53. BÖLÜM
53.❝FEDAKÂRLIK.❞
Düşünmeye ihtiyacım vardı ama Deren her zamanki gibi aklımı karıştırmayı başarıyordu. Benim aklımı veyahut kalbimi karıştırmada kimse onun gibi değildi. Zaten, onu bugün benim ruhum yapan şey, bu ufak kafa karışıklıkları ve kalp atışlarıyla başlamıştı. Onu benim ruhum yapan şey... Bunu hep söylüyordum, artık ona bile... Ama ya ben sıraladım mı, Deren'in ruhum olmasının sebeplerini.
İlki, sıcaklığı, şefkati.
"Deren, düşünüyorum da..." üzerindeki ıslanmış gömleği çıkarıp yenisini giydirirken kısık gözlerle ona baktım. "Acaba sen gençlik yıllarında çapkın bir adam mıydın? Zaman zaman bana söylediklerine bakıyorum da... oldukça üstüne düşünülmüş, etkileyici cümleler..." aklıma daha kötüsü geldi. "Bana söylediklerini daha önce başkalarına söyledin mi?"
Bir yandan kafasını kurularken diğer yandan beni öpmeye çalışıyordu ama sorumu duyunca göz göze gelebilmek için biraz uzaklaştı. "Neyi mesela?"
Gözüm seğirdi. "Söylediğin oldu mu yani?"
"Karmen yani kastettiğin güzelim falansa tabi daha önce birilerine demişliğim oldu..."
Kalbim kırıldı. "İyi, bana bir daha güzelim deme." Başımı önüme eğdim, çıkardığım gömleği yere fırlatıp kuru gömleği onun kollarından geçirmeye başladım. Bu sırada Deren gözlerini hiç ayırmıyor, beni inceliyordu. "Karmen, tabii ki sana söylediğim her şey sana özel. Neden şimdi diğer türlüsünü düşündün?"
"İnsan bir inkâr eder! Utanmadan başkalarına güzelim dedim diyorsun..." sinirle düğmeleri iliklemeye başladım.
Şaşkınca, "Şakalaştığımızı sanıyordum," dedi ve parmakları çenemi buldu. Yüzümü kaldırmaya çalıştı, gözlerimi görmek istedi ama inat yaptığım için kaldırmasına izin vermedim. "Benim çapkın olduğumu nasıl düşünürsün? Yani neden bir anda böyle düşündün?"
"Çünkü üstüne düşünülmüş gibi güzel şeyler söylüyorsun," dedim. Aklımdan, bana söylediği ve hiç unutamadığım cümleler geçiyordu. Mesela... öldüğünde bile beni seveceğini söylediği. Acaba o an neden ben de ona aynısını söylemedim, çünkü ben de onu ölsem bile severdim. "Baş başayken söylediklerin bana özel şeylerdi değil mi?"
"Aslında haklısın, hep söylediğim şeyler...”
Düğmesini ilikleyen parmaklarım durunca, Deren'in yüzündeki ciddiyet kaybolmaya başladı. Yerini bir haz duygusu aldı. Bana bu şekilde takılmayı sevdiği bir daha açığa çıkınca, gözlerimin içine baka baka yanağımdan öptü. Öptükten sonra sanki aldığı öpücüğü dudaklarıyla yanağıma doğru sürtüşü öpücükten daha hoşuma gitti. Bana tane tane, "Karina ile ilgili duyguların hayatının o kadar büyük kısmını kaplıyor ki, başka bir şey hakkında düşünüp başka bir şey hakkındaki hislerinin üzerinde duramıyorsun," dedi, sanki zihnimi görmüş gibi konuşuyordu. "Anlıyorum seni, artık buna üzülmüyorum. Ben de bana attığın bir bakıştan, arada yaptığın bu kıskançlıktan beni ne kadar sevdiğini anlayınca... biraz şakalaşıyorum, daha çok kıskanman için takılıyorum."
Konunun onun çapkınlığından buraya gelmesine şaşırmış halde, "Sen bu hayatta en sevdiğim erkeksin," dedim. "Bu evde bile en sevdiğim erkek sensin."
Gülümsemesinin genişliğini örtmek için elini yanaklarında oyalarken, yakasındaki düğmeyi de kapatıp omzumdan kravatı aldım. Lacivert kravatı boynuna sarıp bağlarken, Deren'in kocaman avuçları belimde dolandı. Kalçamı sıkıp beni vücudunun alt kısmına doğru bastırırken neyi istediğini açıkça gösteriyordu.
İlki şefkati demiştim. Bir sebebi de tutkusuydu.
"Enrica," dedim, dakikalar önce olanları düşünerek. Derenle birkaç dakikalık sohbetimiz böylelikle karanlığa büründü. "Karina'nın korktuğu gerçekten oymuş."
"Bu ihtimali söylerken ben de gerçeğin bu olmasını istemiyordum."
Enrica... neredeyse arkadaşımızdı, ailemizden biriydi. Armani ile o yıllardır bizimleydi, Edip Armani'yi öldürdüğünde çok üzülmüştüm ama Enrica'yı kendimin öldüreceğini düşünmemiştim.
"Neden?" diye sordum bir daha. "Neden yapar bunu? Hiçbir mantıklı açıklaması yok Deren."
"Kaçması, suçu kabul etmesi demek." Üstüne yatağın kenarındaki ceketi aldı, giyinip saçlarını düzeltti. "Onu bulduğumuzda artık itiraf eder."
Karina'ya bir şey yapmış mıydı? Bu kadar sevdiğim birinin kızımı incitmiş olması... çok kötü hissettiriyordu.
"Dante ile çıkacağız, Salvador bizi bekliyor," dedi Deren ve eğilip çıkardığı kıyafetleri yerden aldı, banyoya götürmek için yanımdan uzaklaştı. "Enrica çok uzaklaşmış olamaz, kısa süre içinde buluruz. Seni ararım, gelirsin."
Başımı sallarken kapının tıklatıldığını duydum. Tabi, Dante'ydi. Bağırarak seslendi. "Deren üstünü değişirken ve bu sırada soyunmuş bulunurken sen neden içeridesin Karmen!"
Abilerimin Deren takıntısından yorulmuştum artık, kimi zaman komik bulsam da her dakika olmasını istemiyordum. "İzlemek için abi."
Deren bu cevabım üstüne bir ıslık çalarken abim sessiz kaldı. Muhtemelen şoka girdiğinden. Deren derhal kapıya ilerledi, abimin bu yüz ifadesini kaçırmamak için kapıyı açtı ve Dante gözleri seğirerek ikimize baktı. "Karmen, ben seni daha ilkokula giderken kıskanıyordum, bu kadarına tahammül edebilmem üstün başarı örneğim."
"İlkokulda kimden kıskanıyordun? İsim, soyismi? Hâlâ görüşüyor musunuz?"
Bir diğer sebepte kıskançlıktı belki de.
Dante, Deren'in tepkisi sonrasında kaşlarını kaldırdı. "İlkokulda bir sevgilisi vardı, ondan."
Deren kapı eşiğinden çıkarken, Dante'nin omzuna vurdu. "Gördüğün gibi hiçbirisi yok. Sadece ben varım. Artık alış. Birbirimiz ve kızlarımız bundan sonra hep beraber olacağız."
Dante ondan bezmiş şekilde oflarken gözlerini Deren'de dolaştırdı. Bunun sebebi, Deren'in abimin kıyafetini giymesiydi. Ama ceket biraz dar gelmişti, Deren'in omuzları abimden daha genişti. "En pahalı takımımı giymişsin," dedi abim ona. "Kuru temizlemede temizletip ütület, sonra geri istiyorum takımımı."
Deren bana döndü, elini salladı. "Tabi, milyon dolarlarını çaldığımdan haberleri yok, bir takımın peşine düşüyor." Türkçe konuşmuştu.
"Bazen Noah'ın bunu çoktan anladığını ama üstünü sessizce kapattığını düşünüyorum," dedim. Çünkü konuyu unutmuş gibiydi, parasının çalındığını unutmazdı. Hiçbirimiz unutmazdık.
Deren bu varsayımıma sırıttı. "Bir daha çalmamdan korktuğundandır."
"Yüz tane koruma ile korunan ve her birisi mafya olan abilerimin senden korktuğunu düşünmen..."
Deren sırıtmayı kesti ve ceketinin yakasını düzeltip, "Her neyse bebeğim," dedi. İşine gelmeyince tabi... Dante'ye döndü. "Biz işimize bakalım."
Dante kravatını gevşeterek koridor sonuna döndü, çok gergin ve stresliydi. Haberi aldığından beri böyleydi, çünkü Enrica ile aralarında daha yakın bir bağ vardı. Şimdi olanlar onu çok yıpratıyordu, asansör tuşlarına öfke ile basmasının sebebi de buydu. İhanet canını yakmıştı.
"Nil," dedi Deren, omzunun üstünden bana son kez bakıyorken. Sadece o an son bakıştı, başka hiçbir zaman son olmayacaktı. "Sana emanet."
"Gözlerimi kızların üstünden ayırmayacağım."
Gözden kaybolduklarında dolan gözlerimi tavana kaydırıp bir süre sırtım duvarda bekledim koridorda. Öfkeliydim ama bundan ziyade kırgınlık vardı içimde.
"Başka bir şey çıksın işin içinden, lütfen..."
Bunu dileyerek aşağıya indim, Angel salonda kızlarla beraber oturuyordu. Deren Nil ile vedalaşıp mı gitmişti bilmiyordum ama tırtılımın keyfi yerindeydi. Karina etrafta beni ararken geldiğimi gördü ve sesli şekilde oh, diye fısıldadı.
Yanlarında gidince yengemle Nil'de beni fark etti. Yengem üzgün, şaşkın görünüyordu. Nedeni açıktı. Onunla bakıştık ve sonra kızlarıma döndüm. Nil Karina'ya saçlarından ve annesinden bahsediyordu. "... yani o yüzden saçlayım sarı. Annem diyor ki ona benziyormuşum."
Nil bana dönerken gülümsedi. Saçları hafifçe nemliydi, kurutmuş olsak da. Ona Karina'nın seçtiği bir kıyafetini vermiştim, Karina'nın rızası olmazsa aralarının iyileşmeyeceğini biliyordum. Karina'da ona hiç giymediği bir elbise seçmişti. "Kaymen bana diyor ki senin saçların neden sarı? Ben de anneme benzediğimi söyledim, sarıyız ikimiz de." Annesinden bahsederken sevgi dolu bir çocuğa dönüşmüştü.
"Evet canım, annen gibi sen de sarı saçlısın, güzelsin."
Karina dizindeki elimden tutunca nedense sanki beni uyarıyormuş gibi hissettim. Onunla da konuşmamı istiyordu. Derhal kızımın kahverengi gözlerine döndüm. "Ee, on dakikadır görüşmüyoruz. Anneni özledin mi?"
Karina sanki bu soruyu ciddi ciddi sormuşum gibi kafasını sallayınca, göğsümden içeriye almayı istedim onu.
"Aşk olsun Kayina, benimle sıkıldın mı yoksa?" dedi Nil ve sonra bana göz kırpmaya çalıştı. Ah, güya Karina ile şakalaşıyordu, bir de anlayayım diye bana göz kırpması yok mu...
Karina ona, "Hep anne diyorsun," dedi.
Angel konuşmaları anlamayıp kafasını iki yana doğru çevirip dururken, Nil yanaklarını şişirerek, "Annemin yanından dönünce üzülüyorum çünkü," dedi. "Sen de benimle arkadaş olmuyorsun."
Karina Türkçe’de her kelimeyi anlamıyordu, bunları da anlamadı. Sanki ona yardımcı olmamı istiyordu. Bu yüzden onun yerine, "Karina'nın hiç arkadaşı olmamıştı," dedim. "O yüzden alışması için zamana ihtiyacı var."
"Yüz gün oldu Kaymen!"
Tatlı sitemine gülümserken aklımı karıştıran başka şeyi sordum. "Annen nasıldı canım? Neler yaptınız? Hemen özledin mi onu?"
Biraz heyecanlanıp kafasını salladı. "Gezdik, oyun oynadık, annem bana kek yaptı..." durdu. "Daha önce hep dadılarım yapıyordu, ilk kez annemle kek yaptık! Çok mutlu oldum."
Düşünceli gözlerle gülümsedim. "Çok sevindim, yakında yine görüşürsünüz."
Oflayıp omuzlarını düşürdü. "Kayina seni istediği zaman görüyor, ben annemi göymek için hep bekliyorum."
Evet, ya annesini ya da babasını görmek için hep beklemesi gerekecekti. Buna artık alışmıştı ama yine de annesiyle vedalaştıkça üzülüyordu doğal olarak. Nil benim yüzümden annesinden bu kadar uzakta yaşıyordu. Şimdi Karina'ya bakarken, onun yanından her ayrıldığımda yaşadığı korkuyu görürken... Nil'i daha da iyi anlıyordum.
"Bir daha böyle düşünme Nil," dedim. "Annen seni görmeyi hep ister. Bir zamanlar annenle yaşadığın gibi şimdi de babanla yaşıyorsun sadece."
"Ama annem yalnız," dedi, kafasına takılmış gibi. "Üzülüyoyum ona."
"Yalnız değildir Nil." Dizini hafifçe okşadım. "Anneni ne zaman görmek istersen bana söyleyebilirsin, ben de götürürüm seni."
Kafasını sallarken gülümsedi. "Teşekküy ederim."
