45. BÖLÜM
6.❝MELEĞİN KALKIŞI.❞
Bu kez korktuğum o siren sesini kalbimden duydum.
Kızım Karina'm için defalarca siren sesleri çalmıştı. Benim de siren seslerinden korkma hikâyem böyle başlamıştı. Emniyet binasından içeriye girip herkes için çalan siren seslerinin o gün ilk defa kızım için çalması... Hayatımda ilk kez o siren sesine kulak vermemi sağlamıştı.
Bir şarkı çalar kalbin atar,
Bir siren çalar kalbin durur.
Benim kişisel tarihimdeki o yalnız günün üstünden aylar geçmişti. Bugün yine siren seslerini duyduğum o yerdeydim. İtalya'daki polis binası önünde, araba içindeydim. Polisler abimi araç ile nazikçe buraya getirdiklerinde biz de peşinden gelmiştik. Angel ile Dante içerideydi, Noah ile ben de buradaydık.
Henüz içeriye girmemiştim çünkü neler olduğunu düşünmek için vakte ihtiyacım vardı.
Abime işlemediği bir suç atıyordu.
Ortaya çıkmam için.
Abime işlemediği bir suç atıyordu, böylelikle ona hiçbir şey olmazdı. Ben de hayalini kurduğu gibi onun karşısına çıkmış, kendisine geri dönmüş olurdum. Aslında oldukça kirli oynuyordu ama işleri en başında bu kadar kirli oynayarak başlatan bendim, o yüzden aramızdaki sağlıklı bir ilişkiymiş gibi aşırı tepkiler vermek manasız olurdu. O tepkileri yalnız... Karina konusunda veriyordum.
Zaten bu yüzden ayrıldım.
Bu kadar kirli oynadığımız için.
Yine de diğer bir yanım... ona gerçekten bir şey olmuş olmasından çok korktu.
Hayattaki tek gerçek aşkıma.
Bina kapısından çıkan Dante'yi görünce Noah ile oraya yoğunlaştık. Yaklaştığında camı indirdim. "N'olmuş? Detay ver," dedim hemen.
"Emniyete gelen, kardeşi Utku'ymuş," dedi her ikimize de bakarak. "Deren'in dört gündür ortada olmadığını söylüyor."
"Abimi o mu şikâyet etmiş?"
"Evet, korumalığımızı yaptığını söylemiş," dedi gergince. "Polisler de bunun üzerine bizi ziyaret etmiş."
"Sence doğru mu söylüyor?"
"Onun ağzından dinlemedim, çevirmen anlattı," dedi sigarasını dudaklarına koyup. "Bu yüzden doğru söyleyip söylemediğini anlamadım. Ama abisi ortadan kaybolduysa bile bizim bir şey yapmadığımız açık." Sırıttı. "En azından ben yapmadım. Aslında yapsam zevkli olurdu."
Organize şekilde bizi kandırıyor olabilirler miydi? Öyle olmalıydı, yoksa birdenbire nereye yok olacaktı ki? O zaman İtalya'ya dönmüş demekti, belki de buralardaydı. Nereye kadar saklanacaktım? Gerçeği öğrendiğinde kızacak mıydı peki? Amacı abilerimin bana haber vermesi, benim de hem onlar hem de kendisi için endişelenip ortaya çıkmam mıydı?
Piç ya...
Kapıyı açtım ve Dante gerilerken, Noah da şoför koltuğundan indi. "İçeriye gireceğim," dedim.
"Eğer hepsi bir plansa Deren buralarda, seni izliyor olabilir," diye hatırlattı Noah.
"İtalya'ya gelmişse, bize kadar yaklaşmışsa daha fazla bu yalana devam edemem.”
"Siz gidin, ben bir Sara'yı... Yani evi arayayım, belki oraya gelmiştir," dedi Dante.
O arkamızda kalırken biz Noah ile binaya yürüdük. Korumalar buraya gelirken bize eşlik etmemişti çünkü dikkat çekmek istememiştik. Asansör kullanarak birkaç kat çıkarken etrafımda duyduğum telsiz ve siren seslerinden dolayı Karina'mın yaşadıklarını hatırlamak zorunda kaldım.
"Buradan," dedi Noah, koridora çıktığımızda.
Noah ilerlediğimiz odanın kapısını tıklattı ve içeriden aldığımız yanıtla kapıyı açtık. Kendimizi müdür odasında bulmamızla gördüğüm ilk şey Utku ile Nil oldu. Utku Salvador'un karşısındaki deri koltukta, kucağında yeğeniyle oturuyordu ve abimle yengem de karşılarında, yan yana. Emniyet müdürünün tam karşısındaki koltukta da buraya gelirken çağırdığımız avukatımız Emma vardı.
Kapının sesiyle başlar bu tarafa döndü ve Nil, bizi gördüğü an amcasının dizinden kalktı. Babasını özledim de onu özlemedim mi sanki? Tırtılım kocaman açtığı ağzıyla bu tarafa baktı ve sonra da ilk adımı attı, ardından buraya koştu. Onu karşılamak için eğildim fakat yanımdan geçip bir adım arkamdaki Noah'a coşkuyla yaklaştığında, kollarımdaki boşluğa bakarak arkama döndüm.
