0 %

Paragraf Yorumları

Yorumlar yükleniyor...

Yorum Yap

54. BÖLÜM

Yazı Boyutu
100%

 

54. ❝İMZA.❞

 

 

Karmen Russo.

 

"Anne, ben büyüyünce sen olacağım."

 

Bana bu sözcükleri söyleyen Karina'ma bakarken, gecenin sonunda beni gülümseten nadir bir elmas gördüm sanki karşımda. Ve söyledikleri... Tanrı'm! Ben olmayı isteyen bir kızım vardı, yanımdaydı.

 

Eve dönüşümün üstünden bir saat kadar geçmişti. Abilerim, Deren ve yengem aşağıdaydı. Derhal Karina'mın yanına gelmiştim, henüz uyumamıştı ve ben de bundan istifade ederek onu banyo yaptırıyordum. Küvetin içindeydi, köpükler neredeyse onu kapatmıştı. Ben nazikçe vücudunu keselerken beni izliyordu. "Ben hayatımdaki bazı şeylerde başarısız oldum ama sen benden daha başarılı olacaksın," diye karşılık verdim söylediğine. "Benim daha güzel, akıllı, iyi halim olacaksın."

 

Söylediklerimi dinleyip anladıktan sonra, "Ben yokken n'apıyordun?" diye sordu. "Bizim eviniz vardı, oraya gitmeyecek miyiz?"

 

"Artık burada yaşayacağız," dedim. "Ama istiyorsan orayı da ziyaret edebiliriz aşkım."

 

"Sen nerede olursan orada olacağım," dedi, tek düşündüğü buymuş gibi.

 

İçim gitti. "Hâlâ seni bırakacağımdan korktuğun için böyle diyorsun kızım. Ama asıl ben, sen nerede olursan orada olacağım. Çünkü biz ayrı kaldığımızda ben çok üzüldüm, bir daha öyle üzülmek istemiyorum."

 

Hemen, "Ben de," dedi. Dudakları aşağıya bükülmüştü.

 

Konuyu değiştirmek istedim. "Suyun sıcaklığı iyi mi? Üşüyor musun?"

 

Başını iki yana salladı. "Güzel."

 

Elimdeki keseyi kollarında, ardından omuzlarında dolaştırarak, "Yengenle neler yaptınız?" diye sordum.

 

Angel'dan bahsettiğimde Karina'mın gözleri parladı. "Bir tane elbisesi vardı, onu giydik ama sen gelmeden çıkardım."

 

"Neden? Ben de seni öyle görseydim."

 

Yanakları pembeleşti. "Elbise çok büyüktü, düşermişim."

 

Gülümsedim. "Sen o büyük elbisede bile çok güzel olmuşsundur kesin."

 

Gözlerini üzerimde dolaştırdı. Kürkümü çıkarmıştım ama kırmızı elbisem hâlâ üzerimdeydi. Beni hayranlıkla izlemesini ben de hayranlıkla izliyordum. "Senin bir sürü elbisen var, kim aldı bunları?"

 

Sorusu tam çocuk sorusuydu. "Kendim aldım, bazılarını da babamla abilerim aldı."

 

Başını salladı ve biraz sonra düşünceli şekilde, "Benim abim olacak mı?" dedi.

 

Bu sorusuna şaşırdım. "İmkânsız bu aşkım. Abin olması için senden önce doğması gerekirdi ama benim doğurduğum tek güzellik sensin."

 

Bunu hesabını o küçük zihninde yapıyormuş gibi düşünceli düşünceli baktı. "Karnından çıkmıştım değil mi?"

 

Bebeğim, konuşmalarımızı hatırlıyordu. "Evet, içimdeydin. Benimle birlikteydin, sonra karnımdan çıkman gerekti ama çoktan kalplerimiz birleşmişti. Sen çoktan benim kalbim olmuştun, Karina'm."

 

Yanaklarındaki pembeleşme gözüme o kadar şirin geldi ki, yıkamayı bırakıp yüzüne hayran hayran baktım. Kendisine dikkatli baktığımda utandı, bir parça köpük alıp suratıma doğru attı. "Benim adım niye Karina?"

 

"Benim adıma uyumlu olması için. Karmen, Karina. Yani sonsuz aşk!" Hevesle göz kırptım.

 

Karina'm yanağıma dokunup sonra da yüzüme köpük sürerken uzanıp küvetteki tıpayı kaldırdım. Su giderken de temiz suyu açtım, Karina'yı durularken nazikçe dokundum. Yaralarını görmezden gelmeye çalıştım, böbreğindeki özensiz dikiş izlerine bakarsam gözlerimin ıslanmasından korktum. Ama Karina çocuktu, her defasında izliyordu. Ben onu durulayıp küvetten çıkardığımda ve kuruladığımda parmaklarıyla izlerin olduğu yerlere dokundu.

 

"Saçlarını da kurulayayım," diyerek onu aynanın önündeki sandalyeye oturttum, saçlarını kuruturken aynadan bizi izledi. Yaralarını gördükten sonra bakışları dalmaya başlamıştı. Saçlarını tarayıp kuruladım ve bornozuyla beraber kucaklayıp odaya götürdüm. Yumuşak bir pijama takımı giydirirken aniden yanağıma eğilip beni öpünce de şaşırarak geriye çıktım. Aptal aptal gülümsedim. Bunu görüp bir daha eğildi, yanağımdan öptü. "Çok tatlısın,” dedim.

 

Onu kucaklayıp doğruldum ve boynuma sarılan hafif kollarının arasında iç çekerek odadan çıktım. Hemen yan tarafa, kendi odama geçtim. "Bu gece beraber uyuyalım," dedim. "Annen senin kokunla uykuya dalmak istiyor."

 

"Ben kokuyor muyum?" diye şaşkın bir ses yükseltti. 

 

"Çok güzel kokuyorsun. Bebeklerin kendine has, temiz bir kokuları oluyor. Sen de büyüsen de hâlâ öyle kokuyorsun."

 

Odamdan içeriye girince ışığı yaktım, Karina'mı geniş yatağıma götürdüm. Örtüyü kaldırıp kenara koydum ve peşimizden gelen kedisi yatağa tırmanınca, uzanıp Karina'mı yatırdım. "Ben aşağıya kadar iniyorum, abilerime bakıp döneceğim olur mu?"

 

"Hemen gel," dedi başı yastığıma düşerken.

 

"Hemen.” Burnumu burnuna sürterek de onu gülümsetmeye çalıştım.

 

Gece lambasını açık bırakarak odamdan ayrıldım, aşağıya kadar indim. Marianne dönmüştü, abilerimin bana soracak soruları vardı. Salona geçtiğimde onların konuştuğunu gördüm. Yanlarına uğramadan önce de mutfağa ilerledim. Ben girdiğimde Sara bulaşık makinesinden çıkardıklarını yerleştiriyordu. Yaklaşırken, "Karina'nın yiyeceklerini verdin değil mi?" diye sordum. "İstediğim saatte, istediğim ölçüde?"

 

Sara geldiğimi görüp derhal bana yöneldi. "Evet efendim, verdik. Ben hazırladım, Gia'da çıkardı."

 

Gia mutfakta değildi, başka bir işle meşgul olabilirdi. "Gia Karina'nın yanına çıkmasın, yemeklerini sen götür." Tedbirin zararı olmazdı.

 

Sara hemen başını salladı. "Angel Hanım’la beraberlerdi, o yüzden götürdü Gia ama tabi, bundan sonra yalnızca ben ilgilenirim."

 

Gülümseyerek omzunu okşadım. "Mersi canım."

 

Arkamı dönüp mutfaktan çıktım. Ben de Sara'ya bir hediye alsam iyi olurdu, kızıma ve ailemize iyi davranıyordu. Üstelik uzun zaman önce de değildi ona yaptığım haksızlık.

 

Salona geçerken beni ilk fark eden, koltukta oturan Deren oldu. Ceketi dizindeydi, üstünde kolları dirseğine kadar sıyrılmış gömleği ve dağılmış kravatı vardı. Yürürken onunla gözlerimiz hiç ayrılmadı, bana bakışları yüzünden kendimizi yalnız hissettim.

 

Bu yüzden Salvador ona doğru hırlayıp, "Kes şunu!" dedi.

 

Deren omuz silkti. O sırada gözlerim Noah'a çevrilmişi bile. Salonda dört dönüyordu, heyecanlı ve şaşkındı. Marianne kardeşiyle beraber misafir odalarından birisine çekilmişti, oradan geldikten sonra konuşma zamanımız hiç olmamıştı. Yaklaştığımda Noah gözlerini bana çevirdi ve bir an durup kaldıktan sonra üstüme gelip beni göğsüne çekti, kuvvetle sarılıp kendi etrafında döndürdü. "Marianne'i getirdiğine inanamıyorum! Hiç söylemedin, ruhumuz duymadı! Korkudan altıma sıçıyordum ve sonra oradan Marianne'in geldiğini gördüm... Aman Tanrı'm oldum!

 

Bana bu kadar sıkı sarılmasını çok özlemiştim, hemen karşılığını verip kollarımı boynuna doladım ve onun kollarında dönerken Deren'le göz göze geldim. "Ruhunuz duymadı, çünkü hem sürpriz olmasını istiyordum hem de plan kurmuştum."

 

Salvador abim, "Nasıl yaptın?" diye sordu.

 

Noah'ta geriye çekilip aynı soruyla gözlerime baktığında gerileyip saçlarımı düzelttim ve Deren'in koltuğuna yöneldim. Koltuğunun kolçağına oturdum ve Deren'in kolu belimi sararken, "Dün Noah Marianne konusunda çok üzgündü, ben de babamdan yerini öğrendim ve Deren'den onu getirmesini istedim," diyerek anlatmaya başladım. 

 

"Sen mi getirdin?" dedi Noah, gülümseyerek Deren'e dönerken.

 

Deren böbürlendi. "Çocuk oyuncağı bir işti."

 

"Ama Deren Marianne'i almaya gittiğinde başkalarının da orada olduğunu gördü," dedim anlatmaya devam ederek. "Marianne ile kardeşini almaya çalışıyorlardı. Deren bunu görünce o aracın peşine kadar düşmüş, Marianne ve diğerlerini izlemiş."

 

Salvador abim, "Marianne'in yanında korumalar vardı," dedi hararetle.

 

"Üç beş koruma yetmemiş belli ki!" diyerek ona bağırdı Noah, bu konudaki öfkesini saklamadan.

 

Salvador abim ters bir tepki vermesin diye anlatmaya devam ettim. "Deren onların Marianne'i koydukları yere kadar peşlerinden gitmiş, sonra da Carla'nın geldiğini görünce bunu kimin yaptırdığını anlamış. Beni arayıp bunları anlattığında size haber verecektim ama sonra... onlara bir oyun oynamak istedim. Deren orada kalıp sabaha kadar Marianne ve kardeşini gözetledi, ertesi gün korumalar Marianne'i almaya geldiğinde de planı devreye soktu. Yanına gönderdiğim korumalarla beraber Marianne'i aldılar, Carla'yı paket yaptılar. Bu sırada Nicolla bizimle yemekteydi, her şey yolunda sanıyordu."

 

Noah tüm bunları endişeyle dinleyip, "Planı sikeyim!" diye homurdandı. "Keşke haber verseydiniz, Marianne'i direkt alsaydım oradan!"

 

"Deren, onu tuttukları yerden hep Marianne'i izledi," dedim, bunların hepsini de Deren anlatmıştı bana. "Eğer zarar verseydi alacaklardı."