Karina koltukta birazcık ona yaklaşınca Nil ona baktı. Kızım kediyi Nil'in kucağına bırakırken yaklaşımından ötürü biraz çekingen göründü. Nil'in yüzü ışıldadı, yaklaşıp Karina'yı yanağından öptüğünde gerildim ama kızım sadece başını önüne eğdi. "Çikolatamız bahçede kaldı, gel gidip alalım!"
Nil onun elini tutup kalktığında Karina hemen bana baktı, o da benim elimi tuttu. Bensiz gidemediği için ben de onun elinden kavradım, onlarla dışarıya çıktım. Bu sırada Angel telefonundan arama yapıyordu, muhtemelen abime ulaşmaya çalışıyordu. Salvador abim Enrica'dan haber geldiğinde zaten dışarıdaydı, doğrudan peşine düşmüştü.
"Çikolatamızı buldum!"
Nil yerden kavanozu alıp Karina'ya dönünce ben de havuzun başındaki şezlonga oturdum. Havuzdan uzak durmalarını ikaz ettim ve çikolata kavanozunu açıp kaşıklamaya başladıklarında, elim çenemde onları izledim.
Olanları, Enrica'yı, tırtılımın söylediklerini düşünürken aklıma bir şeyler geldi. Deren benim için büyük fedakarlıklar yapmıştı, hem de çok büyük. Beni affetmeyi denemesi bile fedakarlıktı. Şimdi sorsam hâlâ içtenlikle beni affettiğini söyleyemezdi, zaten ben de sormaya cesaret edemezdim ama bunu deniyordu. Abilerim... onlar da benim için sayısız fedakârlık yapmıştı, kaçmama rağmen beni aramışlardı, intikam almama yardım etmişlerdi, beni affetmişlerdi.
Ben kimin için fedakarlıklar yaptım?
Kimse için.
Sadece bencillik yaptım.
Telefonumu cebimden çıkardım, gözlerimi kızlardan ayırmadan daha önceden kayıtlı olan numarayı aradım. Karina arkasını dönüp burada olduğumdan emin olmak için bakınca ona öpücük attım. Aramam yanıt bulduğunda da, Nalan'ın, "Buyurun?" diyen sesini duydum.
"Benim, Karmen." İtalya numarası olduğu için tahmin ediyor olabilirdi. Son görüşmemiz iyi geçmemişti, muhtemelen bana hâlâ sinirliydi. "Telefonu kapatma, seninle bir şey konuşmak istiyorum."
Önce nefes aldı ve ardından panikle, "Nil'e bir şey mi oldu?" diye sordu.
"Hayır, iyi," dedim.
Duraksadı. "Yoksa yanında mı?"
"Evet," dedim. "Karina ile beraberler. Çikolata yiyorlar..." dudağımı ısırdım. "Hatta kal, sana fotoğraf göndereyim."
O hiçbir şey demezken uygulamadan çıkıp kameraya girdim, çimlere karşılıklı oturmuş kızları kadraja alıp fotoğraflarını çektim. Nalan hâlâ hattayken fotoğrafı uygulama üzerinden ona gönderdim. Anında gördü ama bir süre konuşmadı, sanırım ki fotoğrafı inceliyordu. Sonra bana, "O kızın mı?" dedi.
"Evet," dedim gözlerimi onlardan ayırmadan. "Karina, kızım. Nil onunla yakınlaşmaya çalışıyor, Karina biraz ürküyor ama alışmaya başladı."
Bir müddet daha sustu, bunun sebebini bir sürü şeye yorabilirdim. Bu konuşma için ben de gergindim, çünkü Deren'in haberi yoktu. Az sonra, "Güzelmiş," dediğinde dudaklarım kıvrıldı. "Beni neden aradın? Neden kızımın fotoğrafını gönderdin? Amacın ne?"
"Nil senden bahsetti," dedim, apaçık şekilde. "Geçtiğimiz gün seninleyken eğlenmiş, şimdiden seni özlemiş. Ben... hiçbir çocuğun annesini özlemesini istemiyorum, bu yüzden aradım seni."
Rahatsız olmuş şekilde güldü. "Bunu sen mi söylüyorsun?"
"Evet, ben söyleyince inanmaman çok normal," dedim düz bir sesle. "Ben... sana bir teklifte bulunmak istiyorum, eğer kabul edersen ben Deren'i buna ikna ederim."
Kadını bir anda arayıp bunları söylemem karşısında haklı bir şaşkınlık yaşamayı sürdürdü. "Ne teklifi? Deren'i neye ikna edeceksin?"
"Öncesinde bir şartım var."
"Ne?"
"Derya'dan boşan, Nil konusunda ona güvenemezsin."
Nalan'ın sessizliğinde düşünmeye başladım. Belki duygusal bir karar alıyordum, sonradan pişman olacağım, rahatsızlık duyacağım bir şey yapıyordum. Fakat... ben Nil'in annesini, Nalan'ın da kızını özlemesini istemiyordum. Üstelik buna birçok noktadan ben sebep olmuşken. Nil için bir fedakârlık yapacaktım.
Nalan teklifimi dinleyip aramayı, henüz net bir yanıt vermeden kapattığında kabul etmesini dileyerek kızları izlemeye devam ettim. Enrica'nın gerginliği hâlâ üzerimdeydi, Nil ve Karina beni yumuşatıyordu. Haber henüz babamın kulağına gitmemişti, öğrendiğinde... üzülecekti.
Enrica bu kadar yakınımızdayken nasıl... Aklım almıyordu.
"Bekle Noyah'ı alıp geleyim, kutu kutu pense oynayalım."
Nil eve doğru koşmaya başlayınca sol çaprazdaki korumaya işaret verdim, o da Nil'i izledi ve birazdan eve girdiğini onayladı. Karina şaşkınca tırtılımın arkasından baktıktan sonra kalkıp kıyafetinin arkasını temizledi, sonra yanıma yürüdü. Karşıma kadar geldiğinde onu bacaklarım arasına çektim, çenemi kafasına yaslayıp çikolata olmuş ellerini öptüm. "Ayağın acıyor mu?"
Gözleri ayakkabının içindeki ayaklarıma bakarken, "Hayır, düşünme artık," dedim ona. "Senin acıyan bir yerin var mı Karina'm?"
"Kollarım ağrıyor, bir de bacaklarım, bir de..."
"Bir de ne canım?" dedim ilgiyle. Kolları, bacakları tembelleşmiş kasları yüzünden ağrıyordu. Konuştukça daha çok iyileşecektik, acılardan bahsetsek de.
"Bir de tuvaletteyken popom acıyor," dedi utana utana.
Ah, tabii ki acırdı. Uyuduğu tüm o zamanlarda yalnızca sıvı boşaltımı yapmıştı, uyandıktan sonra da iki kez büyük tuvalete çıkmıştı. Demek canı acıyordu. Onu, doktorun öğütlediği şekilde besliyordum ama tabii ki, o kadar uzun süre uykunun ardından bu sorunları yaşayacaktı.
"Ben sana gerekli olan yiyecekleri yedirip ilaçları verince geçecek canım," dedim, uzanıp burnuna, yanaklarına dokunarak.
"Kayina, Noyah'ı getirdim!"
Nil'in coşkulu sesini duyduğumuzda oraya baktık. Abimi, elinden sürüklüyordu ve Noah'da şaşkınca ona eşlik ediyordu. Birbirlerini anlamıyorlardı ama Nil için önemi yoktu. Karina anlamaya çalışarak yanlarına ilerleyince Nil Karina ile Noah'ın ellerini bağladı, sonra kendisi onların ellerinden tutup dönmeye çalıştı. "Ben kutu kutu pense diyeceğim, sonra kimin ismini söyleysem arkasını dönecek."
Karina ve Noah bir şey anlamadan bana döndüklerinde omuzlarımı silkeledim, benim de bunun hakkında bilgim yoktu. Nil yalnızca kendisinin heyecanlı olmasını umursamadan dönmeye, onları da döndürmeye başladı. "Kutu kutu pense, elmamı yerse, aykadaşım Noyah arkasını dönse..." bunları söyleyip Noah'ı arkaya çevirmeye çalıştı, yapamadığı için de abime söylendi. Karina onun çabasını görünce Nil'e yardım etti, çaresiz bakışlar atan Noah'ı çevirdiler. Sonra Nil gülüp kaldıkları yerden oyunu devam ettirirken aynı şeyleri söyledi. "Kutu kutu pense, elmamı yerse, aykadaşım Kayina arkasını dönse..."
Onlar oynarken elim çenemde izledim. Noah kaderine razı gelirken, Karina'da Nil'e eşlik etmeye başladı, bu kez o Nil'e arkasını döndürdü. Bir süre oynadılar ve Noah en sonunda sabredemedi, onların ellerini bırakıp koşarak uzaklaşmaya başladı.
"Noyah çabuk buraya gel!" diyerek onun peşine koştu Nil.
Karina'da arkalarından gitmeye başladı. "Dayı, gitme."
Noah, Karina'nın seslendiğini duyunca durdu, omzunun üstünden döndü. Nil ona yetişmiş, elinden tutarak çekiştirmeye başlamıştı. Noah yanından geçerken Karina'nın önünde eğildi ve İtalyanca, "Sen istersen kalırım," dedi.
"Ne konuşuyorsunuz ya anlamıyoyum ben." Nil ikisine de dönüp baktı.
Abim başını çevirdi, yardım isteyen gözlerle baktı. Sırıtarak omuzlarımı silktim ama hâlâ çok keyifsizdim. Sara yemeklerini hazırladıklarında kızları bahçedeki masaya çağırdım, yemeklerini yemelerine yardımcı oldum. Bu sırada abim görünmeden kaçtı, kızlarım yemeklerini bitirdi.
Saatler geçerken kızların yanından hiç ayrılmadım, gözlerimi de üstlerinden çekmedim. Deren ve abilerimden haber beklerken çok gergindim, kızlara yansıtmamak için uğraş verdim.
"Lan, Nil!"
Aniden ses duyduğumuzda çocuklarla beraber dönüp baktık. Utku'nun buraya yürüdüğünü görünce de şaşırdım, gelmesini beklemiyordum ama sevinmiştim. Nil onu görünce kaşığını bırakıp Karina'ya döndü. "Bu da bensiz yapamıyoy ya! Başımın belası!"
Onu gördüğüm için mutlu olarak sandalyeden kalktım, Utku elinde tuttuğu ceketle masaya geldiğinde de, "Hoş geldin," dedim hemen.
Güneş gözlüğünü kafasına iterken bana biraz daha yaklaştı ve iri vücuduyla uzanıp beni kucakladığında gülümsedim. Elinin birisi belime yerleşmişti, ben de kollarımı ona dolayarak sarıldım. "Habersiz geldim, kusura bakma," dedi.
"Her istediğinde gelebilirsin," dedim ve göz kırparken, Karina'nın ona çekingen gözlerle baktığını gördüm. Nil amcasına çok alışkın olduğundan ilgisizce yemeğini yemeye devam ediyordu. Utku onun yanağını sıkarken, Karina'nın sandalyesi önünde eğildi. "Merhaba güzelim, görüşmeyeli nasılsın? Çok iyi gördüm seni, çok da güzel..." onu izlerken gözleri parladı, uzanıp saçındaki taca dokundu. "Hatırlıyorsun beni değil mi?"
"Amcam yaa," dedi Nil, Karina'ya. "Salak da diyebilirsin. Eheheh."
Utku kaşları çatık baktı Nil'e ve Nil utandı, masum masum önüne döndü. Karina ise beni yanına çekmek için kıyafetimden tutup, "Anneme neden sarıldın?" dedi.
Bunu çevirdim ve soru Utku'nun ağzını açık bıraktı, şaşkınca baktıktan sonra, "Anneni özlemiştim, o yüzden sarılmak istedim," dedi. Sonra da bana döndü, gülümsedi. "Anne diyor sana."
Hızlı hızlı onayladım. "Evet, sen de fark ettin değil mi? İlk uyandığında demiyordu ama bir iki gündür diyor."
Utku'nun bakışları derinleşti, bana hüzünlü gözlerle bakarken de dizlerinden doğruldu. Omzumu yumuşakça sıkarken, "Senin için mutluyum," dedi. "Yenge."
Aramızın iyileşmesine seviniyordum, artık eskisi gibiydik. En azından deniyorduk. Nil dolu yanaklarıyla araya girip, "Karina annesini çok seviyor, kıskanıyor," dedi. "Karmen'e sadece biz sarılabiliriz değil mi Karina?"
Nil'in aklına güldüm, hemen kendisini de nasıl araya almıştı tatlı cadı.
"Sana hemen yiyecek bir şeyler hazırlatayım," dedim ona ve Utku oturup ikisiyle konuşmaya başlayınca eve yürüdüm. Gia'yı mutfakta bulunca ondan atıştırmalık tabağı hazırlamasını rica ettim ve Noah'ın salonda, kıdemli korumalarla konuştuğunu duydum. Sesi oldukça yüksek çıkıyordu, Enrica ile ilgili şüpheler hakkında sorular soruyordu. Korumalar ip gibi dizilmiş, korkuyla birbirlerine bakıyorlardı. Noah, bu ailede sesi en az yükselen kişiydi ama hepimizin olduğu gibi onun da çok vahşi bir tarafı vardı. Korumalar da şaşkındı, dışarıdakiler fısıldaşıyordu.
Ah Enrica... neden?
Onlara doğru yürüdüm, abimin yanında, korumaların karşısında durunca kollarımı göğsümde bağladım. Bunlar Enrica'nın en sık vakit geçirdiği, altında çalışan adamlardı. Hepsiyle göz teması kurup, "Bu konu hakkında bir bilgisi, şüphesi olan var mıydı?" diye sordum.
