. Bir elinde eflatun meyveleri koyduğu torba, diğer elinde mendil vardı, alnını siliyordu. Kapkara saçlarına cılız gün ışığı düşmüştü, açıktaki göğsü parlıyordu.

Kalkıp kocam için kapıyı açtım.

Sonra sedire geri dönüp oturdum.

Victor tahta kapıdan girdi, elindeki torbayı mutfak tezgâhına bırakıp benden yana yürüdü. Ellerimi önümde tutarken avuç içinin saçım üzerine yerleştiğini hissettim. Saçlarımı tepeden aşağıya doğru okşadı. "Özledin mi kocanı?"

"Hayır. Gittiğinin farkında bile değildim."

Kafasını bana doğru eğip eliylen okşadığı saçlarımdan bir tane öptü. "Saçların sıcaklamış, dışarıya mı çıktın?"

Elimi dalgınlıkla saçlarıma götürdüm. "Kabardılar bir de. Çirkin oldum."

Dudakları saçlarıma tutunarak kafamdan aşağıya indi. "Şehirde kadınlar için kremler satıyorlar. Almanya'dan getiriyorlarmış. Sana onlardan alayım mı?"

Omuzlarımı silktim. "Çok paradır onlar. Senin pantolonunda hiç paraların şıngırdadığını duymadım."

"Gururumu kırıyorsun karıcığım..."

"Benim de param yok. Parayla hiçbir şey almadım."

"Şehirde çalışırsam para kazanırım." Victor yüzümü örten saçımı çekti, terleyen yanağını da yanağıma yastı. "O zaman sana güzel kremler de alırım, güzel parfümler de."

Çehremi ona döndüm, kara kara gözlerine rağmen o gittiğindendir kalbimi sıkan duygunun hafiflediğini hisseder oldum. "Sonra şehirden bir kız bulup beni bırakırsın."

Victor buna tebessüm etme lüzumu buldu. "Ben haysiyetsiz miyim?"

"Özür dilerim," dedim başımı eğip kafamı kalbine yaslarken. "Öyle demek istemedim."

Victor'un göğsü gülüşüyle beraber hareket etti, pek komiğine gitmiştim herhalde. Ellerini belime sarıp beni sıkı tutarken, "Senin ettiğin sözler beni rahatsız etmez," dedi.

"Gözlerin kara ya hani, sinirli bakınca biraz korkuyorum ama çaktırmamaya çalışıyorum."

Yüzümü göğsünden kaldırıp çenemin altından tuttu, gözlerime bakarken gözlerinin karası kalbine hiç bulaşmamış gibiydi. "Ben çok güçlü bir adamım, bu zamanda kendini korumak için nasıl kılıç tutulacağını da nasıl dövüşüleceğini de bilmek gerekir. Dövüşürüm de, hiç korkum yoktur. Lakin sen çok şanslısın, bahsettiklerim seni kapsamıyor."

Herhalde biliyordum Victor'un söz konusu canı olduğunda, aşı olduğunda o kılıcı düşünmeden kaldırıyordu. Daha evvelinden bir adamın elini kesmiş, birinin de kalbini sökmüştü. Obada yaşam acımasızdı. "Seni kimse aramıyor değil mi? Hep benimle mi kalacaksın? Ama sıkılırsın. Ben ormanda yaşamaya alışkınım, sen n'apacaksın?"

"Her erkeğin yapması gerektiği gibi karıma bakacağım. Daha ne işim olsun?"

"Essahtan gitmeyecek misin?"

"Gitmeyeceğim tabi."

Ona inanıp başımı salladım, dudaklarımı ileriye uzatıp yanağından öptüm. "Biliyor musun, annemi çok özledim."

Sırtıma yumuşakça vurdu. "Biliyorum, biliyorum tabi ama bunağın acı çekmeden, gözleri arkada kalmadan ölmesi güzel olmadı mı Hare?"

Evet, acı çekmemişti, acı çekmeden, sakince ölmüştü lakin bu ölümünü benim için acısız kılmazdı. "Sanki senin gelmeni bekledi Victor... Sanki Tanrı'da bunu bekledi, öyle aldı annemi yanına. Beni yalnız bırakmaktan hep çok korkmuştu, neyse ki yalnız kalmadım. Offf ya, geyiğim de öldü." Tekrar çok üzülerek yanağımı omzuna koydum. "Canım geyiğim."