 

Noah, "Nicolla piçi onun yüzüne vurduğunu söylemişti!" diye hırladı.

 

"Yalan attı ya," dedim. "Zaten sen de gördün, Marianne gayet iyi."

 

Noah başını salladı ve ilerideki içecek dolabına ilerledi. Kendisi için bir viski alıp tek dikişte bitirdi. "Ama kırgın, doğru dürüst yüzüme bile bakmadı!"

 

Salvador abim, "Zamana ihtiyacı var," dedi sakince.

 

Noah ondan tarafa baktı. "Senin yüzünden!"

 

"Siktirtme belanı!" diyerek koltuktan doğruldu abim. Dante, onun ardından derhal kalktı ve abimin omzuna dokundu sakin kalsın diye. "O Karina'nın fişini çekti, sanki keyfimden gönderdim! Uzaklaştırılması gerekiyordu, gerekeni de yaptım! Ailemiz için aldığımız en ufak bir yanlış karar hepimizin sonunu getir, bilmiyormuş gibi davranma!"

 

Noah, abim haklı olduğu için sustu, arkasını dönüp kendisine biraz daha içecek aldı. Dante aralarını yaparak, "Otur abi," dedi. "Noah bu akşam çok korktu, ondan böyle davranıyor. Her şey yolunda, kimse seni suçlayamaz."

 

Ben onlara kulak vermişken, Deren eğilip kolumdan öptü.

 

"Carla nasılmış?" diye sordum sırıtarak.

 

Dante bana döndü. "Hastanedeymiş, ameliyata almışlar. Amcam ile Nicolla'da onunla."

 

"Ölmesini istedim mi bilmiyorum," dedim düşünceli şekilde. "Ama en azından bir daha bizimle oyun oynamayacak kadar korktukları kesin. İstediğim de bu."

 

Salvador abim Noah'taki dikkatini bana verdi. "Güzel plandı, tebrik ederim kardeşim."

 

Deren'e döndüm, ben gelince abilerimle eğlenmeyi bırakmıştı. Kolumu ensesinden doğru ona doladım, yüzüne alçalıp yanağından öperken gözlerimi kapattım. "Sevgilimle beraber yaptık."

 

"Partner in crime diyorsun yani?" dedi Noah, bir anlık keyifle.

 

Ben abilerime dönerken, Deren'de arkasına doğru yaslanarak sırtımı okşamaya devam etti. Salvador Deren'i övdüğümü duyunca, "O kadar da güzel bir plan değildi aslında," dedi.

 

"Uykudan uyanan, ürkek kız bile bana sizden daha iyi davranıyor," dedi Deren, abime onaylamayan gözlerle bakarak. "Artık beni iğnelemesen de huzur içinde yaşasak."

 

"Ben seni iğnelediğimde huzur buluyorum," dedi abim.

 

Gözlerimi devirdim. "Deren haklı. Bir kabahati yokken bile üstüne gidiyorsunuz."

 

Dante yüz buruşturdu. "Serserinin teki, neden daha iyisini bulmadın ki?"

 

"Çünkü yok," dedik Deren'le aynı anda.

 

Abilerim, bir ağızdan konuşmamıza hayretle bakıp ardından gözlerini çevirdiler. O sırada Noah elindeki kadehi bıraktı ve ellerini yüzünden geçirip, "Marianne'in yanına gitsem iyi olur," dedi. "Belki konuşmaya hazırdır."

 

Üst kata çıkarken çok heyecanlı, gergin görünüyordu. Arkasından gülümseyerek baktım ve Deren'in eli sırtımda, belimde incelikle dolaşırken, kendisine döndüm. Kısık gözleri üzerimdeydi. "Karina'nın yanına döneceğim."

 

"Ben de seninle geleyim," diyerek doğruldu.

 

Elimden tuttuğunda ona uyum sağladım ve abilerim bizi göz hapsinde tutarken beraber asansöre yürüdük. İçeriye girdiğimiz anda da Deren beni suratımın aşağısından tuttu, kafamı sertçe arkaya yaslayıp yüzüme alçaldı. Beni hızlıca öpmeye başlayınca nefessiz kaldım ve kaslı kollarından tutarak başımı yana eğdim. Onu aynı şiddette öperken vücudumu da vücuduna doğru yasladım. Deren'in vücudunun sıcak ve geniş olması çok işime geliyordu, ona yaslanmak gibisi yoktu. Dudakları ezici hamleleriyle ağzımın etrafında gezip biraz uzaklaştığında göz göze geldik.

 

Asansör durduğunda çıktık. Deren ancak kendini topladıktan sonra arkamdan geldi ve odama benimle girdi. Karina, kapıyı açtığım an başını kaldırdı ve benimle Deren'i gördü. Yanına gidip yatağın baş tarafına oturdum. "Deren çıkmadan önce sana iyi geceler dilemek istiyor."

 

Karina'm hemen elime uzandı, parmaklarımdan tuttu. Deren'in yüzünde Karina'yı görünce bir gülümseme oluşmuştu. Kızımla daha yakın olmayı istiyordu ama hem aklını karıştırmamak hem de korkutmamak için yapamıyordu. Yanımıza oturduğunda, "Nereye gidiyorsun?" diye sordu kızım ona.

 

Deren elini onun saçlarına yaklaştırdı, okşamaya başladı. "Nil ve Utku'nun yanına döneceğim. Gündüzleri annenle beraber oluyorum, akşamdan sonra da kızımla kardeşimin yanına gidiyorum."

 

Karina dikkatle onu dinleyip, "Onlar buraya gelsin," dedi.

 

Deren kabul görmüş gibi sevindi, kara gözlerine yansıyan ışıktan hemen anladım. "Ben iç güveysi olamam canım."

 

Kaşlarımı çattım ve Karina ile aynı anda sordum. "O ne?"

 

Deren ikimize de baktı ve başını önüne eğerek güldü, bu sırada bile Karina'nın saçlarını beraber okşuyorduk. "Kısaca, erkeğin kadının ailesiyle beraber yaşamasına deniyor. Annen ve senin benimle yaşaması lazım, diğer türlüsü bana uymaz."

 

Ah uysa şaşırdım zaten, geleneksel bir adamdı. Tabi üç abiden sonra yadırgadığım bir şey değildi.

 

Yüzümde bir gülümsemeyle Karina ve onu izlerken, kızım kaşlarını kaldırarak, "Sen annemi mi istiyorsun?" dedi, duyduklarından bunu çıkarmıştı.

 

"Evet," dedi Deren, yumuşak bir sesle. "Ama annenle beraber seni de istiyorum. Annen benim aşkım, sen de annenin aşkısın çünkü."

 

Karina aşkım sözcüğünü duyar duymaz, "Annem benim aşkım," dedi.

 

Bu Deren'i samimiyetle gülümsetti. "Evet canım, ben de öyle diyorum. Annenin aşkısın ama... annen de benim aşkım."

 

Karina sanırım beni kıskanmaya başladı, oysaki kalbim onundu. Yatakta kayıp yüzünü kucağıma koydu, bu Deren’le bakışıp gülmemize sebep verdi. "Benim aşkım," dedi Karina utangaç ama kararlı şekilde. 

 

Deren onun yüzüne alçaldı. "Benim aşkım."

 

"Benim!"

 

Deren, Karina'nın hırçınlaşan sesiyle şok olmuş gibi hemen geriye kaçtı ve ellerini teslim olur gibi havaya kaldırdı. Eh, kız babası olmayı gerçekten iyi biliyordu. Karina'dan korkuyor gibi hemen, "Tamam tamam senin, kızma bana," dedi.

 

Karina bakışlarını ondan kaçırarak, "Kızmadım ki," dedi.

 

Onun masumiyetine içim gitti. Deren onun yanağına hafifçe temas edip, "Sen bana kızsan da sorun olmaz ki," dedi. "Ben seni çok seviyorum."

 

Bu, Karina'ya ilk seni çok seviyorum, deyişiydi ve bana dediğinde olduğu kadar yaktı kalbimi.

 

"Yaa," diye bir ses çıkardı Karina, yanakları kızarınca Deren onun yanaklarına sevgiyle baktı. "Ama biz yeni tanıştık."

 

"Aslında ben seni haftalardır tanıyorum," dedi Deren, tane tane konuşuyordu onunla. Karina rahatsız olmadığı için yanağını daha sıcakkanlı sevdi. "Seni hiç görmesem bile çok severdim, çünkü Karmen'in kızısın sen. Annenin sevdiği her şeyi severim, annenin sevmediği hiçbir şeyi de sevmem."

 

Karina gözlerini ikimiz arasında dolaştırdı ama tabii ki aramızdaki ilişkiyi anlayamazdı. "Annem beni bırakıp senin yanına mı geldi?"

 

Deren hemen yüzüme doğru baktı, üzülüp üzülmediğime. Sonra da Karina'ya dönüp, "Olur mu öyle şey," dedi. "Annen seni bırakmadı tabii ki. Biz sonradan tanıştık, sonra da seni aradık ve bulduk." Eğilip Karina'nın alnından öpücük aldı. "Veeee şimdi benim iki tane kızım oldu."

 

Geri çekildiğinde Karina elimi sıkıp gözlerini ondan kaçırdı. "Babam da bana kızım diyor."

 

"Evet," dedi Deren. "Baban iyi bir baba olacak, seni gerçekten seviyor."

 

Ona minnetle baktım ama Karina ile ilgilendiğinden göremedi. Carlos'tan belki de hayatının sonuna kadar nefret edecekti, üstelik hiçbir şey yapmasa bile. Sırf bir zamanlar onu sevdiğim için. Bu çok ilkeldi ama anlayabiliyordum. Fakat Karina'ya bunu hissettirmiyordu, hatta destekleyiciydi.

 

"Nil uyumuş mudur?"

 

"Beni bekliyordur, o yüzden çıksam iyi olur."

 

Düşüncelerim arasından sıyrılıp konuşmalarına döndüm ve Karina ile göz göze geldim. Sanki söyleyeceği bir şey vardı ama benim dile getirmemi istiyordu. Ona alçaldım. "Bir şey mi diyeceksin?"

 

Kulağıma doğru fısıldadı. "Yarın Nil gelsin."

 

Kıkırdayıp Deren'e baktım. "Yarın Nil'i getirir misin?"

 

Deren, Karina'ya dönüp sırıttı. "Nil'e onu istediğini söylerim, koşa koşa gelir."

 

Karina örtüyü kafasına çekince ona güldük. Gülüşümüz çok sesli değildi, sanırım az gülmeye ikimiz de çok alışmıştık, belki de kahkaha atmayı unutmuştuk. Karina'nın başına bir daha dokunup bana uzandı ve sol bileğimden tuttu, parmakları izlerin üzerinden geçerken yutkundu. "Sen benden ne istersin?"

 

"Unutmanı," dedim bileğimdeki izlere doğru bakarak. Deren o izleri benden daha fazla hatırlıyordu.

 

Elimi kaldırıp bileğimin içinden öperken gözlerini bir anlığına kapattı. "Başka bir şey iste."

 

"Sadece sen, Karina ve Nil... Başka hiçbir şey istemiyorum."

 

Deren gözlerini açmadan dudak kıvırdı. "Utku'yu unuttun."

 

Ah...

 

"Hep sen mi unutacaksın?"

 

Bileğimin içinden bir daha öpüp elimi yanağına götürdü, kendi eliyle yüzünü sevdirdi. Şöyle bir baktım yüzünde dokunmadığım yer var mı diye. Hiç yoktu. Ben de bu yüzden daha az dokunduğum yerlere temas ettim, parmak uçlarımı oralarda gezdirdim.

