3. BÖLÜM
“Gölgen bile bu dünya üzerinde kapladığın alandan daha büyük.”
3
AÇLIK
Acıkmıştım.
A C I K M I Ş T I M.
O kadar acıkmıştım ki Oğuz’u bile yiyebilirdim.
Tamam, kabul. Saçmalıyordum ama Oğuz’a bakıp da aklı başında kalmak mümkün değildi ki. Üstelik açlık âdeta başıma vurmuştu. Açlık Oğuz’u yemem için bir bahane de olabilirdi elbette. Oğuz yakışıklı olmanın yanında çok tatlı, sevimli bir çocuktu. Hani şu baktığınızda iç geçirmeden duramadıklarınızdan... Hele o kıvırcık saçları, yanağındaki gamzeleri...
Her neyse, karnım gurulduyordu.
Tabii, bu herkesin ara ara dönüp bana bakmasına sebep oluyordu ama dert değildi. İnsanlık hali, oldukça normaldi. Hem şu an ilgilenilecek son şey benim karın gurultumdu. Melodi hâlâ yanımda, üzüntüyle oturuyordu ve eklemem gerekense Oğuz’un da hâlâ yanımda oturduğuydu. Karnımın yüksek sesli gurultusundan şikâyetçi görünmüyor, yanımda, karnıma sevimli bakışlar atarak oturuyordu. Biraz göbeğim vardı, sınav stresiyle bu sene yemeğe ve abur cubura çok abanmıştım. Oğuz’un göbeğimi fark etmemesini umdum. Rezil olmak istemezdim. Kendisi bu kadar fitken benim göbekli olmam...
Neyse, dünyadaki tek göbekli ben değildim zaten.
“Acıktım!”
Hadi canım, şaka yapıyorsun!
Salak, hepimiz zaten acıkmıştık da neden tek sızlanan sendin? Bu Esra’yı öldürmek istiyordum. Tamam, kimseyi öldürmek isteyecek kadar vicdansız değildim ama olabilirdim. Bir dakika, zaten Esra’yı burada öldürsem korkudan nalları dikti derdim. Bence bu inandırıcı bir sebepti. Ya da boş verin, tamamen saçmalıyordum. Ya da belki saçmalamıyordum.
Kıs. Kıs. Kıs.
“Hepimiz açız,” diyerek ona karşılık verdi Keskin, rahatsız edici bakışlarla Esra’ya bakarken. Evet koçum, ona öyle bakmaya devam et. Keskin pis pis güldü. “Seni mi yesek ki?”
Hepimiz şaşkınca ona bakarken, Esra’nın sevgilisi Selim, yerinden atılacak gibi oldu ama yanındaki arkadaşları onu kolundan tuttular. Yaptığı ima pisti ve Esra’dan hoşlanmıyor olsam da onun için beni bile rahatsız edecek kadar edepsizdi. Selim, Keskin’e doğru hırladı. “Esra hakkında doğru düzgün konuş göt herif! Senin götünden kan alırım!”
Ortamdaki gerginlik arttı ama Keskin pislikçe gülümsemeye devam ediyordu. Esra şaşkındı ama bunun yanında gözlerinde korku dolu bir bakış da vardı ve buna anlam verememiştim. Oğuz yanımda omuzlarını dikleştirirken, Ümmü Gülsüm’ün bakışlarıyla Keskin’i uyardığını gördüm. Aynı sınıfta oldukları için tanışıyor olmalılardı. “Niye ki?” dedi Keskin omuzlarını silkerken. “Esra da bana edepsiz şakalar yapar. Mesela geçen sene bana kucak dansı yaparken...”
Selim kükredi. “Ne diyorsun lan?”
Herkesten bir şaşkınlık nidası koparken, Selim ani bir şekilde ayağa fırladı ve Cesur ile Fatih de onu durdurmak için ayağa kalktılar. Oğuz da ayağa kalkmış, arkadaşına doğru yürürken Esra’nın şaşkınlıktan donduğunu gördüm. Ben ve Melodi şaşkınlıkla birbirimize baktık. Akil sırıttı, Bakil olayı endişeyle izledi. Şüeda ve Gülsüm ürkmüş, onlara aşağılar şekilde bakıyorlardı. “Kucak dansı,” diyorum dedi Keskin, hâlâ çok rahattı. “Yoksa sana hiç yapmadı mı?”
Selim’in aklı çıkmış gibiydi. “Yalan söylüyorsun değil mi?”
“Evet.”