Yutkunan koruma öne çıkıp, "Yoktu efendim," dedi. "Hepimiz şaşkınız, Enrica ihanet edecek bir adam değil. O sizleri... ailesi gibi görürdü."
"Demek ki görmüyormuş," dedi Noah, o korumaya dönüp. "Onunla en son ne zaman konuştunuz? Aradı mı sizi? Yardım istedi mi?"
"Efendim, en son evdeyken konuştuk. Daha sonrasında aramadı bile."
Yanlarına ilerledim, sırasıyla her birinin telefonunu alıp masaya bıraktım. Bir süre telefonsuz kalmaları iyi olurdu, Enrica onlarla iletişim sağlarsa bilmeliydik. Artık hiç kimseye güvenemiyordum.
"Tamam, görev yerlerinize dönün."
Korumalar çıktığında kendime bir viski doldurup camdan dışarıya, kızlarım ile Utku'ya baktım. Öğrenecektim, Enrica'nın Karina'yı ne kadar incittiğini öğrenip daha fazla şekilde onu incitecektim.
Ve bu kadar güvenilmez bir dünyada... Deren'i ruhum yapan şeylerden birisinin ne olduğunu da anlıyorum.
Güvenirliği.
Telefonum çaldığında dikkatimi kızlardan çekmeden aramaya baktım. Deren'in aradığını görünce açtım. "Buldunuz mu?" diye sordum.
Gergin bir sesle, "Evet," dedi. "Gelmen gerekiyor. Yalnız olma, korumalar seninle olsun."
"Enrica... itiraf etti mi?" diye sordum, kırgınlığım öfkeye dönüşürken.
"Hayır, kendinde değil."
Neyi vardı? Anlatmasını istemek yerine gidip görmek daha iyi olacaktı, vakit kaybetmek istemiyordum. Aramayı kapattığımda Noah'a döndüm, gözleri dikkatle Karina'daydı. "Kızlara bakabilirsin değil mi?"
"Nil bir daha benimle o oyunu oynamazsa bakarım."
Abimin korkusuna keyifsizce gülerek yukarıya çıktım. Odamdan çantamı, silahımı alırken korumaların arabamı hazırladığını gördüm. Ben söylememiştim, belki Deren onları da arayıp haberdar etmişti. Hazırlanıp aşağıya indiğimde abimle vedalaştım, arka bahçeye geçtim. Nil Karina ile bir çiçeğin önündelerdi, Nil yere düşmüş çiçekleri toplayıp heyecanla arkasını döndü ve Karina'ya uzatırken gülümsedi. "Bak, bu sarı."
Karina onun elindeki çiçeklere uzandı, alırken gülümsemek üzere olduğunu gördüm. Üç tane çiçeği de aldı ve sonra birisini Nil'e doğru yaklaştırıp saçlarının arasına takmaya çalıştı. Utku bunu görüp onlara gülümserken, Nil'in pır pır eden yüreğini buradan bile duyar gibi oldum.
"Canım benim," diyerek Karina'ya eğilip yanağından öptü.
Yanlarına vardım ve dizlerimi kırıp eğildim, Karina çiçeklerden birisini de bana yaklaştırıp saçlarımın arasına koyduğunda mis kokulu yanağından öptüm. "Dışarıda bir işim var, halledip döneceğim Karina'm."
Biraz yüzü düştü, kararsızlıkla başını salladı. "O zaman ben odama gideyim, seni bekleyeyim."
"Canım, burada durabilirsin," dedim hemen. "Utku burada, Nil yanında. Kedin de sizinle. Odanda sıkılırsın."
"Ya birisi gelirse? Hemen alır beni."
Bu kez onunla üzülmek yerine güç aşıladım. "Karina'm artık korkmamayı öğreneceksin değil mi? Ne kadar güçlü bir kız olduğunu hem kendine hem de herkese kanıtlayacağız."
Karina derin derin bana bakarken, Nil araya girip, "Babamın yanına mı gidiyorsun?" diye sordu, gözleri kısılmıştı.
"Evet canım, bir işimiz var."
Dudaklarını büzerek ayağını yere vurmaya başladı. "Siz bu ayalar hep berabersiniz, neden ki?"
Utku'nun eğlenen sesini hemen duydum. "Koruması ya canım."
"Evet, korumam olduğu için."
Nil düşünmeye devam ederken bakışlarımı kaçırarak doğruldum. Neyse ki Karina'mın varlığı Nil'in ilgisini çekince sorgulayıcı gözleri üzerimden çekildi. Rahatlayarak arkamı döndüm, hazırlanan aracıma ilerledim.
Yola çıktıktan bir süre sonra defalarca geldiğim konuma ulaştım. Nicolla'yı esir tuttuğumuz yerdi. Dışarıya çıkıp bir koruma eşliğinde içeriye girdim, en üst kata ulaştım. Koruma, koridor sonundaki odanın kapısını bana açınca Deren ile abilerim aynı anda benden tarafa döndü. Çelik gibi sert yüzlerinin ardındaki insafsız, gergin bakışları görüp ardından diğerlerine baktım. Nicolla bir sigara içerken ayakta durmuş, Enrica'ya bakıyordu. Enrica'nın iri bedeni de yerde, savunmasızdı, gözleri kapalıydı.
Deren'e baktım. "N'olmuş?"
"Kaçarken kaza yapmış," dedi derhal. "Evine giden yollardan birisinde bulduk. Aracında gerçekten de valiz ve korumayı vurduğu silah vardı."
Hâlâ gerçekliğine inanamıyordum.
Enrica'ya yürüdüm ve başında durup yere yaslı yüzüne baktım. Tabi, baygındı. Kıyafeti dağılmış, yüzü yara almıştı. Neler olduğunu ondan duymayı istediğim için ayakkabımın sivri burnuyla omzuna vurup, "Uyan!" dedim.
"Efendim, uyandırayım," diyerek yanıma geldi Deren ve tekmesini Enrica'nın karnına geçirdiğinde adamın ağzından bir inleme kaçtı.
Deren şu an Enrica'ya duyduğu antipatinin keyfini çıkarıyordu...
"Kaldır, sandalyeye koy.”
Deren eğildi ve Enrica'nın yarı baygın bedenini kaldırmaya çalışırken dişlerini sıktı. Enrica Deren'den ağırdı, Deren kollarından tutup kaldırırken, kuzenim Nicolla ona sırıttı. "Yardıma ihtiyacın var mı?"
"Yok orospu çocuğu," dedi Deren, tükürür gibi.
"Hadsiz," dedi Nicolla ve sonra dönüp bize baktı. Sanki korumamız kendisiyle böyle konuştuğu için ona kızmamızı bekliyordu.
Deren Enrica'yı sandalyeye koyup nefes nefese çekildi, arkasını dönüp çaktırmadan kollarını ovuşturdu ve tekrar buraya dönünce gayet rahat göründü. Keyfim olsa gülerdim. Enrica'ya bakarken, "Demek gerçekten sendin," dedim. "Neden Enrica? Ne zaman? Ne amacın, ne çıkarın vardı?"
Nicolla, "Bana bir özür borçlusunuz," dedi. "İki gün boyunca beni burada mahsur tuttunuz, suçsuz olmama rağmen canıma okudunuz."
Salvador abim ellerini ceplerinden çıkarırken kuzenime döndü. Yüz ifadesi düz, gerginliği tartışılmazdı. "Haklısın, yoktan yere suçlandın. Fakat sen de bizi anla, kızımızı korumaya çalışıyoruz."
Nicolla abimden sert bir tutum görmediği için biraz şaşırdı, sonra daha da rahatlayıp onlara yaklaştı. Dante hemen yanındaydı, gaddarca ve kırgınca Enrica'ya bakıyordu. Nicolla abimin omzuna hafifçe vurup, "Bence bu, her şeyi telafi etmemiz için bir yanlış anlaşılmaydı," dedi, sıcak tavırla. "Yaşadığımız tüm sorunları unutup yeni bir başlangıç yapalım."
Salvador abim elini, sıkışmak üzere ona uzattı ve kuzenimle el sıkışırken, "Noah'ın seni affetmesi kolay olmayacaktır ama biz de bir hata yaptık," dedi. "Ailecek bir yemek yiyelim, her şeye yeniden başlamak adına."
Nicolla gülümseyip elini indirdi ve Dante ile bana bakıp başını salladı, ardından ceketimi düzeltip çıkışa yürüdü. "Korumalar beni eve kadar bıraksın."
Salvador abim, "Tabii," dedi, mahcup görünerek.
Nicolla kapıyı açıp çıkmadan önce tekrar bize baktı. "Yalnız... yeni bir başlangıç yapıyoruz madem, ricam var. Şu elemanı kovar mısınız?" Çenesiyle Deren'i gösteriyordu.
Hiçbirimiz bunun hakkında bir şey demeden düz düz bakınca, "Öyle olsun," diyerek gülümsedi ve koruma eşliğinde odadan ayrıldı. Her şey açıklığa kavuşmuş görünse de Nicolla'yı kafamda suçlu olarak kodladığımdan ötürü gitmesine karşı kararsızlık yaşıyordum. Önüme döndüğümde Enrica'nın açılmış gözleriyle karşılaştım ve bu kadar hızlı kendine gelmesine şaşırarak yaklaştım.
"Seni orospu çocuğu seni," dedim hayal kırıklığı ve öfke ile. Uzanıp yanımdaki Deren'in belinden silahı kavradım, çantamdaki silaha ulaşmaktan daha kolaydı. Silahı Enrica'ya doğrulttuğumda da, "Karmen," dedi Dante, yanıma iki büyük adımda gelerek. Bileğimi tutarak kolumu yavaşça indirdi. "Dur, anlatacaklarımız var."
Enrica'nın gayet uyanık duran gözlerine bakarken, "Enrica'yı sevdiğini biliyorum," dedim abime. "Yine de onu öldüreceğim, beni durdurma."
Salvador abim de bana yaklaştı. "Enrica suçsuz, sakin ol."
Söyledikleri, olanlarla çok ters düştüğü için şaşırıp, "Nasıl yani?" dedim. "Nicolla'yı bıraktık, Enrica'nın suçlu olduğunu kabul ettik ya."
"Efendim, lütfen böyle söylemeyin," dedi Enrica, rahatsız olmuş şekilde. "Öyle olmasa bile sizin tarafınızdan suçlu görünmek beni çok üzüyor."
Deren, "N'oluyor?" diyerek iç sesimi dile getirdi.
Ona döndüm. "Senin haberin var mı bunlardan?"
Ellerini havaya kaldırdı. "Allah çarpsın ki yok!"
"Abi?" diyerek açıklama istediğimi belirttim.
"Korumayı vuran, Enrica'nın valizini hazırlayıp kaçmış görünümü veren Carla'dan başkası değil," dedi Salvador abim.
Ah...
"Orospu," dedim kafam karışmış şekilde.
"Carla, dün gece yarısı korumalardan birisini alıkoymuş. Adam da, bir süre sonra Nicolla'nın üzerindeki suçlamalardan ve Enrica'dan bahsetmiş," dedi abim, durumu detaylandırarak. "Çok zeki kuzenim de, suçu Enrica'ya atmak için önce korumadan kurtulmuş, sonra da korumalarıyla beraber Enrica'yı evden almışlar. Kendini savunamaz duruma gelmesi için de arabasını çarpmış ama öldürürse mağdur olacağı için sağ bırakmış. Böylelikle abisini kurtardığını sanıyor ama bilmediği şey... kendileri sayesinde asıl suçlunun Nicolla olduğunu anladık."
Deren Enrica'ya bakarak, "Bu kez de kurtulamadım senden," dedi.
Dante abim Enrica'ya eğildi, onun yaralarına daha yakından bakarken de, "Ben de bu cümleyi her gün senin için söylüyorum," dedi Deren'e.
"Carla'nın korumayı aldığını, korumanın konuştuğunu nereden biliyorsunuz?" dedim, çok fena ters köşe olmuştum. Kendimi, kimin suçlu olduğuna inandırsam aksi gerçekleşiyordu.
"Carla, dikkat çekmemek için onu bıraktığında itiraf etti."
"Carla... bunu göze alarak nasıl bıraktı ki?" dedim.
"Korumanın konuşursa öleceğini biliyordu, kendisi için de itiraf edemeyeceğine inanıp bırakmış," dedi Salvador, elleri cebinde duruyordu. "Fakat koruma buna rağmen itiraf etti."
"Enrica'dan da şüphelendiğimizi bildiği için suçu tamamen ona yıktı," dedim, o aptalı düşünerek. Küçük sıçan, resmen bizimle oyun oynamıştı. "Nicolla'yı bırakacağımızı düşündü, bizi kandırdıklarını zannediyor."
Dante, "Evet," dedi. "Böylelikle asıl suçlunun da Nicolla olduğunu anladık."
"Orospu," dedim bir daha, dişlerim arasından. "Enrica'nın peşindeki korumamızı da öldürdü. Yoktan yere öldü adam."
"Bu yüzden işkencelerini uzun tutacağız," dedi abim.
"Gitmesine izin verdik," dedi kapıya doğru bakarak.
"Yarın akşam yemekte boku yiyecek," dedi Dante, hırslı şekilde kafasını sallayarak ve sonra bana döndü. "Enrica'nın yaralarına bak."
Enrica ile dakikalar sonra tekrardan göz kontağı kurdum. Epey bitkin düşmüştü ama gözleri hâlâ sadakatle bakıyordu. Kaçtığını duyduğumdan beri kırgın ve ihanete uğraşmış hissediyordum, bu kez büyük bir rahatlama yaşamıştım. "Deren, aracımdan ilk yardım çantasını getir."