Nil, Noah'ın önünde durmuş, ellerini çenesinin altında birleştirmiş, onu izliyordu.
Bunu gören abimin yüzünde günler sonraki ilk tebessümü oluştu. Bir dizini kırarak eğildi ve onun omzuna yumuşakça dokunup Türkçe konuştu. "Merhaba güzel kız."
Anlamını bildiği böyle birkaç kelime elbet vardı ama telaffuzu açıkçası komikti. Nil utangaç şekilde dudak kıvırıp, "Beni hatıylamışsın," dedi.
Abimin İtalyanca söylediği cevabı Türkçeye çevirip Nil'e ilettim. "Senin unutulmaz olduğunu söylüyor."
Nil sesime döndü ve beni yeni fark etmiş gibi şaşırdı. Sonra bir de koltukta oturan Salvador’la Angel'a baktı. Ailecek burada olmamıza karşı yaşadığı sorgulayıcılıktan sonra gözlerime baktı. "Ben günleydir seni görmüyorum aşkım, neyelerdesin sen?"
Heyecanımla eğildim ve tırtılımı kendime bastırıp saçlarından öptüm. "Duydum ki kelebeğe dönüşmekte olan bir tırtıl beni özlemiş, ben de hemen yanına uçtum!"
Kollarımda neşeli bir ses çıkarıp yüzüme bir güneşten daha parlak şekilde baktı. "Ya ben bir de kelebek olmakla uğyaşamam Kaymen, uçmam geyekir."
Bana bilmiş bilmiş cevap verdi ve Noah'ın eşikten geçip içeriye yürüdüğünü görünce hemen kollarımdan sıyrıldı. Abimin arkasına düşüp peşinden yürüdü, Noah Emma'nın yanına oturunca Nil Emma'ya huzursuzca bakıp aralarına yerleşti. Ayaklarını sallayarak Noah'a döndü, başını eğerek ona gülümsedi.
"Karmen," diyen şaşkın sesi duyduğumda başımı Utku'ya çevirdim. Bana, burada olduğuma inanamayarak bakıyordu. "Sen nasıl bu kadar hızlı gelebildin? Sen... İsveç'te değil miydin?"
Gözlerimi kısıp tehlikeli bir sesle, "Abin nerede?" diye sordum.
Yavaşça yutkundu. "Eminim olmayı istediği tek yer şu an burasıdır."
İçeriye yürüdüm ve müdürle el sıkıştıktan sonra abime döndüm. Salvador çok sakindi ama gözleri ateş ediyordu. "Dediğim gibi Salvador Bey, kardeşinin ifadesinden başka hiçbir kanıt yok, şahsa bir şey yaptığınıza dair. Bu yüzden ifadenizden sonra sizi bırakacağım, biz de Deren Bey'i aramaya devam edeceğiz."
Tabii kayıpsa...
Utku'nun hâlâ bana baktığını görünce gözlerimi kendisine çevirdim. Odadan çıktığımızda ona her şeyi soracaktım. Avukatımız Emma konuşmaya girip, "Deren Bey, Bay Russo ile gayet iyi anlaşıyordu," dedi. Buna o kadar hâkim değildi ama söylenecek en iyi şey buydu. "Kardeşi abisinin malikâneyi ziyaret edeceğini söyleyerek evden çıktığını anlatmış fakat Russo’lar böyle bir ziyaretin gerçekleşmediğini söylüyor. Dilerseniz kamera görüntülerini de size iletebiliriz..."
Müdür, bunu onaylayan birkaç şey söylerken Nil'in Emma'ya kilitlendiğini gördüm. Dudağını büzmüş, gözlerini de kısmıştı. Bana dönüp, "Babamı neyeden tanıyor?" diye sordu. Adını geçirdiği için duymuştu. Bir anda ellerini şokla açılan ağzına kapattı. "Yoksa bu kadın o mu?"
Duraksadım. "Ne kadını canım?" dedim.
Nil yanında duran Emma'ya bir daha bakıp ellerini indirdi. Keyfi kaçmıştı. "Sen babamın adını neyeden biliyorsun?" diye sordu ona.
Emma, onu anlamadığı için yalnızca tebessüm etti ve Nil bunun karşılığında ona dilini çıkardı.
Emma, Nil'in tatlı yüzünün ardından böyle bir sinirle karşılaşınca şaşırıp kaldı ve o sırada Noah'ın seslice güldüğünü gördüm. Nil bakışların farkına varınca utandı ve Emma'ya bakıp, "Babamdan uzak dur!" diye çemkirdikten sonra kalkıp Utku'ya koştu. Amcası onu hemen kucağına alınca da göğsüne yaslandı.
Yemin ederim, çocuğu da delirttik.
"Ne dedi?" diye sordu Emma.
Memnuniyetle cevap verdim. "Babasından uzak durmanı istedi."
