27. BÖLÜM
27. YAR'DAN YARA.
Deren Ateş.
O gece ilk kez Karmen'i bedeninden ruhuna kadar sevdim.
O gece aynı zamanda yanımda, benimle ilk uyuyuşuydu. İkinci kez sevişmemizden sonra yatağın diğer tarafında ama benimle aynı yastıkta uyuyakalmıştı. Daha önce onu uyurken izlemiştim. Evdeki yatağımda, geceden sabaha kadar uyumuştu. Haberi olmadan yanına geçip uyuyamamıştım. O gecenin gerçekten uzun sürmesini istemiştim. Şimdi de mecburen geldiğimiz bu yerde, üzerinde seviştiğimiz yatakta uyumuştu.
Uykusunda onu huzursuz eden şeyin ne olduğunu anlamak için yüzüne derin derin bakıyordum.
Uyuyordu ama sanki uyuması bile sesliydi. Aramızdaki hangi duygudan kaynaklı olduğunu bilmiyordum ama sanki uyuduğunda bile onu duyuyordum. Kendini sıkıyordu, vücudu rahat değildi, sürekli irkilir haldeydi. Tanıdığım ilk günden beri onu huzursuz eden bir şeyin olduğunu biliyordum ama muhtemelen tetikte yaşadığı, hep diken üstünde olduğu hayatı dolayısıyla böyleydi. Bir mafya ailesinde doğup büyümüş olmak kendisine geri dönüşü olmayan alışkanlıklar katmış olmalıydı.
Acaba güzelliğini kimden almıştı?
Yatakta bana doğru kaydığını hissesince kolumda daha fazla yer açıp parmaklarımı omzunda gezdirdim. Örtü üzerindeydi ama vücudunun bazı bölgeleri açıktı. Hafif bir nem tabakasıyla kaplıydı. Saçları kırışmış, yastığa ve koluma dağılmıştı. Dudakları omzuma değiyordu ve dişlerinin arasından verdiği her nefes tatlı bir ısırıkmış gibi tenimi ürpertiyordu. Elimi saçlarının arasına götürüp güzel saçlarını okşadım. "Uyan artık, konuş benimle, sesini özledim."
Böyle söylüyordum ama bunları duyarak uyansa sanırım üzerinde durup hiç konuşamazdım. Bugünlerde aklımı başımda tutan tek şey kendisiydi. Ellerimi onun üstüne koyana kadar nerede tuttuğumu bile bilmez haldeydim. O benimle konuşana kadar kime ne dediğimi duymaz durumdaydım. Nefesi bana değene kadar bir duygu hissetmez haldeydim. Acıdan başka bir duygu.
En son iki dakika önce düşündüğüm, düşünmemek için savaştığım kızımın aklıma gelmesiyle dudaklarımı Karmen'in alnına koyup gözlerimi sertçe yumdum. Buraya kadar kızımı bulmak için gelmiştik, bir iz sürmüştük. Yanılmamıştık da. Feda'yı bulmuştum, hastanelik bile etmiştim. Eğer biraz sabırlı olursam o uyandığında hastaneden alabilirdim. Biraz daha sabır...
Ama Nil...
Tırtılım.
Çekiyor olduğunu düşündüğüm acı yüzünden nefesim kesilince Karmen'in alnındaki dudaklarım titredi. Başımın arkasından gözlerime doğru bastıran duyguyu hissedip acımasız ihtimalleri aklımdan çıkarıp atmayı denedim. Nil hayattaydı, bunu hissediyordum. Ama yaralı şekilde hayattaysa? İnciniyorsa, üzülüyorsa, canı yanıyorsa, korkuyorsa, acıkıyorsa, susuyorsa, dayak yiyor... Günlerdir, her saat düşündüğüm ihtimallerin gevezeliği artınca panikleyip, "Karmen," diye fısıldadım. Hafif geri çekilip yüzüne baktım. "Uyan, konuş benimle, aklımı başıma topla."
Herhalde o kadar kısık sesle konuşuyordum ki, yalnız bir inleme sesi çıkararak arkasını döndü. Sırtını göğsüme yasladığında alnımı ensesine koyarak parmaklarımı sırtında dolaştırdım. Kemiklerinin sayılabilirliği, derisinin hiç yokmuş gibi zayıf olması hoşuma gitmiyordu. Yemek yediğini gördüğüm zamanların sayısı çok azdı. Yemek... Acaba Nil aç mı? Susadı mı? Üşüyor mu? Üzerinde en son pembe montu olduğunu biliyordum, ya o montu kızımdan aldılarsa? Ya tüm kıyafetlerini aldılarsa? Çıplaksa, ona birileri...
Yatakta sırtüstü döndüm ve karanlık tavana bakarken elimin içiyle yanağımdaki ıslaklığı sildim. İki dakikam bile bunları düşünmeden geçmiyordu, yalnız iki dakika düşünmemeye çalışıyordum ama aklımdan geçen en ufak şey bile kızımı çağrıştırıyordu. Sesini duymuştum ama görmeyeli haftalar olmuştu. Ondan ilk kez bu kadar ayrı kalıyordum. Üstelik güvenliğinden, sağlığından emin olmamak öldürüyordu beni. Ben ki... Herkesi koruyan ben... Üç buçuk yaşındaki masum kızımı koruyamamıştım.
Bir bıçak alıp derimi bedenimden çıkarsalar canım bu kadar yanmazdı.
Beynimi, içindeki düşüncelerini... Kalbimi, içindeki duygularını... Hiçbirini bir arada tutamıyorum. Dağılıyorum, virajı alamıyorum, yuvarlanıyorum, bir yere çarpana kadar son süratle gidiyorum.
Kızımı istiyorum, n'olur...
Ya Feda'da değilse, bir karışıklık olduysa, ya bulamazsam... Ne yapacağım, kime gideceğim?
Vücuduma dışarıdan aldığım küçük bir temasla beraber başımı Karmen'e çevirdiğimde, dudaklarının hareket ediyor olduğunu gördüm. Kollarını etrafına sarmış, sanki bir şeyler söylüyordu. Kızımdan sonra üşümesini istemediğim bir diğer kişiye de yaklaşıp elimle omzunu ısıttım ve boynundan öperken, "Neler fısıldıyorsun?" dedim.
Dudakları küçük nefes aralıklarıyla açılıp kapandıktan sonra, "Sen ne şirin bir bebeksin," dediğini duyup kaşlarımı kaldırdım. Doğru duyduğumdan emin olmak için bekledim. "Uyu uyu ninni... Uyu..."
Bir an irkildim. Bu... Tanıdıktı. Benim Nil'e sürekli söylediğim bir ninniydi. Hayret bir şey, bu ninniyi nereden duymuştu? Omzunu okşayarak onu biraz daha kendime çektim. Belki de ben söylemiştim, Nil'den bahsederken demiştim. Kafam darmadağındı, açıkçası çok hatırlamıyordum. Belki o kendiliğinden de biliyor olabilirdi. Ama İtalyan bir kadın bu ninniyi nereden bilsin?
Karmen'in sonra söylediği şey ismim olduğunda, düşüncelerim arasından sıyrılıp dudaklarına baktım. Şiş ve ısırılmış, yer yer kızarmıştı dudakları. "Deren," diye fısıldayıp ellerini yatakta gezdirince, burnumu boynuna yaslayarak gelen kokuyu hissettim. Artık kızım gibi kokmuyordu, çiçekli, kışkırtıcı kokuyordu. "Deren, bir şey söyleyeceğim..."
Onu tamamen kendime yaslayıp elimi çıplak karnına götürdüm. Vücudumun tam önündeki, bacaklarımın arasındaki kalçasına yüklenerek parmaklarımı göbeğinden aşağıya indirdim. Onunla dolmaya, her düşüncenin sesini onunla bastırmaya istekli şekilde parmaklarımı içine soktuğumda, vücudu kıpırdandı. Benimle birlikte olurken ne kadar vahşi olduğunu hatırlamama rağmen parmaklarımı kullanırken canını yakmamaya özen gösterdim. Kendimi kalçalarına doğru bastırıp ensesinden öptüm. "Güzelim, bebeğim benim..."
Böyle söylüyordum, çünkü içimden geliyordu.
Karmen'in derin bir nefes alışla uyandığını hissettiğimde parmaklarımı bir saniye bekletip ardından içinde tutmaya devam ettim. Dudaklarım çok aceleciydi, onun tüm vücudunu vaktimiz yokmuş gibi öpmek istiyordum. Ve tüm bunları hissetse de bana bir şey sormuyordu, ilişkimiz hakkında konuşamayacak kadar acı çektiğimi biliyordu. Birbirimize verdiğimiz, birbirimizden aldığımız hiçbir şey hakkında konuşmuyorduk. Buna rağmen ellerimi kendisinden uzak tutamadığımdan anlıyordu bir şeyleri.
"Uyandın," diye fısıldadım, sesini biraz olsun duyabilmek için.
"N'apıyorsun?" dedi, şaşkın olsa da vücudu bana uyum sağlıyordu.
Zayıf düşmüş bir sesle, "Karşı koyamadım," dedim. Benimle bütün olmasına karşı duyduğum ihtiyacı daha önce bir kadına duyduğum hiç olmamıştı. Onu bana çeken, beni de ona iten bir şeye sahiptik.
"Farklı olduğumu söyle," diye fısıldadığında, kendimi kalçasına daha sert yaslayıp sürtündüm ve nefes nefese, "Farkındasın," diye fısıldadım.
Ağzından çıkan sesli solukları duyunca göğsüm sertçe inip kalktı. Dudaklarını ısırmak, dudaklarımın üzerine çekmek istedim ve bu istekle göğsünü sıktım. "Bana diğer bebeğimin sen olacağını söyle," dedim. Bu kadar acı çekiyor olmama rağmen onu en çok kendime istememenin cazipliğine karşı koyamıyordum.
"Sen söyle," diye fısıldadı.
Parmaklarımı tutup beraber hareket ederken, "Diğer bebeğim sensin," diyerek ona istediğini verdim. Ve vücudunun rahatlamaya başladığını fark ettiğimde parmaklarımı içinde daha istekli hareket ettirdim. Sonraki bir hamlemle beraber yastığa doğru inleyip kendinden geçerken elimi bıraktı. Gözlerimi kapatıp alçak sesle kendimi onun vücuduna bıraktım ve ikimiz de hafiflediğimizde, şefkatle güzel omzundan öptüm.