Deren, "Enrica'nın ilk yardıma ihtiyacı yok bence, bana dövecekmiş gibi bakıyor," dedi. "Tabi, dövemez de..."
"Deren."
Arkasını dönüp kapıya ilerlediğinde de, "Korumalara bahsetme durumdan," dedim. Aramızdan bir hain çıktıysa ikincisi de çıkabilirdi. Deren, "Tabii," diyerek çıktığında Enrica'ya biraz daha yaklaştım.
"Efendim, içiniz hâlâ rahat etmediyse Karina'nın karşısına çıkabilirim. Benden... korksa bile... bu sadece iri olduğum için olur."
Dante onun kıyafetlerini düzeltip doğrulurken, "Sana inanıyoruz," dedi. Zaten ona inanmaya dünden razıydı.
Enrica'ya uzandım, elimle yüzündeki morlukları yokladım. Bu ufak acılara dayanamayacak birisi değildi, yarası acısa da ses bile çıkarmadı. "Enrica, seni öldürmek zorunda kalmayacağım için mutluyum."
Enrica ona inandığımı görünce büyük bir rahatlamayla gözlerini yumdu. "Dün geceden beri kendimi nasıl savunacağımı, size kendimi nasıl açıklayacağımı düşünüyordum..." gülümseyerek gözlerini açtı. "Salvador Bey'e olanları anlatırken bana inanmayacağını düşündüm ama o her şeyden haberdarmış."
Salvador ona göz kırptı. "Patronunu hafife almışsın."
Enrica, "Favori Russo'm sizsiniz," dedi ona. Bu kadar irice bir adamdan yumuşak sözler dökülünce bir garip oluyordum.
"Seni piç," dedi Dante, Enrica'nın ensesine vurarak. "Bu yalanı bana da satmıştın."
Enrica'ya eğilip sarılırken rahatlamış bir nefes daha bıraktım. Vücudumdaki bir bıçak acısızca çıkmış gibi hissediyordum. Deren içeriye girerken Enrica'nın sırtını sıvazlayıp uzaklaştım ve ondan ilk yardım çantasını alırken attığı düz bakışlara aldırmamaya çalıştım. Enrica'ya dönerken kravatını boynunda gevşetip tehditkâr gözlerle baktı. "Suçlu olmadığına sevindim mi bilmiyorum..."
"Sevindin bence," dedi Enrica.
Deren'in ailemdeki ve çevremdeki her erkekle nefret dolu bir aşk ilişkisi vardı adeta...
Çantadan pansuman için gerekli şeyleri çıkardım ve Enrica'nın açık yaralarına müdahale ederken, "Carla'nın aldığı korumadan, Carla'nın bir şeyler çevirdiğini anladın," dedim. "Ama Enrica'nın kaçırıldığını nasıl anladın?"
"Enrica'yı izleyen korumada izleniyordu," dedi abim. "Carla'nın bir şeyler çevireceğini anladığım için iki tane adam takmıştım Enrica'nın peşine. Çok geçmeden bu haber gelince de şaşırmadım."
"Carla'ya konuşan korumaya n'aptınız?" dedim bu kez de.
"Öldürdüm."
Kafamı karıştıran sorular cevaplanınca biraz olsun huzurlu hissettim. Enrica'nın yaralarını temizlemekle işim bittiğinde de doğruldum ve Deren kirlenmiş ellerimi yakasındaki mendille silmeye başladı. Bu sırada abilerime, "Enrica suçluymuş gibi burada kalmaya devam etsin," dedim. "Nicolla ve Carla onlarla olduğumuza inansın, tamamen kaptırsınlar kendilerini."
Dante Enrica'ya, "Sana yiyecek bir şeyler getirteceğim," dedi.
Deren gözlerini ellerimden çekmeden, "Onun gibi birisinin doyması için seni yemesi gerekir," dedi.
Enrica'da, "Ya da seni yerim," dedi ona.
Salvador’la Dante sırıtırken, Deren kafasını bir saniyeliğine kaldırıp ona baktı ve yüzünü buruşturup bana döndü. Türkçe ekledi. "Seni yerse onu öldürürüm."
"Beni Enrica'dan kıskanma artık. O gay."
Ağzı açık kaldı. "Ne? Hiç öyle hissettirmiyor."
"Çünkü değil, dalga geçiyorum." Göz devirip ofladım.
Enrica'ya baktı. "Ciddi de olabilirsin. Az önce bana seni yerim dedi.”
Bu adamın eğlenceli yanı hoşuma gitmeye başlamıştı.
Deren ellerimi serbest bırakınca yönümü abilerime çevirdim. Her ikisi de ellerime, Deren'e bakıyorlardı. Ara ara onları, Deren'in bana gösterdiği hassasiyeti izlerken yakalıyordum. Enrica'ya, "Senden şüphe duyduğumuz için üzgünüm," dedim. "Fakat kızım söz konusu olunca aklı selim davranamıyorum."
"Bu dünya böyle bir dünya efendim," dedi Enrica, beni anlayarak. "Şüpheler, kuşkular, ihanetler içinde nefes aldığımız bir dünya. Ve bizim görevimiz sizin nefes almanıza devam etmenizi sağlamak. Bu konumdaki birisi için kararlarınızı sorgulayamam."
Evet, bizim dünyamızda durum buydu. Duygularımız, şartlarımız bir saat gibi kısa süre içinde bile değişebilirdi. Enrica profesyonel olduğu için bunu da anlıyordu ama yine de aramızdaki saygı sınırını aştığımız için düzeltmek istemiştim.
"Yarın akşam, sen de sana atılan bu suçlamanın bedelini ödeteceksin, endişe duyma," dedim.
"Canım kardeşim," dedi Dante abim. "Bu suçlamada bulunan Deren'di. Bence de Enrica ona bedelini ödetsin."
Deren arkamda bir sesli soluk alırken, "Sevgilimin sonsuz kredisi var," dedim abime ve arkamı döndüm, Deren'e rica ettim. "Hadi, kızlarımızın yanına gidelim."
Abilerim ve Enrica'nın Deren'e attığı öfkeli bakışlar eşliğinde içeriden çıktık, birkaç korumayla alt kata kadar indik. Deren korumalarla kısık sesli konuştu ve ne dediyse adamları güldürdü, mizahi bir yanı olduğunu yeni keşfetmenin hüznü vardı üzerimde.
Aşağıya indiğimizde Deren etrafı kontrol edip beni belimden tutarak aracıma götürdü. Kendisi de şoför koltuğuna yerleşip arabayı çalıştırırken, "Neden korumalarda bir takip ya da ses kaydetme cihazı yok?" diye sordu. "Ortadan kaybolduklarında, bu örnekte olduğu gibi size ihanet ettiklerinde doğrulamanız oldukça basit olur."
"Babam bunun onların özel hayatını müdahale olduğunu düşünürdü," dedim, geçtiğimiz yıllarda konuştuklarımızı hatırlayarak.
"Ben babana bunu tekrar hatırlatayım," dedi Deren, düşünceli şekilde. "Sen daha fazla ve incelikli korunmalısın. Karina'da."
"Ne yani? Kendinin koruma olarak bana yetmediğini mi söylüyorsun?"
"Sana her türlü yeterim ama görüyorsun ki mesele yalnız bu değil." Arabayı çalıştırırken camları da biraz indirdi. "Sen güçlü ve itibarlı bir kadınsın, bir sürü düşmanın olacaktır. Benim, seni korumaktaki en büyük kastım senin için canımı teslim edebilecek olmam. Beni en iyi koruma yapan bu, fakat tabi bunun haricinde de kalabalık bir koruma ordunun olması iyi."
Evet, Deren'i diğer korumalarımdan ayıran şey buydu. Diğerleri bize bağlı ve sadakatli de olsa Deren'in aşkı, beni korumaktaki başka bir temel etkendi.
Aşkı... Deren'in aşkı. Sebeplerden birisi de buydu.
"Eğer korumalara takip ve ses cihazı yerleştirirsek bunu sana da uygulamamız gerekir," diyerek biraz gözünü korkutmaya çalıştım.
"Evet, bunu başka sefer konuşuruz," dedi ve işine gelmediği için konuyu değiştirmeye karar verdi. "Maaşımı ne zaman alacağım? Bir çocuk ve kardeş bakıyorum, onları mağdur ediyorsunuz."
"Abimden çaldığın paradan düşebilirsin," dedim.
Deren arabayı girdiği ara sokakta, bir küçük yerde durdururken, "Artık öyle bir para yok," dedi.
O direksiyonu bırakırken ben şaşkınlıkla, "O kadar parayı ne yaptın?" diye sordum.
"Bekle," dedi ve açtığı kapıdan dışarıya çıkarken etrafı kontrol etti. Sonra ilerideki dondurma dükkanına ilerledi ve içeride birkaç dakika oyalandıktan sonra araca, elinde iki dondurmayla döndü. Tekrar koltuğuna yerleşip külahı bana uzattığında, ikisini birden aldım ve o arabayı çalıştırmaya başlayınca külahın birisini verdim. "Uzun zamandır dondurma yemiyordum," dedim, dudaklarımı yalayarak.
İç çekerek, "Bir şey yediğin mi var sanki?" dedi, ses tonu kızgındı.
Dondurma oreolu ve sütlüydü, güzel görünüyordu. Dilimin ucuyla tadına baktım ve sonra yalamaya başladım. "Seni yiyorum, Karina'yı yiyorum, doyuyorum."
Dondurmayı ağzına doğru götürürken duraksayıp sütlü topun üstünden bir göz attı bana. "Sen bir hemşiresin. Bu yememem durumunu böyle tatlı bahanelerle geçiştiremezsin. Hasta olabilirsin, tehlikenin farkında mısın?"
"Evet, tehlikenin farkındayım. Sana, çook aşığım. Bu da kalbim için tehlikeli." Dondurmamı iştahla yaladım.
Deren ağzımdan çıkardığım sesle irkilip, "Geçiştirmeye devam ediyorsun," dedi.
Bu meseleyi kafasına takmış görünüyordu, öyle ki benimle şakalaşmamıştı bile. Evet, yalnızca beni hayatta tutacak kadar yiyor, açlığımı hissetmiyor, gün içinde çok kez baş dönmesi yaşıyordum. "Ayrıca," dedi Deren, ben düşünürken. "Göz çevren günden güne kızarıp morarıyor. Geceleri hiç mi uyumuyorsun?"
"Uyuyorum," dedim ve konuyu değiştirdim. "Dondurman akıyor, ye."
Deren benimle ilgilendiği için yiyemediği dondurmasına döndü, külahın akan kısımlarını yaladı. Yanağımı deri koltuğa gömüp kendi dondurmamı yerken gözlerimi dudak hareketlerinden, dilinden çekmedim. İlgimi orada tutmamalıydım, çünkü araçtaydık, mahremiyetimizin olmadığı bir alandaydık. "Şu... paradan bahsediyordun," dedim yutkunup onun dondurmasına bakarak.
"Evet, o para," diye tekrarladı ve kara gözlerini, hayatımı da yerinden kaydırıyormuş gibi kaydırdı bana. "O parayla bir bağışta bulundum, artık bende değil."
"Ne bağışı?"
Deren, dondurmamı yerken çıkardığım sesleri takip edince ilgisi biraz dağıldı. Genzini temizleyip yolu kontrol etmeye çalıştı ama kısa sürdü, dönüp tekrar dudaklarıma doğru baktı. "Parayı, kayıp çocukların bulunması amacıyla oluşturulmuş bir derneğe bağışladım." Gözlerini kaçırarak önüne baktı, girdiği yolu kontrol etti. Sicilya marinasında ilerliyordu. "O parayı harcayamıyordum, çünkü benim değildi. Abine de geri vermek istemiyordum, çünkü iş işten geçmişti. Ben de... hem yararlı, hem de... senin hoşuna gidecek bir şey yapmak istedim."
Açıkçası ben bir iyilik meleği değildim, insanlara yardım etme gibi özelliklerim de yoktu. Sadece vefa duygusunu bilirdim, benim için bir şey yapan insanı unutmazdım. Fakat Karina'dan sonra... çocuklar benim için çok hassas bir konu olmuştu, Deren'de bu hassasiyetimi görerek hareket etmişti. Dondurmam elime damlayana kadar ona baktım ve sonra, "Çok bencil bir insanım, kendi çocuğumu kaybetmemiş olsam... kayıp çocukları hiç düşünür müydüm, bilmiyorum," dedim.
"Kim oturup her gün kayıp çocuklar hakkında düşünüyor aşkım?" dedi Deren elime uzanarak. Elimi ağzına kadar kaldırdı, dondurmanın tadını parmaklarımdan yalayarak temizledi. "Herkes gün boyunca kendilerini, kendi ilişkilerini, kendi sorunlarını düşünüyor." Göz kırptı. "Tabi, ben her şeyden çok seni düşünüyorum."
Parmağım onun dudaklarının üstünde dolaşırken bir yandan da dondurmamı yaladım. "Al işte, yine çapkınlık yapıyorsun. Direkt, böyle hazırda bekliyor cümlelerin. Senin gençliğinde çapkın olmama ihtimalin yok."
"Gençliğin deyip duruyorsun da sanki elli yaşındayım, yirmi sekiz yaşındayım Karmen."
"Şu an orta yaşsın, genç değilsin."
"Hatırlattığın iyi oldu. Çünkü yaşım geçmeden bir çocuk sahibi daha olmak istiyorum."