Emma yalnızca bir kez Deren’le bir araya gelmişti, bu yüzden böyle bir tavra şaşırmıştı. "Niye böyle yaptı?" diye sordum Utku'ya.
"Sonra anlatırım," dedi Utku. Hâlâ başka şeyler düşündüğü gözlerinden okunuyordu.
"Bu kadın mı?" dedi Nil, başını Utku'nun göğsünden kaldırıp endişeyle bakarken. "Bak Utku, benim siniylerim bozuldu! Kötü bir şey yapacağım!"
Utku yeğeniyle ilgilendi. "Lütfen bize zarar verme, prensesim!"
Tırtılım yanaklarını şişirip oflarken, aile üyelerimin onu hayranlıkla izlediğini gördüm. Kapı açıldığında da dönüp giren üniformalı polise baktım. Abimin ifadesini alacaklarını anladığımda da biraz geri çekilip olan biteni izledim. Angel, abime kıyasla çok endişeliydi, bir türlü onun elini bırakmıyordu. İfadesi alındı ve müdür buraya kadar yorduğu için oldukça kibar davranarak bizi kapıya geçirdi. Koridora çıktım ve Angel rahatlamış şekilde abime sarılırken, Utku ile Nil'e baktım. Nil Noah'ı takip ediyordu, Utku ise çevirmenin aktardıklarını dinliyordu. Ona doğru yaklaştım ve çevirmen uzaklaştığında, gözlerimi kısarak yüzüne eğildim. "Abin hangi cehennemde?"
Dudağını bilmem dercesine büktü. "Biz de arıyoruz işte."
"Demek abin günlerdir yok ve..." Dönüp Noah'ın peşinde yürüyen, ona gülümseyen Nil'e baktım. "Nil gayet iyi, öyle mi? Oldukça neşeli?"
"Hatırlatırım ki az önce neşeli değildi, abimi özlemekten kadını dövüyordu neredeyse," dedi ciddi ciddi. "Canım benim, öksüz kaldı..."
Resmen organize bir tuzağın içindeydim.
"Asıl sen," dedi Utku, ben henüz cevap vermeden. "İsveç'te değil miydin? Seni aramak için abimle İsveç'e gittik. Ama sen... Buradasın."
Gözümü kırpmadan, "Yeni geldim," dedim. "Abin nerede Utku? İsveç'ten buraya onsuz dönmezsiniz."
"Zaten buraya geldiğimizde kayboldu," dedi hafifçe yutkunarak. Alnında ter birikmişti. "En son dört gün önce size geleceğini söyleyerek evden çıktı, o günden sonra görmedim."
"Bak sen," dedim, hiç inanmadığım sesimden belliydi. "Sen de bizden, abilerimden şüphelendin, öyle mi?"
Başını salladı. "Sonuçta mafyasınız."
Kollarımı göğsümde birleştirip sert bir nefes aldım. "Yani Deren’le organize olmadınız? İşbirliği yapmadınız? O, git bunları söyle, Karmen ortaya çıksın demedi."
Yutkunarak başını iki yana salladı.
Hayretle güldüm. "Resmen organize olmuşsunuz. Abin, sen ve Nil."
Kaş çattı. "Küçücük yeğenime iftira atıyorsun."
"Nil babasını dört gün görmese böyle olmaz, tamam mı? Yalan söylüyorsun.”
Gözlerini kıstı. "Doğru, Nil'in ailesini görmediğinde nasıl olduğunu biliyorsun..."
Bu kez bana gönderdiği taş karşısında kırgın kalmak yerine hırçınca ileriye uzandım, topuğumu hızlıca ayakkabısına bastırdım. Utku bağırıp geriye kaçarken, "Yenge n'apıyorsun ya!" diye yükseldi.
Bir an tekrardan bana o kelimeyi kuracağı samimiyette olduğumuzu hissedince içimde bir sıcaklık oluştu. Bundan sonraki düşünülmemiş hamlem de bu yüzden oldu. Ne kadar dengesiz olduğumu ispat edercesine bir anda Utku'ya yaklaşıp kollarımı belinden geçirdim, başımı omzuna yaslayarak ona sarıldım. Abisiyle aynı parfümü kullanıyordu, o sevdiğim kokuyu alıp küçük kardeşim gibi gördüğüm bu genç adamın sırtını hafifçe okşadım. "Seni çok özlemişim."
Utku bu yakınlığıma şaşırdığı için kollarını bile saramadı bana. Sonra gerçekten endişelenmiş gibi, "İyi misin?" diye sordu.
Bu aptala kendim için yeterince sarılıp derin bir nefesle uzaklaştım ve tekrar karşısına geçip aynı pozisyonu aldım. "Abin olacak yalancı nerede?"
Utku ellerini iki yana açtı. "Keşke bilsek, umarım bir şey olmamıştır."
Yanaklarımı sıkarak arkamı döndüm. Utku dökülmezse tırtılım illaki bir şey söylerdi. Baktığımda onun hâlâ Noah'ı izlediğini gördüm, Noah ise ellerini cebine koymuş, ara ara dönüp Nil'e göz kırpıyordu. Tırtılım kıkırdayıp ona öpücük attığında, önünde eğilerek dikkatini çektim. "Aman, baban görmesin," diyerek ağzını aramaya çalıştım.