"Ormanda avlanmaktan korkarak yaşayan bir geyik... belki ruhu ölünce huzur bulmuştur. Böyle düşün Hare."

Hiç de böyle düşünmemiştim. Geyiğim essahtan hür hissetmiş midir, kaçmadan yaşamamın tadına varmış mıdır? "Öylese geyiğim için biraz mutlu oldum ama öyleyse."

"Öyledir tabi. Tanrı'ya kavuşunca herkes huzur bulur."

"Hahaha. Sanki daha önce öldün de Tanrı'ya gittin."

Onunla eğlendiğimi fark edince karnımı gıdıkladı. "O halde söyle bakalım, bir insan Tanrı'nın huzuruna dua etmeye çıkıp mutlu oluyorsa, Tanrı'ya kavuştuktan sonra nasıl mutlu olmaz?"

Parmaklarımı onun keten gömleğinin yaka kenarlarında dolaştırırken söylediklerini düşünmeye başladım. Doğru, ben de dua edince yüreğimde bir ferahlık hissediyordum, sebebi Tanrı'yla adeta görüşüyormuş gibi hissetmemdi belki. Ya da... "Sen beni kandırıyor musun Victor?"

"Aaa kadın!" Sesini yükselip beni kucağından itti. "Şu soruyu sorup durma! Kandırmıyorum seni işte! Kandırmayacağım!"

Adama bak, bir de bağırsaydı bari! Zaten bağırıyordu lakin... "Bağır bana, bağır... Annem de Tanrı'nın yanında görsün, ah vah edip üzülsün..." bunağı düşününce yine gözlerim doldu. "Fenalık geçirsin, sana beddua etsin sonra! Bağır bana, hadi bağır, bağırsana..."

"Dellendin yine!" diye homurdanıp başımı çekti ve tekrar omzunun üstüne koyup saçlarımı okşadı. "Annen benim seni sevdiğimi biliyordu, yoksa ölmeyeceğinden çok eminim."

Gözyaşlarım üzerindeki gömleğe düştü ve bunu hisseden Victor, "Essahtan yine mi ağlıyorsun?" dedi.

"Ağladıkça içim temizleniyor sanki..."

"Su gibi tertemiz oldun herhalde, günlerdir ağlıyorsun."

Büyücü kadını öyle bir özlüyordum ki, yeni yaşamımı kabul edemiyordum. Onun olmadığı sabahlar çok yabancıydı, onun dizlerini tutarak inmediği merdivenler çok eksikti. Nasıl dinerdi bu hasretim, keşke her şeyi bilen kocam bunu da bilseydi.

"Sana meyve getireyim," diyerek doğruldu Victor ve tezgâhın oraya geçti. Torbanın içini açıp renklerini sevdiğim meyveleri, kuyudan çektiği suyla yıkadı. Kabaran saçlarımı okşadım ve elbisemin etekleriyle oynadım. Yanıma, yıkadığı meyvelerle dönüp karşıma oturdu ve başını çevirip kararan havaya baktı. "Şömineyi hava daha da kararmadan yakmak gerekir."

"Yak o zaman!"

Saçlarımın üstünden öpüp kalktı. "Neye bağırıyorsun acaba?"

"Özür dilerim Victor," dedim ve ağlayarak eflatun rengindeki meyveleri yemeye başladım. Geyiğim bunları pek severdi, ben de canım isterse onun için toplardım. Şimdi ne o yerdi ne ben. "Victor, baksana! Ben de senin geyiğin miyim? Sen de bana meyve toplayıp getiriyorsun."

"Bir erkek karısı için çok çalışmalıdır."

Onun şömine önüne bıraktığı kütüklere, sonra da kuvvetli kollarına baktım. "Kadın kocası için ne yapmalı?"

"Onu çok sevmeli."

Bu benim için hiç de zor değildi. "Ee, ben zaten onu yapıyorum."

Odunları şöminenin içine bırakırken gülümsedi. "Biliyorum."

"Ama duymak için ayaklarıma kapanırsan seni sevdiğimi de söylerim."

"Şimdi hiç demiş olmadın değil mi?"