 

Deren evden ayrıldığında Karina dizlerimde uyuyakaldı. Onu nazikçe yatağa bırakıp giyinme bölümüne geçtim, elbisemi çıkarıp saten bir gecelik giyindim. Sonra banyoya uğradım, esneyerek makyajımı çıkarttım, saçlarımı fırçalayıp dişlerimi taradım. Marianne'i görmek istiyordum ama sabaha bırakacaktım, zaten abimle konuşuyorlardır.

 

Odaya geçip yatağa yerleşince o hapı bu kez almadım. Karina'mla uyumak için onu kollarım arasına çektim ve başı göğsümdeyken saçlarını okşayarak gözlerimi yumdum. Kollarını kendisine sarmıştı, hep böyle uyuyordu. Ama biliyorum, eskisi gibi bana sarılmaya da alışacaktı.

 

Çok sıkı sarılmaktan, canını yakmaktan korktuğum için kollarıma çok dikkat ettim.

 

Onun kokusuyla huzurlu bir uykuya daldıktan ne kadar sonraydı bilmiyorum ama ismimin seslenildiğini hissettim. Koruma güdüsüyle gözlerimi hemen açıp Karina'ya baktım ve göğsümde uyuduğunu görüp başımı çevirdim. Salvador'un gölgeler arasındaki yüzünü görüp, "N'oldu?" dedim.

 

"Şşt, sorun yok," dedi elini yüzüme koyarak. "Carlos gelmiş, müsait misin, içeriye gelsin mi?"

 

Uyku sersemiyle Karina'nın başını yavaşça yastığa bırakıp doğruldum. Bacaklarımı yataktan indirip abime bakarken, "Saat kaç?" dedim. "Neden gece yarısı gelmiş? Bir şey mi olmuş?"

 

"Hayır, şu bahsettiği adamın dikkatini çekmemek için şimdi gelmiş," dedi abim, neredeyse fısıldayarak konuşuyordu. "Koridorda, üstüne bir şey al, içeriye girip görsün Karina'yı."

 

Gözlerimi ovalayıp esnedikten sonra silkelenip kendime geldim. Saten geceliğim vardı, giyinme bölümüne geçip geceliğin kuşaklı üstünü giyindim ve kuşağını bağlayıp odaya döndüm. Abim çıkmıştı. Kapıyı açtım ve onu Carlos’la gördüm. Kısık sesle konuşuyorlardı. Carlos bu tarafa dönüp yanıma yürürken üzerinde kot pantolon ile siyah, basic tişörtü olduğunu gördüm.

 

"Geleceğini haber vermedin?"

 

"Gelmek aklımda yoktu," dedi ve beni süzüp sonra omzumun üstünden arkaya baktı. "Fakat Karina'yı çok özledim, uyuyorken bile olsa onu görmek istedim."

 

Salvador abim buraya yaklaştı. "Sorun yoksa ben iniyorum." Carlos'a baktı. "Sen de fazla kalma, çok uygunsuz bir saat."

 

"Teşekkür ederim abi," dedim. Üstü çıplaktı, altında saten siyah pijaması vardı. Uykusundan uyandığı çok belliydi, muhtemelen Enrica, Karina ve beni rahatsız etmeden önce ona haber vermişti.

 

Abim bir kat aşağıya inerken ben de odanın kapısını tamamen açtım, Carlos girerken arkasından ilerledim. Kuşağımı daha sıkı bağladım ve o yatağın kenarına oturup Karina'ya yakından bakarken, "Özledin mi?" diye sordum.

 

"Evet," dedi. "Uygunsuz bir saat, biliyorum ama gerçekten özledim Karina'yı. Dikkat çekmeden gelip görmek istedim."

 

"Bahsettiğin şu adam... gerçekten tehlikeli mi?"

 

"Karina hakkında hiçbir bahsi olmadı ama ben yine de önlem almak istedim." 

 

Anlayarak başımı salladım ve kenardaki koltuğa oturup arkaya yaslanırken bacak bacak üstüne attım. Hâlâ uykum vardı ama Carlos buradayken uyumaya devam edemezdim. Karina'nın saçlarını okşamasını, ardından eğilip öpmesini izledim. "İyi yaptın. Zaten Karina dışarıya çıkmıyor, eve de kimse yaklaşmıyor ama dikkatli olmak şart."

 

Beni onaylayan bir ses çıkardı ve gözlerini kızından çekmeden, "Nasıl, her şey yolunda mı?" diye sordu. "Beni çok sordu mu? Gelmediğim için üzdüm mü onu?"

 

"Bir iki kez sordu, anlattım, gelmeni bekliyordu."

 

"Gerçekten mi?" dedi hevesle ve sonra bana döndü, umutsuzca baktı. "Uyandıramam değil mi?"

 

"Uykusu bölünürse iyi olmaz Carlos."

 

İçini çekti. "Evet, biliyorum ama konuşmamızı özledim." Yüzüne alçalıp yanağından yavaşça öptü. "Bana gönderdiğin fotoğrafta çok güzel çıkmıştı, sürekli ona bakıyorum."

 

"Poz verirken utandı ama hiç belli etmemeye çalıştı," dedim.

 

Carlos buna gülümsediği sırada Karina'nın kısık sesini duyup bakışlarımı derhal ona çevirdim. İkinci kez annediye fısıldadığını anlayınca da koltuktan kalktım. Carlos'da dikkatini ona verip, "Karina?" derken yatağın yanına ulaştım.

 

Karina yüzünü buruşturarak kaşlarını çatınca kötü bir rüya gördüğünü anladım. Derhal yüzüne eğilip, "Buradayım güzelim," diye seslendim.

 

Nefes alışverişini hızlandı ve kaşları daha çok çatılırken kafası da iki yana doğru hareket etti. Carlos ondaki bariz değişikliği görüp, "Kâbus mu görüyor?" diye sordu.

 

"Maalesef," dedim ve Karina'yı uyandırmak için elimi yüzüne koyduğumda, dudaklarından bir bağrış çıktı. Elimi sanki yanmış gibi çektim ve Karina kollarını kaldırıp savurmaya başladığında duygularım sarsıldı.

 

"Karina," diyerek onun ellerini tutmaya çalıştı Carlos ama kızım gözlerini açmadan bağırınca hemen çekildi, irkilerek yataktan kalktı. İlk kez Karina'yı böyle görüyordu.

 

Soğukkanlı olmaya çalıştım, çünkü Karina'mın bana ihtiyacı varken üzülmem önceliğim olamazdı. "Canım, ben buradayım," dedim. "Aç gözlerini, bir şey yok. Kötü bir rüya sadece bebeğim."

 

Kafası sabit durmuyordu, vücudu da. Titriyordu. Kendimi bu ana hazırlamadığım için aceleci şekilde engel olamıyordum. Çareyi onu kaldırıp kucağıma almakta bulurken Karina'nın dudaklarından kopan hıçkırığı duydum. Bir saniye geçmemişti ki gözlerinden damlalar düştü ve ağlayıp hıçkırır şekilde, "Ben yapmadım," diye sayıkladı. "Ben yapmadım, oraya gitmedim. Bana vurma, ben yapmadım, oraya gitmedim..."

 

Bu sözcüklerin ne anlama geldiğini asla bilemeyecektim. Ona kötü davranıldığı bir anıyı gördüğü ise kesindi. Ellerini bir daha tutup aşağıya indirdim ve Karina'nın ağlamasına izin verip, "Karina'm, güvendesin," diye fısıldadım. "Orada değilsin, benim yanımdasın. Benden başka kimse sana dokunmuyor..."

 

Kelimeleri sakinlikle söylüyordum ama duymuyordu, hıçkıra hıçkıra ağlayıp yan dönüyordu. Onun minik vücudunu kendime doğru çektim ve üstüne kapanıp yanağımı yanağına koydum. Hıçkırık sesi, kalbime sıkılan bir kurşunun sesi gibi gelirken, "Anneciğim, beni duyuyor musun?" dedim. "Ben buradayım, baban da burada. Hepsi geçti, kötü bir rüya sadece."

 

Karina gözlerini açmadan, titreyerek, "Anne," dediğinde şakağından öperek, "Evet canım, benim," dedim.

 

Elleri, yardım istiyormuş gibi hemen boynuma sarıldığında uyandığından emin oldum. Ufak bir rahatlamayla sırtından kavrayıp boynuma saklamaya çalıştığı yüzünü izledim. Gözlerini açmaya korkar gibi bana sığınıp beni sertçe tutarken, "Anneciğim," dedi. "Bu... burada kal, gitme."

 

"Asla." Onu incitmeden sarıp saçlarından, yanağından öptüm.

 

Gözyaşları boynumu ıslatırken kolları o kadar sıkılaştı ki nefes almakta güçlük çektim. Bu sıkılık ne kadar korktuğunun göstergesiydi. Titreyen dudakları da hıçkırırken boynuma çarptı ve ıslak gözlerim az ilerideki Carlos'a çevrildi.

 

Korkmuş görünüyordu.

 

Gece ışığına rağmen yüzünün solgunluğunu görüyordum. Gözleri acıyla bakıyordu. Karina'nın yaşadıklarını biliyordu ama böyle görmek, onu açıkça ürpertmişti. Elleri bile iki yanında çaresizce duruyordu. 

 

"Sakin ol," dedim ona, üzüntüsüne hak versem de. "Bunları yaşamaktan kaçışımız yok. Ona yardım etmek için önce kendimiz bunların üstesinden gelmeliyiz."

 

Kafasını hızlıca salladı ama bir şey diyemedi, sonra da arkasına dönüp aceleyle odadan çıktı. Karina onu fark etmemişti bile, istediği tek şey bendim. Belki de Carlos tüm bunlara sebep olduğum için, Karina böyle parçalanırken yardım edemediği için yıkılıyordu.

 

"Karina'm," diye kulağına fısıldayıp sırtını okşadım. "İyi misin canım?"

 

"Ben yapmamıştım," dedi hızlı hızlı, sanki hâlâ korkuyormuş gibi. "Ama o bana vurdu!"

 

Bunun ne hakkında olduğunu öğrenmek istiyordum ama sorup daha fazla hatırlatmak beni yıkıyordu. "Evet canım, sen yapmadın," dedim kalbinin sesi adeta odada yankılanıyordu. "Sen çok iyi bir kızsın, hiçbir şey yapmadın. Kimse sana dokunmuyor, sadece annen sarılıyor."

 

Hıçkırıp her duyguyu gözyaşlarıyla beraber boynuma akıttı. Terlemiş ensesinden saçlarını çekip ferahlaması için yüzüne nefesimi üfledim ve defalarca geçtiğini, burada olduğumu tekrarladım.

 

Bu kez kendine değil, bana sarılmıştı.

 

Sırf buna ağlayabilirdim.

 

"Minik kızım, güzel kızım, kalbim..." sakinleşmeye devam etmesi için burada olduğumu hatırlattım.

 

Birazdan sadece nefes almaya başlayınca ağlamasının dindiğini anlayarak yüzüne baktım. Kaşları hâlâ çatıktı, alnı sıcaktı. Elimle nemli yüzünü silip birkaç dakika izledim ve uykuya daldığında dudaklarımı ısırarak hıçkırdım. "Kendimi sürekli bunlara hazırlıyorum ama sesinin bir titremesinden sonra yıkılıyorum aşkım. Annene de öğretsen keşke senin kadar güçlü olmayı."