Selim dâhil olmak üzere hepimiz bir anlık şaşkınlıktan sonra ona ters ters baktık. Dalga geçiyordu geri zekâlı. On sekizindeki, duyguların en hassas noktasındaki bir kadın hakkında böyle edepsiz konuşmaması gerektiğini öğrenmeliydi. Selim, kollarına asılmış olan Cesur ile Fatih’i silkeleyerek geri yerine oturdu. Parmağını Keskin’e salladı. “Esra olsun ya da olmasın, buradaki kızların tek birini bile rahatsız edersen seni önüne yığıldığımız bu duvara gömerim.”
“Niye?” Keskin keyifle gerindi. “Yoksa sen mi rahatsız etmek istiyorsun?”
Selim sinirle dişlerini sıkarken, Oğuz yukarıdan aşağıya, Keskin’e uyarı dolu bakışlar fırlattı. “Burada piçlik parayla değil dostum. Kendine gel.”
“Para kimin umurunda? Bunu sadece keyfim istiyor. Keyfim sen böyle istiyorsun değil mi? Bakın, evet diyor.”
Oğuz dilini dişleri arasında döndürdü. Arkadaşlar bu çok SEKSİ bir hareketti. Hatta o kadar seksiydi ki, alık alık ona bakakalmıştım. İşte tam o esnada, bu boşluğum sırasında ben ve biz ne olduğunu anlayamadan Cesur yerinden fırladı ve bir anda yanımda biterek kucağımdaki çantayı kaptı. Ben gözlerimi irice açarak çığırdığımda, hepsi şaşkınca ona döndü. Cesur çantamı kucaklayarak geriye doğru kaçmaya başlamıştı. Ben şaşkınlıktan tepki veremediğimden bunu Oğuz benim yerime yaptı. “Cesur, ne yapıyorsun lan?”
“Kusura kalma lütfen,” dedi Cesur, çantamın fermuarını açarken. Bu hadsizliği karşısında hepimiz şaşkına dönmüştük. “Sen çantasında yiyecek saklayan bir kıza benziyorsun ve ben çok açım...” İlk gözü açtığında gözlerini büyüterek çantanın içine baktı. “Oha! Kraker! Hem de büyük paket.”
Hadi ya! O krakeri ve birçok abur cuburu dün okul dönüşü almıştım ve döndüğümde çantamdan çıkarmayı unutmuştum. Açıkçası onların orada olduğunu biliyordum ama yemek için çocukların uyumasını bekliyordum. Sonra uyandırıp onları Oğuz’la beraber yiyecektim çünkü hepsiyle paylaşsam aç kalacaktım. Belki Melodi’yle de paylaşabilirdim. Normalde yardımsever biriydim ama açlıktan ölmek istemezdim. Bu yüzden atıştırmalıkları onlardan saklıyordum ama pislik Cesur benden önce davranmıştı. Krakeri aldığı gibi çantanın diğer gözlerine bakmayı akıl edemeden çantayı yere doğru fırlattı ve krakeri açmaya çalıştı. Yerimden kalkarak dizlerimin üzerinde çantama uzanırken, “Onlar benim,” diyerek isyan ettim. “Krakerimi geri ver!”
Cesur krakeri hapır hupur yemeye başladı. “Kusura bakma lütfen, açım.”
“Salak!” Çantamı kucağıma alırken ona bağırdım. “Ben de açım.”
Çocukların hepsi onun elindeki krakere bakınırken, Oğuz’un ileriye doğru seri şekilde yürüdüğünü gördüm. Cesur’a yaklaştı. “Bu yaptığın ne kadar adil sence?” diyerek onun elindeki krakerime uzandı ama Cesur çoktan geriye sıçramıştı. “O krakeri Bestegül yiyecek. Sen veya biz değil!”
“Ne adaletinden bahsediyorsun?” dedi Cesur, gülmekle kendine acımak arasında kalmış görünüyordu. “Hepimiz öleceğiz bok kafalı!”
Keskin, Cesur’a göz kırptı. “Seni tuttum.”
Cesur da ona sırıttığında hayrette kalarak kafamı iki yana salladım. Tamam, çantamda biraz daha atıştırmalık vardı ama o kraker de benimdi. Kusura bakmasın, burada ölmek istemiyordum. Onları sadece Oğuzla paylaşabilirdim. Cesur krakerden birkaç tane daha alacak oldu ki, “Yemeyeceksin,” diye yükseldi Oğuz, sesi eko yapmıştı. “Eğer yiyecek olursan o geceden bahsederim!”
Cesur, elinde krakerlerle kalakaldı. Hepimiz bilmediğimiz bu diyaloğa anlamsız bakışlar atarken, Cesur ağzının içinde birkaç küfür geveledi ve sonra kraker paketini Oğuz’un eline tutuşturdu. “Neyse, ben de kendiminkini yerim!”