Nil gözlerini bana çevirip, "Babam buyada yok ki," dedi.
"Doğru, ben de göremedim," dedim. "Nerede, biliyor musun?"
Hızlı bir cevap vermek için dudaklarını aralayıp sonra omzumun üstünden amcasına baktı. "Bilmiyorum, yüz gündüy görmüyorum." Ellerini masumca iki yana açtı. "Neyede bu eşek sıpası ya."
Ah, demek Nil'i de çoktan ikna etmişlerdi. Bir de yüz gündür görmüyorum diyerek abartması yok mu... "Yaa," dedim inanmış gibi. "Ama babanı hiç özlememiş gibisin. Çok mutlusun bakıyorum."
Nil bir anda gözlerini büyüttü, gösterdiği performanstaki eksikliği yeni fark etmiş gibiydi. İfadesi hemen değişti ve saniyeler içinde ağlamaklı şekilde, "Baba," demeye başladı. "Babacığım neyedesin babacığım, gel aytık, sensiz ben n'aparım..."
Bu kızın gelecekteki kariyerinde oyunculuk görüyorum... Ve hiç şaka yapmıyorum.
Utku ağzının içinde cık cıklayarak yanımdan geçti, eğilip yeğenini kucağına aldı. "Al işte, çocuk zaten kaç gündür baba özleminden yataklara düştü, bir daha hatırlattın."
Nil bir gözünü açıp bana doğru baktı ve hemen sonra oyununa devam etti. "Babamın neyede olduğunu sen de mi bilmiyorsun, Kaymen?"
Her ikisine de bakıp yanağımı şişirdim ve o sırada bana yaklaşan Emma'yı fark ettim. Hızlıca kulağıma eğildi. "İfade olduğu için Deren'i aramaya başlayacaklar. Kim olduğunu, bağlantınızı bulurlarsa işler karışır. Bir an önce ayrılalım."
Emma'ya baş salladım ve Salvador abimin konuştuğu telefonu kapattığını gördüm. Sinirle nefes alıp gözlerini bana doğru çevirdi. "Deren'i gerçekten öldüreceğim!"
"Ben de!" dedi Angel, sinirli sinirli.
"Deyen babam," dedi Nil, kafasını amcasının göğsünden çıkarıp ve sonra hepimize bakıp tatlı tatlı güldü.
"Böyle gıcık bir adamın, nasıl bu kadar tatlı kızı olabilir?" dedi Noah.
Saçlarımı çekiştirerek yürüdüm asansöre, ailemle beraber beklerken Utku'nun cebinden telefonunu çıkarmakta olduğunu gördüm. Ah, belli ki beni abisine haber verecekti. Hızla uzanıp telefonu elinden kaptım ve o şok olurken, "Asansöre binin," diye emrettim. "Abini aramak yok."
"Ulaşamıyorum ki zaten," dedi.
Telefonunu aldığımda ekranın kapalı olduğunu gördüm, şifresini girmesini isteyecektim ama muhtemelen açmazdı. Utku'yu omzundan hafifçe ittim ve onlarla asansöre bindim. Emma hâlâ Salvador abimle muhatap olurken, Angel ve Nil onu izliyordu. Biraz sonra tırtılım eğilip Utku'nun kulağına tekrar bir şey fısıldadı.
"O kadının saçını çekeyim mi amca?"
"Prensesim, insanları korkutma.”
Dışarıya çıktığımızda Salvador abim yakasındaki kravatı sinir harbiyle çıkardı ve yengem derhal ondan kravatını alırken, Noah ilerleyip arabayı açtı. "Bu konu yüzünden beni bir daha rahatsız ederler mi?" diye sordu Salvador, Emma'ya.
Emma rahat bir tavırla, "Sizin için sakınca görmüyorum," dedi. "Ama umarım o korumayı öldürmemişsinizdir, kendim için çok üzülürüm."
Salvador ve Angel, ben ve Noah ona düz düz baktığımızda sırıttı.
"Öldürmedim," dedi Salvador. "Öldürsem karım bilirdi. Bak, hiçbir şey bilmiyor."
"Öldürmedi," diyerek onayladı Angel.
"Teşekkürler karım," dedi Salvador.
"O adamın neden sizin korumanız olduğunu da anlamıyorum ki," dedi kafası karışık şekilde bana bakarak. "Çocuğunu kaçırdığın adam bu..." Sonra Nil'e döndü. "Mantıklı bir açıklaman var mı? Avukatınızım. Geleceğini garantiye almam için bilmem lazım."
İtalyanca, "Çünkü bana âşık," dedim, her sözcükten keyif alarak. "Bu yüzden korumalığımı yapıyor."