Vücudunu seviyorum, benim için böyle terlemesinden hoşlanıyorum ama... onu böyle şefkatle öptüğümde telaşa kapılması, kalbinin hızlanmasından tatlı bir şey yoktu.
Acil bir ihtiyaçla yüzünü görmeyi istedim ve vücudunu kolayca çevirdim. Karşı karşıya geldiğimizde terli, kızarmış yüzüne kayıtsız kalamadan onu üstüme yerleştirdim. Kolumu başımın altına koyup hızlı nefesler aldığı dudaklarına dudaklarımı sürttüm. Onu uyutup kalkacaktım ama engel olamadan, "Bana kendinle ilgili bir şeyler söyle," dedim.
"Ne söyleyeyim ki?" dedi.
Nil...
Şimdi gece yarısı, acaba uyuyor mu?
Yoksa uykusunu kaçıran bir şeyler mi yaşıyor?
"Çok az tanıyorum seni, daha çok tanımak varken."
Pek rica etmezdi, yapmamı veya yapmamamı söylerdi. Tabiatı böyleydi, ailesi köklü bir mafyaydı nihayetinde. Üstelik ben de öyleydim, içten çok düşünürdüm ama dışıma yansırken hep bağıracakmışım, kızgınmışım gibi yansıtıyordum istemsizce. Benzediğimiz için de birbirimizle konuşmamız çoğu zaman sert bir üslupla oluyordu ve ikimiz de zaten böylesine alışkın olduğumuz için garipsemiyorduk. Benzer yönlerimiz birbirine akıyordu.
Biraz sonra bana birkaç şey söylediğinde Nil'i düşündüğüm için ona odaklanmakta zorlandım. Sonra onu gücendirmekten korkup saçlarına masaj yaparken, söylediklerine cevap verdim. Keman çalıyor olmasına şaşırdım ve kemanın onun ellerinde nasıl duracağını düşündüm. Muhtemelen hırçın bir parça çalıyordur, yüzünde poker ifadesiyle dururken. Sonra söylediği şeyeyse neredeyse gülecektim ama kızdım. Evcil yılanının onu yiyeceğini söyledim, bunun karşısında agresifleşince de kafasına anlasın diye vurdum.
Sonra istemeden öptüm vurduğum yerden.
"Bana üçüncü bir şey daha söyle," derken göğsüne bastırdım.
Bana İtalya'daki bir evden bahsettiğinde, bu kadar hayranlık duyduğu evin nasıl olduğunu merak ettim. Karmen, ilk ifade vermeye geldikten sonra onu araştırmıştım. Ailesinin çok derin bir kalkanla korunduğunu, köklerinin geçmişe dayandığını, büyük babasının papaz olduğunu, abilerinin olduğunu, çok paraları olduğunu... Bu kadar parası olmasına rağmen o evi alamadıysa almak gerçekten zor olmalıydı.
Uyumaya başladığını hissedince dudaklarımı yaklaştırıp yanağından öptüm, uyuduğunda da kalbinin karnımdaki atışını hissettim. Onunla daha sonra da bu pozisyonda uyumak istedim. Çünkü kalbinin karnımda, kasıklarımda atması hoşuma gitmişti. Sol elimi uzattığımda kafasından, sağ elimi uzattığımda sırtından tutabiliyordum.
Karmen uyurken kalkıp banyoya gittim. Hastaneye dönecektim, gece yarısı olması umurumda değildi. Duş almaya başladıktan biraz sonra Karmen çıplak şekilde yürüyerek içeriye girdiğinde kendimi ona sarılırken buldum. Sıcak suyun altında göğsüme yaslanmasına o görmeden gülümsedim.
Albenili somurtkan dudaklarını tutup büzüştürdüm.
Hastane için yola çıktık ve ulaştığımızda öğrendiklerimden sonra kendimi kaybettim. Ne yaptığımın ne söylediğimin farkında olmadan etrafıma saldırdım. Feda'nın nasıl ortadan kaybolduğunu anlamadığım için en çok kendime öfke duydum, saatlerimi hastanede değil de yatarak geçirdiğim için kendimden utandım. Kızıma karşı duyduğum vicdan azabıyla, hastane koridorlarında bağırıp önüme geleni ittim ve en son hastaneden Karmen’le atıldığımızda kendi etrafımda dönmeye başladım. İstemeden oldu, onu kırmak için yapmadım ama Nil'den başka şey düşünemediğim için konuşma sırasında, "Neden yaptın?" diye patladım ona, alev alev yanan gözlerimle irkilmiş gözlerine bakarak. "Gece hastaneye gitmek üzereydim ama beni durdurdun. Odaya geldin, karşıma kadar... Sana karşı koyamayacağımı biliyordun. Neden yaptın?"
Ona soruyordum ama ne dediğini duyamaz haldeydim. İstesem de dinleyemiyordum. Sadece Nil'in yardım arayan, beni isteyen, baba diyen sesini duyuyordum. Neden bu gece olmak zorundaydı ki? Karmen'e karşı duyarlıydım, istediği bir şeyi vermek, almak gibi güdülere sahiptim. Beni istediğinde de... karşı koyamamıştım, üstelik ben de onu isterken.
"Keşke karşı koyulabilir olsaydın," deyip kalktım ne ara oturduğumu bile bilmediğim banktan. Ellerimi saçlarım arasında nefretle dolaştırarak hastaneye geri döndüm. Bu kez kavga çıkarmadan kadına Feda'yı kimin kaçırdığını sordum ama o lanet ağzını açıp doğru dürüst konuşamadı. Muhtemelen hastaneden adam kaçırıldığı için sessiz kalmıştı, üstünü örtmeye, yok saymaya çalışıyorlardı.
"Ya, var ya ben akıllı olsam ne ya, ben akıllı olsam ne! Etraf salak kaynıyor!"
Söylene söylene dışarıya tekrar çıkıp arabama atladım ve Karmen yanıma yerleştiğinde direksiyonu kullanmadan önce bekledim. Parmaklarımdaki uyuşmayı gidermek için biraz ovuşturup arabayı kullandım. Şehirden ayrılıp İstanbul'a yol alırken emniyet müdürünü aradım, yaşanılanları aktardım. İnsanlara tahammülüm yoktu, bu yüzden söyleyeceklerim bittiği an telefonu kapattım.
Son sürat ilerlerken günün aydınlandığını fark edip arabamı benzinlikte durdurdum. Kapıyı çarpıp çıktıktan sonra benzinlikteki markete girip almam gereken sigarayı alırken bir çayla tost istedim. Gözlerim o sırada hâlâ her tarafı kan kadar kırmızı görüyordu, bu yüzden avuçlarımı gözkapaklarıma sertçe bastırıp homurdandım.
Benzinlikten ayrılıp arabaya dönünce hiçbir şey demeden tost ve çayı Karmen'e verdim. Arabayı kaldığım yerden sürerken de göz ucuyla baktım. Tostunu küçük küçük ısırıyordu, hiç yiyesi yok gibiydi. Buz kadar soğuk görünüyordu ama elimi uzatsam, yüzüne koysam hemen gözlerini bana çevirip gecenin hatırası olan sıcak gözleriyle bakacağını biliyordum. Tostun yarısını yiyip çayın da yarısını içti ve aradaki bölmeye bıraktı.
Gönlü kırılmasın diye alıp kalanları yedim.
Araba, nefretim kadar hızlı yol alırken telefonuma düşen yeni bir aramayla ilgilendim. Aramayı dört kulağı varmış gibi dinledi ve kucağındaki ellerini sıkıp durdu. Telefon kapanana kadar yüzünden okundu Nalan’la konuşmamı hiç istemediği.
Onu evine bırakmak yerine kendi evime ilerlediğimdeyse sormaya başladı ama götürmeyeceğimi söyledim. Yol boyunca az konuştuğumuz için sesini duymak beni biraz olsun gevşetti. Karmen'i terslemişken, kırmışken evine götürüp bırakamazdım. O evde bana gönül koymuş otururken içim rahat etmezdi.
Nil de gönül koymuş mudur bana? Koymuştur tabii, tanımaz mıyım ben kızımı. Niye gelmiyorum, onu almıyorum diye merak içindedir. Biraz küs kalır belki bana, kızar, ağlar... O kadar aciz hissediyorum ki. Nil bir yerlerde acı çekiyor ve benim elimden hiçbir şey gelmiyor.
Cehennem bu değilse ne?
Arabayı evimin önünde durdurunca gözlerim ağırca yana kaydı. Karmen'in koltuğun arkasına düşen başını gördüm. Gözkapakları örtülüydü. Kızdım ona ama öyle görünce bile boynunun ağrıyacak olması düştü hemen aklıma. Koltuğumdan inip dolandım ve diğer kapıyı açıp onu kucağıma aldım. Kendine sardığı elleri kaskatı kesilmişti. Bana sarıldığında daha sıkıydı ama yumuşaktı elleri. Kendine neden bu kadar sert sarılıyordu? Canını acıttığını bile düşündüm.
Eve yürüdüğümde onu taşıdığım için anahtarı çıkarmakla uğraşmadım. Ayağımın ucuyla kapıya vurdum. Utku, kapıyı bitkin bir ifadeyle açtığında Karmen'i kolaylıkla göğsüme yaslayıp içeriye girdim. O sırada Karmen'in kollarımda rahatladığını hissettim, kendini o kadar kasmıyordu. Buna gülümsedim.
"N'oldu yengeme? Bir şey mi oldu?" diye sordu Utku.
"Şşt," dedim onunla içeriye yürürken. "Uyuyakaldı, sessiz ol, uyumaya devam etsin."
Bir hızlı baş sallamayla beni onaylayıp, "Seni merak ettim," dedi. "Aramalarıma dönmedin."
"Gece meşguldüm."
"Yengem... Karmen’le mi?" Utku çıplak göğsünü kaşıyarak bana agresif şekilde baktı. "Senin yüzünden ağzıma yapıştı, sürekli yenge diyorum."
Odama çıkmak üzere basamakları tırmanırken, "Duyacak, sus," dedim.
Arkamdan homurdandı. "Tutturdun yenge de, aklına sok diye. Diyorum, sonra bana kızıyor, suçlu ben oluyorum..."
Utku benimle çatışmaya bayılıyordu ama ben yumuşak yüzümü gösterip bir şey rica ettiğimde de asla ikiletmiyordu. Benden korkmasını sevmesem de istiyordum. Çünkü... onu yalnız başıma büyütmeye başladığımda herkesten çok benden korkmasını söylemiştim. Ve bu hiç değişmemişti. Herkesten çok beni seviyordu, herkesten çok benden korkuyordu.