Ve sonra yerine geçerek çantasından çıkardığı krakerini yemeye başladı.
Birkaç dakika boyunca hepimiz onun bu rahatlığına ve ayıbına şaşkınca baktıktan sonra hayretle önlerimize döndük. Ona tek tepki veren pis pis gülen Keskin oldu.
Oğuz gelip yanıma oturarak kraker paketini kucağıma bıraktığında, Esra’nın iğneleyici bakışları üzerimizde oyalandı. “Siz daha önceden tanışıyor muydunuz?” diye sordu Esra rahatsız bir halde. O zaten rahatsızdı ama yüzüne vurmak olmazdı şimdi. “Öyle bir haliniz var. Ya da sanırım Bestegül’ün erkeklerle arası oldukça rahat olmalı ki, Oğuz’a göz süzmeye başladı.”
Seni aşüfte.
Ben ona, Keskin’den yediği hakaret için üzülürken, onun laf altı bana sürtük muamelesi yapması çok iğrençti. Dişlerimi sıkarak bu durumdan duyduğum tiksintiyi yüzümde şekillendirdiğimde, “Rahat batıyor galiba,” dedim imalı şekilde. “Yoksa kabahatlerinin farkında olup kızarmadan bana rahatlıktan bahsetmezdin.”
Ona, gözlerimle Selim’i göstererek neyden bahsettiğimi anlattığımda, yerinde kıpırdanarak bakışlarını kaçırdı. Seni aptal! Kusura bakmasındı, kimsenin beni yargılamasına, haksız bir şekilde suçlamasına izin veremezdim. Selim dışındaki herkes neyden bahsettiğimi anlayarak imalı imalı bakıştığında, bakışlarımı önüme düşürerek kollarımı tavırlı bir şekilde önümde bağladım. Kimseyi durduk yere kırmazdım ama Esra beni çok zorluyordu. Melodi eliyle omzumu sıvazlayarak mırıldandı. “Onun yüzünden moralini bozma.”
Ona gülümsedim. “Yok yahu, o kim ki?”
Biz Melodi ile konuşmaya devam ederken, “Bestegül öyle bir kız değil,” dedi Akil. He, aptal. Sana kalmıştı zaten.Gözlerimi devirdim, bunlara düşeceğimi sanıyorsa yanılıyordu. “Kimseye göz süzmez.”
Yoo, Oğuz’a süzüyordum.
Fakat bu ondan hoşlandığım içindi, herkese yaptığımdan değil.
Oğuz benim başımın üstünden Akil’e baktı. Ağzının içinde bir şeyler geveledi ama duymadım.
Hadi, benim için kavga edin.
Şaka şaka. Bunu gerçekten istemezdim. Öyle edepsiz değildim. Zaten öyle bir durumda Oğuz, Akil’i ezer geçerdi. Dilim dilim baklavaları, baklavalarıyla doğru orantıda gücü vardı; dayak yemesi mümkün değildi. Bu aptal düşünceme gülümsediğimde, “Neden gülümsüyorsun?” diye sordu, kulağımın yanında. Nefesi gıdıklamıştı. “Seni gülümseten kim?”
Sen demeyi isterdim ama aptal düşüncelerimdi. Yanaklarım hafifçe kızarsa ve utansam da dönüp omzumun üstünden ona baktım. Gözlerinde titreşimleri vardı. Safir hareler yüzümü turluyordu. Saçlarımı karıştırdım. “Sinirlerim bozuldu sanırım.”
“Haklısın,” dedi, bana hâlâ yüreği kadar yakındı. “Acıktığını biliyorum, krakerini yesene.”
Ondan etkilenerek yutkundum. “Krakeri yiyip susayacağım.”
“Çantamda birkaç pet şişem daha var,” dedi yalnızca benim duyabileceğim bir sesle. “Sık sık basket oynadığım için yanımda su taşırım. Onları seninle paylaşırım.”
Ya gıdığını yediğim...
Aptal aptal ona baktım. “Az sonra yerim o halde.”
“Suyum ve ben bekliyoruz.”
Altdudağımı ısırarak gülümsediğimde bana göz kırptı ve geniş bir sırıtışla önüne döndü. Yok arkadaşlar, kafayı yemiş olmalıydım. Aksi halde açlıktan kıvranırken ve burada hapis kalmışken gülümsüyor olamazdım. Ama ne yapayım, o cidden tatlı ve huzur vericiydi. Bedenimdeki gerginliği kırıyor, düşüncelerimi oyalıyordu. Dönüp onun gamzelerine bakmamak için gözlerimi kapatarak kafamı arkaya yasladım.