Anlattıklarım saçmalıkmış gibi bir müddet şaşkın şaşkın baktı. Utku’yu ve Nil'i de izleyip biraz keyfi kaçmış gibi sol bacağı üzerine verdi ağırlığını. "Enteresan. Yani... Deren artık senden şikâyetçi değil, anladığım kadarıyla kızıyla da görüşüyorsun. Sana davayı açan kendisiymiş, o halde bu davanın hükmü yok sayılır."
"Karmen artık aranmaz mı?" diye sordu Noah.
"Türk polisi tarafından aranmaya devam eder ama Deren şikâyetini geri çekerse problem kalmaz gibi ve tabii, Türk yasalarına hâkim değilim..." Bir an duraksadı. "Bana kalırsa Karmen elinde bir kanıt bulundur, Deren'in bir mesajı, Deren’le çekildiğin bir fotoğrafın falan... Nil ile de olur. Deren'in kızını bile isteye senin yanında tuttuğu bir kanıt olursa ters bir durumda yararlanırız."
Emma bir avukat gibi sinsice düşünmüştü, bakıldığında sözlerinde hiçbir şey yoktu ama ben rahatsız oldum. Deren’le ilişkimiz güvensizlik yüzünden bitmişti, bir gün başıma geleceklerden kaçmak için böyle bir kanıt bulundurmak da güvensizliğin başka çeşidi olurdu.
Utku ve Nil'in yanına yürüdüm, onları ilerideki arabaya götürdüm ve yerleşmelerini istedim. Utku huzursuzca, "Biz eve gideceğiz," dedi.
"Yok öyle," dedim. "Gidip evdeki abine burada olduğumu söyleyeceksin, değil mi? O piçe bu hazzı yaşatmayacağım!"
"Affedersin ama abim piç değil."
"Piç ne?" dedi Nil.
Bu masum kıza baktım ve yanında konuştuklarımızdan pişmanlık duyup gülümsedim. "Bir şey değil canım. Hadi, amcanla arabaya bin."
Utku ve Nil'i aracın arka koltuklarına yerleştirdim ve Nil, aşklarından bir tanesini, Dante'yi arabanın şoför koltuğunda görüp gülümserken, Dante omzu üstünden ona baktı. "Seni kaçırıyoruz, bebek."
Abi... Bu çok tetikleyici bir şaka.
İleriye baktım, abim yengemle, Enrica'nın şoför koltuğunda olduğu arabaya yerleşiyordu. Emma ise ilerideki kırmızı aracına yürümüştü. Koltuğuma otururken Nil'in de Emma'yı dikkatle izlediğini gördüm, yüzünde çok üzgün bir ifade vardı.
Eve doğru ilerlerken hem kendi telefonumdan Karina'mı kontrol ediyor hem de Deren'in Utku'yu aramasını bekliyordum. Belki de aramazdı çünkü abilerimin onunla olduğunu tahmin ederdi. Ne umuyordu? Kendisine bir şey olduğunu sanıp İsveç'ten apar topar gelmemi mi? İsveç'ten gelmem saatler sürerdi, mantıken de Deren yarın malikânede olurdu.
Fakat Nil ve Utku'dan haber almazsa daha erken bile gelirdi.
Bu adamın benim için ya da benim yüzümden yapamayacağı hiçbir şey yoktu.
Korkusuz adamları severdim çünkü babam ve abilerim her zaman korkusuz, fedakârdı. Korkak bir adam tabiatıma uygun değildi, ben de öyle bir adama. Deren’le birbirimize bu yüzden oldukça uyumluyduk, birbirimiz için ya da sevdiklerimiz için yapacağımız şeyler, bize göre aykırı değildi.
Fakat işte... Sözkonusu kızlarımız olduğunda o kadar hassaslaşıyorduk ki güven birbirimize hissetmemiz gereken en önemli duygu oluyordu.
Arazi kapılarından geçtiğimizde Nil, yağmaya devam eden yağmura karşı bir şarkı söylüyor, Utku tedirginlikle etrafına bakıyordu. Araçtan inerken ona, "Abin nerede?" diye bir daha sordum.
"Kaybettik," dedi Utku, gayet endişeli görünerek.
O evde olabilirdi ama oranın adresini bildiğimiz için bu riski almazdı da. Belki de emniyetteydi, benim çoktan farkıma varmıştı. Onu neden görmeyi istediğimi kendime bile itiraf edemiyordum. Öfkeden diyordum ama ya aşktansa?
Nasıl olduğuna bakmak için Nil'e döndüm. Amcasının kucağından inmiş, Noah'ın peşine düşmüştü. Eminim ki bu çocuk çok yakın zamanda babasını görmüştü, aksi halde gözü başka kimseyi görüyor olmazdı.
Sara bize kapıyı açtığında Dante ilk giren oldu, ceketini ona verirken göz kırptı. Utku'nun hâlâ etrafını incelediğini gördüm. Salvador abim ceketini çıkararak yere fırlattı ve salona doğru ilerlerken diğer abilerim arkalarından giderek kendi aralarında endişeyle bakıştı. Utku salonun köşesinde dururken yalnız neşeyle etrafta dönen Nil'di.