Odama girdiğimde yerdeki kıyafetleri tekmeleyerek yatağa yürüdüm. Karmen'i sol tarafa koyup üzerini düzelttim. Triko elbisesini indirirken bacağındaki bir yara dikkatimi çekti, oraya baktım. Ara ara onun kendisine çimdik attığını görüyordum, kendi yapmışsa şaşırmazdım. Yatağın örtüsünü omuzlarından aşağıya örttüm ve kenara oturarak saçlarına dokundum. Saçları uzunken nasıl görünürdü merak ediyordum. Saçları uzadığında umarım ilk ben görürdüm, başkaları değil.
Hastane bahçesinde ona söylediklerimi düşünerek, "Öyle demek istememiştim," dedim sessizce. "Biliyorsun işte kızım, derdim başımdan aşkın. Ne söylediğimin, ne yaptığımın farkında değilim, öfke çıkarır gibi herkese saldırıyorum. Diyeceksin şimdi ben herkes miyim... Değilsin tabii de, kafam atınca deyiverdim." Yataktan aşağıya düşen elini avucumun içine alıp sıktım. Parmaklarının aniden hırçınlaşıp benim parmaklarıma saldırmasına da gülümsedim. "Eşeklik benden, affetmesi senden güzelim."
Avuçlarımız birbirine oturunca keskin gözlerle ona baktım. Hep hissettirdim ama hiç söylemediğim bu elini benden başka hiç kimsenin tutmasını istemediğimi. Ama sanırım söylemeliydim. Nil'in benim kızım olduğu kadar Karmen de benim olacaktı. Bunun artısı eksisi yoktu.
🎠
Birkaç gün sonra.
Karmen’le otel odasında seviştikten sonra kalbim yerinden çıkacakmış gibi atıyordu.
Sevişirken bana sıkıca tutunması, gözlerimi kapatıp onu kalbimin üstüne bastırma isteği yaratıyordu. Ellerimi sırtında öyle bir kelepçeliyordum ki, ben istemeden kollarımın arasından çıkamıyordu. Sevişmemiz bittiğinden beri onu tutuyordum, tıpkı sevişirken onun beni tuttuğu gibi. Bu yüzden çıkamıyordu, göğsümden itiyordu, kaşlarını çatarak bakıyordu ama asla kurtulamıyordu.
Üzerine o çiçekli elbiseyi giyip bana yaklaştıktan sonra ne bekliyordu ki? Tabii ki bırakamazdım onu.
Üzerine gerçekten çiçekler giyse ancak bu kadar güzel olurdu.
Alırken de bu kadar yakışacağını biliyordum.
"Deren," dedi bir daha, kollarım arasından çıkmaya çalışarak. "Kollarını kıpırdatamıyorum bile, nasıl yapıyorsun bunu?"
Dudağımın kenarıyla, mutsuzca güldüm. Beni, kızını kaybeden bir baba olarak tanımıştı ve yalnız bir kere iş yaparken görmüştü. Ne kadar donanıma sahip olduğumu, yıllarca suikastçı olarak yetiştiğimi ve yetiştirildiğimi derinliğiyle anlamamıştı. Bu yüzden onu kollarımda bu kadar uzun süre tutmama bile şaşırıyordu. "Basit bir kilit hareketi, oldukça zahmetsiz."
Kollarım arasında dönmeyi denediğinde, onu kendi etrafında çevirip yatağa yasladım ve üzerine çıktım. Bu sefer iki kez birlikte olmuştuk, bana kalsa aynı gece üçüncü kez de onunla birlikte olurdum, dördüncü kez de... Vücudunu giydiği çiçekli elbisenin üzerinden okşarken, "Bıraksam bile gitmeyeceksin," dedim ona. "Bıraksan bile gitmeyeceğim."
Karmen nazlı nazlı dudak büktüğünde acıdan ölmek üzere olduğumu bir saniye olsun unuttum. İnsanların bu tür nazlanmalarına tahammül edemezdim. Öyle durumlarda ortamdan sıkılır, o kişiye eyvallahı çekip yoluma bakardım. Ama Karmen kişiliğinin dışına çıkıp bana bu şekilde nazlanınca onu cidden yiyesim geliyordu. Bu yüzdendir ki herhalde çenesinden tuttuğum gibi ağzını ağzıma çektim ve dudaklarından sıkıca, nefes bile almadan öptüm. "Bu dudaklar kimin?"
Uykusu geldiği belli olan bir sesle, "Benim," dedi sertçe.
"Senin," dedim ve o çiçekli elbisesinin üzerinden sürtünerek ekledim. "Ve benim. İstediğimde öpeceğim."
"Ya ben istemezsem?"
"Sen istemiyorsan bir hata yapmışımdır ki istemiyorsundur. O hatayı telafi ederim, istersin."
Dudaklarını dudaklarımın altından çekerek gözlerime dikkatle baktıktan sonra yaklaşıp yanağımdan öptü. Yüzümü terli boynuna gömüp vücudu üzerinde kaldığım yerden sürtünüp elbisesini karnına kadar sıyırdım. Çıplak tenine duyarlı şekilde nefes nefese inledim ve o altımdan sıyrılıp yan döndüğünde elbisenin kumaşını fazla uzaklaşmaması için tuttum. Kollarını kendine sarınca da göğsümü sırtına yaslayarak, "Kendine, kendini hiç sevmiyormuş gibi sarılıyorsun," diye fısıldadım.
Odanın karanlığına doğru bakarak, "Sevmiyorum," diye fısıldadı.
Nasıl sevmez kendisini, nasıl...
"Neden?" diye sordum.
"Çok suçluyum, hatalarla doluyum," dedi.
Karmen’le hiçbir zaman hayatlarımız hakkında konuşmamıştık. Birbirimizin hayatına girme şeklimiz ve sebebimiz ortadaydı. Nil'i bulmama yardımcı olmasını isteyerek onu hayatıma çekmiştim ve sonunda aramızda... özel bir şeyler olmuştu. Nil'i bulduktan sonra Karmen'e daha çok vakit ayıracaktım. Kendiyle bu kadar kavgalı olmasının sebeplerini bir bir öğrenecektim.
"Ben sevdiririm," dedim saçlarını okşayarak. Bir keresinde bana Nil'e karşı çok şefkatli olduğumu söylemişti. O günden beri, hoşuma gider diye daha sık saçlarını okşuyordum.
Hiçbir şey demeden kollarımda uyuyakaldığını fark ettiğimde boğazımdaki yumruyla tavana baktım. Gözlerim deli gibi ağrıyordu ama uyuyamıyordum, sürekli telefonumun çalmasını, kızımdan haber gelmesini bekliyordum. Onsuz geçen her dakikam o kadar uzun sürüyordu ki, bu kadar günü nasıl atlattığımı bile bilmiyordum. Sadece Karmen oyalıyordu beni, akıl sağlığımı onun sayesinde koruyordum, bu yüzden sürekli yanıma çağırıyordum.
Geceydi, karanlıktı.
Acaba Nil de bu kadar karanlıkta kaldı mı?
Korkar, çok korkar.
Nil'in korkuyla açtığı gözleri zihnime kazınınca kendimi nefes nefese yataktan kaldırdım. İstemsiz çok hızlı nefes alıyordum, panikten kalbim hızlanıyordu. Yatağın çarşafını sımsıkı tutup sakinleşmeye çalıştım ama birkaç saniye içinde önümü göremez hale geldim. Bu panik atak ilk kez Nil'i kaybettiğimizi öğrendiğim gün başlamıştı, aralıklarla tekrarlanıyordu.
Karmen'i sarsmamaya çalışarak yataktan doğruldum ve karanlıkta hareket ettim. Fakat daha lavaboya gidemeden yanından geçtiğimiz duvara yaslanıp düşmemek için direndim. Bir anda ne kadar terlediğimi fark ettim, alnımda boncuk boncuk ter birikmişti. Sırtımı duvara koyup düşmemek için aşağıya kaydım ve boğazım şişmiş gibi hissederek tavana baktım. Vücudumu bir arada tutup iki adım ileriye yürüyemeyecek haldeydim ama Nil şu kapının arkasında, deseler koşarak giderdim.
Elimi kalbime koyup sıkışmayı gidermek için ovuşturdum.
"Nil iyi, Nil hayatta, bana geri dönecek," diyerek kendimi sakinleştirmeye çalıştım ama kalbim aşırı ağrıyordu.
Sakinleşmek için başımı kaldırıp yatakta uyuyan Karmen'e doğru baktım. Kalbim, ona bakınca daha hızlı atsa da saniyeler içinde paniğim yatıştı. Çünkü Karmen güzeldi ve ona bakınca her şey güzelleşir gibiydi.
Ellerimi saçlarım arasından geçirerek nefeslerimi yoluna koydum ve Karmen'e bakarken dudaklarının hareket ettiğini gördüm. Vücudumu hareket ettirebileceğimi anlayınca ayağa kalkıp ağır ağır yanına yürüdüm. Yine ne sayıkladığını merak ederek yüzüne düşen saçlarını çekerken, "Her gönülde çiçeksin," dediğini duydum. "Sen ne şirin bir bebeksin... uyu uyu gözbebeğim." Dudakları, bu ninniye uygun bir tınıda hareket ediyordu. "Uyu... uyu ninni."
Elim saçıyla beraber havada kaldıktan bir an sonra vücudum geriye çıktı. Elimi kendime çekip enseme götürürken kalbimde tekrar o panik hali etkin oldu. İkinci kez bunu söylüyordu, ikinci kez... Nereden biliyordu anlamıyordum. Yani... Bu benim Nil'e söylediğim bir ninniydi, onun da bilmesi, doğrusu sayıklaması çok saçmaydı. Sayıklaması... Neden sayıklıyordu, yakın zamanda mı dinlemişti? Duymuştu? Çocuğu olmayan birisi neden ninni dinlerdi?
Tesadüf, sanırım...
Beni çok rahatsız eden bir hisle ona arkamı dönüp cama yürüdüm. Bu tesadüfü aklımdan çıkarmaya çalışarak camdan dışarıyı izledim. Ama otuz saniyeden sonra tekrar o ninniyi neden söylediğini düşünmeye başladım. Ve bunun devamında kafamda bir görüntü belirdi.
Emniyete gelen yaşlı kadının ifadesi.
Nil'i kaçıran kişiyi tarif ederken kısa saçlı olduğunu söylemesi...
"Kafayı yedim iyice." Kendime kızarak başımı iki yana salladım. "Tesadüf işte, aynı ninni. Bu bir tesadüf, mana aramam ne saçma..."