Zaten bir süre sonra benim ve diğerlerinin ağzı yüzü kaymaya, esnemeye başladı. Telefonumu çıkarıp ekrana baktım ve saatin akşam on olduğunu gördüm. Olanlar bizi öyle hırpalamıştı ki, sanırım uyursak bu olanların geçeceğini hayal ediyorduk. Gözlerimiz ağırlaşıyor, vücudumuz kendini bırakıyordu. Seslerimiz kısılınca ilk uyuyan Ümmü Gülsüm oldu ve onun ardından Esra, Melodi ve Cesur uykuya daldı. Berfin ve Arzu haykırarak ağladıktan sonra yorgun düşmüşlerdi. Hepsi olduğu yere sızmıştı. Biz de konuşmayı kesmiş, tavanı izliyorduk. Neden bilmem ama hava iyice soğumuştu ve hepimiz titriyorduk. Keskin, küfürler ederek ve hepimizle dalga geçerek uykuya daldığında, onun ardından geri kalanlar da uyudu. [E1] Uyumamak, karnımı doyurmak için âdeta zor dayanmıştım. Hepsi uyuduğuna göre Oğuz’la bir şeyler yiyebilirdik. Aslında Melodi’ye de yemeğimden vermek istiyordum ama ona daha sonra verecektim, şu an sadece Oğuz’la paylaşmak istiyordum. Oğuz başını çantasına yaslamış huzursuzca uyurken, tatlı tatlı ona bakarak omzundan hafifçe dürttüm. Seslenmek istemiyordum, diğerleri duyabilirdi. Onu dürterek uyandırdığımda bir an endişeyle bana baktı ama konuşacak gibi olduğunda parmağımı dudağıma yaslayarak susmasını söyledim. Âdeta ağzının içine girerek fısıldadım. “Hadi, benimle metroya gel.”
Sorgulamadı. Üzerine örttüğü montu sırtına alarak arkama düştüğünde ve biz az sonra metroya bindiğimizde yan yana koltuklara oturmuş, sırtımızı ardımıza yaslamıştık. Dizlerimiz birbirine sürttükçe nefeslerimiz hızlanıyordu. Doğrudan ileriye bakıyorduk. Uyku âdeta gözlerimizden akıyordu ama hem onun hem de kendi açlığımı bastırmak istiyordum. Bir an omuzlarımızın üzerinden birbirimize döndük ve bu saçmalığa kahkahalarla gülmemek için dudaklarımızı ısırdık. Gamzelerini görünce doğru şeyi yaptığımı anladım.
Sonra durarak iç çektik.
Saçlarımı karıştırdım. “Biliyor musun, benim birden fazla yiyeceğim var.”
Loş ışıkta, yüzlerimiz birbirine oldukça yakındı. Nefeslerimiz birbirinin yüzüne çarpıyordu. “Harika. Ye de karnını doyur.”
“Düşündüm de...” Kaybedecek hiçbir şeyim olmadığını bilerek cesaretle gözlerine baktım. “Beraber yiyebiliriz.”
Gözlerinin içi parladı ama bu yiyecek yemek bulduğu için mi yoksa bu teklifi yaptığım için miydi anlamadım. Yüzümün her yerini izledi. “Bence sen tek başına yemelisin.”
“Seninle paylaşmak istiyorum.”
Gülümsemesi derinleşti. “Neden?”
“Çünkü paylaşmak güzel şey.”
Sırıttı. “Burada bizden başka on iki kişi daha var, onlarla paylaşabilirdin.”
Uzatma koçum.
Sırıttım. “Seni seçtim pikaçu.”
Kahkaha atmamak için uğraşırken kıpkırmızı olmasını izledim ve nasıl bir cesaretle yaptım bilmiyorum ama paketten çıkardığım birkaç krakeri onun ağzına tıktım. Krakerler ağzına düştüğünde elim dudaklarının üstünde kaldı ve Oğuz bir an duraksayarak yavaşça yutkundu. Utanarak önüme döndükten sonra paketteki krakerleri hunharca yemeye başladım ve birkaç dakika boyunca hiç konuşmadık. Bu sefer çok utandığımdan dolayı o beni keserken ben ona bakmamış, yalnızca tavanı izlemiştim. Krakerden sonra bisküvimi de onunla paylaştım ve bunlar bizi doyurmasa da açlığımızı bastırarak karnımızdaki gurultuyu dindirdi. Onun verdiği mataradaki suyu içerek kuruyan boğazlarımızın ihtiyaçlarını giderdikten sonra başımızı arkaya yaslayarak tavanı izlemeye başladık.
Ve sonra Oğuz bana teşekkür etti.
Şey, yanağıma bir öpücük kondurarak.
BÖLÜM SONU.
Yorumlar yükleniyor...