Salvador Utku'ya dönüp işaretparmağını salladı. "Bana o alçağın yerini söyle!"
Çevirdim. "Abinin nerede olduğunu soruyor."
"Size sormalı," dedi Utku, hâlâ etrafı inceliyordu.
Salvador abime, Utku'nun devam ettirdiği yalanı söyledim ve o da sabırsız bir nefes alıp salonda dönmeye başladı. Angel ona yaklaştı. "Odaya çıkalım, biraz sakinleş.”
"Bu adam bu cesareti nereden alıyor, Karmen?" Abim bu kez bana seslendi. "Seni istiyorsa bizimle iyi geçinmesi gerektiğinin farkında değil mi?"
"Ruh hastası o biraz," dedi Dante ve içeriye geçip koltuğa yerleşti, hafifçe sırıtarak Noah'a baktı. "Bence senle beni biraz seviyor, bu yüzden Salvador abimi sattı."
"Salvador acımasız ama bizim karşı koyulamaz bir sempatimiz var bence." Noah keyifsizce onun yanına yerleşti. "Acaba bir sonraki sefer hangimizi satar?"
Dante, "Bence seni," dedi eğlenmeye devam ederek. "Onu vurdun oğlum! Ben ona hiçbir şey yapmadım ki!"
"Kesin!" Salvador abim sehpadaki oda parfümünü onlara fırlattığında, Noah ile Dante yerlerinden sıçrayıp biraz ürktüler. "Beni sattı diyorum! Siz sizi satmadığı için seviniyorsunuz!"
"Bizi de satabilirdi. Kötünün kötüsü var," dedi Dante, omuz silkerek.
Salvador abim sabırla solurken ben Nil'e baktım. Etrafta dönüp neşeyle oyun oynuyordu.
"Utku," diyerek her şeyden bağımsız bir heyecanla arkamı döndüm. "Karina'yı görmek ister misin?"
Bugün onun yüzündeki ilk gerçek gülümsemeyi gördüm. Hevesli şekilde baş salladığında Nil'e ilerleyip onu aldım ve beraber asansöre ilerlerken abilerim tartışmaya devam etti.
Biz asansörden inerken, "Hatıyladım," dedi Nil yerinde zıplayarak. "Kayina'yı göreceğiz! Vallahi hatırladım!"
Utku yeğeninin kafasını okşarken ben de Karina'nın kapısında durup sabırsızca onlara baktım. "Aslında beni kandırdığınız için bunu yapmamalıyım ama..." Onlar hâlâ masum masum, hiçbir şey yapmadık bakışları atarken gülümsedim. "Karina'mın sevgiye ihtiyacı var. Onu ne kadar çok kişi severse o kadar mutlu oluyorum."
Çünkü yeterince hissetti sevilmediğini.
Kapıyı açtım ve tırtılın birisi bacaklarımın yanından geçip hızla içeriye girdi. Onu Utku takip etti. Arkalarından kapıyı kapattım ve Nil amcasına Karina'yı tanıtırken, kızımın kapalı gözlerine üzgünce baktım. Utku onu, odayı, sayıca fazla aletleri izleyip şaşkınlıkla bana baktı. "Kızın... Karina sana ne kadar benziyor, Karmen…"
Mutlu oldum hemen. "O daha güzel ama," dedim.
Utku, bir süre onlara neler yaptığımı unutmuş göründü. Yaklaşıp kızımın küçük eline dokundu, yüzünü yeniden inceledi. Nil ise çoktan Karina'ya derdini anlatmaya başlamıştı. "Kayina uyan da şu kadını beraber dövelim ya, ben tek başıma yapamam ki..."
Şu kadın meselesine açıklık getirmezsem rahatlayamazdım. Utku yeğeninin söylediğine gülüp Karina ile ilgilenmeye devam etti. "Karina'yı sevdin mi Nil?"
"Ben onu sevdim de o beni sevmedi galiba, ne zaman gelsem uyuyoy..." Nil bundan şikâyetçiymiş gibi yüzüne alçaldı. "Elma deysem uyan, armut deysem uyu." Heyecanla bekleyip bağırdı. "Elma elma!"
"Kayina'nın en sevdiği şey ne, Kaymen? Onu getirelim uyanır? Ben babam gelince uyanıyorum mesela..."
Nil'in masum düşüncesine gülümseyemedim bile. Utku bana o kadar uzun baktı ki kızımdan ayrılıp ona dönmek zorunda hissettim. Ah... Uzun zaman sonra bana iyilikle, ailesinden birisiymişim gibi baktığı ilk andı. "Bu kadar paranız var, onu gerçekten iyileştiremiyor musunuz?"
"Tüm iyi doktorlarla görüşüyoruz, bazı tedaviler uyguluyoruz ama yine de uyanmıyor,” dedim.
"Uyanırsa benim yeğenim mi olacak?" diye sordu beni şaşırtarak.
"Yeğenin mi?"
"Yani... Abimle berabersiniz, Karina da benim yeğenim oluyor mantıken," dedi bakışlarını kaçırıp.