Parmağımı ısırınca uyarısını anladım, kafamı arkaya atarak onun dondurmasına baktım. Tadını merak ediyordum. "Sana bir şey itiraf edeceğim."
"İtiraf dediğin için gerildim."
"Kötü bir şey değil," dedim, ağzından çıkan parmaklarım yanaklarında dolaşırken. "Bugün Nalan ile konuştum."
Kaş çattı. "Ne hakkında?"
"Ona, İtalya'da yaşamasını teklif ettim."
Gözlerini bana çevirirken az önceki tahrik olmuş hali gölgelerin arasında kaldı. "Dalga mı geçiyorsun? Neden yaptın böyle bir şeyi?"
"Nil için," dedim. Başka ne için olabilirdi? İnanın ben de Nalan'ın Deren'e yakın olmasını istemezdim.
"Derya ile evli," dedi Deren, adını tükürürcesine söylemişti. "O adamı kızımdan uzakta tutmaya çalışıyorum, bunun farkında olduğunu sanıyordum."
"Ona... Derya ile boşanmasını önerdim." Dondurmamı yaladım. "Hatta bunun için avukat Emre'ye yönlendirdim."
Deren tüm bunları dinledikten sonra dik dik baktı. "O adamın numarası sen de var mı?"
"Kartı vardı, avukatım sonuçta."
Bu cevap onu tatmin etmiş olmalı ki diğer sorusuna geçti. "Nalan'da öylece kabul mu etti?"
"Onun da bir şartı oldu. Babasını öldürmemem."
Dondurması eline damlayınca bu kez ben uzandım, onun parmağından yaladım. Ancak o zaman dondurma yediğini hatırladı. "O piç seni öldürmeyi denedi Karmen."
"Ben de onu öldürmeyi denedim. İkimiz de başaramadık." Edip'in hayatıma kattığı o acıyı düşündüm. "Edip'i öldürebilirim, bundan sonra da kişisel bir vicdan azabı duymam. Ama Nil ile aynı evde yaşarken... dedesini öldürmüş olmak bana iyi hissettirmez. Sana da hissettirmez, o gün bu yüzden tereddüt ettin zaten. Üstelik Nalan'a bu acıyı yaşatmak istemiyorum. Kızını kaçırdım, sonra cezamı çekmeden kendim kaçtım, kızıyla görüşmeye devam ettim... bir anne olarak canını çok yaktım. Bir de üstüne babasını ondan almak... evet, işte bu vicdan azabı hissettirir."
"İyi ama karım... senin dünyan böyle bir yer zaten."
"Evet, insanların hayatta kalmak için merhamet etmemeleri, düşünmemeleri gereken bir dünya ama... Nalan ile Nil'i düşünüyorum." Söyleyip söylememek arasında kararsız kaldıktan sonra o Deren olduğu için bahsettim. "Hayatımdaki herkes benim için büyük fedakarlıklar yaptı ama ben kimse için yapmadım. Babam, abilerim, sen... Affetmeseniz haklı olacağınız şeyleri affettiniz, affetmeyi deniyorsunuz. Ben de... Nil ve Nalan için bunu yapmak istiyorum."
Daha fazla eritmeden dondurmamı kaldığı yerden yemeye devam ettim. Malikaneye yaklaşırken, "Bu konuyu masaya yatıracağız," dedi.
"Sadece konuyu mu yatıracağız?"
Genzini temizledi. "Evet."
"Nalan'a seni ikna edebileceğimi söyledim, biliyor musun?" Uzanıp onun dondurmasını elinden aldığımda bakışlarıyla beni takip etti. "Sence edebilir miyim?"
Dondurmasını yemeye başlayınca arabanın hızı düştü, gözlerini önüne çevirmeye çalışsa da başaramadı. "Ne yapacağına bağlı."
"Saçımı yüzümden çeksene, ellerimde dondurma varken yapamıyorum..." sırasıyla bir kendi dondurmamı yaladım, bir de onunkisini. Deren uzanıp yanağımdaki saçımı kulağımın arkasına koyarken de, "Seninkisi daha lezzetliymiş," dedim.
"Seninkisi her zaman daha lezzetliydi," dedi göz kırpıp.
Neyi kastettiğini hemen anladım ve utanarak dondurmamı uzattım. Deren külahından tuttu ve aracı, sola çekerek durdurdu. Dondurmamın tadına bakıp sütlü çikolatayı yerken, başını arkaya doğru yatırdı. "Geçen geceyi hatırlıyor musun?" dedim pantolonun önüne bakarak.
Yanakları hararetten ısınmaya başladı, dondurmayı ağzından yavaşça çekti. "Aklımdan çıkmıyor ki tekrar hatırlayayım."
Dondurmamı iştahla yaladım.
Gözlerini yarı yarıya kapattı. "Karmen..."
Sebeplerden birisi de bana olan tutkusuydu.
Elini bana uzattığında, ne istediğini anlayarak koltuğumdan kalktım. Onun kucağına doğru otururken eteğimi yukarıya çektim. Kalçalarım kasıklarına yerleşirken1 yüzlerimiz aynı hizada buluştu. Ağzından çıkardığı dondurmayı uzattığında yaladım ve ardından onun da yemesini izledim. Yakınlık bir türlü yetmedi, elimi ensesine dolayarak parmaklarımı kısa saçların arasına soktum. Elimdeki dondurmayı boynuna yaklaştırdım ve eriyen dondurma boynuna aktığında, gözlerinin içine bakarak boynundan yedim. "Yüzün... yakından daha güzel," dedi gözleriyle yüzümü inceleyerek.
"Aynaya baktığımda öyle hissettirmiyor," dedim ve dudaklarım boynunda gezinirken inledim. Teninin sıcaklığıyla dondurmanın soğukluğu bir arada çok ürperticiydi.
"Seninle aynaya baktık. Çok güzeldin." Yüzüme doğru alçaldı, gözlerime bakarken soğuk dudaklarını dudaklarıma sürttü. Öpücük değildi, kışkırtmaydı. Nefesleri ağırlaşmıştı, kalbi çarpıyordu. "Hafiflemişsin, zayıfladığın anlaşılıyor."
Çenemden tutup yüzümü geriye çekti, sonra ağzımı ağzına doğru getirip beni öptü. Kısa, sert bir öpücüktü. Çenemi ısırırken de bana sarılmaya çalıştı. Bana aynı anda dokunmaya çalışması hoşuma gidiyordu, sarılmak istiyordu ama elini de bacaklarımdan çekemiyordu. Bu yüzden ben kollarımı belinden geçirip kocaman vücuduna sarıldım. "Deren?"
Beni koklamak için burnunu saçlarıma koydu. "Efendim?"
"Seni çok seviyorum."
Vücudunun gevşediğini hissettim, ardından yutkunurken kafama hafifçe vurdu. Kalp atışlarımın normale dönmesini bekledim ama bu, ona sarılırken olacak iş değildi. Bu yüzden uzaklaştım ve Deren torpidoya uzanıp ıslak mendil çıkardığında ona sırıttım. Boynunu ve dondurmanın damladığı araba koltuğunu sildi. "Güzelim arabayı siktik..."
"Ben de bundan bir yirmi tane var," dedim ona.
Ben, yan tarafa otururken Deren gömleğini pantolonun içinden çıkarıp önünü kapatmaya çalıştı. "Hatırlatmana ihtiyacım yoktu.”
Sırıttım.
Deren kendine çeki düzen verdi ve kalp atışlarının dinmesini bekledi. Sonra aracı çalıştırdı, dikkatini yola vermeye çalıştı. Camı açtım ve koruma aracı bizi takip ederken birkaç dakika ilerideki malikaneye ulaştık. Deren bu sırada yeni bir sigara içti, çünkü Karina ve Nil'in yanında çok içemiyordu. Araziye girip arabayı durdurunca önce ben koltuktan indim.
Topuklularım üstünde eve yürürken Deren beni takip etti. Asansördeyken şu kasından bahsetmeye devam etti. Onu dinlemiş gibi yaptım, bakmadan harika bir yeni kas yaptığını söyledim. Yaşadığım kata gelince de kendimi banyoya attım. Deren’de arkamdan geldi ve beraber duş alırken ellerini oldukça fazla gezdirdi üzerimde. Karina veya Nil buraya gelmeden de banyodan çıktık. Deren, Sara'nın kurutma makinesinden getirdiği kıyafetlerini giyerken, ben de kurulandım. Doğrudan giyinme tarafına geçtim, beyaz çamaşırlarım üstüne hafif, açık sarı renkli elbiseyi giydim. Karina'm sarı renge bayılıyordu.
Hazırlanıp odama geçince Deren'in gayet nizami göründüğünü fark ettim. Kendi takımı üstünde daha iyi görünüyordu. Komodindeki kırmızı gülü elinde tutmuş, dikkatli gözlerle bakıyordu. Benim geldiğimi gördüğünde baştan aşağıya süzdü, ayakkabılarımı ve elbisemin kısa eteğini izleyip gülü gösterdi. "Vazonda sadece bu kuru, kırmızı güller var."
"Aslında Sara seradan çiçek getirtiyor, evin bazı yerlerine koyuyor ama bu vazoda sadece o güller olmasını istiyorum."
"Bir saat önce... saçındaki çiçeği kim takmıştı?" diye sordu, arabadayken çiçeği saçımdan almıştı.
"Karina'm," dedim gülerek. "Nil ona vermişti, o da bana verdi. Fark ediyorsun değil mi? Hem Nil ile hem benimle yakınlaşıyor."
Aynaya doğru koştum, nemli saçlarımı ellerimle kabartıp biraz düzeltmeye çalıştım. Evdeydim, çok özenmeyecektim ama Karina'ma güzel görünmek istiyordum. Aynadan çekilip arkamı dönünce kendimi Deren'in geniş göğsünde buldum ve heyecanlanıp gömleğinden tuttum. Yüzümü avucu içine aldı. "Sara bir çiçeğe çiçek mi getiriyor?"
"Sen de bir çiçeğe çiçek getirmiş oldun o zaman." Kırmızı gülleri veren oydu.
"Bayılıyorsun değil mi beni bozmaya?" diyerek kızgınca bıraktı beni.
"Evet." Omzumu silktiğim gibi arkamı döndüm, odamdan heyecanla çıktım ve yandaki odaya geçtiğimde kızlarımı, Utku ile gördüm. Amcası yerde, halı üstünde uzanırken Nil onun başına eğilmiş, birleştirdiği elleriyle kalbine dokunuyor, telaşla konuşuyordu. "Meyak etmeyin beyefendi, sizi iyileştireceğim."
Oyun oynadıkları hemen anlaşıldı. Deren arkamdan odaya girerken, ben de içeriye birkaç adım attım. Nil hastasını kurtarmaya çalışıyormuş gibi heyecanla Utku'yla ilgilenip sonra yatağı ucunda, merak ve şaşkınca onlara bakan kızıma döndü. Karina'ya, "Biyaz kan getirir misin hastanın ihtiyacı var," dedi.
Gülmemek için yanağımı ısırırken Karina'nın irkildiğini gördüm. Yüzü beyazladı ve ben bu tepkisine anlam veremeyerek ona yaklaşırken, kızların ikisi de bizi gördü. Karina gözlerini kocaman açarak kalktı, yanıma koşup kollarını karnıma doladı. "Seni bekliyordum anneciğim."
Elim şefkatle saçlarına dokunurken, sesim yumuşacık çıktı. "Neler yaptınız güzelim?"
Nil hastasını kurtarmayı bırakıp direkt yanımıza geldi. Deren dizlerini kırıp onu kucakladı, omzuna atıp kalktığında Nil'in kafası aşağıya sarkmış ve kıkırdamıştı. "Babacığım ya, n'apıyoysun?"
"Kızımla eğleniyorum."
"Oyuncak mıyım ben baba?"
"Bak, gidip başka kızlarla eğlenirim," dedi Deren, onun sırtını sıvazlarken.
Nil babasının omzumdan aşağıya bize bakarken gözlerini kocaman açtı, sonra Deren'in ceketine kuvvetle yapışıp, "Olmaz!" diye bağırdı. "Benimle eğlen, bir de Kayina ile. Başka kızlarla eğlenme."
Şu sevindirici haberdi; Karina'yı Deren'den kıskanmıyordu.
Karina'ya eğildim ve onun bana bir şey söyleyeceğini anladım. Önünde eğilip yanaklarından sırasıyla öperken kulağıma doğru, "Bugün gelmeyecek mi?" diye sordu.
"Kim canım?"
Bakışlarını kaçırarak, "Baba," dedi. Bunu söylerken kararsızdı.
Evet, Carlos bugün gelmemişti, demek Karina'da merak etmişti. Kıvrımlı kirpiklerine, umutsuz görünen dudaklarına bakarken Karina'da Nil ile Deren'e bakıp sonra bana döndü. "Biz gidelim mi babaya?"
Bana doğru sığınmaya çalıştı, başını boynuma gömüp fısır fısır, "Ama beni arabada yalnız bırakma," dedi.
En çok dışarıya çıkmaya korkuyordu.
"Yok, hayır... Asla bırakmam, yanından hiç ayrılmam."
"Elimi de bırakma."
Önce Carlos'u aramalıydım, belki de akşam gelecekti. Karina'mı kalbime, ait olduğu yere bastırırken güzelliğine hayranlıkla baktım ve o sırada Nil'in heyecanlı seslenişini duydum. "Kaymen, ben Kayina'ya bir şey öğrettim."