O kadın da hastaydı, kızı dahi ifadesinin yanlış olduğunu söylemişti. Hem Karmen, Nil'in kaybolmasıyla ilgili ifadeyi vermişti, hayatıma öylesine girmemişti. "Alt tarafı bir ninni, o da biliyorsa ne var yani bunda... Ama nasıl bilir ki? Hem de o ninniyi, üstelik İtalyan..."
Başımı omzumun üzerinden bir daha ona çevirip loş ışığın çarptığı çehresine baktım. Hâlâ sert şekilde kendi vücuduna sarılıyordu, çiçekli elbisesini parmaklarının arasında eziyordu. Ve durup durup aynı şeyi tekrarlıyordu. Uyu ninni, uyu.
"N'oluyor? Deliriyor muyum ben? Neler düşünüyorum?" Başımı sol tarafa eğerek yatağa yaklaştım ve yukarıdan ona bakmaya başlarken, onunla ilgili başka şeyleri düşündüm. O mafya, mafya! Ve burada ama neden Türkiye'de olduğunu bana asla net söylemedi. Bir mafyanın, hem de bu kadar itibarlı bir mafyanın korumasız şekilde, can yeleği bile taşımadan İstanbul'da tek başına ne işi vardı?
Bir anda onun hakkında hiç düşünmediğim şeyleri düşünmeye başladım.
Şimdi düşünmeye başladım çünkü Nil'i kaybettiğimden beri aklım başımda değildi, sorgulamıyordum.
"Ninniyi nasıl bilir? Neden sayıklar?"
Nil'e okuduğum tek ninniyi nasıl bilirdi?
Karmen'e doğru eğilip ellerimi yatağın kenarına koydum. "Bana neden onu söyledin? İnsanlar birbirlerinin hayatına mutlu etmek için girerler, öldürerek de çıkarlar, dedin. Neden Karmen?"
En başından beri beni mi öldürecektin?
Birdenbire daha önce bana söylediklerini, yaptıklarını düşünmeye başladım. Bir yanımla buna karşı çıkarken diğer yanım hararetli şekilde Karmen’le yaşadıklarımızda huzursuzluk veren bir şey arıyordu. Seviştiğimiz bu odanın içinde sağa sola doğru yürümeye başlayıp durmadan yumruklarımı sıktım. "Ne yaşıyorum lan ben şu an, neyi, hangi ihtimali düşünüyorum?"
Nil'in Karmen'de olduğu ihtimalini mi düşünüyorum?
Karmen'in Nil'i kaçırdığı ihtimalini mi düşünüyorum?
Yani ölümü mü düşünüyorum?
Adrenalinle delice kan pompalayan bedenimi otel odasının diğer tarafına attım. Bekle, ne yapacağım şimdi? Ne yapmalıyım? O ninniyi Karmen'in yanında söylemediğimden emin olmuştum, beni duymamıştı. Uyandırıp sormam mı gerekiyordu? Belki makul bir açıklaması olurdu. Bu ninniyi bilmesinin başka bağlantısı olmalıydı.
İçimdeki kuşkunun tek zerresinin bile, cevap bulmadan huzura ermeyeceğini fark edince koltuğa doğru oturup düşünmeye çalıştım. Bu ninniyi Nil sayesinde bilmesi için Nil'in söylemiş olması gerekirdi. Nil'in, Karmen'e anlatmış olması gerekirdi. Kızımı kaçırmışsa, onu uyutmak mı istemişti? Nasıl... Karmen'in hayatıma girdiği ilk anı ve sonrasında yaşanılanları kafamdan geçirdim. Ondan hiç şüphe duymamıştım, çünkü bunun için bir şey yapmamıştı ama şimdi... Ya ben deliriyordum, aklımı iyice kaybediyordum, ya da Nil’le Karmen'in bir bağlantısı vardı.
Olacak iş değil.
Karmen... Yapmaz.
Uyandırıp ninniyi nereden bildiğini mi sorsam?
Bunu yapmak için ayağa kalktım, üç adım ileriye gittikten sonra geri dönüp kendi etrafımda döndüm. Bağırmamak için yumruğumu ısırıp o kadının ifadesinde başka detay yakalamaya çalıştım. Nil'in elinde şekeri olduğunu söylemişti, kısa saçlı bir kadını gördüğünü. Var sayalım ki ben yok yere kuşkulanıyordum, yok yere kuşkulandığımdan de emin olmam gerekirdi.
Açık vermesi lazım.
Hata yapması lazım.
Köşedeki koltuğa oturdum ve gözlerimi odanın içerisine kaydırıp tekrar yataktan düşmüş elini izledim. O an hayatımın en uzun dakikalarını geçirmeye başlamıştım. Kafamın içindeki iki baskın sese de kuvvetli bir itirazda bulunamıyordum. Kalbim o saniye bile Karmen'in önünde, beynime karşı bir savaş açmıştı fakat kuşkumun yüzeyden derine olan hızı beni bile şoka uğratmıştı.
Karmen... Kızımı kaçırmış olabilir mi?
Bu onun işi olabilir mi?
Nil'i bu yüzden mi bulamıyordum? Her adımımdan haberi olduğu için?
O panik hali bedenime tekrar hâkim olunca gözlerimi Karmen'den çektim. Elimi bir daha sıkışan kalbime götürüp o ağrıyı ovuştururken çok hızlı düşünmeye başladım. Çünkü düşünmediğim saniyelerde kontrolsüzce kalkıp Karmen'in yanına gitmeyi istiyordum. Düşünmeden bir adım atmamalıydım. Kuşkularımı silip Karmen'i kendi kafamda temize çıkaracaktım.
O yapmadı, yapamaz. Beni önemsiyor, bunu gözlerine baktığımda görüyorum.
Yalan söyleyebilir ama yalanı hissedebilir mi?
Koltuğa uzanıp kolumu kafamın altına koydum. Doğrudan tavana bakıyordum. Terlemiştim, yanağıma bir sıcaklık akıyordu. Evet, daha sonra bu düşündüklerimden çok utanç duyacaktım. Fakat o an, bir düşüşün durdurulması kadar imkânsızdı bu şüphenin üzerine gitmemek.
Odanın diğer tarafından gelen sesini duyduğumda gözlerim önce irice açıldı, sonra da kapandı. Karmen'in zemindeki yumuşak adım seslerini duyduktan biraz sonra onun bu tarafa geçtiğini anladım. Ve Karmen'in hata yapmasını sağlayacak adımları atmam ilk o an gelişti. Başımı kâbus görüyormuş gibi salladım ve Karmen yaklaşıp bana dokunduğu an, "Nalan," diye fısıldadım. "Nalan, Nalan!" Sırtımı, sanki sıçrayarak uyanmışım gibi koltuktan kaldırıp gözlerimi bile açmadan Karmen'i sıkıca sardım. Kollarımı nefes nefese onun etrafına dolarken, gözlerimi açıp tam karşıdaki duvara baktım. "Sana bir şey oldu sandım, çok korktum," dedim Karmen kollarımda kaskatı kesilirken.
Karmen'in âdeta buz kestiğini avuçlarımda hissettim. Her zaman soğuk olan teniyle aramıza aniden uçurum girmişti. Hareketsizce kollarım arasında kaldığında, uykudaymış gibi kendimi tekrar koltuğa bırakıp gözlerimi kapalı tuttum. Birazdan koltuktaki ağırlığı kalktığında ve bir kapı çarpıldığında da gözlerimi tekrar açıp tavana baktım.
Onu kırdım mı?
Hata mı yapıyordum?
Banyoya girdiğini anladım ve geri dönmesini, bana hesap sormasını bekledim. Yoksa umursamayacak mıydı? Nasıl umursamazdı? Onun ağzından, benimle seviştikten sonra başka bir erkeğin ismini duysam... Yumruğumu bir daha bağırmamak için ağzımda sıkıp sessizce küfrettim. Hayır, çok yanlış yapıyordum, Nil'e bir şey olacak korkusundan iyi düşünemiyordum.
Ama... bir beynim de var, kalbim kadar.
Bir vakit sonra Karmen banyodan çıkmayınca koltuktan kalktım. Odayı dolduran gün ışığına bakarak banyoya yürüdüm. Kapısında durduğumda kalbim hemen oraya düşecekmişim gibi çarpıyordu. Açıp içeriye girdiğimde onu, yakaları düşmüş çiçekli elbisesiyle küvetin içinde buldum. Hislerimi kontrol ederek, "Karmen?" diye seslendim. "Orada n'apıyorsun?" Küvete kadar ilerleyip yanında eğildim.
Titreyen elleri gözüme çarptığında bu siktiri boktan şeyi bitirmek istedim. Fakat güçlü bir insani duygu tuttu beni. Elimi uzatıp hafif şekilde koluna koyarken, "Karmen," diye tekrarladım. "Bebeğim?"
"Dokunma bana!”
Elim havada kalmışken, "Benim?" dedim, kızarak. "Karmen, benim."
Küvetin kenarına doğru kayıp tamamen uzaklaşırken bana gözünün ucuyla bile bakmadan karşısını izliyordu. Demek sandığım gibi değildi, Nalan'ın adını söylememden sonra öfkelenmişti bana. Tamam, o zaman... Bir şeyler gerçekti. Tasasızca arkasını dönüp gitmemişti, gücenmişti. "N'oluyor?" diye sordum anlamıyormuş gibi. "Neden sana dokunmuyorum, neden çıkıyorum?"
Sesini yükselterek, "Seni görmek istemiyorum," dedi.
Ah, gerçekten kırılmıştı.
Ben seni kırdım ama ya sen beni parçalamışsan?
"Geceden sabaha ne değişti de beni görmek istemiyorsun?"
"Sen değiştin."
Bunu dediği an duvarlarım yıkıldı ama çok kısa sürdü. Bilmiyormuş gibi, "Ne yaptım ki?" diye sordum.
"Bana sarılırken Nalan'ın adını sayıkladın! Rüyanda onu gördün!" Bağırarak elimi itti.
Küvetin kenarına çarpan elime doğru bakıp, "Ne anlatıyorsun sen?" dedim anlamamaya devam ederek. "Ne Nalan'ı? Rüya falan görmedim ki onu sayıklayayım."
"Gördün," dedi. "Yataktan kalkıp koltuğa, yanına geldim. Bir şeyler sayıkladın, sonra bir baktım... Nalan, diyorsun!" Görmeyi istemiyormuş gibi göğsümden itti beni. "Adını tam üç kez söyledin! Üç kez! Sonra da... Sana bir şey olacak sandım, korktum, dedin!"