Nil'in duymaması için kısık sesle, "Biz abinle beraber değiliz," dedim.
"Hay aşkınızın ızdırabını…" dedi Utku bıkkınca ve Nil ile Karina'ya biraz daha yaklaştı. Vakit geçirmelerini, Utku ile Nil'in Karina hakkında konuşmasını izlerken neredeyse gülümsüyordum. Kızımın uyanmasını bekliyorlardı.
Hisset n'olursun.
Çektiğin acıları değil, sevildiğini hisset.
Gözlerim yaşarınca arkamı döndüm, parmak uçlarımı kirpiklerimde yavaşça dolaştırdım. Kızım, yangın, Deren... Her saat kızımı, yaptıklarımızı, yaşattıklarımızı, onu terk edişimi düşünüyordum.
Kibrit mi kullandın, Deren? Yoksa çakmak mı?
"Ya Noyah Kayina'nın neyi oluyor?"
Nil'in sorusuna cevap vermek için dönerken gülümsemeye çalıştım. "Dayısı oluyor."
"Aaa! Benim dayım yok." Pıtı pıtı yanıma yürüdü. "Noyah'a söylesene benim de dayım olsun."
"Söylerim tabii, seve seve olur."
Benden istediği yanıtı alınca sevinçle Karina'nın yanına döndü. "Uyan da dayımızla gezelim Kayina, babam da gelir."
"Amcanı hemen sattın," dedi Utku.
Nil tüm güzelliğiyle gülümsedi. "Sen benim ikinci tanemsin."
"İkinci tanen mi?"
"Evet, babam biyinci tanem, Utku ikinci tanem, annem üçüncü tanem." Nil'in bunları gururla söylemesi çok tatlıydı. Kalbi sevgi doluydu. Acaba Deren de... Ona bunları yaşatmasam bana karşı daha sevgi dolu mu olurdu? Beni sevmesinin çokluğundan değil bahsettiğim. Beni sevmesinin sevecenliği... Bu şekilde zararsız mı olurdu?
Deren... Neden her şey sana varıyor? Ev sensin diye mi? Ama biz yuva kurmayı bile bilmiyoruz ki.
"Karina'yı daha fazla yormayalım." Utku Nil'i alıp biraz geriye çekildi, kızımdan uzaklaştılar. "Yanlışlıkla kablosunu falan çeker şimdi."
"Çekmem," dedi Nil kızgınca. "Babam bana söylemişti. Sakın o kabloya dokunma demişti!"
Çıkmamız için kapıyı açtım ve onlar önden çıkarken ben de arkalarından kapıyı kilitledim. "Ve Nil o kadar akıllı ki babasının her sözünü dinler değil mi?"
"Babam sakın diyoysa yapmam, sakın demezse yapayım..."
Beraber aşağıya inerken Nil'in üzerindeki badisine, kalpli pantolonuna gülümsedim. Utku'nun üstünde ise deri ceketi, beyaz tişörtü, keten siyah pantolonu vardı. Asansörden indiğimizde Utku doğrudan evin çıkışına yöneldi. "Biz de gidelim artık..."
Ceketinin arkasından tutup onu çektim. "Nereye canım?"
"Abimi aramaya işte."
Onu salona doğru ittim ve Nil gülerek amcasını takip etti. "Abini şimdi telefondan arayacaksın, abimin serbest kaldığını, polislerin hiçbir şey yapmadan sizi bıraktığını söyleyeceksin."
"Abime ulaşamıyorum ki."
Bu oyundan sıkıldım ve Utku Nil'i kucağına alıp köşedeki koltuğa otururken, Dante hızla elindeki purosunu söndürüp tırtılıma baktı. "Selam bebek."
Diğer abilerim ve yengem yukarıya çıkmış olmalıydı, Sara ise mutfaktaydı. Nil Dante'ye el sallayıp etrafına baktı, Noah'ı aradığını anladım ve salonda dönmeye, düşünmeye başladım.
Neden gelmesini bu kadar çok istiyordum?
Bari bir kez daha göreyim diye mi?
Akşam yemeği yaklaştığında yapabileceklerimi düşünüyordum. Deren Utku'yu hâlâ aramış değildi, belki de Utku'nun kendisini araması üzerine anlaşmışlardı. Herhalde Utku doğru söylüyor da olamazdı, Deren eminim ki günlerdir kayıp falan değildi.
Sara mutfaktan son olarak içecekleri getirince Dante abim, son merdiven basamağını da inip masaya yaklaştı. Sara'ya eğilip bir şey dediğini duydum ve Sara elindeki şişeleri bırakırken hafifçe yanakları kızardı.
"Amca, babam ne zaman gelecek?"
Nil’in sorusunu duydum ve abilerim yemek masasına geçerken ona baktım. Camdan dışarıyı izliyordu. Abilerimle yeterince vakit geçirmişti, artık istediği babasıydı. "Ben de bilmiyorum, Nil."
Düşüncelerimin kaosunda yürüyüp tırtılımı arkadan kucakladım. Yanağından öptüğümde bana gülümsedi. "Yemek yiyecek misin, aşkım?"