 

Bebek saçlarını kulağının arkasına koyarken kapıdaki gölgeyi fark ettim. Carlos, kararsız adımlarla içeriye girdiğinde de gözlerimiz birleşti. Az önceki şok yerine bu kadar bakışlarında, ifadesinde sadece üzüntü vardı. Yatağın kenarına kadar gelip çok yavaşça oturdu ve yumruklarını sıkıp sıkıp gevşetti. "Kızım acı çekerken sadece seyirci kalıyorum. Az önce... ona sarılsam mesela, eminim daha çok korkardı. Bir daha ona sarılamazdım belki. Üstelik... şoka girdim, yardım edemedim."

 

"O küçücük bir kız, her şeyin bir anda yoluna girmesini beklemek mucize olurdu."

 

"Ben babası değil miyim? Onun için bu mucizeyi gerçekleştirmek istiyorum."

 

Gözlerimi kapattım ve kızımın kokusunu içime çekerken bunun olmasını içtenlikle diledim. Fakat... anne ve baba da olsak bunu gerçekleştiremezdik. Yoksa ben neler neler yapardım Karina'm için.

Boynumdaki kolları tekrar, ürpererek sıkılaştı.

 

Gözlerimi açmadım, Carlos oradayken kızıma sarılmaya devam ettim. Sonra ne kadar zamanın geçtiği bilinmez, uyandım. Gözlerimi açarken de kollarım arasındaki boşluğu hissettim. Karina'yı göremedim ve yataktan derhal doğruldum. Gün aydınlanmıştı, evden birisi onu yanımdan almış olabilirdi. Saçlarımı yüzümden çekerek hızla odamdan çıktım, "Karina," diye seslenerek kendi odasına girdim ama bulamadım. Banyoya ve yatağın altına baktım, orada da yoktu. "Karina!"

 

Koridora dönüp merdivenin yolunu tuttum, hızla inmeye başlarken tekrardan, "Karina!" diye bağırdım. Evde olmalıydı, abilerim veya Angel onunla vakit geçiriyordur belki de. "Aşkım neredesin? Duymadın mı?"

 

Aşağıya indim ve salona doğru geçtiğimde bir çığlıkla irkildim. Bir an Karina'nın sanıp başımı çevirdim ve Angel'ın bağırdığını anladım. Koltuğa çıkmış, topuklu ayakkabısını elinde tutuyor, öfke ile koltukta oturan Salvador abime bakıyordu. Abim gözlerini sinirle yummuş, elinde muhtemelen az önce Angel'ın kafasına attığı topuklu ayakkabının diğer tekini tutuyordu. "Angel, eğer onu da atarsan seni..."

 

"Seni ne?" diye çığlık attı Angel, öfkeden saçları bir tilkininki gibi kabarmıştı. 

 

"Sana ne yaparım iyi biliyorsun!" diye bağırdı abim de, gözlerini açıp aynı öfke ile bakarak.

 

"Asıl ben sana yapacağım!" diyerek elindeki topuklu ayakkabıyı fırlattı yengem ve ayakkabı sertçe abimin omzuna çarptığında kaşlarımı çattım. Salvador bir hışımda kalktı ve Angel çığlık atarak koltuktan inip koşmaya başladığında hızla peşine düştü. "Korktun mu şimdi bebeğim! Seni bir elime geçireyim, göreceksin!"

 

Angel bir çığlıkla yanımdan geçip merdivene çıktığında abim de basamakları kuvvetle tırmandı. Gözden kaybolduklarında önüme döndüm. Ateşli bir kavganın içinde oldukları açıktı, kim bilir yengem neye kızmıştı. Gözlerimi salonda bir daha dolaştırdım ve kızımı bulamayınca arkamı döndüm, o anda da tüm endişemin boşa olduğunu anladım. Karina kapıdan içeriye girip koşabildiği en iyi şekilde bana koştu ve önümde durup heyecanla kapıdan dışarıyı gösterdi. "Gel gel sana bir şey göstereceğim!"

 

Ah, onu böyle hevesli görmeye hazır değildim. Dizlerimi kırıp eğildim ve rahatlamayla göğsüme çekip sarıldım. "Bebeğim, uyandım yanımda yoksun. Neden uyandırmadın beni?"

 

"Yakışıklı uyusun dedi, o yüzden. Yorgunmuşsun."

 

Deren mi gelmişti? Doğrulduğumda Karina elimden tuttu, hevesle beni dışarıya çıkartırken, "Deren bana almış," dedi hızlıca.

 

"Ne almış canım?"

 

Sokak kapısına geldiğimizde Karina başını bana kaldırıp heyecanla gülümsedi ve ben o serbest gülümsemesiyle neşelenirken, eliyle bahçeyi gösterdi. Kendimi gülümsemesinden zorlukla alıp ileriye bakınca Deren ile Nil'i gösterdiğini anladım. Ya da... bisikletleri. Evet, orada iki ayrı bisiklet vardı. Küçük, dört tekerlekli, şirin renklerde bisikletlerdi. Deren, Nil ile Karina'ya almıştı, hatta Nil o bisikletteydi ve Deren arkasında durmuş, ona öğretiyordu.

 

"Deren sana bisiklet almış," dedim, o beni basamaklara doğru koştururken. Çıplak ayaklarla onunla giderken Karina dönüp tekrar bana baktı. "Evet, bisikletmiş. Deren beni üstüne koydu ama korktum.”

 

Bir şey için sevinçli, heyecanlı görünmeyeli o kadar olmuştu ki olduğum yerde durup onu izleyecektim neredeyse. Bisikletlere beraber yaklaştık ve Deren ile Nil bizi gördüklerinde bu tarafa baktılar. Nil heyecanla bağırdı. "Kaymen, bak bisiklet aldık babamla! Babam bize öğretiyor!"

 

"Süper fikirmiş, çok güzel bisikletleriniz." Bisikletlere yakından baktım, oldukça süslülerdi. Sonra da gözlerimi Deren'e çevirdim ama o bana bakmıyordu, Nil'i bisiklette sabit tutmaya çalışıyordu. Ceketi üstünden koluna dokundum ve gözlerimi yakışıklı yüzünden alamadan, "Karina'ya öğretirsin artık," dedim.

 

"Öğreteceğim," dedi ve Nil'i, bisikletle beraber kendi etrafında döndürürken bana yandan bir kısa bakış attı. Gözlerinde, beni görmenin heyecanını görmeyince irkildim ve gözlerini üstümde dolaştırıp, "Üstünü giyin," dedi.

 

O söyleyince gecelik takımımla olduğumu hatırladım. Neyse ki korumalar çok yakında değildi, Karina korktuğu için uzakta duruyorlardı. "Karina'yı yanımda bulamayınca korkuyla indim, fark etmedim," dedim ve Deren bir şey demeden Karina'ya bakınca kaş çattım. Bu yüzden mi böyle davranıyordu? Böyle... derken, yüzüme falan bakmıyordu, soğuktu. "Sıra senin," dedi Karina'ya, göz kırparak. "Bir kez daha deneyelim mi? Ben seni tutacağım, düşmeyeceksin."

 

Karina başını karnıma yasladı. "Annem tutsun."

 

"Niye kız, ben düşürür müyüm sanki seni? Şu kaslı kollarıma bak."

 

"Ben bakayım," dedi Nil, hemen.

 

Deren ona yarım ağız sırıttı ama gözlerine yansımadığını gördüm. Neler olduğunu soracaktım ama kızların yanında değil. Nil'i bisikletiyle beraber çevirmeye devam edip bana bir kez bile bakmayınca kalbimde bir sıkışmayla beraber arkamı döndüm, Karina ile eve yürüdüm. "Üstümü değişeyim, ben de sana öğreteceğim aşkım."

 

"Çabuk olalım ama," dedi, heyecanı devam ederken. Deren'e bir teşekkür borcum vardı, Karina'yı heveslendirecek bir şey bulmuştu. "Nil gider yoksa."

 

Yukarıya çıkarken elimi tutuşunu izledim. "Sen bayağı alıştın Nil'e."

 

Demek Nil'e olması gerektiği gibi davranıyordum, Karina onu kıskanmıyordu.

 

"Hep bana gülüp sarılıyor, iyi davranıyor. Ben de ona iyi davranacağım." Sanki bunun hakkında karar almış gibi ciddi ciddi konuşması çok tatlıydı.

 

Koridora çıktık ve o sırada merdivenlere gelen Enrica'yı gördüm. Babamın katından iniyordu, bizi gördüğünde duraksadı ve aynı anda Nil'in eli elimde kasıldı. Yutkunarak kızıma döndüm, yüzünde meraklı bir ifadeyle Enrica'ya bakınca da rahat nefes verip, "Günaydın Enrica," dedim.

 

Korumam Karina’ya hayranlık ve bir tebessümle baktı. Daha önceki korkunç anı saymazsak bu neredeyse ilk tanışmalarıydı. "Günaydın efendim," dedi ve Karina'nın bacağım arkasına saklandığını görüp bakışlarını çekti. "Nasılsınız? Bir ihtiyacınız var mı?"

 

"İyiyim, her şey yolunda mı?"

 

"Evet, bu sabah herkes oldukça iyi."

 

Saygıyla selam verip aşağıya inmeye devam ettiğinde ben de kendi katıma doğru çıktım. Odama kızımla girip giyinme bölümünden benim için kıyafet seçtirirken ne yiyip içtiğini sordum. Sara ve Angel, onlara söylediğim şekilde beslemişlerdi. Üstünü giyinmemişti, çünkü benden başka kimsenin onu giydirmesini sevmiyordu. Kendi kıyafetlerimi giyip onun odasına geçtiğimde bu kez ona kıyafet seçtik, bir beyaz, bol pantolonla askılı sarı bluz giydirdim. Saçlarını da tarayıp hazır olduğunda ilaç saatinin geldiğini görüp verdim, doktoruyla görüştüm. Karina beni tutup aşağıya doğru çekiştirince de heyecanla güldüm. 

 

"Aşkım, sen çok mu sevdin bisikleti?"

 

"Hıhı! Sarı bir de! Deren çok hızlı sürüyor Nil'i."

 

Deren'in bilerek o renkte aldığına yemin ederdim.

 

Onun hevesini kırmamak için koşarak indim. Aşağıda da Deren'i gördüm, bu kez salondaydı. Sigara içiyordu. Sokak kapısına geçtim ve Dante'nin Nil'e bisiklet sürmeyi öğrettiğini gördüm, Deren bir mola vermiş görünüyordu. "Sen dayın ile Nil'in yanına git, hemen geliyorum."

 

Karina bana bir göz atıp basamakları indiğinde, Dante onu görüp heyecanlı bir ıslıkla hemen Karina'ya koştu. Arkamı döndüğüm gibi salona geçtim, koltukta, önüne bakarak oturan Deren'e ilerledim. Sigaranın külünü, koltuğun kenarında duran tablaya silkerken düşünceli görünüyordu. Yanına, koltuğa oturup yüzüne yakından bakarken, "Ne zaman geldin, beni neden uyandırmadın?" diye sordum, bir elimi de bu sırada dizine koydum. Klas ve şık görünüyordu, bir takım giyinmişti.

 

"Uykun derindi, zaten az uyuyorsun." 

 

Sorunun benimle alakalı olup olmadığını öğrenmek için, "Peki senin neyin var?" diye sordum. "Keyifsizsin."