Deren artık onu aşağıya bırakınca Nil'in başı döndü ve kıkırdarken, babası onu kolları arasında tuttu. Ben de kızıma bakarak, "Ne öğrendin aşkım?" diye sordum.
Nil heyecanla Karina'ya döndü. Ellerini çenesi altına koyup, "Hadi, söyle," dedi.
İlgi tamamen kendisinde olunca kızım çekindi, parmakları kıyafetimle uğraşmaya başladı. Sonra saçlarıma baktı, çiçeği aradığını anladım. Öyle masumdu ki, onu kendi gözümden bir saklamak istiyordum. Sırasıyla hepimizi izledi ve sonra Nil'e, "Abla," dedi Türkçe.
Nil kıkırdayıp zıpladı. "Abla demeyi öğrettim! Aytık abla diyor bana!"
Ben Karina'nın bu konudaki tepkilerine öncelik verirken, Deren'de Nil'e kaşlarını kaldırdı. Bu adamın, çirkin göründüğü bir an olacak mıydı acaba diye düşündüm yüz ifadelerinin ona kattığı çekiciliği izlerken. "Ablası mısın sen onun Nil?"
"Ee, sen öyle dedin ya baba!" Nil ellerini iki yana açtı. "Ne deseydim abi mi deseydim! Amca mı deseydim! Allah'ım ya!"
"Bacaksız velet, laflara bak," dedi Deren ama gülüyordu Nil'e.
Utku, doğrulduğu yerde bize sırıtırken, Karina'nın da dudakları kıvrıldı. Kendine kıyasla Nil'in abartılı tepkileri, babasına kızışı ona komik geliyordu. Kızımın gülüşünde hayat bulup, "Nil çok komik bir kız değil mi?" dedim.
Karina buna kesin onay verdi, başını sallayarak. "Bir de hep gülüyor."
"Evet, kendi söylüyor kendi gülüyor," diyerek kızıma katıldım. Kızım, Karina'm... Karşımda olmasını ne büyük mucizeydi. "Keşke sen de gülsen. Güldüğünü çok az görüyorum. Seni mutlu edemiyor muyum?"
Buna verecek bir cevabı yokmuş gibi yalnızca izlemekle yetindi.
Ona dokunduğum her anı kalbime hapsettim ve başını omzumda dinlendirirken, Nil'in dikkatini amcasına verdiğini gördüm. Deren doğrulmuş, Karina ile bana bakıyordu. Kızımın bakışları ona kayınca Deren bu kez onun karşısında eğildi, elini kibarca tutup dudaklarına götürdükten sonra küçücük öptü. "Nasılsın? Seni rahatsız eden bir şey var mı? İyi hissediyor musun?"
Karina ondan ürkmedi, Deren elini bıraktığında uzanıp onun burnunun ucuna dokundu ve Deren burnunu kırıştırınca Karina bunu komik buldu. "Sen çok yakışıklısın. Bir de Salvador."
Deren'in keyfine diyecek yoktu açıkçası. Karina'nın burnundaki elini kavrayıp avuç içinde öptü. "Sen de çok güzelsin. Bir de Nil. Bir de..." bana doğru baktı. "Annen, o çok güzel."
Karina gözlerini ikimiz arasında dolaştırdı, ellerini kendisine çekip boynuma doladı ve beni sahiplenici şekilde tuttu. "Annem beni çok seviyor.”
"Hem de anlatamayacağım kadar çok," dedim bebeğime.
Karina boynuma saklanınca Deren onun başını okşadı, eğilip bu kez öpücüğü saçlarına koyarken yüzünde şefkatli ifadesi vardı.
Birazdan kızımın yanından, Carlos’la konuşmak için ayrıldım. Koridorda aradım ve açtığında Karina'yı görmesi gerektiğini söyledim. Sesindeki sıkıntıyı hissettim ve konuşmanın devamında, "Birkaç gün gelemeyebilirim," dedi. "Karina ile görüntülü konuşurum."
"Neden?" diye sordum.
"Birkaç gündür beni huzursuz eden bir adam var," dedi, sigara içtiğini verdiği nefes şeklinden anladım. "Ne yapacağını kestiremediğim bir adam. Başımdan defedene kadar Karina'dan uzak durmak istiyorum. Dikkatleri kızıma çekilmesin."
Karina söz konusu edilince korktum. "Adam kim?" diye sordum. "Bana kimliğiyle, yaşadığı yerle ilgili bir mesaj çek. Gözümüz üstünde olsun."
Daha sakin şekilde, "Meraklanma," dedi. "Bir şey olacağından değil, yalnızca tedbir açısından yapıyorum bunu."
"Olsun, sen yine de kim olduğuyla ilgili bilgilendir beni," dedim ve kızım için ekledim. "Kendine dikkat et, Karina'nın sana ihtiyacı var."
"Benim de ona," dedi, içtenlikle. "Kimseye olmadığı kadar hem de. Bana bir fotoğrafını gönder ve lütfen gelemiyor olmamı açıklamaya çalış, bana küsmesini istemiyorum."
"Merak etme, bir şeyler düşünürüm."
"Pekâlâ..." duraksadı ama bir şey daha diyeceğini hissettiğimden aramayı kapatmadım. "Sen de dikkat et."
Aramayı kapattığımızda bir süre koridorda durdum, adam hakkını attığı mesaj gelince ben de mesajı Dante'ye ilettim. Durumu açıklayan bir mesaj da çektim. Bu sırada da merdiven tarafından gelen sesi duydum, dikkatimi oraya vermeye başladım. Bağırıldığı anlaşılıyordu. Merdiveni inmeye başladım ve babamın katından gelen sesi takip ettim. Kapısı açık olan odaya ulaşınca kafamı içeriye uzattım, Noah'ın bağırdığını kesinleştirdim.
"Marianne, bu evdeki çok kişiden daha masumdu!" diyordu babama, daha önce babamla hiç bu ses tonuyla konuştuğunu duymamıştım. "Fakat cezalandırılan o! Üstelik ben de cezalandırılıyorum! Bu kadarı yeterli değil mi baba? Neden gidip onu alamıyorum?"
Konunun Marianne olmasına şaşırmamıştım. Noah bir noktada bomba gibi patlayacaktı. İlk günlerde Marianne'e çok çok kızgındım ama şimdi... ona olan kızgınlığım aklıma bile gelmiyordu. Babam, "Bu ev... deki kimse aile... den birisini öl... dürmeyi denemedi," dedi, konuşması yana kayan ağzıyla sık sık bölünmüştü. "Karina... ölebilirdi."
Noah bunları duymaktan yeterince sıkılmış gibi ellerini iki yana açtı. "Amacı bu değildi baba! Çaresiz hissetti, kardeşi için yaptı! Karina'nın ölmeyeceğini biliyordu, zaten yeğenime de hiçbir şey olmadı!"
Babam, "Ona... güvenebilir misin?" dedi abime, sert bakışlarla.
Noah hiç beklemeden, "Evet," dedi. "Marianne olmazsa kimseyle olmaz baba! Bana bir daha sakın başkasıyla evlenmemi önerme! Yalnızca Marianne, yalnızca o!"
Babamın seğiren çenesini gördüm, abilerim ve ben ona asla sesimizi yükseltmezdik. Tabii ki uzlaşamadığımız zamanlar olurdu ama saygımızı korurduk. Noah geriye doğru bir adım atıp nefes nefese durdu ve sonra süratle arkasını döndü, beni görünce de dinlendiklerini gördü. Birkaç saniye yüzüme bakıp yanımdan süratle geçti, babam onun arkasından bakarken ben de hemen koridora, onun peşine düştüm. "Noah, dur."
"Bir de senden nutuk dinlemeyeceğim kardeşim." Asansörün tuşuna sertçe bastı ve kapılar iki yana açıldığında içeriye girip bana döndü. Bakışları... beni durdurdu. Noah'ın bana daha önce bu kadar sert baktığını hiç gördüm mü, hatırlamıyordum. "Zaten nasıl hissettiğim umurunda falan değil."
Asansör, kapılarını kapatıp çıkmaya başladığında dudaklarım titrek bir solukla aralandı. Yumruklarımı sıkıp açtım ve gözlerimi tavana kaydırıp gelen hissi bastırmaya çalıştım. Arkamı dönüp babamın odasına ilerlediğimde onun da düşünceli gözlerle koridoru izlediğini gördüm. "Marianne'in yerini biliyorsun değil mi baba?"
Bildiğini biliyordum. Salvador söylemiş olmalıydı.
Birazdan tekrar üst kata, odama çıktığımda Nil ile Karina'nın el ele tutuşmuş, beklediklerini gördüm. Karina beni görünce hemen heyecanlandı ve bu tarafa yürüyünce Nil'de onunla geldi. "Kayina senin yanına gelmek istedi.”
Nil'in aceleci açıklamasına gülüp dizlerimin üstüne eğildim, Karina'm sol kolumun içine girerken Nil'de sağ tarafıma yerleşti. "Kızlar, kim dondurma yemek ister?"
Nil yerinde zıpladı. "Ben!"
Deren'in misafir odasından, sigara tabletini cebine koyarak çıktığını gördüm. Üçümüze de bakarak gözlerini bende durdurdu. "Ben de istiyorum."
Aramızda, yalnızca ikimizin anlayacağı bir bakışma yaşanırken, uzanıp kızımı öptüm ve onu göğsüme bastırırken Nil'de babasıyla dalga geçmeye başladı. "Babam çocuk babam çocuk babam çocuk..."
Deren yerinden fırladı ve çığlık atan Nil babasından kaçtı. Onların koşturmasını izlerken Karina'mı neredeyse göğüs kafesimden içeriye sokacaktım. Kızım da onları takip ediyor, bana yaslanıyordu.
O günün devamında kızımla beraberdim, bir yandan da yarını düşünüyordum. Nicolla ve diğerleri her şeyin kendileri için yolunda gittiğini düşünüyordu, oysaki her şeyi acı içinde anlatmalarına az bir zaman kalmıştı. Deren o akşam, evden ayrıldığında Karina ile sokak kapısında vedalaştı Nil. Kızım onu öpmese de kendisi Karina'yı öpüp gelirken ne istediğini bile sordu.
Ertesi sabah olduğunda doktor randevusu için Karina'mı hazırladım. Bu kez biz hastaneye gidecektik. Evden çıkmadan önce abilerimle yapmam gereken konuşmaları yaptım ve Karina'mla beraber şoförün sürdüğü araca bindik. Karina korktuğu için hiç kucağımdan inmedi, hastaneye ulaştığımızda bile. Binaya arka kapıdan girdik ve Karina bana sıkıca tutunurken uzaktan takip eden korumalar eşliğinde katları çıktık. Egzersiz odasında doktorla görüştük ve Karina benim desteklerim sayesinde fizyoterapist ile egzersizlerine başladı. Hareketleri yaparken onu tutan bendim, çünkü kadın da olsa doktora çok yaklaşmak istemiyordu. Bu şekilde birkaç saati geçirdik, ardından dahiliye doktoruyla son testleri hakkında konuştuk. Hastanede daha kapsamlı tedavi oluyordu, fakat Karina'm evden çıkmaya henüz yeni alışıyordu.
Psikiyatrist ile de görüştük ve kadın Karina'yla konuşup değerlendirmesini yaparken ben de hemen oradaydım. Görüşmeleri bittiğinde bu kez kızımın duyamayacağı noktada konuşmaya başladık. Karina'm o sırada benim ceketimi tutuyor, başını ona yaslayıp koltukta oturuyordu. Gözlerim onun üstündeyken, "Size karşı daha bağışlayıcı," dedi psikiyatristi. "Tabi, yaşadıklarından dolayı size kırgın, onu yalnız bıraktığınızı düşünüyor ama sizi çok seviyor, çok özlemiş. Kimse ona sizin onu neden alamadığınızı açıklayamaz, bunun için çok küçük. Fakat sizi o kadar özlemiş ki... bunu sorgulamayı bile bırakmış bana kalırsa. Dışarıya karşı ise çok güvensiz, bunun önümüzdeki birkaç yıl devam edeceğine eminim. Zaten tüm bu süreçte terapiye devam edeceğiz."
Duyduklarımı sindirirken, "Size Nil'den bahsetmiştim," dedim. "Kendisi Nil'e karşı mesafesini yıkmaya başladı, bunu destekleyeyim mi yoksa tavrımı gizleyeyim mi?"
"Bence uzlaşmacı olun ama arkadaşlıkları konusunda asla ısrarcı olmayın. Ve tabi, kızınıza kendi rolünü, ayrıca Nil'in rolünü de belirtin. Kıskanacağı bir durum oluşmaması daha sağlıklı olacaktır, çünkü herhangi bir başka çocuk Karina için çok güvensiz, önceliksiz hissettirecektir..." kadın hafifçe gülümsedi. "Daha önce üstünden geçmiştik, kendi kardeşi dahi olsa başka çocuğa karşı gösterdiğiniz ilgiyi yanlış yorumlayacaktır. Zaten... bu kadar hassas dönemden geçen bir çocuğun da tepkisi başka türlü olamaz."
Biliyordum, yine de doktorla bunların üzerinden sürekli geçiyorduk.
Görüşme bitince yüzümde gülümsemeyle kızımı kucakladım. O kimseyle göz teması bile kurmadan da hastaneden ayrıldık, aracımızla evimize döndük. Güzelim, başını göğsümden hiç kaldırmadı. Birkaç yıl sancılı olacaktı ama... mesela on yaşına geldiğinde, çoğu şeyi unutmuş olacaktı.
Ben mesela? Üç yaşımdaki hangi anıyı hatırlıyordum ki?