"Ihıh! Demedim elbette!"

Şömineden sonra evde ısınmaya başlayınca Victor mutfağa döndü, ellerini yıkayıp alnına su bastırdı. Yanıma gelip karşıma oturduğunda, hararet basmış olmalı ki gömleğinin düğmelerini bir bir çözdü. Ağzımdaki meyvenin küçük çekirdeklerini yuttuğumda, Victor gömleğini sedirin kenarına bırakıp bana gülümsedi. "O çekirdekleri yut sen... Hepsi midende kurtulanacak!"

Gözlerimi kocaman açıp, "Hayır!" dedim.

"Kurtlar seni içeriden yemeye başlayınca göreceğim ben seni..."

Elimdeki, yarısını ısırdığım meyveyi ona fırlattığımda Victor irkilip başını bana çevirdi, meyve alnına değip yuvarlanarak tahta yere düştü. Alt dudağımı ısırdım ve Victor aniden dikleşip kolumdan tutunca ağzımı açıp bir çığlık attım. Beni geniş omuzlarının taşıdığı çıplak göğsüne çekip yüzlerimizi yakınlaştırdı. "Kocana eziyet mi ediyorsun sen?"

Gözlerimi kırpıştırıp kafamı iki yana salladım. "Ihıh!"

"O halde öp çabuk beni!"

Meselenin buraya nasıl geldiğinin izahını arayarak şaşkınca kara gözlerine baktıktan sonra aniden kıkırdamaya başlayınca, Victor kolumdaki elini çekti ve yüzüme götürdü. İki eliyle birlikte çehremi kavrayıp dudaklarını yavaşça dudaklarıma sürttü. "Ne güzel kokuyorsun sen..."

"Nehrin suyu bugün tertemiz ve parlaktı, gördün değil mi?"

"Evet," diyerek dudaklarını dudaklarımda tutmaya devam edince kollarımı kaldırıp boynuna doladım, elbisemin kollarındaki kumaş ensesine değince gülümsediğini hissettim. Diğer zamanlarda olduğu gibi değil, yumuşak şekilde beni öperek vücudumu sedirin üzerine koydu. Dudaklarımdaki meyvenin tadı ikimizin de ağzını örtmüş oldu. "Terlersin şimdi, elbiseni çıkaralım..."

Dudaklarımı ısırıp başımı iki yana salladığımda gülümseyerek elbisemin önündeki iplerini çözmeye başladı. İşgüzarlık ettiğimi biliyordu pekâlâ. Bu elbiseyi çok seviyordum, üzerimden çıkaran adamı da. İplerin tümü çözüldüğünde elbisenin vücudumdan aşağıya kayışını hissettim ve pamuklu çamaşırlarımla karşısında kalınca saçlarımı parmağıma dolayarak onu izledim. Elbisemi nazikçe kenara bırakıp üzerime doğru uzandı, dudaklarını yüzümün bölgelerinde gezdirme ihtiyacı duydu. Kollarımı kaldırıp ellerimi beline koydum, öpücüklerime doyumsuzca arzu duyup gözlerimi yumdum.

"Kocanı ne kadar seviyorsun, de bakalım."

Öpücükleri devam etsin diye iç çektim. "Annemden az, geyiğimden çok... Ah, haksızlık mı ettim geyiğime?"

Victor'un gülümsemesi öpücüğünün altından çıkıp yanağımda kavis çizdi. "Beni de annenden az seviyorsun demek..."

Omuzlarımı silktiğimde başını az eğip omuzumdan öptü, öpücüğü ses çıkardı. Beni öpsün, beni tutsun, beni sarsın gerisinin pek bir ehemmiyeti yoktu. Bir yorgan gibi üzerime örtülüp beni koruması, kendine katması pek mest ediyordu beni. Güneşin üstünü, vakti gelince örtüp kendisiyle kaplayan bir gece gibi tümüyle kaplamıştı tenimi ve daha ötesindeki ruhumu. Annem için yaşadığım o ıstırap Victor'un kollarındayken hafifliyordu, sanırsınız dünyanın başka bir boyutuna geçiyordum. Böyle öpücüklere bağlanmaktan yana da büyük endişeler duyuyordum.

Victor vücudumdan aşağıya kayıp kuş gibi çarpan kalbimin üstünden de öpünce gözlerim bir saniye için açıldı.