 

Sigarayı, henüz bitmeden tablaya bırakıp bana döndü. Ruhsuz ve isteksiz görünüyordu. "Tek bir kez söyleyeceğim. Bir daha Carlos'u senin odanda görmeyeceğim."

 

Carlos... Doğru gece gelmişti, gittiğini hatırlamıyordum. "Gece, Karina'yı görmeye gelmişti, sonra..."

 

Yüzüme doğru yaklaşıp dişlerini sıka sıka konuştu. "Sonra ailecek uyumaya mı karar verdiniz!"

 

Uyumuştum, doğru. Karina ile uykuya dalmıştım. Carlos'da mı yatakta yatmıştı, hiç hatırlamıyordum. Odama girdiğinde ne görmüştü de tüm morali bozuktu. Dizini sıkarak, "Hayır, Carlos şu bahsettiği adam yüzünden gece gelip gördü Karina'yı," dedim. "Sonra da Karina kâbus gördü, kötü bir gece geçirdik. Ben... uyuyakalmışım, Carlos ne zaman gitti bilmiyorum."

 

"Gitmemiş, geldiğimde yatağında oturmuş, sizi izliyordu!" Bu kelimeleri kurarken alçak şekilde bağırıyordu, gözlerinde deli bir ateş vardı. "Üstün açılmış, geceliğinlesin! Kapıyı açıyorum, üçünüzü bir arada böyle görüyorum! Bak, ben kız babasıyım, Karina'nın neye ihtiyacı olduğunu görüyorum! Eminim ki gecenin bir yarısı, Carlos'un seni izlemesinin ona bir yararı yoktur! Carlos ya kendisine çeki düzen verip sınırını bilsin ya da ben ona olan tavrımı değiştireyim!"

 

"Ben... farkında değildim, olsaydım..."

 

"Sen farkında değilsen o farkındaydı! Sen uyuduğunda çekip gidecekti!" Yüzünü uzaklaştırıp önüne dönerken dudaklarından bir küfür kaçtı. "Şu olana bak ya, iğrenç! Ne konuşuyoruz ya, neyden bahsediyoruz! Odana girdiği yetmeden seni izliyor! Mahrem denen bir şey var, siz de yok mu?"

 

Yatışmayacağı belliydi, bu yüzden araya girmeden saydırmasını dinledim. Haklıydı, tabi benim de hatam yoktu ama gördüklerine nasıl sinirlendiğini biliyordum. Ben de olsam bir yerleri yakmak isterdim. İç çekip dizini okşamaya devam ederken, o da söylenmeye devam etti. "... Allah'ın İtalyan'ı işte, ne beklenir ki? Rahat tabi, sorun değil onun için."

 

Bir daha buna dikkat edecektim ama şimdi tartışmamızı istemiyordum. Elimi, bacak arasına kadar çektim ve o havaya havaya konuşurken kulağının altına yaklaştım. Boynundan öperken, "Bu gece dışarıya çıkalım mı?" diye sordum.

 

Deren duraksadı, başını çevirip aralıklı dudaklarıyla önce yüzüme, sonra bacak arasına baktı. İlgisi farklı bir yöne dağılırken, "Karina varken mi?" diye sordu.

 

Dudaklarım boynunda dolaşırken elim de hemen kendini belli eden sertliği üzerine doğru yerleşti. "O uyuduğunda bir iki saat beraber kalalım, bir yere gidip eğlenelim. Seninle sadece birilerini aramak için bir yerlere gidiyoruz, hiç eğlenmeye gitmedik."

 

Gözlerini kıstı ve elini bacak arasındaki elimin üstüne koydu. Ağzıma doğru yaklaşıp sıklaşan nefesleriyle, "Konuyu değiştirmeye çalışıyorsun," dedi. "Carlos'u bir daha odana almayacağına söz ver."

 

"Dere, keyfiyen almıyorum. Abartma."

 

Alnını kızgınca alnıma bastırıp bir diğer elini de çeneme koydu, gözlerimdeki içtenliği izledikten sonra da beni bıraktı ve koltuktan kalkıp üstünü topladı. "Gece alırım seni."

 

Geriye yaslanıp bacak bacak üstüne attım. "Şu kasına da bir detaylı bakarız."

 

Bana kızgınlıkla bakarken dudakları seğirdi, gülüşünü saklamak için de genzini temizledi. "Bunun karşılığında senin de bana bir şey göstermen gerekiyor."

 

"Üzgünüm, ben kas gösteremem, yeni bir memem de yok." Gözlerimle memelerimi gösterdim.

 

İç çekerek önüne döndü, sokak kapısına ilerledi. Arkasından endamını, geniş omuzlarını, saçlarını izleyip kalktım ve bahçeye çıktım. Onu gerçekten çok seviyordum. Nil ile Karina'nın yanına koştum, Dante onlarla uğraşırken de kızımı bisiklet üstüne çıkardım. Hiç bırakmadan, sıkıca tutarak ona sürmesini öğretmeye başladım. Tedirgindi ama ben yanından hiç ayrılmayınca kendine güven kazandı, ellerini bisikletin direksiyonuna koydu. Bir yandan da Nil ile Deren'e bakıyordu, onların yaptığını görünce kendisi de yapmayı istiyordu.

 

Bir noktada yaptığından zevk almaya başlayınca ben de sevindim. Arazinin etrafında bisikletle bir tur atıp başladığımız yere dönünce ellerini bisikletten çekip bana döndü. Kollarını boynuma doladı. "Sürebildik anne!"

 

"Evet aşkım, başardık." Onun sarılışını karşılarken Nil'in de bisikletinden inmiş, yanımıza koştuğunu gördüm. Heyecanla Karina'nın kolunu tuttu ve kızım ona döndüğünde neşeyle güldü. "Seni izledim, çok güzel sürdün Kayina!"

 

Karina'nın yanakları ısındı. "Teşekkür ederim."

 

"Ayy ablacığım benim!" Nil Karina'nın yanağından makas aldı.

 

Karina'yı bisikletten indirirken Deren ile Dante'nin ileride konuştuğunu gördüm. Hararetli şekilde bir şeyden bahsediyorlardı. Karina'yı Nil'in yanına koydum ve biraz gerileyip telefonumu çıkardım. Biraz alçalıp gülümseyerek, "Poz verin kızlar," dedim.

 

Nil hemen ellerini beline koyup kameraya gülümsediğinde Karina ne yapacağını bilememiş göründü. Kameraya yansıyan görüntüleri zıttı, Nil neşeyle gülerken Karina gözlerini kısmış, durağan bakıyordu. Sonraki pozda Nil Karina'nın arkasına geçip ellerini kafasının üstünde kaldırdı, dil çıkararak sırıttı. Bunu da fotoğrafladım ve yanlarına gidip onlara gösterirken Karina hemen omzuma yattı, Nil fotoğraflara güldü. "Sisiye söyle, bu fotoğrafları babama da göndersin Kaymen!"

 

Bir keresinde siriyle konuşarak aklımı nasıl aldığını hatırladım...

 

Fotoğrafın birisini sürekli kullandığım siyah ekran yerine duvar kâğıdı yaptım. Sonra kızları tekrar bisiklete bindirdim, sırasıyla arazide dolaştırdım. Bulutlar koyulaşmıştı, yağmurun geleceği belliydi. Karina bisikletteyken bir iki kez daha güldü, o sırada Sara gelip onlara su ve atıştırmalık verdi. Dinlenmek için havuzun yanına oturduğumuzda Deren'le abim bakış açımdan çıkmıştı. Hâlâ sohbet ediyorlardı ve... bundan keyif almış gibi ara ara sırıtıyorlardı.

 

Deren ile benim ilişkim göz önüne alınınca... hiçbir şey imkânsız gelmiyordu. 

 

Kızlara çimlerin üzerinde meyve yedirirken konuşmalarını da dinledim. Nil sürekli Karina ile iletişim kuruyordu. Ona meyvenin çekirdeğini çıkarıp verdiğini görünce duygulandım. Tabakta kalan son kirazı da Karina'ya bırakınca uzanıp saçlarını okşadım. Karina o kirazı yerken dudakları kıpkırmızı oldu, bir şey yerken o kadar tatlı oluyordu ki yanaklarını sıkmadan yapamıyordum.

 

"Daha yemek istiyoy musun Kayina?"

 

Karina’ya çevirdim ve o da hemen başını salladı.

 

Nil hemen doğruldu. "Saya'ya söyleyeyim getirsin."

 

Ben daha bir şey demeden arkasını dönüp eve koşmaya başlayınca her nedense çok duygulandım. Nedeni açıktı aslında. Karina'da Nil'in bu özverisine şaşırmış gibi bana bakıp sonra Nil'i izledi. Kim bilir ona ne hissettiriyordu gördüğü değer.

 

Nil birazdan, elinde bir tabak ile buraya yürürken sırıtıyordu. Deren'de arkasından gelmişti, onun yanımıza varıp varmayacağını kontrol ediyordu. Nil yanımıza ulaşınca o da ön bahçeye geri döndü ve Nil karşımıza oturup tabağı Karina'ya uzattı. "Al Kayina."

 

Karina kiraz dolu tabağı aldı, yıkanmış, kıpkırmızı kirazlardı. Tabağı önüne koyup bir tanesine uzandı ama sonra geri bırakıp Nil'e döndü. Oturduğu yerden ona uzanıp kollarını istekle boynuna doladı ve başını da omzuna yaslayıp sıkıca sarıldı. "Teşekkür ederim abla."

 

Boğazımdaki yumruyu ovaladım ve Nil'de hemen ona karşılık verip Karina'yı sıkıca tuttu. Nil'i aldığım o günlerde beraber Karina'nın fotoğrafını izlediğimiz zamanları anımsadım. Ben ağlardım, o da üzgünce bakardı. Şimdi ise onlar birbirine sarılıyordu ve talihsizlik o ya, ben yine ağlamak istiyordum.

 

Birazdan gök gürleyince kızların ikisi de ürkerek gökyüzüne baktı. Bu yüzden onları aldım ve eve geçtiğimde ikisini camdan dışarı, yağmuru izlemeye bırakıp üst kata çıktım.

 

Marianne belli ki odadan çıkmayacaktı.

 

O halde ben giderdim.

 

Noah'ın katına çıktım ve misafir odasına yürüyüp kapıyı tıklattım. Her birimizin katında bir misafir odası vardı. İçeriye girince de Marianne ve kardeşini balkonda buldum. Valizleri yerleştirilmişti. Balkondaki masada karşılıklı oturuyorlardı. Beni gören ilk Marianne oldu. Onu son gördüğümde üzgündü. Şimdi ise daha durağan, metanetli hali vardı.

 

Balkonun kapısına yürüyüp kardeşine baktım. Çok genç ve güzeldi, beni görünce elindeki keki tabağa bırakıp bakışlarını kaçırdı. Uzanıp başını okşadım ve Marianne'e döndüm. "Tekrardan hoş geldin."

 

Sarı saçları daha uzamıştı, beline iniyordu. Bir kot pantolon ile boğazlı badi giyinmişti. Gözlerime sakince bakıp, "Hoş buldum," dedi. "Beni kurtardığın için teşekkür ederim."

 

"Bizim yüzümüzden başına geldi, elbette yardımcı olacaktım."

 

Başını sallayıp beni uzunca süzdü ve sonra bakışlarını önüne çevirip, "Karina için ne kadar sevindiğimi anlatamam," dedi. "Aşağıdayken size bakıyordum, iyi görünüyordu."

 

"Günden güne iyiye gidiyor, teşekkür ederim." Son yaşanılanlar düşünüldüğünde Karina'dan bahsederken sesinin kararsız çıkması olağandı. "Görmek ister misin?"