Eve döndüğümde Karina'm yengesi ile vakit geçirmeye başladı, ben de bu sırada hazırlandım. Salvador abim, Nicolla ve Carla'nın hâlâ hiçbir şeyden haberi olmadığını onaylamıştı. Dışarıda, aramızın iyileşmesi için düzenlenen bir yemek olduğunu sanıyorlardı. Odamda ağır ağır, Nicolla'ya yapacaklarımı düşünerek hazırlandım. Tercihim kırmızı bir elbiseden yana oldu. Yakası asimetrik kesim, kolları bileklerime kadar örtülü, dekoltesi muntazam bir elbise giyindim. Akşam serinliğine karşı da yanıma beyaz kürkümü aldım, saçlarımı düzeltip salık bırakmış ve yüzüme hafif dokunuşlar yapmıştım.
Hazırlığım bittiğinde çantamı yanıma alarak odadan çıktım. Aşağıya kadar indim, yengemin odasına geçtim. Kapıyı açınca Karina ile Angel'ı göremedim, sesleri takip edince de onları giyinme bölümünde gördüm. Angel gülüyor, Karina şaşkınlıkla ayağındaki büyük, topuklu ayakkabılarla yürümeye çalışıyordu. "Angel, Angel bunlar büyük!"
Yengem onun elinden, düşmemesi için tutarken kafa salladı. "Büyüdüğünde tam olacaklar, hatta daha güzel ayakkabıların olacak."
Angel onu kendi etrafında döndürünce Karina ayaklarına bakarak yürümeye çalıştı ve ben sessizce onlara ilerleyince bu kez bakış açısına benim topuklu ayakkabılarım girdi. Kafasını arkaya yatırarak bana şaşkınca baktığında, elimi yüzüne koydum. “Merhaba.”
Karina gözlerini şık kıyafetimde dolaştırdı, sonra elleriyle kürküme ve elbiseme dokundu. Bana ilgi duyduğunda mutluluktan bayılacak gibi oluyordum. "Çok güzel olmuşsun."
"Teşekkür ederim Karina'm. Sense hep çok güzelsin."
Yavaşça başını karnıma koyup sarılınca Angel elleri çenesinin altında, buruk bir gülümsemeyle izledi bizi. Ardından kızıma, onu korkutmayan, kısa süreli vedamı yaptım ve onu yengemle bırakıp kattan ayrıldım. Abilerim inmişti, Noah araçtayken Salvador kapıya bekliyordu. Dante ise... Sara'ya eğilmiş, bir şeyler fısıldıyordu. Ta ki Salvador abim geldiğimi görüp gitmemiz gerektiğine karar verene kadar.
"Dante!"
Sara'dan uzaklaşırken göz kırptı ve buraya dönerken bıkkınlıkla ofladı. Yanımdan geçerken kolunu uzattı ve ben koluna girdiğimde, Salvador abim yukarıya doğru baktı. Hem babam, hem Angel camdaydı. Babama kafa sallayıp yengeme seni seviyorum, dedi ve ardından önümüzden ilerledi.
Dante bana döndü. "Çok güzel olmuşsun. Nicolla'nın ölmeden önce göreceği son şeyin sen olması... onun için bir lütuf."
"Siz erkeklerin iddialı bir elbise ve biraz makyajla tav olması gerçekten çok ilginç..."
Yanağımı öperken sırttı.
Araca ulaştığımızda benim için kapıyı açtı ve ben yerleşirken o da yanıma oturdu. Salvador ile Noah karşımızdaki koltuktalardı. Noah purosunu içerken Salvador şampanya açıyordu. Birazdan onu kadehlere koyup bizlere ikram ederken, "Ailemizin varlığına, birliğine," dedi abim. "Kimse bizi parçalayamaz, ayıramaz. Birbirimize karşı bağışlayıcı, düşmanlarımıza karşı her zaman bir olacağız. Sicilya... Karina'nın bile kalbinin tekrardan attığı yer, burada bizden büyük kimse yoktur."
Sicilya... Karina'nın şehriydi.
Yemeği yiyeceğimiz restorana geldiğimizde dışarıda çok fazla araç gördüm. Nicolla'da korumalarıyla gelmiş olmalıydı, herhalde bir de özrümüzü izlemesi için misafirler çağırmıştı. Açılan kapılardan çıktık ve korumalar yerlerinde konumlanırken içeriye yürümeye başladık. Restoranın kapısı, henüz biz içeriye girmeden açıldığında da Deren'i gördüm. Burada olduğunu biliyordum, öncesinde konuşmuştuk. Açtığı kapıdan girerken üzerindeki takımını süzdüm ve o da beni tepeden tırnağa izleyip gözlerini yüzümde durdurdu. "Her şey konuştuğumuz gibi, kontrolüm altında."
Memnuniyetle iç çektim. "Mersi."
Abilerim ilerideki uzun, şamdan ve kadehlerle dolu masaya ilerlerken Deren yavaşça arkama geçti. Korumalarımız içerideydi, bir kısmı Deren’le birlikte, önceden gelmişti. Deren hepsini olması gerektiği yere yerleştirmişti. Kürkümü omuzlarımdan alırken kulağıma doğru, "Burada çok fazla yabancı adam ve tek bir kadın var," dedi. "Hepsinin gözü senin üzerinde, bu durumla nasıl başa çıkacağım?"
"Gün sonunda sadece sana ait olduğumu bilerek." Kürkümü aldığında omuzlarımdan kalkan ağırlıkla gevşedim.
"Bunu onlar da bilse iyi olur," dedi, kalçama hafifçe vurarak. Arkamda olduğu için bu dokunuş görünmemişti. "Bence evliliğimizi gerçeğe dönüştürüp herkese ilan etmeliyiz."
Omzumun üstünden bakıp yakışıklı yüzüne karşı savunmasız birkaç saniye geçirdim. Kara gözleri, gecenin bir köründe baş aşağı okyanusa bakmaktan farksızdı. Nefessiz kalınca önüme döndüm ve çantamla beraber masaya yürümeye başladım. Abilerim yerlerine oturmuştu, ayakta kalan yalnız bendim. Nicolla masanın başındaydı, her iki yanında misafirleri vardı. Sicilya'da, sıkça adı geçen ahbaplardan bazılarıydı. Deren benimle gelip oturacağım koltuğu çekti ve ben yerleştiğimde, "Hoş geldiniz," dedi Nicolla, bizlere. "Kuzenlerimle böyle bir yemekte buluşmayalı seneler oldu."
"Bizi bu aile yemeğinize çağırdınız için teşekkür ederim," dedi, Nicolla'nın sol tarafında oturan adam. İspanyol'du, adı Javier’di. Sicilya'da iyi bir pazar yeri vardı. "Salvador'la görüşmeyeli uzun zaman olmuştu, dostluğumuzu özlemiştim."
Abim, "Kulaktan kulağa konuşulan haberleri duymuşsunuzdur, kız kardeşim ve yeğenimle meşguldüm," dedi. "Aile, her şeyden önce gelir."
"Tabi," dedi Nicolla, gülümsedi. "Az kalsın bu yüzden ben dahi ölecektim, büyük bir yanlış anlaşılmanın kurbanı olmak üzereydim."
Nicolla'nın diğer tarafındaki adam, "Nedir bu yanlış anlaşılma?" dedi, sohbete meraklı şekilde katılmıştı.
Dirseğimi koltuğumun kenarına koyup sessizce olup bitenleri dinledim. Salvador abim elini şöyle bir savurdu. "Güya ne sandık, Nicolla'nın da yeğenimizi kaçırdığını. Olacak iş değil ama yanlış anlaşılma işte. Neyse ki sonradan gerçekler ortaya çıktı."
"Neyse ki," diye ekledim. "Yoksa Nicolla'yı öldürmüş olacaktım. Yani, kızımla uzaktan yakından bağ kurmuş, onu incitmiş herkese genellikle bunu yapıyorum."
Kısa bir sessizlik oluştuktan sonra kırklı yaşlarındaki Javier kadehi üstünden konuşan ilk kişi oldu. "Evet, duyduk. Mark'ın ölümü... çok acımasız olmuş."
"Hak edilmiş diyelim," dedi Noah, düzelterek.
"Evet, tabi," diyerek hemen ekledi Javier.
Nicolla genzini temizledi ve garsonlar yemek servisini yaparken, "Bu tatsızlıklardan konuşmayalım," dedi. "Bugün barış ve kutlama yemeği için birleştik. Aramızın açık olduğu bilinmeyen şey değildi ama... bu yemekten sonra eskisi gibi olacağız."
"Ee tabi, sonuçta kuzeniz," dedi Dante, arkasına iyice yaslanıp elini masaya koydu. "Sen Noah'tan özür dile, biz de yanlış anlaşılma için senden. Böylelikle her şey eskisi gibi olsun."
"Affedersiniz beyler, sözünüzü kesiyorum..." kadehimden aldığım yudum sonrası ağzımın kenarını temizledim. "Carla nerede, bu akşam yemekte olacaktı? Yoksa hâlâ bir şeyler mi karıştırıyor?"
"Affederiz tabi," dedi Nicolla'nın sağ tarafında oturan adam, bana göz kırparak.
Deren'in masaya biraz daha yaklaştığımı hissettim.
O sırada Dante, "Carla'nın başka bir niyeti mi var?" diye sordu.
Abilerim şüpheci gözlerle bakmaya başlayınca Nicolla masadaki telefonuna bir göz attı. "Hayır tabii ki, o da uzlaşma taraftarı. Sanırım trafiğe takıldı, telefonumu açmadı."
"Yemek sonuna yetişir umarım," dedim.
Salvador, "Bir şeylerin peşindeyse, bu barışı henüz gerçekleşmeden iptal edelim," dedi.
Nicolla kafasını iki yana sallamaya başladı. "Hayır Salvador, doğruyu söylüyorum. Carla'da sizlerle eskisi gibi olmak istiyor."
Abilerim kendi arasında bakıştıktan sonra Noah elindeki kadehi son damlasına kadar içti ve masaya bırakıp geriye yaslandı. Nicolla'ya sertçe bakarak, "Başla o zaman," dedi. "Benden özür dileyerek barışımızın ilk adımını at."
Nicolla bir an şüpheye düşmüş göründü ama karşılıklı bir özür olacağı için ağırca koltuğundan kalktı. Saygılı bir duruşa geçip Noah'a bakarken, "Yaptığım her şey adına senden özür dilerim," dedi. "Yanlış bir davranış şekliydi, hatalarımın farkındayım. Bundan sonra sadakatimden şüpheye bile düşmeyeceksiniz."
"Çok tatlı," dedi Dante, gülmemek için kendini tutuyordu.
Salvador ona bakınca Dante ciddiyetini geri kazandı ve Nicolla yerine otururken, Noah kibarca gülümsedi. Özür için onu alkışlamaya başlayarak, "Bu çok onurlu bir davranış," dedi. "Ne kadar teşekkür etsem az."
Nicolla koltuğuna iyice yerleşirken güldü ve sırasıyla gözlerimize baktı. "Sizlerden de aynı özrü bekliyorum."
"Tabi," dedim ve çantamın fermuarını açtım. "Sana haksızlık ettiğim için önce ben başlamak istiyorum."
Nicolla daha da keyiflendi, tek kaşını kaldırarak sesli güldü. "Ciddi misin? Karşı çıkacağını sanıyordum. Genellikle huysuz bir insansın..."
Deren arkamdan, "Öyle demek istemediğini varsayıyorum," dedi Nicolla'ya.
Sebeplerden bir diğeri... koruyuculuğu. Her ne pahasına olursa olsun.
Nicolla'nın gözleri arkama doğru çevrildi ve Deren'i süzüp tekrar bana döndü. "Onu kovmanız konusunu tekrar masaya yatıralım."
Deren Türkçe şekilde, "Bekle, birazdan seni masaya yatıracağız," dedi.
Hiç kimse onu anlayamazken, "Nerede kalmıştık?" diyerek araya girdim. "Ha, özür diliyordum."
Nicolla hevesli şekilde baş salladı. "Evet kuzenim, bekliyorum."
Nicolla'nın sağ tarafındaki adam, "Nicolla, böyle bir kadına gerçekten özür mü dileteceksin?" dedi. "Biraz centilmen ol."
Deren adama kilitlendi.
"Beyler," dedim yüksek sesle. "İzin verecek misiniz artık?"
Hepsi suspus olduğunda Nicolla'ya döndüm ve kaldığım yerden, "Sana hak etmediğin şekilde davrandık," dedim. "Suçun yoktu ama seni esir tuttuk, bir gün boyunca sorguladık." Ayağa doğru kalkarken sağ elimi masanın altında tuttum. "Tüm bunları düşünüyorum da... sana gerçekten hak etmediğin gibi davrandık. Çünkü sen daha fazlasını hak ediyordun."
Yüzündeki anlamamış sırıtmayla, "Hı?" dedi.
Silahı masanın altından çıkartıp suratına doğrulttum. "Enrica, gel!"
Nicolla'nın genişleyen gözbebeklerinin her anını izledim ve masada sessizlik yaşanırken, arkamdaki kapı sertçe aralandı. Komut alarak yürüyen adım seslerini duydum ve Nicolla'nın beyazlamış yüzünde korkuyu gördüm. Abilerim koltuklarında gerinip bunun her bir saniyesini kaçırmadan izlerken, misafirler kendilerinin ne kadar tehlikede olduğunu kestiremeden korumalarına bakmışlardı. Enrica masaya yaklaştı ve Nicolla hayalet görmüş gibi kafasını iki yana sallayıp, "Onu öldürmüştünüz," diye fısıldadı. "Ölmüş olması gerekiyordu!"