Yüzüne, kızımı gerçekten kaçırmış olabileceğini düşünerek baktım.
Kafamda kuruyordum, Karmen böyle bir şey yapmış olamazdı.
O zaman... Böyle bir mafyanın hayatımda ne işi vardı?
"Neden... Neden ona bir şey olmasından korktun ki Deren?"
İrkildim ve o sırada yanağındaki bir damlayı fark ettim. Elim istemsiz bir güdüyle o yaşa dokunup silerken, "Karmen," dedim. "Ben yataktan kalkıp geldim, koltukta değildim."
Donup kaldı. "Hayır, koltuktaydın. Yataktan kalkıp gitmiştin."
Yanağındaki elimi alnına kaydırıp, "Ateşin yok, aksine buz gibisin," dedim. "Başın falan ağrıyor mu? Nasılsın?"[SE2]
Kafasının karışmaya başladığını gördüm. Gözlerini kırpıştırışındaki masumiyet kanıma dokununca da kendimi çok kötü hissettim. Neredeyse bu saçmalığı sonlandıracaktım. "Sen koltuktaydın Deren. Ben... o yüzden üşüyerek uyandım, yatağa baktım, soğuktu. İşte sonra diğer tarafa geçtim, gerçekten koltukta oturuyordun."
Bu şüpheyi kafamdan atmak için oyunuma devam edip, "Kâbus gören sen olmayasın?" dedim. "Bir tek yüzün de değil, her yerin buz gibi! Ne zamandır buradasın sen? Sıcak suyun içinde otursaydın bari." Bunları gerçekten söylüyordum, oyun olsun diye değil.
Benim sonradan dediklerimi duymadan, "Koltuktaydın," dedi bir daha. "Nalan'ı sayıkladın işte, neden inkâr ediyorsun? Oysa... Çok cesur bir adama benziyorsun."
"Karmen," dedim bir nefeste. "Kâbus görmüşsün, uyku sersemiyle bir şey de anlamamışsın. Sonra gelip burada mı uyudun? Hasta olacaksın, o zaman soracağım sana..." kasılmış bedenini, kollarından tutarak ayağa kaldırdım ve yüzüne gerçekliği görmek isteyerek baktım. "Bana bak, gözlerime. Sabah oldu. Ben sayende uyumuşum, daha yeni uyanabildim. Sonra sana seslendim, banyoda olduğunu düşünüp yanına geldim. Gece neden yataktan kalkıp koltuğa yatayım? Hazır seninleyken neden bunu kendime yapayım?"
"Gerçekten Nalan'ı düşünmedin mi? Ona bir şey olacak diye korkmadın değil mi?"
Son birkaç saattir her şey yalan olsa da o an söylediğim doğruydu. "Sadece sana ve kızıma bir şey olmasından korkarım."
Parmakları titreyerek göğsüme değdi.
Gözlerimi kapatıp neredeyse sarılacaktım ona.
Fakat birazdan sıcak suyun altına girmesini söyleyerek onu banyoda bıraktım ve dışarıya çıktım. Elimde elbisesiyle odaya dönünce ne yaptığımdan emin olmadığımı bir daha fark ettim. Biraz düşünmem gerekiyordu ama Nil kayıpken vaktim yoktu. O ninniyi bilmesinin sebebini öğrenecektim, Nil’le alakalı olmadığından emin olmadan Karmen'e sabır ve merhamet gösteremezdim ki.
Elimde tuttuğum elbiseyi ona aldım.
Saatler önce onunla seviştim.
Karmen odaya döndüğünde hâlâ elbiseye bakıyordum. Kıyafetlerini giymek için yardım istediğinde huzursuzca arkasına geçtim. Boynuna bakarken dişlerimi sıkıp titreyişimi sakladım. İşi bitince mersi deyişine boş boş baktım, yüzü tıpkı bir hayali andırmaya başlayınca, "Saçlarına hiç bakmıyorsun," dedim ona.
"Güzel değil mi?" diye sordu üzülmüş sesle.
"Eskiden daha güzeldi," diyerek bıraktım saçlarını. Karmen... Dün gece çok güzeldi ama şimdi bilmiyordum. Karmen? Adı gerçekten bu muydu?
Onunla ilk tanıştığımızda saçları aynı Nil gibi kokuyordu.
Otel odasından çıktığımızda bana sarılan vücuduna, konuşan dudaklarına bakıp anladığım kadarıyla cevap verdim. Otelin restoranında onu konuşturmak için tutarken bir şeyler yemesini izledim. Banyoda söylediklerime inanmıştı, artık sorgulamıyordu. Eğer şüphelerim doğruysa, Karmen bu kadar akıllıysa buna hemen nasıl inanırdı?
Ben de... Hemen inanmadım mı her şeye?
Onunla konuşmaya devam edebilmek için otele taksiyle geldiğim yalanını söyleyip arabasına bindim. Gergin şekilde nefes alıp verirken seyahate başladık. Gözlerimi ona çevirmemeyi aklıma kazıdım. Bakıp da kafamı karıştırmayacaktım. Çünkü biliyordum ki çok göz göze kalırsam olmaz öyle şey deyip kestirip atardım. Ama Nil... Başka şey olsa kestirip atarım ama kızım...
Karmen'in duygularıma sahip çıkışına izin vermeyecektim.
Sabırsız bir ruh haliyle dışarıyı izlerken gözlerim torpidoya takıldı. Karmen... Silahını orada tutuyordu. Bir anda kendimi kaybedip torpidoyu yumrukladım ve silahı çıkardığımda şaşkınca yönelttiği sorulara öylesine cevaplar verdim. Kurşunu ya da silahı almalıydım, onda bırakamazdım.
Nil onunlaysa ve Karmen silahını kullanırsa?
Gözlerimin önünde hayatımın en dramatik hayali sahnesi belirince âdeta acıdan uyuştum.
Parmaklarım beyazlayana kadar silahı tuttum ve yolun devamında beni Nalan'a götürmesini izledim. Tepkilerini dikkatle izleyip oraya varınca içeriye girip Nalan'a bir süre sabrettim, onu kaçıran adamla ilgili sormadığım başka şeyler de sordum. Arabaya geri dönünce Karmen'in ağzını dikkat çekmeden nasıl arayacağımı düşünüyordum. Bu sırada telefonumu çıkarıp bir tanıdığa direkt evime gelmesini söyledim, Karmen beni evime bırakana kadar adamın en fazla yarım saati vardı.
Karmen'in arabasından, evimin önünde indim ve o gözden kaybolurken, çağırdığım adama onun arabasını işaret ettim. Yanımdan, bana göz kırparak geçti ve Karmen'i takibe başladı. O adam, birçok işte çalıştığım birisiydi. Karmen'i takip ettirirsem sonuca daha hızlı ulaşacağımı biliyordum, nereye gittiğini öğrenmeye ihtiyacım vardı.
Ben evde deli gibi dolanırken yarım saat içinde adam bana geri dönüş yaptı. Karmen'in kendisini fark ettiğini ve istediğim gibi suçu Edip'e attığını söylemişti. Telefonu öfkeyle kapatıp koltuğa fırlattım ve başka şeyler düşünmeye başladım. Karmen'e doğrudan sormamı engelleyen şeyler vardı. Çünkü korkuyordum, eğer ben tüm bunları kafamda kuruyorsam onu ne kadar kıracağımdan endişe duyuyordum.
Karmen'i kırmış birisi olamam.
O beni kırmadıkça.
Saatleri, çıkamadığım bir kâbusun içindeymişim gibi geçirdim. Nil'i ararken irtibat halinde olduğumuz herkesi teker teker aradım, yeni bir iz sordum. Emniyet müdürüyle, sivil savunma bakanıyla görüştüm. Ulaştığım tüm mecraları, Nil kayıpken soruşturmuştum. Bunca haftadır hiçbir elle tutulur sonuç alamamıştım. Sebebi... Sebebi buysa eğer...
Akşam Utku'nun endişeli gözleri arasında bara gitmek için evden ayrıldığımda, kafam vücudumdan ağır bir haldeydi. Sanki kafamda tüm vücudumu götürüyordum, ayaklarımı zor hareket ettiriyordum. Bara ulaştığımda Karmen'i arayıp kolayca yanıma çağırdım, o gelene kadar da barın ıssız tarafında, locada oturdum.
Ona baktığımda kızımı kaçırmış birisini görmeyi ben mi istedim?
Nasıl bilir, Nil'in sevdiği tek ninniyi nasıl bilir?
Bara girdiğini hissettiğim an kafamı kaldırıp baktım ona. Pek çanta kullanmazdı, genelde aynı ceketi giyip ellerini o ceketin ceplerinde gezdirirdi. Gece kadar koyu saçlarının omuzlarının üzerindeki dalgalarını izledim ve gelip yanıma oturduğunda söylediklerini duydum. İnsan bir sarılır dediğinde normal davranmadığımı anladığını görüp onu kendime çektim, sarıldım.
Sarılmamı neden umursadı?
Umursamış olmak için mi?
Yüzüm boynuna yaslanınca gözlerim saçlarına kaydı, sabahkinden daha özenilmiş ve güzel duruyordu.
Geriye çekildiğimde barın karanlığında gözlerine baktım ama görüşüm pürüzlerle doluydu. Beynimi yiyen düşüncenin vızıltısından onu tam duyamıyordum bile. Saatlerimi işkence içinde geçirmeme sebep olan soruları kendisine sormaya başlarken bir kadeh içki koydum. Gözüne batmadan içmeye zorladım. Bir sebepten uzun zamandır içmediğini söylemişti ama bu gece içecekti. Bana daha şeffaf olması gerekiyordu.
Sorduğum soruların kimisini geçiştirdi kimisini cevapsız bıraktı. Bir noktada kafasının güzelleştiğini anladım. Uzun zamandan sonraki ilk alkol onu çarpmıştı. İkinci kez kendi isteğiyle kadehini doldurmaya çalıştığında [SE3] kayan gözlerini görüp neredeyse onu durduruyordum. Emin olamadığım düşünceler yüzünden ona insafsız davrandığımı düşünüp kadehi elimde tuttum ama Nil'in çaresizce ağlayan görüntüsü kalbime saplanınca içmesi için bıraktım.