 

Bakışları şaşkın bir hal aldı. "Emin misin?"

 

"Evet," dedim. "Tanışabilirsin."

 

"Ben... tabi çok isterim," dedi bakışlarını kaçırarak. "Ama endişe duyma, tanıştıktan sonra Karina'ya bir daha yaklaşmam. Zaten bu evde kalmayacağım."

 

"Endişe etseydim görüştürmezdim. Ayrıca nereye gitmekten bahsediyorsun?"

 

Kararlı şekilde çenesini kaldırdı. "Bana yardım ettiğiniz için minnettarım ama dediğin gibi, bu zaten sizin yüzünüzden başıma geldi. Ayrıca... beni sen bile düşündün ama Noah düşünmedi. Açıkça görünüyor ki burada kalmam için sebep yok."

 

"Yanlış düşünüyorsun," diye düzelttim. "Noah gittiğinden beri seni düşünüyor, yüzü hiç gülmedi."

 

"Bir kez bile yanıma gelmedi. Kızmaya, tekrardan bana bağırmaya bile gelebilirdi ama bunlar için bile gelmedi."

 

"Marianne... Abim ortalığın sakinleşmesini bekledi, seni unuttuğu için değil." Noah için durumu açıklığa kavuşturdum. "Sürekli bizlere seni alacağını söylüyordu inan ki. En çok da babamın tekrar bir kriz geçirmesinden korktu, bu yüzden seninle gelemedi. Çünkü babam... ben evi terk ettikten sonra kalp krizi geçirdi, abim bu riski alıp uzaklaşamadı aileden. Ama yemin ediyorum ki gelecekti, seni hiç unutmadı."

 

Gözlerinde kırılgan bir ifade oluştu, abim ona gelmediği için incinmişti. Tabii ki kendisi de haksızdı ama insan haksız da olsa âşık olduğu kişinin kendisini düşünmeye devam etmesini istiyordu. Çünkü aşk böyle bir şeydi, bu yüzden zorluğundan, güçlüğünden dert yanardık.

 

Gözleri omzumun üstünden arkaya kaldığında dinlendiğimizi anladım ve omzumun üstünden baktım. Noah içeriye girmiş, huzursuzca dinliyordu. Marianne ile daha yakın olmak için önce Noah'la sorunlarını aşmaları gerekiyordu, bu yüzden abimin omzuna vurarak odadan çıktım.

 

Aşağıya inince kızları salonda göremedim, yağmur sesini çok fazla duyduğumu hissedip sokak kapısına baktım. Dışarıdalardı. İlk basamakta el ele tutuşmuş, yağan yağmuru yakından izliyorlardı. Deren ise büyük şemsiyeyi onların kafalarına tutuyordu ıslanmaması için.

 

Kapının kenarına yaslanarak Deren'i izledim. İkisini de yağmurdan koruması gözüme güzel görünmüştü. Böyle anlarda, onu ikimizin çocuğunun babası olarak hayal etmemek çok zor oluyordu.

 

Düşüncelerimde vakit geçirirken hüzünlendim, sonra aşağıya indim ve kızların yanından geçip ıslanmaya başladığımda bana şaşkınca baktılar. Deren derhal kaşlarını çatıp, "Üşüteceksin," dediğinde omuzlarımı silkerek yüzüme akan damlalara dokundum. "Biraz eğleniyorum, hasta olmam hemen."

 

Nil bir an babasına baktı ve sonra hızlıca şemsiye altından çıktı. Yanıma doğru koştuğunda onu durdurmak istedim ama kahkaha atarak zıplamaya başladığında bir iki dakikadan zarar gelmeyeceğini düşündüm. Sanırım Deren'de o kahkahasından dolayı ona izin verdi ve o sırada Karina'da kalan basamaklardan indi.

 

Deren'le birbirimize baktık.

 

Birkaç dakikadan bir şey olmazdı değil mi?

 

Karina aylar aylar sonra yağmuru yüzünde hissederek Nil gibi kendi etrafında dolaştı ve sonra tırtılım onun elinden tuttu, bir daire oluşturarak döndürdü. Eğleniyorlardı, Karina düşen her yağmur damlasına şaşkınca bakıp sonra gülümsüyordu. Onu bir yıldız yerine koymuştum ama parlaması için gerçekten geceye ihtiyacı yoktu.

 

"Kayina yeter bu kadar, hasta olursun yoksa."

 

İki dakikadan daha fazla sürmesine izin veremedim, koşup kızları kaptım ve Deren’le beraber onları içeriye götürdük. Hemen Karina'nın odasına çıkardım ve ikisi de birbirine bakıp gülerken kurulayıp üstlerini değiştirdim.

 

"Bir daha yapalım!" dedi Nil, Karina'ya.

 

“Hasta olursunuz," dedim Nil’e.

 

Yüzünü buruşturdu. "Hasta olmak çok kötü biy şey! Hep kusuyorum, bir de ateşim çıkıyor. Sonra babamla amcam da üzülüyor."

 

Günün devamında Nil bizimle birkaç saat daha kaldı, yağmur biraz dindiğinde Deren onu götürmek için evden ayrıldı. Bu sırada hastaneye de uğrayacaktı, Carla'nın durumunu öğrenip ortalığı kontrol edecekti. 

 

Akşam yemeğinde heyecanlanmaya başlamıştım. Deren birkaç saat sonra beni almak için dönecekti. Kısa süreliğine de olsa onunla baş başa olmak bana iyi geliyordu. Bunu düşünürken yemeğini yiyen Karina'ya baktım. Bu akşam yemeğini ilk kez kendi yiyordu. Deren'le baş başa olurken... Karina'yı ihmal mi edecektim? Ara ara bunu yapıyordum, Karina'yı kötü hissettiriyor muydu? İçimi ezici bir suçluluk kaplayınca kalbim sıkıştı. 

 

Bir iki saat uyuduğunda ortadan kayboluyordum ama ya hissediyorsa?

 

Bu düşünceler içinde dakikalar geçirirken Karina'ma odasında bir masal okudum. Karanlık olduğunda durgunlaşmış, yağmuru izlemeye devam etmişti. Onun küçücük yatağında beraber uzanırken kalbim hemen sırtında çarpıyordu.

 

"Anne?"

 

"Efendim canım?"

 

Bana biraz daha sığındı. "Diğer çocuklara n'oldu?"

 

Bu soru, onun bana neyi düşündüğü hakkında ipuçları verdi. "Hangi çocuklar Karina'm?"

 

"Bir sürü çocuk vardı," dedi, bir şeyler düşünerek konuştuğu çok belliydi. "Hepsi ağlıyordu, korkuyordu. Bir tane kız elimden tutmuştu, sonra bir tane çocuk bana ekmek vermişti. Anneleri onları buldu mu?"

 

Sanırım Feda'nın yanındaki diğer çocuklardan bahsediyordu. Kim bilir nelere şahit olmuştu.

 

"Tabi Karina," dedim. "Polisler çocukları arıyor, onları kurtarmaya çalışıyor. Sen bunları düşünme."

 

Saçlarını bırakıp alnımı alnında tuttum ve verdiği nefesleri keyifle dinledim. Uykuya dalması uzun sürmedi, vücudu ağrıdığı için çok hareket ederek uyuyordu. Bir müddet yanında kaldım ve onun uykusu derinleştiğinde doğruldum. Sessizce ayağa kalkıp koridora çıktım, arkama yaslanıp Deren'i aradım. Birkaç saniye sonra açıp boğuk sesle, "Aşkım," dedi.

 

"Selam," dedim fısıltıyla. "Evden çıktın mı?"

 

O da kısık sesle konuşuyordu. "Birazdan çıkacağım."

 

"Tek mi geleceksin?"

 

"Yok, Nil ile Utku'da gelsin seninle kaçamağa istersen," diye takıldı, komik bulmuş gibi.

 

Kıkırdadım. "Son günlerde eğlenceli bir adam olduğunu keşfediyorum, hoşuma gidiyor."

 

"İyi yanlarımı ortaya çıkarıyorsun," dedi, benimle telefonda bile konuşma şekli kulağıma fısıldıyor gibiydi. 

 

"En kötü ve en iyi yanlarını ben ortaya çıkardım. Bir daha eşine rastlamayacağın bir kadınım." Kusurlarımla övündüm.

 

Deren alçak sesle gülünce aptal aptal gülümseyip göğsüme dokundum. Sanki bazen kendime dokununca ruhuma ulaşabilir gibi hissediyordum. Ruhum, yani o.

 

"Karina uyudu mu?"

 

"Evet canım." Söyleyip söylememekte kararsız kaldım. "Deren, nereye gideceğiz?"

 

"Sen eğlenmek istediğin için kulüpte yer ayırttım," dedi, bu vakti benimle geçirmek için heyecanlı gibiydi.

 

"İçime bir huzursuzluk çöktü," dedim kafamı iki yana sallarken. "Kulübe gitmeyelim."

 

"Vaz mı geçtin? Neden? Karina'yı yalnız mı bırakmak istemiyorsun?" Sesi yardım etmeye çalışıyor gibiydi.

 

"Hayır... Baş başa olacağımız bir yere gidelim," dedim, kapıyı açıp Karina'yı kontrol ettim. "Eğlenmek değil, sadece seninle olmak istiyorum."

 

Hatta bir müddet sessizce bekledi. "Bu her zaman ilk tercihim olur ama biraz eğlenmek senin de hakkın."

 

"Ne yani, sen tek başına beni eğlendiremez misin?"

 

"Seni eğlendirecek çok iyi bir şeyim var," dedi, ikimiz de o şeyin ne olduğunu biliyorduk. "Hazırlan, geliyorum."

 

"Ben geliri..."

 

"Hayır," dedi, yürüme sesi de arkasından geldi. "Nicolla hastanede, kardeşinin yanında ama yaptıklarımızdan ne kadar korksalar da tehlikeli olabilirler."

 

Ona bir mafya olduğumu hatırlatmadan telefonu kapattım ve kendi odama geçtim. Bu planı kuran zaten bendim, adam hâlâ beni koruyordu. Karina'm iyiydi, yengem gelip kontrol edeceğini de söylemişti ama ben... huzursuz olmuştum işte. Odama geçtim, neyse ki hazırlanmam uzun sürmeyecekti. Kıyafetimi giydikten sonra saçlarımı düzelttim, yüzüme birkaç şey sürdüm. Boynuma parfümümü sıktım ve kıyafet içinde rahatsızca kıpırdandım.

 

Deren'den telefon beklediğim için telefon çaldığı an yataktan aldım. Fakat arayan Deren değildi. Açtım ve karşıdan avukat Emre'nin, "Merhaba Karmen," diyen sesini duydum.

 

"Merhaba," dedim aramayı anlamlandırma isteğiyle. "Bir problem mi var?"

 

"Evet, başıma bir bela sardın," derken sesi gülme tonundaydı. "Şu Nalan'la, boşanma davası için buluştuk. Öncelikle, kadın senden dolayı benden hiç hoşlanmıyor ve sürekli laf çarpıyor, bu iş nasıl olacak bilmiyorum."

 

Evet, sorun olacağını düşünmüştüm ama Emre iyi bir avukattı, boşanma davasını kazacağını düşünmüştüm. "Ve ben boşanma avukatı değilim," diye devam etti. "Bir arkadaşıma yönlendirdim, bu sırada ben de Nalan ile gittim. Bu boşanma hakkında konuşurken delinin teki geldi, beni dövmeye başladı. Meğer kocasıymış, her şeyden haberi olmuş..." duraksadı. "Şu an yüzümde buzla uzanıyorum, haberin olsun."