"Seni öpmeye devam edeyim mi?"

"Çok isterim!"

Gözlerim kapanmadan evvel gülümsediğini gördüm, sonra gözlerim kapalı olsa da geriye kalan duygularımın son raddesine kadar uyanık olduğunu hissettim. Garip bir sarhoşluk hissiyle kıpırdayamaz oldum, yalnız ellerimi hareket ettirdim. Onun geceleri daha yakından tanıştığım tenini bertaraf ettim, dokunuşların bir manaya çıktığını o vakit anladım. O kollarımı, karnımı, göğüslerimi öptükçe dudaklarımdan daha önceki gibi inlemeler döküldü. İnsanın kendi vücudundan faydalanarak zevk alması ne garip şeydi.

"Yapacaklarımızın hiçbir yerinde bir yanlışlık yok Hare, bil diye söylüyorum. Karı kocalar birbirlerinin sefasını sürerler."

Kalbim çok güvende ve bahtiyar hissediyordu, anladım ki iki insanın birbirine dokunduğunda aldığı zevk o derinin altına yerleşen ruhtan kaynaklanıyordu. Aşk ruhu beslemeliydi ki tende çiçekler açsın. Ellerim onun belinden aşağıya, bir zevk duygusuyla beraber indiğinde onun daha çıplak olduğunu fark ettim. Üzerindekileri ne zaman çıkardığını ne yazık ki göremedim, zevk sarhoşluğu beni aslında duyuyor olduğum bir uykuya çekmişti sanki.

O rüya gibi hissettiren, beni bir süreliğine çektiğim ıstırabın içinden alan öpücüklerden sonra, "Canım acıyacak mı?" diye sorduğumu hatırlıyorum.

Victor o derin, sıcak solukları arasından, "Sefasını sür sevgilim," dedi.

Bacaklarımın açıldığını hissettim, dudaklarını da diz kapaklarımda. Sakallı çenesini bacaklarımın içine sürterek nefesini oraya üfledi. İçim bir hoş olunca güldüm, göz kapaklarımın üstünde nehrin parıltısına benzeyen ışıklar gördüm. Ellerim geceleri durduğu göğüs kafesini okşadı, o zaman kalp atışlarına daha yakından vakıf oldum. Bir elim de kara saçlarının arasına kaydı, o saçları yumuşakça okşarken boğazımdan cılız sesler çıkardım. O da çıplaktı, esmer teninin karnımdan kayarken bana doğru sürtünüşünü hissetmemek mümkün değildi. Ellerini bacaklarımın arasına götürüp inledi. "Nasıl hissediyorsun?"

"Aş... Aşık."

Tamamen çıplak kaldığımda bunun uzun süreceğini düşündüm, utanıp elimden birisini vücuduma götürdüm ama Victor bana gerek kalmadan beni kendi vücuduyla örterken, dudaklarını da dudaklarıma bastırıp kara gözlerimi yuttu. O bana öyle kara kara bakınca kendimi, kavanoza koyup üstüne kapak örttüğüm kelebeklerimden birisi gibi hissettim. Victor canımın yanmasından endişe ediyormuş da öpücükleriyle bunu azaltabilirmiş gibi dudaklarımın kenarına bir sürü öpücük dizdi ve bacaklarımın arasında sıcaklık, ağırlık hissettim. O ağırlığı içime itişiyle beraber zevk sefası kalbimi coşturdu, karnımdan yukarıya tatsız bir sızı yayıldı lakin pek de sürmedi. O itiş nazikçe yavaşladı, hassaslaştı, Victor dudaklarımı öperken ağzıma doğru inledi. "Aşkım!"

Öpücükleri bu zevkli duyguya hoşluk eden, lezzetli bir meyveye benziyordu. Ellerim hararetli, sıcak vücudunda istekle gezerken nefesimi dişlerim arasından verip gözlerine gülümsedim. "İnsanın vücudu ne kadar garip Victor! Birleşebiliyor, inanılmaz!"

Saçlarımı avucuna alıp hassas şekilde hareket etti. "Ne güzel bir şeysin sen."