Fakat ikinci bir kadeh içmesi de istediğim gibi fayda sağlamadı. Ailesi hakkında hiçbir şeyi yanıtlamadı, ağzı çok sıkıydı. İşler istediğim gibi gitmediğinde sinirlendim, bardan ayrılmak üzere onunla kalktım. Son dakikalarda yalnız kendiyle alakalı konuşuyordu, pasta yemeyi istediğini söylüyordu. Sabah kafam çok yerinde değildi ama onunla alakalı olduğu için zihnimde tutmuştum. Kaybettiği bir sevdiğinin doğum günü olduğunu söylemişti.
Onu tanımıyordum ama Karmen pastayı o kadar istiyordu ki, almam gerekiyormuş gibi hissettim.
Tüm kuşkularıma rağmen ona o pastayı alasım geldi.
Aramıza rağmen sözcüğünün girmesi o kadar ani olmuştu ki, çelik yelek giymeden bir çatışmaya girmiş gibi hissediyordum.
Başını kaldırıp bana bakan baygın gözlerine ancak üç saniye kadar katlanabildim.
İstemsizce dudağının kenarına dokunup arabaya bindirdim.
Yola çıktığımızda o rağmenlere rağmen pastanelerde, marketlerde Karmen için pasta aradım fakat bulamadım. Olanlar da tatsız, bayatlamış görünüyordu. Bu yüzden evde yapmakta karar kıldım.
Eve geldiğimizde onu kollarımda koltuğa götürdüm, pasta diye inleyen dudaklarına bakarak yanından ayrıldım. Utku'yu kulağından çekip mutfağa götürdüm, Karmen için pasta yapmaya çalıştım. Bu işlerde becerim olmadığı için çok stres oldum, daha önce kimse için pasta yapmamıştım. Utku söylenip durduğunda elime gelen çikolata parçacıklarını ona fırlattım, sesini kesmesini söyledim.
Uslu uslu pastaya yardım etmeye karar verdiğinde de saçlarını okşadım.
Sonunda pastanın görüntüsünden hiç hoşlanmadım. Altdudağımı ısırarak tabağı bir süre izledim ve tadının güzel olmasını umarak üzerine bir mum diktim. İçeriye geçip Karmen'i uyandırdığımda pastayı gördü ve duyguları yüzünden okundu. Onu nadiren ifade taşırken, yüzünü duygularını dışarıya yansıtmak için kullanırken görürdüm. O hüznünü gördüğümde benim olmasını istediğim kadına neden böyle davrandığımı sorguladım.
Nil... Nil'in şüphesi.
"Başka mum var mı?" diye sorduğunda bunu neden istediğini anlamadan Utku'dan mum istedim. Toplamda pastanın üstünde üç mum olduğunda Karmen nedense buna sevindi.
Pastada yanan mumlara duygulanmış gibi bakarak, "Ben birini üfleyeceğim," dedi. Bana kirpiklerinin arasından yoğun baktı. "Sen de birini." Sonra dönüp Utku'ya göz kırptı. "Sen de diğerini, tamam mı?"
Sanırım benim kayıtsız kalmakta zorlandığım tatlılığını Utku da fark etti, eğilip onu saçlarından öptü.
Söylediği gibi pastadaki mumları sırasıyla üfledik. Etraf karardığında tadına bakmasını söyledim ve çatalı alıp pastayı yerken kaşlarımı çatmaya başladım. Gözlerine yansıyan ağır duyguyu görünce dizlerimin üstündeki yumruğumu koltuğa indirdim. Pastanın hayatında yediği en güzel pasta olduğunu söylerken o kadar dürüst görünüyordu ki, kendimi aptal gibi hissetmeye başlamıştım.
Neden? Neden kaçırdığı çocuğa ninni söylesin ki?
Nil'e ninni söylesin çok isterim ama böyle değil... bu değil...
Eğer yaptıysa, eğer yaptıysa onu öldürürüm.
Öldürürüm.
Utku mutfağa gittiğinde Karmen pastasından biraz daha alıp aniden göğsüme vurdu. Öfkemin yüzüme yansıdığına emindim ama o görmüyordu. Tişörtümün yakasını indirmeye çalışarak, "Pastanın çikolatasını göğsüne sürebilir miyim?" dedi.
Ben gözlerimi bile kırpmazken, "Abi," diyen kardeşimi duydum. Oturma odasına geri dönmüştü. "Odama gidip kendimi içeriye kilitleyeyim mi?" Göz kırptı. "Meşgulseniz?"
Karmen esneyerek suratını göğsüme koyunca onu nasıl tutacağımı bilemedim bir an. Ancak sonra sırtından kavrayıp kendimle beraber kaldırdım. Utku gerginliğimin farkında vararak geri çekilip sessiz kalırken üst kata çıktım. Odamın kapısını tekmeleyerek açtım ve Karmen'in kafası kollarımdan aşağıya sarkarken, onu daha önce uyuduğu yatağıma atar gibi bıraktım. Vücudu yatağın ortasına düştü ve huysuz bir ses çıkardı. Geriye doğru bir iki adım atıp kükrememek için yumruğumu bir daha ısırdım.
Canımı haftalardır yakan Karmen'in kendisiyse... Ben gerçek bir aptal mıydım?
Ona, beni biraz seviyorsan bir şeyler yap, demiştim.
Biraz bile sevmiyormuş.
Kızımın iplerle bağlandığı fotoğraflar...
Bacaklarım artık beni taşımayınca yatağın önüne yürüyüp kenarına oturdum. Karmen kollarını kendine sertçe sardığında üşüdüğünü düşündüm ama örtüyü üstüne çekemedim. Elim, her zaman orada olan belimdeki silahıma kadar gitti ama boş şekilde geri döndü. Yumruğumu yatağa yaslayıp ona yaklaştım ve yüzüne doğru alçalırken, "Mum üflerken neyi dilediğini bilmiyorum," diye fısıldadım kulağına. Çenemi yanağına sürterek boynuna indim ve sertçe öptüm. "Umarım yaşamayı dilemişsindir. Çünkü bu ihtimaller doğruysa, ben ölmeni dileyeceğim bebeğim."
🎠
Son Gece.
Ertesi gün Karmen'in arabasını bardan getirtip ona verdiğimde içinde bir çip vardı ve Karmen'in o arabayla gittiği ilk adresi bu sayede öğrendim. Fakat gerçeklerle yüzleşmeye hazır hissetmediğim için o adrese gitmedim. Bekledim, son bir şans verdim, o gün cehennemden bir gün yaşıyor gibi hissettim.
Nalan'ı görmeye hastaneye gittiğimde o kadar duygusuz hissediyordum ki, muhtemelen ölüm haberini alsam sakinlikle karşılardım. Derya'yla sıfır iletişim kurarak hastanenin içine girdim ve doktora daha önce de yaşadığı alkol krizini anlattım. Doktor, Nalan'ın biraz vakte ihtiyacı olduğunu söylediğindeyse koridordaki koltuğa oturup kaldım. Bir yere gitmem gerektiğini bilmiyormuş gibi davranarak, ruhsuzca, kalbim yokmuş gibi orada oturdum.
Galiba bir kalbim yok, bana kalbim yokmuş gibi davrandığına göre...
Karmen'in geldiğini gördüğümde burada ne işi olduğunu anlamadım, ona nereden öğrendiğini sordum. Kelimelerim öfkeyle dudaklarımdan çıksa da o fark etmiyor gibiydi. Gözlerine bakmamak için bir süre sonra yan yana oturduğumuz sandalyeden kalktım ve ellerimi ensemde sertçe gezdirerek onu yok saydım.
Neden geliyor? Neden sürekli izimi sürüyor? Neden bunları yeni fark ediyorum?
Hemşire Nalan'ın odasından çıkıp eşini sorduğunda, Karmen'in öfkelenerek bir hata yapmasını istediğimden, "Benim karım," dedim. "Görebilir miyim?"
Karmen'in üzerimde keskinleşen gözlerini hissederek hemşirenin onay vermesiyle içeriye girdim. Yatağın kenarındaki koltuğa oturup konuşurken o kadar duygusuzdum ki, ona ne söylediğimin pek farkında değildim.
Farkında olduğum şey Karmen'in bizi dinlediğiydi.
Odaya düşen gölgesini, o kısa saçlarının izlerini görüyordum.
Nalan’la konuşmam biterken Derya'nın geldiğini gördüm. Karmen’le inatlaşmalarını izlerken tepemin tası fena attı. Birbirlerine dokunamazlardı, bu şekilde âşıklarmış gibi inatlaşamazlardı da. Hem ne ara bu hale gelmişlerdi? Dişlerimi sıkarak odadan çıktım ve Karmen bizi dinlemediğiyle ilgili bir şeyler saçmaladığında huysuzca yanıt verdim. Aşağıya indiğimizde de onu hataya sürüklemeye devam ederek Nalan'ın Nil'in annesi olduğunu vurguladım. Duygularını dışarıya yansıtmasını, öfkeyle hareket edip hata yapmasını istiyordum.
Bu söylediğime tahmin ettiğim şekilde öfkelenip aracına bindi ve ben onu takip ederken hızla ilerledi. Aptal, çok hızlı sürüyordu. Önünü kesmeyi istedim ama ben bunu yapmadan o aracını o kadar sert durdurdu ki neredeyse ona çarpacaktım. Bana hem bu denli öfke hem de böylesine korku hissettirdiği için sinirlenerek aşağıya indim, aracına ilerleyip tartıştım. Bir noktada dayanamadım, "Peki gerçek miydi?" diye sordum çaresizce.
Ben tartışmamız arasında bunu sorunca, "Ne?" diyebildi.
"Bahsettiğin bu şeyler gerçek miydi?"
Yüzündeki o vahşi duyguları yatıştı. "Neden bunu sordun bir anda?"
"Çünkü doğruyu yanlışı, dostu düşmanı ayırt edemiyorum artık. Güvendiğim, doğruluğundan emin olduğum tek şey Utku." Kardeşim, her şeyden ve herkesten daha dürüst bana, daha sadık.
Hemen, "Gerçekti," dedi ama yalan mıydı bilmiyordum. "Hatta uzun zaman sonra hissettiğim en gerçek şey."
Hırçınca akıttığı gözyaşlarına baktım ve gün geçtikçe ufalan umutlarıma tutunarak elimi yanağına götürdüm. Sıcak yaşlara dokundum. Ben ağlatmıştım onu. Ya yok yere ağlattıysam nasıl affedecektim kendimi? "Bu gözyaşları benim için mi?"
Başını aşağı yukarı salladı. "Nalan'a karım demenden nefret ettim."
Ah bebeğim, hangi bir sözün doğru, hangi bir sözün?