 

Derya... Tam bir takıntılı pislikti, demek ki Nalan'ı takip etmişti.

 

"Bundan sonraki buluşmalarınız gizli olsun," dedim konu hakkında hızlıca düşünerek. "Sen bu işi hallet Emre, hayatın boyunca kazandığın paradan fazlasını veririm sana."

 

Emre bir saniye beklemeden, "Anlaştık o zaman müvekkilim," dedi, sesi şimdi keyifliydi. "Nalan'la vakit geçirmek o kadar kötü değildi zaten, o piçe de bir süre katlanırım."

 

"O kadar kötü değildi?"

 

"Senden güzel olmasın çok güzel bir kadın, erkekler konusunda şanssız."

 

Uyarırcasına, "Nalan iyi şeyler yaşamadı," dedim. "Onun için sorun çıkarma."

 

"Hatırlatayım, kadına iyi şeyler yaşatmayan..."

 

Bu küstahın hatırlatmasına ihtiyaç duymadan aramayı suratına kapattım. Ardından Nalan'ı aradım ama cevapsız kaldım, belki meşguldü. Telefonu çeneme vurarak odada birkaç tur attım ve elimde titrediğinde ekrana baktım. Deren'in geldiğini haber verdiği mesajdı. 

 

Hemen çantamı aldım ve Karina'yı bir daha kontrol edip aşağıya indim. Basamaklarda sessizce yürüdüm ve geçtiğim kattaki bir ses yüzünden duraksadım. Başımı Dante'nin katına çevirdim ve oda kapısının açık olduğunu gördüm. Kendimi duvara yaslarken gözlerimi daha iyi görebilmek için kıstım. Karşısında... Sara vardı, Dante onu kendisine yaslamış, yüzünden tutmuş, öpüyordu. Elimi açılan ağzıma koydum ve Dante onu odasına çekip kapıyı kapattığında önüme dönerek karşıma baktım.

 

Aman Tanrı'm n'apıyordu bunlar?

 

Geceleri, herkes uyurken bir araya mı geliyorlardı?

 

Basamakları şaşkınca indim. Bunun nereye varacağı meçhuldü. Sara çalışanımızdı, babamın haberi olsa abimi üzerdi. Ya abim... o Sara'yı üzer miydi? 

 

Aşağıya indim ve sokak kapısından çıktığımda Enrica'yı gördüm. Ve aynı anda buraya doğru yürüyen Gece'yi. Geç bir saatti ama yine de gelmiş miydi? Bugün konuştuğumuzda dışarıya çıkacağımı söylemiştim, o da zaten Karina'yı özlediğini, benim için bakabileceğini söylemişti. Karşıma geldiğinde uzanıp ona sarıldım ve dostluğunu kalbimde hissederek, "Gelmişsin," dedim.

 

"Evet," dedi beni sıkıca sararak. "Yaman beni getirip döndü.” Geri çekilirken bahçedeki, dörtlüleri yanan araca bakıp bana döndü. "Deren'de gelmiş, zamanlamam harika."

 

"Evet, teşekkür ederim Gece." O bana, karşılığını hiçbir zaman veremeyeceğim kadar özverili davranmıştı. "Yengem zaten ilgilenecek ama sen yine de geldin."

 

"Karina'yı ben de özledim," dedi, omuzlarını silkerek. Yüzü çok parlak ve mutlu görünüyordu.

 

Gece eve girerken Enrica'ya göz kırptım ve arabaya doğru koştum. Ben yaklaşırken Deren uzanıp içeriden kapıyı açtı ve ben soluk soluğa, heyecanla koltuğa yerleştiğimde gözlerime baktı. Ooo... gözleri yanıyordu, sanki koltuğa değil de yatakta, kucağına oturmuştum.

 

"Ne kadar vaktimiz var?"

 

Çantamı aramıza koydum. "İki, üç saat."

 

Gözlerinde karanlık vaatler göründü. Bu iki üç saatte bana neler yapacağını hayal etmiş gibi vücudumu süzdü ve sonra önüne dönüp arabayı hızla çalıştırdı. "Nil," dedim, o arabanın tavan lambasına uzanırken.

 

Ah, sadece beni görmek için yakıyordu lambayı. Bu hiç değişmemişti.

 

"Nil... Uyuyor muydu?"

 

"Evet, Nalan'dan bir masal dinleyerek uykuya daldı. Yani telefondan dinledi."

 

O zaman Nalan iyiydi, sorun yoktu. Başımı sallayıp nefes bıraktım ve Nil hakkında konuşmaya devam edemeden Deren'in dizindeki eline uzandım. Elini kendime çekip parmaklarına dokunmaya, öpmeye, yüzüme götürmeye başladım.

 

Işıkta durduğumuzda yüzüme çevrildi bakışları. Ya içime mi demeliydim? Çünkü onun bana değen gözleri yalnız bakmak değildi. İçimi görmesiydi, kendini görmesiydi.

 

"Çok güzel bakıyorsun," diye itiraf ettim Deren'e.

 

Elimi dudaklarına götürdü. "Kadınım çok güzel."

 

Araba durana kadar elini bırakmadım, yağan yağmuru dinlerken onu seyrettim. Üzerinde siyah tişört ile koyu renkli jean vardı. Sakallarını her gün kestiğine emindim, suratını temiz seviyordu. Açıkçası ben de bu görünüme bayılıyordum. "Sakallarını Nil sebebiyle mi düzenli kesiyorsun?"

 

"Evet," dedi. Yüzümdeki eli dudaklarımın köşelerine dokunuyordu. "O doğduktan sonra düzenli kesmeye başladım. Şimdi de alışkanlık yaptı, temiz yüzümü seviyorum."

 

"Zaten bakışların yeterince kirli," dedim göz kırparken.

 

Dudaklarını birbirine bastırıp gözlerini yolda tutmaya çalıştı ve hızı yükseltip sol köşeden döndü, bir dakika sonra da araba durdu. Çalışan sileceklerin arkasından baktım ve buranın, İtalya'ya geldiğinde seviştiğimiz ilk yer olduğunu gördüm. Benim için o sedefli mumları yaktığı evdi.

 

Aracın kapısını açtım ve dışarıya adımımı atar atmaz yağmurda kaldım. Deren derhal arabanın etrafını dolandı, elimden tutarak beni eve doğru koşturdu. Yağmurda kalmamam için acele ediyordu ama ben kızlarımız gibi narin değildim.

 

Ama o bana bu özeni gösteriyorsa... sadece sevinirdim.

 

"Sana bir şey söyleyeceğim," dedim o evin kapısını açarken. "Ama abimin yanında sakın söylemeyeceğine söz vermen gerekiyor."

 

"Şu an abilerin aklımdan geçen son şey..."

 

Gördüklerimi ona söylemek üzereydim ki durdum. Abimin için değil, Sara için. Eminim bu gece gördüklerimi görmememi tercih ederdi ve birine anlatmam onu utandırırdı. "Tamam, söz," dedi. "Hangi abinle ilgili? Ne söyleyeceksin?"

 

"Boşver," dedim ve Deren kapıyı kapattığında çantamı kenara bıraktım. "Biz kendimizle ilgilenelim."

 

Deren'in de benden başka şey umurunda değildi, hızlıca onayladı. Biraz geriye çekildi ve anahtarla ceketini köşedeki koltuğa fırlatıp, "Yine mum yakmamı ister misin?" diye sordu.

 

Kapı direkt salona açılıyordu, bu yüzden adımlarım koltukların oraya gerilemeye başladı. "Acele etsen iyi olur."

 

Deren beni süzdü ve arkasını dönüp salonun ortasındaki sehpaya ilerledi. Sehpanın alt kısmından o sedefli mumları çıkarıp yakarken ben de üzerimdeki trençkotu çıkardım. "Siktir, elim yandı..."

 

Deren söylenerek doğruldu ve yaktığı üç ayrı mum odayı aydınlatmışken bana doğru döndü. Ve beni gördüğü an elindeki kibrit kutusu yere düştü. Saçlarımı omuzlarımdan arkaya atıp bir gülümsemeyle ona yürüdüm ve Deren gözlerini omuzlarımdan aşağıya düşürüp çırılçıplak vücudumu izlerken kaşlarını çattı. "Kıyafet giymemiş miydin?"

 

"Hayır," diyerek karşısında durdum, kollarımı boynuna sardım. Çenesi seğirdi. "Rahatsız edici bir yolculuktu ama yüz ifadene değerdi."

 

"Yol boyunca çıplaktın yani?"

 

"Evet," dedim seğiren çenesinden öperek.

 

Beni duyduktan bir saniye sonrasıydı, elleri hızlıca pantolonuna gitti ve kemerini bir çırpıda çıkarırken gözlerini yüzümde dolaştırdı. Bu kadar aceleci olması hoşuma gidiyordu, bana dayanamadığını görmek sevişmek kazar haz veriyordu. Kemerini yere fırlatıp pantolonunu indirirken, ben de tişörtünün uçlarına uzandım ve çekip kafasından çıkardım. Ellerimi çıplak kalan vücudunda hayranlıkla dolaştırdım. "Şu kasına detaylı bakalım..."

 

Sol kolundaki kaslarına parmak uçlarımla dokundum ama daha fazlasını yapamadan Deren pantolonu içinden çıktı, çamaşırını indirip beni sertçe ters çevirdi. Nefessiz kalarak sırtına çarptım ve Deren beni hızla ileriye itti, kafama bastırarak koltuğa yaklaştırdı. Ellerime koltuğun yüzeyine tutunurken, "Kalçanı kaldır," dedi nefes nefese.

 

Zaten o söylerken bile yapmıştım, kendimi ona yaslamıştım. Deren'in iniltisi kulağıma gelince gözlerim yarı yarıya kapandı ve kendisini bacak arama iterken, saçlarımı da eline doladı. Bacaklarım titriyordu, tırnaklarım koltuğun döşemesine geçmişti. Deren elini hızla bacak arama götürüp hazır olup olmadığımı kontrol edince gözlerim karardı.

 

Bacaklarımın arasına sertçe vurdu ve acıyla zevk karışımı bir duygu beni sarsarken, "Koltuğa sıkı tutun," dedi. Sesi zevkten çatlıyordu, neredeyse inleyerek konuşuyordu. "Aynı evde yaşamamız lazım, seninle her gece sevişmem lazım."

 

Kalçalarımı onun sertliğine sürterek iki yana doğru salladığımda Deren'in diğer eli saçlarımı öfkeyle çekti ve kendini bana bir iki kez daha sürttü. "Bir şey söyle," diye kızdı.

 

"Aynı evde yaşayamayız."

 

"Sikeyim böyle işi," diyerek kendini bana biraz daha itti ve vücutlarımız birleştiğinde göğsümden aşağıya bir ateş yumağı indi. Hisler içimde karıştı, sessiz bir bomba patlıyormuş gibi ağır ağır soluklar alıp o kendini daha derinime ittiğinde de çığlık attım. Deren'de aynı anda haykırıp göğsümü avuçladı. "Başımı öyle bir döndürüyorsun ki, neredeyse yere düşeceğim."

 

Kendi hislerimin seslerine onunkiler eklenince her şey daha yoğunlaşıyordu. Kafamı arkaya atıp camlardan dışarıya bakarken kalçalarımı onun ritmine göre ayarladım ve sonra göğsümdeki eline baktım. Parmaklarının görüntüsüne bayılarak dudaklarımı emdim. "Her yerime dokunmanı istiyorum..."