Deren, koltuğumu arkaya çekti ve ben yerimden kolaylıkla çıkıp ona doğru yaklaşmaya başladım. "Kimin öleceği artık açık değil mi Nicolla? Yoksa hâlâ şaşkın mısın?"
Olayı sindirirken yaşadığı duygular yüzüne yansıdı ve Salvador abim oturduğu koltuktan sertçe kalkıp ellerini masaya çarptı. "Enrica, belgeleri çıkar!"
"Hemen efendim." Enrica siyah takımı içinde, sanki hiç kaza geçirmemişçesine iyi görünüyordu. Elindeki dosyayı açtı ve beyaz sayfalar yemek masasında sergilendi. Salvador abim uzanıp yırtar gibi kâğıtların her birisini aldı, yumruğunda ezip haykırdı. "Bunlar, Karina'nın kayıp olduğu zaman diliminde Mark ile olan görüşmelerinden fotoğraflar! Bu buluşmaların hepsinde Karina kayıptı, sen bu sırada onunla görüşüyordun!"
Nicolla'nın nefes alışverişleri hızlandı ve Enrica'ya bakan gözleri abilerime döndü, açıklamaya çalıştı. "Mark iyi bir iş adamı! Elbette onunla görüşüp iş yaptığımız zamanlar oldu, bu hiçbir şeyi açıklamaz!"
"Ama kızımın çığlığı açıklar!" diye bağırdım, silahı onun şakağına yaslayarak. Gözleri sol tarafa, bana döndü. "Kaçacak bir yerin yok, bu kez dürüst olup söyle! Kızımı nereden tanıyorsun?"
"Hiçbir yerden!"
"Madem öyle," dedi Dante, hiddetlenerek. "Carla neden seni aklamak için suçu Enrica'ya attı? Suçlu olan sen olduğun için kurtulmak istediniz!"
Ağzını tekrar açtığında silahı şakağına bastırdım ve gözlerini kapatıp nefeslenmesini izledim. Bir dahaki konuşmasında, "Sadece bir kez gördüm!" dedi, pes ederek. Göğsüm sıkıştı, Karina'mın çığlığı açıklığa kavuştu. "Ama senin kızın olduğunu bilmiyordum, bir kız gördüğümü bile unutmuştum! Mark beni Rusya'ya davet etmişti, bir toplantımızdan ayrılırken evin alt katından gelen koşturma seslerini duydum. Bir saniyeydi, kızın yukarıya çıkıyordu... göz göze geldik ve sonra iki adam onu tutup aşağıya götürdü, ben de ilk ve son kez orada gördüm! Mark hızlıca yanıma gelip beni geçirdi, neler olduğunu sormam izin bile vermemişti! Zaten... bir daha da ona ait bir evde görüşmedik! Karmen, bilmiyordum! Senin çocuğunu nereden tanıyayım!"
Karina'm... Henüz uykuya dalmadan, Mark onu canice boğmadan önce bir süre böyle eziyete maruz kalmıştı. Anlattıkları mantıklıydı, Mark'ın kuzenimden hiç bahsetmeme sebebi de bu olabilirdi. Demek ki işin içinde değildi, Karina'da korktuğu herkesi hatırladığı için onu da hatırlamıştı görünce. Ama ya... yalan söylüyorsa? Nasıl emin olurdum?
"O zaman neden söylemedin?" diye bağırdım. "Sadece buysa anlatsaydın!"
"Gözünüz dönmüştü, söylersem öldürürdünüz!" Mark kalkmaya çalıştığında, gözleri sürekli bende olan ve bana yakın duran Deren sert bir adımda yaklaşıp ellerini onun omuzlarına koydu. "Sana kalkmanı söylemedi."
"Bu söylediğinden asla emin olamam," dedim, söyledikleri yaşanılanlarla örtüşse de. "Ve kızımın korktuğu herkesi bu dünyadan sildiğim gibi seni de sileceğim."
Javier oturduğu koltuktan kalkarken, "Biz bunun neresinde yer alıyoruz?" dedi Nicolla'ya. "Bizi neden bu yemeğe çağırdın?"
"Neden olacak, siki kadar küçük zekâsı yüzünden." Salvador abim konukların her ikisine de baktı. Yüzü, ışığın altında kusursuz bir şekilde parlıyordu. "Bizimle barışırken sizlerin de görmesini istedi, bu şekilde piyasaya daha hızlı ve sert tutunacaktı. İtibarını geri kazanmak için sizleri konuk etti ama... hesaplamadığı şeyler tabi vardı."
Javier ve diğer misafir Nicolla'ya döndüler. Kuzenimin suratı kıpkırmızı olmuştu, etrafına bakıyordu ama korumaları henüz bir şey yapamazdı, çünkü bizim korumalar da onları tutuyordu.
Javier ona, "Piç," dedi ve Salvador'a bakıp arkasını döndü. Korumaları peşinden süratle ilerledi.
Diğer adam da masadan uzaklaştı ve Nicolla'ya, "Russo soyadının hakkını biraz verebilseydin keşke," dedi, arkasını döndü.
Misafirler restorandan, korumalarla beraber çıktığında Nicolla oturduğu yerden bir daha kalkmayı denedi ama Deren elini omzuna daha sert bastırdı. Abilerim keyiften dört köşe şekilde onu izlerken, "Carla hâlâ burada değil," dedi Noah. "Neyin peşinde? Ölmeden önce söyle."
"Öldüreceksiniz öyle mi?" diyerek başını kaldırdı Nicolla ve doğrudan Noah'a baktı. Yüzündeki kavgalı, köşeye sıkışmış ifade yavaşça kayboldu ve açıkça sırıtmaya başladı. "Öldüremezsiniz. Buradan, sağ şekilde çıkacağım."
"Ya," dedim, kinlenmiş şekilde. "Nasıl yapacaksın onu!"
"Gerçeklerin açığa çıkacağını hiç mi düşünmedim sizce? Kendimi hiç mi koruma altına almadım..." koltuğunda iyice arkasına yaslandı, abilerime ve bana baktıktan sonra Noah'a döndü. "Çok sevdiğin bir şeye sahibim."
Noah'ın yüzü beyazlamaya başladı.
Aynı anda, restoran kapısı açıldı ve korumalar, ayaklarının uçlarında bir ağırlıkla içeriye girdiler. Yüzü ve omuzları, beline kadar bir siyah torbayla kapatılan kadın vücudunu kendileriyle beraber içeriye sürüklediler. Abilerim birbirlerine bakarken, ben de Deren'e baktım ve korumalar o ince kadın bedenini masanın ucuna doğru atarcasına bıraktığında, kadının baygın olduğu anlaşıldı.
Nicolla bu kez o koltuktan kalkabildi. "Tanıştırayım Marianne. Ama sen zaten tanıyordun değil mi?"
Noah'ın dehşeti, aşık birisi için çok anlaşılabilirdi. Bu yüzden onun yüzündeki her duyguyu anladım ve Noah, soluğu kesilerek koltuktan fırladığında, "Yaklaşırsan vuracaklar!" dedi Nicolla.
Noah attığı iki adımdan sonra durdu ve omzunun üstünden Nicolla'ya bakarken gözbebeklerinde canilik göründü. Nicolla sol tarafından doğrultulan silaha ve sonra Deren'e bakıp ellerini ceplerine koydu, rahatlıkla masanın diğer tarafına ilerledi. Yere atılan ince, baygın bedenin başında durup silahını belinden çıkardı. Acımasızca Marianne'e doğrulttu. "İşte, buradan böylece çıkıp gideceğim!"
Dante ile Salvador bakışarak bir şeylerin hesabını yaparken, Noah abim ileriye atılan korumalarımıza bakarak, "Durun!" diye emir verdi. Ellerini hiddetle kaldırdı ve Marianne'in bir çatışmaya karışmaması için Nicolla'ya baktı. "Ona n'aptın? Yoksa öl... öldürdün mü!"
"Öldürmedim, o durumda sevdiğin kadını size karşı kullanamazdım değil mi?" Nicolla alçakça sırıttı, Marianne söz konusu olduğu için hiçbirimizin kendisine saldıramayacağını fark etmenin rahatlığındaydı. "Dünden beri tutsağım, yüzü biraz yaralandığı için kapatmak istedik."
Noah'ın bedeni ileriye doğru sersemleyince artık buna bir son vermeye karar kıldım. "Ölemeyeceğini sanıyorsan çok yanılıyorsun," dedim ve sertçe ona ilerlerken nişan aldım, Nicolla'yı omzundan vurdum. "Bu Karina içindi! O çığlık içindi!"
"Karmen!" diye haykırdı Noah, dehşetle öne sıçrayarak. "Dur! N'apıyorsun!"
"Sıkıldım artık bu durumdan!" diye bağırdım ve Nicolla şok içinde omzunu tutarken, üstüne yürümeye devam ettim. "Büyük babamı da siz öldürdünüz! Carla yaptı, acımasızca vurdu! Aileye dönebilmek için güçlü sebebe ihtiyacınız vardı, bu sebebi yarattınız! Kendi çıkarlarınız için büyük babamı incittiniz! Annemin... hayatta kalan tek akrabasıydı! Üstelik... bu dünyaya bile ait değildi!"
Nicolla, elinde bize karşı kullanacağı bir tehdit varken onu vurmama inanamamış gibi gülerken, Noah hızla önüme atladı ve beni durdurmaya çalışırken korkuyla haykırdı. "N'apıyorsun, bırak! Marianne'i incitecek, dur!"
"Ona gününü göstereceğim," dedim ve hiç acımadan ikinci kurşunu da sıktığımda Nicolla haykırdı, korumaları derhal buraya yönelmeye başladı. Abilerim silahlarını çıkarırken, Enrica'da derhal bize yaklaşıp korumamız olarak önümüze geçti.
"Karmen, dur!" diye bir daha haykırdı Noah ve sonra telaşla yerdeki Marianne'e baktı, durmayacağımı görüp ona koşmaya başladı. Nicolla'nın bunları takip eden, kinli gözlerini gördüm ve parmağını silahını tetiğine koyup, abim Marianne'e ulaşamadan Marianne'in vücuduna kurşun sıktığında, Noah'ın vücudu sendeledi. Bir duvara çarpmış gibi irkilip, "Hayır," diye fısıldadı ve Nicolla hiç düşünmeden ikinci kurşunu da sıktığında, dizlerinin üzerine düşerek kükredi. "Hayır! Hayır! Dur! Dur, kahretsin! Vurma!"
Silahı tutan elim aşağıya doğru düştü ve Nicolla, nefes nefese durup bize baktığında, korumaları onu arkasından tuttu. Kurşun yaraları yüzünden yere düşmek üzereyken, Salvador ile Dante Noah'ın yanına hücum ettiler ve onu kaldırırken, "Öleceksin!" diye bağırdılar Nicolla'ya.
"En azından sizden birisini öldürmüş ola..."
Noah abim acı dolu bir çığlık attığında Nicolla'nın cümlesi yarıda kesildi ve abim sendeleyerek kalktı, iki adım ilerisindeki kanlı bedene doğru ulaşıp yanına düştü. Dante abim başını bana çevirip öfkeyle bakarken, Nicolla'da elindeki silahı bir daha kaldırdı. Salvador abim, "Hayır!" diye haykırdı. Enrica sertçe Nicolla'ya hücum etti.
Noah Marianne'e dokunurken, Nicolla son kurşununu yine Marianne'e sıktı.
Enrica, durdurmak için Nicolla'ya yönelmişken, korumalardan birisi onu engellemek için nişan aldı ve aynı anda kapı aralandı. Herkes Carla'yı görmek için aynı anda başını çevirirken, ben Deren'in kara gözlerine baktım ve sonra şaşkın nefeslerle beraber önüme döndüm.
Marianne, yanında korumalarımızla birlikte içeriye girmişti.
Noah'ın acı haykırışı şaşkın solukla kesildiğinde, Deren uzanıp elimden tuttu ve abilerim inanamayarak doğruldu. Marianne, üstünde durduğu topuklu ayakkabıları ve temiz elbisesiyle, yalnızca Noah'a bakarak yürürken, Nicolla'nın inkâr eğilimini gördüm. İnanamayarak elindeki silaha ve sonra yerdeki bedene baktı.
Noah abim bir sevinç çığlığıyla yerinden fırladı, korumalarımız arasında ince ve zayıf kalan Marianne'e koşup karşısında durduğu iki saniyeden sonra onu kolları arasına aldı. Ben dudağımı kıvırırken de, onu sarıp sarmalayarak, "Hayattasın, sağsın!" dedi coşkuyla. "Aman Tanrı'm, seni kaybettiğimi sandım!"
Salvador abim onlara ve sonra yere baktı. "Bu..."
Nicolla, titreyen vücuduyla beraber yerdeki bedene yaklaştı, bir an sonra da dizleri üstünde alçaldı ve vurduğu bedendeki kanlar etrafa akarken kafasını iki yana sallayarak uzandı. Kadının başındaki siyah, büyük torbayı çekip çıkardı ve Carla kucağına doğru düştüğünde az önce abimin attığı acılı çığlığı attı. "Hayır!"
Başımı çevirip her şeyden haberdar olan Deren'e doğru baktım. Onun ruhum olmasını sağlayan bir sürü sebep saymıştım. İşte, bunlardan birisi de şuydu; birbirimize değil, başkalarına düşmanlık yaptığımızda kimsenin bizi durduramayacak olması. Ben ateşim, o da gölgem.
BÖLÜM SONU.
Yorumlar yükleniyor...