"Bu gözyaşları içten mi?" diye sordum bir daha. "Samimi mi? Gerçek mi?"
"Neden gerçek olmasın? Neden kendimi bu şekilde küçük düşüreyim ki?"
Yüzündeki diğer bir gözyaşına dokundum ve elim dudaklarına bu kadar yakın durunca vücudum tepki verdi. Parmaklarımı saçlarına kadar götürüp kulağının arkasına koyarak indirdim. Gözlerimi bir saniye kapatıp açtım. "Arabanı bırakıp arabama gel."
"Ağladığım için merhamet etmene gerek yok."
Eğer korkularım gün yüzüne gerçeklikleriyle beraber çıkarsa ona asla merhamet edemeyeceğimi öğrenecekti.
Arabama geldiğinde onu otele götürdüm. Bu sırada yolda konuyu tekrar Nil'e getirdim, Nil'i onunla tanıştırmayı çok istediğimden bahsettim. Yalan değildi, bunu çok istemiştim ama onlar... zaten tanışıyorsa? Duygularımla düşüncelerim aynı anda hareket ettiği için ne Karmen'in verdiği cevaptan emin olabiliyordum ne de yüzündeki ifadeden.
Otele girdiğimizde kartı alarak onunla asansöre bindim ve burnunun ucundaki kırmızılığı izleyerek çıktım. Daha önce de kaldığımız odaya girdiğimizde Karmen biraz rahatsız görünüyordu, onu buraya neden getirdiğimi anlamamış gibiydi. Oda tarafına geçtiğimizde onunla sevişmek yerine uyutmayı istedim. Üzerindeki ceketi çıkarıp bırakırken lüks otel odasındaki içecek standına ilerlemiştim. Silahımı çıkarıp standın üstünde bıraktım. Kadehe, ona vermek üzere bir içecek koyarken, ön cebimden uyku hapını çıkardım. Onun arkamdaki varlığını hissederek ilaçtan bir tane bardağa koydum. Uykuya dalmasına, tekrar bir şeyler sayıklamasına ihtiyacım vardı. Artık bu gece de hiçbir şeyden emin olamazsam yarın Karmen'e tek tek soracaktım.
Kadehin içinde eriyen ilaca bakarken kalbimin sesini de duydum.
Ya günahına giriyorsam, ya Nil'i kaybettiğim için çıldırmış ve tesadüfen olan bir benzerliğin peşine manasızca düşmüşsem...
O kadar arada kalmış hissediyordum ki, eyleme döktüğüm her şey kararsız oluyordu. Elimin tersindeki bardağı öfkeyle savurdum ve o kadar tahammülsüzdüm ki kendi çıkarttığım gürültüye bile sinirlendim. Karmen'in irkildiğini, ayaklarının geriye gittiğini hissettim. Madem emin değildim, ona ilaç veremezdim. Çünkü tahmin ettiğim gibi değilse Karmen'e zarar vermişliğimle kalırdım ve bunu aklımdan çıkaramazdım.
Hiddetlenip arkama döndüm ve Karmen'in kırılmış parçalara eğildiğini gördüm. Aptal, bir de eliyle mi toplayacaktı! Onu doğrulttuğum gibi elimi ensesine sarıp vücudunu kendime çektim, hiçbir şeyi göremez halde dudaklarına yöneldim. "Hani uyuyacaktık?"
Karmen yine bir şey anlamamış olsa da, "Uyuyacak kadar vaktim yok," dedim ve üzerindeki kıyafeti tutup çıkardım. Vücudu yarı yarıya çıplak kaldığında da onu daha önce de seviştiğimiz yatağa ittim. Gözlerinin, onda nadiren gördüğüm şaşkın bir masumiyetle açılması benim için bile beklenmedik olmuştu. Üzerine çıkıp onu yatağa bastırırken vücudum o kadar istekliydi ki, kendime karşı ona duyduğumdan daha çok öfke duydum. Elleri göğsümde dolaşırken tutup üzerimdeki kemere götürdüm. "Çıkar," diye fısıldadım.
"Kalp atışlarına bakacaktım," diyerek son derece masum bir yanıt alınca bocaladım ama yine de umursamazca, "Çıkar," dedim.
Bir süre dik dik baktıktan sonra kemerimi çözdü, beni çıplak bıraktı. Ellerim bu sırada tekrar uzanmış, çamaşırını çıkarmıştı. Vücudumu kalbim yönetti ve kendimi ona yaslayıp dudaklarımı omuzlarından aşağıya indirirken, düşünceler rahatsız edici şekilde kafamda konuşuyordu. Ellerinin bedenime dokunmasını yok sayamadım, kendini bana doğru kaldırıp eşlik etmesine deli olarak, "Lütfen lütfen," diye fısıldadım.
Lütfen hepsi yersiz korkularım olsun.
"Ne lütfen?"
Ellerim, ağzım, vücudum düşüncelerime rağmen onun tenine doğru mıknatıs kadar güçlü çekilirken, "Kendimle konuşuyorum," dedim.
Bacaklarının arasına tamamen girdiğimde ıslaklığını fark edip yutkundum. Kendimi inlememek için zorlasam da yapamadım. En azından ses çıkarmayı istemedim, boynuna yaslanıp içinde daha da ileriye kayarken dişlerimi sıktım. Kalbim, dudaklarının değdiği damarım gibi atıyordu. Sanki vücudumda parçalanacak bir duygu vardı, biriktikçe çoğalıyordu. Dudaklarının bu kadar yakınında olma düşüncesi bile beni ona karşı savunmasız, güçsüz bıraktığında yüzümü yastığa bastırarak yüzünü görmemeye çalıştım. O esnada boynumdaki zinciri tutunca, "Bırak," diye kızarak kafamı geri çektim.
Kime diyorum ki, tabii bırakmadı. Daha sıkı tutup çekti. Vücudumun altında, beni nasıl daha da tahrik edeceğini bilerek hareket ederken bilmediği bir şey olup olmadığını sordu. Gergin olduğumu anlamıştı. Sessiz kaldım, susmasını söyledim. Yüzümü bir daha onu görmemek için yastığa bastırırken tenime değen saçlarıyla deliye döndüm. Onunla delicesine sevişmek istesem de kiminle seviştiğimden dahi kuşku duyuyor, zevk aldığım her saniye vicdan azabı çekiyordum. Bu beni o kadar sertleştirdi ki, acımasızca davrandım ona, istemeden ya da isteyerek yaptım. Yaptıklarımın yarısına hâkimdim, kendimden bile kuşku duyuyordum, en basit haliyle ölecek gibi hissediyordum.
Bir noktada dudaklarımı gezdirmeyi istediğim boynunu tuttum, hafifçe sıkarak, "Seni asla bırakmayacağımı biliyorsun değil mi?" dedim.
Eğer Nil'i, Karmen kaçırmışsa onun peşini katiyen bırakmazdım.
Dudaklarını benim yapmayı isteyeceğim şekilde yaladı. "Öyle mi?"
"Öyle," dedim içimdeki yangın başımı döndürürken. "Seni asla bırakmam."
Seni öldürürüm, kendimi öldürürüm ama yine de bırakmam.
Ama sen yapmadın değil mi? O yüzden ben de sana hiçbir şey yapmayacağım.
Yüzümü yastığa gömmek isterken bile boynuna gömdüğümü fark edip kendime tekrardan sinirlendim. Vücudumu, ne düşünürsem düşüneyim onun içinde böyle hareket ettirmeme engel olamadım. O kadar ıslak, sıcak, kışkırtıcıydı ki... Bana her an ne düşündüğümü unutturacak diye korkuyordum. Her yerinin benimle kaplı olması, nefes aldığında benim bedenimle hareket etmesi o kadar hoşuma gidiyor ki daha fazlasını istemeden duramıyordum.
Onunla aynı anda rahatladıktan sonra bile bırakamadım. Vücudunu ters çevirip tepesinde dikildim, beni okşamasını istedim. Her anlamda bana bu kadar yoğun hissettirdiği için kızıyordum ona, içimden sonsuz bir şefkat gelse de yapamıyordum. Fevri, sert hareket ediyordum. Onunla yine bu özel anları paylaşmayı isterdim, daha hassas ve şefkatli davranarak ama... korkularımı ona da yansıtıyordum, önüne geçemiyordum.
İkinci kez rahatladım ve kendimi yatağın diğer tarafına bırakıp yüzümü yastığa sürttüm. O kadar tatmin olmuş ve aynı zamanda o kadar doyumsuz hissettiriyordu ki... Sırtüstü yatıp kolumu alnıma yasladım ve Karmen göğsüme başını koyunca kalbimi duydum.
Gerçekten Karmen bunları bana yaşattı mı?
Yoksa ben mi kendime yoktan yere bunları yaşatıyordum.
Solukları dudağından daha yumuşak çıkmaya başladığında bana sorular sormaya başladı. Uyumasını söyledim, çünkü uyumasına ihtiyacım vardı. Seviştikten sonra daha kolay uyuyordu, ondan ninniyi duyduğum iki kez de seviştikten sonrasıydı. Yine de bana sorduğu birkaç soruya cevap verdim, gözlerimi ona hiç çevirmeden hâlâ dönen tavanı izliyordum.
Bir noktada sessizleşti ve göğsüme dökülen nefesi düzenli bir hal aldı. Ancak uyuduğundan emin olduğumda ona baktım ve yüzüne dökülmüş saçlarını çekerek yataktan kalktım. Yerdeki pantolonumu bacaklarıma geçirdim ve düğmesini bile kapatmadan odanın köşesindeki koltuğa oturdum. Bir sigara çıkarıp içmeye başlarken gözlerimi üzerinden, dudaklarından hiç ayırmadım.
Sadece ben yataktan kalktığımda huzursuzca döndü ama sonra uyudu.
Az önce bana sıkıca sarılan kolları şimdi kendisine nefretle sarıldı.
Dakikalar geçmesine rağmen Karmen hiçbir şey sayıklamayınca içime tuhaf bir dinginlik, rahatlama duygusu yerleşti. Belki de gerçekten ben bu tesadüfü çok saçma büyütmüştüm. Bunu düşünerek kendimi ikna ederken sigaramın izmaritini kenara bıraktım ve o sırada Karmen'in dudaklarından, "Nil," döküldüğünde, başımı tekrar ona çeviremeden donup kaldım. "Uyu Nil... Uyu uyu gözbebeğim... Şirin bebeğim."
Nil'in isminden sonra ninni...
Sanki ona söylüyormuş gibi.