 

Deren'ın boğazından alçak sesli bir inilti çıktı. "Siktiğimin vücudu o kadar güzel ki, nerene dokunacağımı bilemiyorum, o kadar güzel ki kafam karışıyor..."

 

Saçlarımın dipleri ısınmıştı, onun saçlarımı okşayarak çekişi sırasında kafam hareket ediyordu. Koltuğa daha sıkı tutunup arkama baktımm. Titremesi, bana baktıkça dudaklarını yalaması, inlemesi, nabzının hızlanışı, gözlerinin her saniye daha da yolda çıkması zevkin başka bir tanımı gibiydi. "Bana bak," diye fısıldadım.

 

Deren gözlerini güçlükle çekti ve bana çevirirken yutkundu. Geniş omuzları tüm görüşümü kaplıyordu, bana sertçe yükleniyordu. Gözlerimiz birleşince zevkten ağzı açıldı. "Benimle sevişirken, bana dokunurken... gözlerime bak. Bunun her anını benim için yaşıyorsun, bana dokunuyorsun. Gözlerime bak Deren, bana bakmanı seviyorum."

 

Elini sol göğsüme, kalbime doğru götürdü ve avucunu sertçe bastırdı. Onun hızlı ritmine ayak uydurdum ve gerileyip daha sert şekilde vücuduma yaslanınca inledim. "Zaten nereye baksam seni görüyorum, hayatıma girdiğin günden beri. Bana her şeyi hatırlatıyorsun, bana her şeyi unutturuyorsun. Eziyet ediyorsun, mutlu ediyorsun. Yoruyorsun, dinlendiriyorsun. Öfkelendiriyorsun, sakinleştiriyorsun. İçimi ısıtıyorsun, içimi buz gibi yapıyorsun. Sen... duygularımın hepsisin, duygusuzluğumsun. Ruhumsun, ruhsuzluğumsun. Hiçbir şeyim olduğunda bile... her şeyi senin için siker atarım..." saçlarımı çekmeyi bıraktı, okşarken gözlerimin içine baktı. "Sen benim aşkımsın. Ölene kadar yakandan düşmeyeceğim, seni kimseye bırakmayacağım."

 

İçimdeki hareketleri mi, kelimelerindeki tutku mı bilmiyorum ama o kadar kasıldım ki, bir sonraki hareketinde çözülmeye başladım. "De... Deren..."

 

Üstüme eğildi, sırtımı okşayarak, "Evet bebeğim," dedi. "Böyle rahatla, seni rahatlatmayı çok seviyorum."

 

“Çok iyisin," diye fısıldadım. "Harika hissettiriyorsun."

 

"Sen bir de bana sor," dedi ve sırtıma, kalçama hayranlıkla bakıp tekrar gözlerime dönerken elleri kasıldı. Birkaç dakikadan sonra Deren üstüme yüklenip rahatlamaya başlayınca zevkle izledim. Göğsü kıpkırmızı oldu ve ağzından birkaç küfür kaçtı. Arkaya düşen kafasına, boynuna bakarak bir anda kendimi öne ittim ve Deren kendine gelmeden, arkamı döndüğüm gibi ona yapıştım. Kollarımı boynuna dolayıp dudaklarımı dudaklarına bastırdığımda, kalçalarımdan tutarak beni kaldırdı. Öperek etrafında döndürdü. "Sıcaksın, benim gibi kokuyorsun. Bunlar bir aradayken beni delirtiyor."

 

Nefes nefese alnımı alnına yasladım ve Deren benimle dönüp koltuğa oturduğunda bile uzaklaşmadım. Bacaklarının arasında, geniş koltukta oturarak başımı yana eğdim ve eli yanağımı severken gözlerine soluk soluğa baktım. Deren terli göğsünü silip sakinleşmek için gözlerini kapattı ve inleyip geri açtı. "Seni incittim mi?"

 

Başımı iki yana salladım. "Bunu ilk kez soruyorsun."

 

Koltuğa fırlattığı tişörtünü aldı ve omuzlarımın üstünden sırtıma doğru örttü. "Bazen... sınırı aşmış gibi hissediyorum, durumu tahlili yapmak şart."

 

"Aşmıyorsun," dedim ve sol koluna, kaslarına baktım. "Yeni kasın hangisi?"

 

Deren sırıtarak alnımdan öptü ve geri çekilecekti ki tekrar dudaklarını alnıma koydu. Geri çekilemedi, gözlerini kapatarak bir iki kez öptü. Sonra genzini temizleyerek uzaklaştı, parmak ucuyla kasını gösterdi. "Şu, bak."

 

Eğilip, zaten yeterince kaslı olan koluna baktım. "Bu kolun bütün halinde kaslı zaten, yeni bir kas göremiyorum."

 

Bana yandan ters bir bakış attı. "Hayır, orada yeni bir kas var." Elini yumruk yapıp kolunu kasınca kasları gerildi, adeta kafam gibi oldu. "Şimdi gördün mü?"

 

"Hayır."

 

Bana daha da ters baktı. "Kendine gelemedin galiba hâlâ, zaten odada loş! O yüzden göremiyorsun."

 

Biraz daha eğildim ve saçlarım omzuna dökülürken şöyle bir yeni kas aradım. "Gerçekten kolun aynı."

 

Bana daha ters baktı. "Sus."

 

Gözlerimi kırpıştırdım. "Medeniyetsiz."

 

"Evet, az önce mağaramdan çıktım." Bir anda beni tutup koltuğa yatırdığında kaşlarımı çattım Deren artık hamlelerine şaşırdığım birisi değildi, o bildiğim birisiydi. "Şimdi seni aldım, mağarama geri dönüyorum."

 

Gülmemek için çabalamadım, kıkırdadım ve Deren yumuşayan bir ifadeyle üstüme eğilince elimi dudaklarıma kapattım. Yalancı karşı koyuşuma kaş çatıp elimi sertçe çekti ve diliyle dudaklarımı yaladı. "Seni istediğim her an öperim."

 

"Gerçekten mağaradasın," dedim.

 

"Evet, önümüzdeki iki saat boyunca çok ilkel bir adam olacağım. Buna hazır mısın?"

 

Ellerimi göğsünde kaydırdım ve ikimizin de nefesi kesildi. "Senin her halinin ben de bir karşılığı var. İlkel mi olmak istiyorsun, oluruz."

 

Aynı anda birbirimizin dudağına uzandık ve sertçe öpüşmeye başladık. Sonraki dakikalarda Deren bahsettiği kadar ilkel oldu, ben de uyum sağladım. Çıplak vücutlarımızda kızarıklıklar çıkana kadar birbirimize dokunduk, sevişmeye devam ettik. Sabaha kadar vaktimiz yoktu, bu yüzden acele ediyorduk. Beni, karşımda otururken bile sevebiliyordu ama bu şekilde dokunması her zaman mümkün olmuyordu.

 

Bu şekilde... sert, tutkulu ama bir yandan duyarlı, hassas, ruhuma kadar ve hatta ruhumdan içeriye kadar...

 

Nasıl hem ruhum olup hem ruhuma dokunabilirdi?

 

İki saat sonra duşumu almış, Deren'in verdiği bir tişörtün üstüne trençkotumu giymiş, aynadan kendime bakarken yanımda değilmişçesine onu düşünüyordum. Arkamdaki yataktaydı, giyinmiş, beni bekliyordu. Nemli saçlarımı özenle kurutmuştu, kendi saçları ise hâlâ ıslaktı. Yağmurun sesini dinlerken yansımadan gözlerini izledim, haberi olmadığı şeyi düşündükçe gülümsedim.

 

Elini bana uzattı.

 

Tutup yanına gittim. Ayağa kalktı, karşımda dururken parmaklarını bileğimdeki izlere götürüp hafif hafif okşadı. "Bazen bu izleri kaşıyorsun. Acıdığından mı hatırladığından mı?"

 

"Dalgınlığımdan galiba."

 

Bileğimi, sanki gece boyunca öpücüklere boğmamış gibi kaldırdı ve dudaklarını izlerin üstüne bastırırken gözlerini yumdu. Deren bazen, sadece bana bakarak, dokunarak önümde dizlerinin üstüne çökmüş gibi hissettiriyordu. Teslimiyeti yürek acıtıcıydı.

 

Evden ayrılıp araca binerken yine yağmurun altında koşturdu beni, üşütmeyeyim diye. Yine duygusal bir yumruyla gülümsedim ve ısıtıcının çalıştığı araçta seyahat ettik. Yol boyunca onu izlediğim için Deren bir noktada bana döndü. "O kadar dikkatli bakmanın bir sebebi var mı?"

 

O bana bunu sorarken ben sadece onu ne kadar çok sevdiğimi düşünüyordum.

 

Kemerimi çözüp koltukta ona kaydım ve hiçbir şey demeden dudaklarımı yanağına bastırdım. Samimi davranışım Deren'i şaşırttı, etkiledi. Başımı omzuna koydum ve belimi ağrıtsa da ona sarılı kaldım. "Senin beni bu kadar sevme sebebin neyse, benim de sana dikkatli bakma sebebim o."

 

Elimi dudaklarına götürdü ve geçen zaman boyunca ağzımda kaldı. Eve yaklaştığımızda da sol şeritten giren aracı gördüm. Araziye bizden önce giren aracı Deren'de gördü ve bir makas attı, Carlos'un önüne geçti. Bu yaptığı çocukluğa kıkırdadım ve Deren arabayı durdururken, korumaların yerlerinde olduğunu gördüm. Deren ellerini direksiyondan çekti. "Carlos neden bu saatte gelmiş?"

 

"Aynı sebepten ötürü sanırım, Karina'yı görmeye gelmiştir."

 

"Her gece seni rahatsız edemez. Uykundan uyandıramaz."

 

Araçtan indi ve ben çantamı alıyorken dolanıp yanıma geldi. Şemsiyeyi başıma açtı ve Carlos bize yaklaştığında dönüp ona baktı. Deren yanımdaki elimi sıkıca tutarken Carlos karşımızda yer aldı ve sırasıyla ikimize de baktı. Gözlerinde garip bir duygu yakalayınca, "N'oldu?" diye sordum.

 

Elindeki kâğıtları uzattı. "Karina'yı nüfusuma geçirdim."

 

Kâğıtları aldım ve açıp bakarken, şemsiyeme düşen yağmur damlalarının sesini duydum. Dudağım kıvrıldı, kızımın artık resmi olarak da babası vardı. Karina'm bu eksiklikten kurtulmuştu.

 

"... ve bu sırada öğrendim ki, kızımın annesi Deren Ateş ile evliymiş, kızımın bir de üvey babası varmış."

 

"Bekle." Deren şaşkınca kafasını yana eğdi ve Carlos'dan hemen sonra bana döndü, bakışlarımı görüp kafasını iki yana salladı. "Bu nasıl olur? Evraklar sahteydi, yanlışlık mı oldu?"

 

Carlos, "Ne sahte evrağı?" diye sordu, gergince.

 

"Karmen'in cezasının iptali için sahne evlilik yaptık."

 

"Sahte değildi," dedim ve her iki adam da bana döndüğünde, yanağıma düşen yağmur damlasını hissederek Deren'in gözlerine baktım. "Sen evrakları sahte olarak hazırlattın ama ben onları, gerçekleriyle değiştirdim. Attığımız imzalar gerçek evliliğimiz içindi."

 

BÖLÜM SONU.