Yüzümü boğazına yerleştirdim, bu vaziyette kokusunu, tenini yakından hissettim. Victor belimin, kalçamın yanlarını okşadı, sert nefes alışverişlerle yüreğimi hoplattı. Omuzlarına şöyle bir bakan da onu gerçekten haydutun biri sanırdı ama ne kadar da yumuşaktı. Oysa ben hassas değilimdir! Her durumla baş edebilirim, istemezsem ağlamam bile! Her soytarıya gününü gösterebilirim, her acının üstünden gelebilirim. Lakin Victor canım pek tatlıymış gibi davranıyor, tenimi öpücüklerle kuşatıyordu.

Bedenim onunla beraber önce ağırlaştı, yoğunlaştı, adeta katılaştı. Sonra birden bire daha değişik bir duygu beni kucağına aldı, Victor başını yana koyup dudaklarını kulağıma götürdü. Söyledikleri güzel sözlerdi, kimse bana böyle şeyler demezdi. Annem beni sert kelimelerle severdi, ben de geyiğimi ve ateş böceklerimi. Lakin Victor nereden öğrendiyse bana güzel sözler ediyor, saçlarımı kokluyor, ne kadar da aşık olduğundan bahsediyordu. Vücudum, eşsiz bir hisle kasılıp ardından gevşediğindeyse Victor'un kalp atışları daha sert şekilde kalbimi dövdü ve ellerimin altında sertleşen bedeni yumuşayıp kafası boynuma yerleşti.

"Hare..."

Gözlerimi tekrar kapattım, duyduğum hasrete rağmen gülümseyip kollarımı boynuna sardım. İnsan böylesine yaşadığı zevkten sonra ne diyebilirdi, ben nereden bileyim! Ben de hiçbir şey demedim, omzumu okşayıp kalbimden öperken çıplak olmaktan işte o zaman utandım. Victor halimde gülünecek ne bulduysa ağzı kulaklarına vardı. "Seni böyle sevmek de başka güzelmiş."

Yan döndüm, göğüslerim çıplak göğsüne değince Victor kafasını eğip baktı, sonra kızıl saçlarımı aşağıya doğru düzeltti. Alnımdan, şakağımdan, burnumun ucundan öpünce de hepten utanıp dudaklarının kenarını okşadım. "Umarım annem Tanrı'nın yanında bunu izlememiştir, ben de Tanrı'nın yanına gideceğim ya, hiç bakamam yüzüne!"

Gülüşü kalbini sanki yerinden sökecekti, öyle bir gülüyordu. Kalbi dışarıya fırlarsa hiç şaşırmazdım! Yanağımdan bir daha öpüp kalkınca merakla ne yapacağını izledim. Yumuşak kumaştan pantolonunu giyindi, mutfağa geçip kazanın içine su koydu. O kazan ısınırken yine gülerek geldi, beni kucakladı. Utansam da gözlerine baktım, beni yukarıdaki tuvalete götürüp dört ayaklı tahtanın üzerine oturttu. Annem de beni eskiden böyle yıkardı, ben de inat edip kaçardım. Köşkteki her yer onunla doluydu.  Victor birazdan sıcak suyu getirip beni yıkadığında gülümseyerek ıslak saçlarımı tuttum. "Saçlarımı bir daha tarar mısın?"

"Su çok sıcak mı?"

"Saçlarımı hep sen yıkasan keşke. Ben yıkarken yoruluyorum, kollarım ağrıyor!"

Beni sıcak suyla yıkayıp bir beze sardı, elimden tutup çıkardı. Merdivenlerden indirip şöminenin önündeki yuvarlak minderin üstüne koydu. Kıyafetlerimle yanıma gelip ince askılı beyaz geceliği vücuduma geçirirken kara gözlerini gözlerime dikti. "Sevgili karım... Evliliğimizi taçlandırdığımıza göre, beni daha çok seviyor musun?"

Şömine ateşi tenime vurup beni ısıtırken, "Sen beni daha çok seviyorsan ben de seni daha çok seviyorum," dedim.

Saçlarımı fırçamla taramaya başlamadan önce arkama geçti, çıplakta kalan omuzlarımdan sıcacık öptü. "Seni daha fazla sevmeye başlasam, öncesinde daha az seviyor olmaz mıyım? O yüzden beni seni hep aynı ama çok seviyorum."

Bölüm Sonu.