Aklımın huzura ermesi, duygularımın sefalete sürüklenmesiyle aynı anda gerçekleşti. Sadece bir an için fırtına öncesi dinginliğimi dinledim, kendi kalp atışlarımı duydum ve başımı sakince çevirdim. Dudakları loş ışıkta hayatımı durdurarak hareket ediyordu. Ayağa kalkıp yatağa yürüdüm ve onun başında dikilirken sessizce gülmeye başladım. Gülüşüm göğsümü hareket ettirse de gözlerim acı içindeydi. Ve yanağımdaki şey, lanet olasıca bir gözyaşıydı.
Demek onun yüzünü bile kaplarmış bir boşluk. Onunkini bile.
Ben ona çelik yeleğimi giydirdim ama o hayatındaki en ağır kurşunu bana sıktı.
Meğer üstümden hiç çıkarmamalıymışım o çelik yeleği...
Histerik gülüşlerimle odanın çıkışına kadar geriledim ama sırtım kapının pervazına çarpınca daha uzaklaşamadım. İhanetin külçe etkisinden sonra bana hâkim olan uyuşuklukla elimi yüzüme götürüp damlayan yaşları sertçe sildim. Sonra da boğazımın gerisindeki çığlığı serbest bırakmamak için yumruğumu ısırmaya başladım. Nil... Kızım, yavrum... Bunca zamandır onunla mıydın?
Aptallığımın şokuyla irkildim ve bir anda yerimden fırladım. Onunla sevişmeden önce içecek dolabının üstüne koyduğum silaha ilerledim ve titreyen elimde tutarak Karmen'e doğrulttum. Parmağım tetiğe yerleşirken namlu onun suratını hedef aldı ve kurşun silahtan çıkmak için can attı. Bir öfke patlamasıyla dişlerimi sıkıp seğiren silahı alnına isabet etmeye çalıştım ama titreşim halindeydim, dengede tutamıyordum.
"Ben senin bir işindim," dedim yatağa bir adım daha giderek. Silahı, uzaktan da olsa yüzünün etrafında dolaştırdım. "Kızım bir işti. Ben bir iştim."
Demek bu kadar parayı böyle böyle kazanıyorlardı.
Kızıma eziyet etti.
Nil'in etrafına sarılmış ipler...
Parmağım tetikte hareket etti ve sonra durdu. Dişlerim arasından küfrederek geriye çıktım ve silahla beraber arkamı dönüp odadan ayrıldım. Nereye ilerlediğimi bilmeden etrafımda döndüm, silahı onu öldürmemek için koltuğa fırlatıp ellerimi kafa derimde dolaştırdım. Onu öldüremem, çünkü Nil'e ulaşacağım...
Vücudum duvara çarpınca odanın içinde pervasızca hareket etmeye devam ettiğimi anladım. Alnımı, çarptığım duvara yaslayıp kafamı sertçe vurdum, gözlerim karanlıkla kesişirken yumruklarımı da sıkışan kalbime götürdüm.
Kalbimi bir kızım sıkıştırdı, bir de o.
Başka hiç kimse değil.
Kendi etrafımda dönüp sırtımı duvara yasladım ve sendeleyerek aşağıya kaydım. Kalçam yere düşerken gözlerim karanlık tavanda donup kaldı. Kızım, benim biricik kızım, koruduğum, öptüğüm, sarıldığım, seviştiğim kadının...
Önümü göremeden kalktım, ayaklarım birbirine dolanarak yürüdüm. Başka bir boyuta geçmiş gibi hareket edip odaya döndüm ve yerdeki kıyafetimi alıp banyoya girdim. Yıkanıp giyindim. Yüzümden damlalar akarken içeriye dönüp kemerimi taktım, silahımı belime yerleştirdim. Odadan çıkmak üzere adımımı attım ve son kez dönüp ona baktım.
Daha önce hiçbir düşmanıma bu kadar yakın olmamıştım. Kalbimin içine alacak kadar yakın.
Arkamı dönüp otel odasından ayrıldım, sonra da otelden. Arabama atlayıp gaza yüklendim, sürat yaptım. Karmen'in arabasına taktığım çip sayesinde işaretlediğim adreslere doğru ilerledim. İki ayrı adres vardı, araba şu an hâlâ aynı yerdeydi. Gün aydınlanırken ilk adrese ulaşıp arabamdan indim. Karmen'in aracını kaldırım kenarında görünce oraya doğru hareket ettim. Burası normal bir caddeydi, Karmen'in evinden uzaktı. Evi... Oraya da gitmeli miydim? Hayır, Nil'i orada tutmazdı, tutsaydı bana evinin adresini vermezdi.
Arabanın etrafında bir tur attım, hararetle civara baktım ama herhangi bir iz yoktu. Sanki arabayı buraya bırakıp gitmişti. Buradan bir şey çıkmayınca öfkeyle aracıma dönüp yumruklarımı direksiyona çarptım, biraz olsun sakinleşene kadar aracı kullanamadım. Sonra çip sayesinde elime geçen diğer adrese doğru sürdüm. Arabası önce orada durmuş, sonra buraya gelmişti. Oranın neresi olduğunu bilmiyordum ama gittiğimde öğreneceğim kesindi.
Diğer adrese ulaştığımda dışarıdan buranın döküntü bir bina olduğunu gördüm. İçeriye girerken de neye benzediğinden emin oldum, kapalı cezaeviydi ama şimdi kullanılmadığı aşikârdı. Silahımı çıkarıp arkamda tutarken içeriye girip neyi aradığımı bilmeden dolaşmaya başladım. Koğuşlara girip baktım ama hiç kimseyi, hiçbir izi bulamadım. Her yeri kontrol ederek üst kata daha çıktım ve sırasıyla koğuşları dolaşıp yeni bir koğuşun kapısını açtım.
Aynı anda arkamdaki silahımı hızla çıkardım.
İzbe yerde arkası dönük adam yatıyordu.
Elleri ve ayakları bağlıydı.
Odaya iyice bakıp başka birinin olmadığından emin olarak içeriye girdim ve yürürken bile o adamın kim olduğuyla ilgili fikre kapıldım. Yanına yaklaşıp eğildim ve yüzünü kendime çevirdim. Feda'nın kendinden geçmiş, darp edilmiş yüzüne bakarken boğazımda kin dolu bir yumru oluştu.
Feda'yı benden kaçırmıştı.
Suçlunun Feda olduğuna dair yalan ifade vermişti.
Kendimi tutamayarak kahkaha attım ve vücudum sarsılırken elimdeki silah yere düştü. Feda'nın gözkapakları bir an olsun açılmadı. Kaderimin değil, şimdimin bile bir adım ötesini göremeyen bir adam olarak Feda'yı üzerindeki kıyafetten tutarak sürüklemeye başladım. Küfrederek koğuştan çıktıktan sonra alt kata indim. Çınlayan sessizlikte izler arayarak cezaevinden çıktım ve piçi arabamın bagajına atıp şoför koltuğuna geçtim.
Silahımı yanıma bırakıp karşıma baktım.
Ve sonra yüzümü direksiyona gömerek tıpkı Nil'e olan özlemim kadar yoğun şekilde ağladım.
Beni aldattı.
İhanet etti.
Aslında... beni aldatmadı, ben onun için hiç yoktum ki beni aldatacaktı.
Bir nöbet geçirir gibi sarsılıp hıçkırırken burnumun direği sızlıyor ve gözyaşlarım yüzümü yıkıyordu. Başımı kaldırmayı başardığım ilk anda etrafımı bulanık gördüm ve haykırarak yumruklarımı direksiyona çarptım.
Nil'i kaybettiğimde kazandığım kadın Nil'i kaybetmemin sebebi.
Kızaran parmak boğumlarıma kahkaha attım ve gaza yüklenerek aracımı çalıştırdım. Deli süratiyle sürüp Edip'in beni daha önce çağırdığı depoya ilerledim. Arabayı o kadar kontrolsüz kullandım ki birkaç kameraya yakalanıp trafik cezası aldığıma emindim
Depoya geldiğimde hâlâ hiç kıpırdamayan Feda'yı bagajdan alıp sıfatına tükürerek depoya sürükledim. Geniş mekâna girip onu yere fırlattıktan sonra biraz geriye çıkıp cebimdeki telefonu elime aldım. Sıkışan kalbimi tutup alnımdaki teri sildikten sonra ses tonumu ayarlamaya çalışıp ekranımı açtım. Karmen'i aradım.
Ona yaralı olduğumu, acilen buraya gelmesi gerektiğini söyledim.
Telefonu kapattığım an yere, sonra da Feda'ya tekme savundum. Bir de benim için endişelenmiş gibi yaramı soruyor, ambulansı aramamı söylüyordu. Sanki çok umurundaydım! Telefonu kapattığı an eğleniyordur belki de, arkamdan aptal olduğumu söylüyordur. Abileri... O mafya ailesi...
Feda'nın inlediğini duyduğumda tiksintiyle yüz buruşturdum. Mekânın içinde tekinsizce dolanıp silahımı boşluğa sallarken Feda'yı uyandırıp konuşmayı düşündüm ama o şerefsizin ağzıyla burnu yer değiştirmişti, konuşacak durumda değildi.
Neden ifadesinde Feda'nın adını geçirmişti?
Bir derdi olmalıydı.
Dakikalardan sonra dışarıdaki araba sesini duyduğumda göğsümden yukarıya acı bir nefes tırmandı. Silahı elimde sıkılaştırarak yürüdüm ve kapının arkasına saklandım. Yaklaştıkça da adımlarını duymuştum, kapıyı açmak üzere olduğunda gözlerimi sertçe yumdum. Karmen kapıyı yüzüme doğru açarak içeriye girdi ve yavaşça yürüdükten sonra yerdeki bedeni görüp koşmaya başladı. Feda'nın yanına yaklaşarak biraz eğildi ve geriye doğru sıçradı. "Deren," diye fısıldadı, başını kaldırıp.
Karmen'e arkasından sessiz ama hızlıca yaklaştım. Kendimden önce silahı ona temas ettirdim. Kolumu kaldırıp, daha birkaç gün önce izlemeyi sevdiğim boynuna dolayıp bedenini kendime doğru çektim. Topukları yere sürtünürken, "Sevgilim," diye fısıldadım acı ve nefretle. Silahı onun kalbine ittiğim kadar kendi kalbime de iterek kulağına doğru fısıldarken, sol gözümden son kez bir damla yaş aktı. "Biliyordum sevgilim, sırtımdaki bıçak sendin."
BÖLÜM SONU.
Yorumlar yükleniyor...