"Yemekte ne vay?"
"Sara, sen çok sevdiğin için sebzeli çorba yaptı. Bir keresinde benim yaptığımı içmiştin, bayılmıştın."
Gözlerini kısıp bir süre düşündükten sonra gözleri parladı. "Yeyim yeyim. Ama babama da ayıralım."
"Ayırırız güzelim," dedim. Kızımı özledikçe daha da şefkatli yaklaşıyordum Nil’e. Anne olmayı özlüyordum. Bir çocuğa güzel davranmak istiyordum.
Onu kucakladığım gibi masaya yürüdüm ve aylardır boş olan koltuğa ilk kez onu oturttum. Karina'nın henüz oturamadığı koltuğa Nil'i yerleştirdim ve ailem bizi izlerken ben de yanındaki koltuğa yerleştim.
"Orası Karina'nın," dedi Salvador, Nil'e bakarak.
"Benim güzel Nil'im oturabilir," dedim başını okşayarak.
Nil konuşulanları anlamasa da ona iyi davrandığım için başını eğip gülümsedi. Arkama baktım ve Utku'nun gerginlikle ellerini ovaladığını, bizi izlediğini gördüm. Yanaklarımı şişirdim. "Hadi gel, bir şeyler ye."
Abilerime, yengeme doğru bakıp omuz silkti. "Abimi öldürmüş olabilirsiniz, bir lokma ekmeğinizi yiyemem."
Dönüp Nil’e çorbasını içirmeye devam ettim. Kendim yine bir şey yiyemedim. Salvador abim Dante ile bugünün kritiğini yaparken Nil benimle vakit geçirip abilerimi izledi. "Noyah neden yok?" diye sordu sonra da.
"Biz götürürüz ona," dedim göz kırpıp.
Hemen sevindi, kabul etti. Çocuk işte. Keşke bu yaşta da çocuk kalbimiz olsaydı. O kalp Deren'i affederdi ve Deren’inki de beni.
"Buyada bir sürü adam vay Kaymen, hepsi abin mi?"
"Hayır, dışarıdakiler korumalarımız. Baban gibi korumalar."
O gece bitmek bilmedi. Abilerim ve Utku çok gergindi. Nil aralıklarla Deren'i sorsa da abilerimin peşinde koşuşturduğu için aklı dağılıyordu. Bir ara Salvador'un peşinde o kadar ilerledi ki Angel ile gittikleri yatak odasına yürüdüğünü gördüm. Angel da bunu fark edip arkasına döndü, ona bakıp gülerek eğildi. Nil gözlerini abimden alıp yengeme çevirdiğinde, Angel onun yanaklarını okşayarak heyecanla gülümsedi. "Çok tatlısın, keşke dilimiz bir olsaydı. Seninle konuşmayı çok isterdim."
Nil ona dil çıkarıp arkasını döndü ve Salvador'un peşinde ilerlemeye devam etti.
Utku da Nil'in peşinde dolaştığı için olanları gördü, yukarıya çıkıp onu aldı. Onları benim yaşadığım kata çıkardım ve Utku sürekli telefonunu sorarken ben Nil'e, Karina'ya aldığım bir pijama takımını giydirdim. Bu oda büyüktü, eminim Nil de amcasıyla uyumaya çok alışkındı. Utku'ya da Noah'ın kıyafetlerinden verdim ve onları, devam eden planlarını konuşmaları için yalnız bıraktım.
Kızımın yanına gittim.
Geceyi kızımla geçirdim. Koltuğa oturup onu izlerken aşkımı da düşündüm. Ah Deren, ne zorsun ve ne kadar kolaysın aslında. Seni zorlaştıran benim sana yaptıklarım, seni kolaylaştıran bana duyduğun aşk.
Her şeyi güzelleştirecek olansa Karina'm... Onun gözlerini açması, uyanması.
O uyanamıyordu, ben de onu izlerken uyuyamıyordum. Saatler öyle geçiyordu. Her bir gözyaşım keder olup akıyordu. Deren'in oyuna nasıl devam edeceğini ve kızımın ne zaman uyanacağını düşünürken bir ufak sesle irkildim. Dönüp bakınca Nil'in yavaşça içeriye girdiğini gördüm.
"Nil... Canım, neden uyandın?"
"Gök güyledi, duymadın mı?" dedi koşa koşa yanıma gelerek.
Onu nazikçe kucağıma aldım, sarıp sarmaladım. Başı göğsüme düşerken gözleri Karina'ya çevrildi ve esnedi. "Sabah olunca uyanıy mı?"
"Bilmem. Öyle umut ediyorum." Umut öldürür mü, göreceğiz.
Küçük ellerini birleştirip bana bakarken sesimdeki veya yüzümdeki hüznün onu etkilediğini anladım. Çocuk olsa da bir şeyleri anlıyordu. "Umayım," dedi o tatlı sesiyle ve esneyerek konuştu. "Babam o kadının yanında mı, Kaymen?"
Kadın ve Deren kelimeleri aynı cümle içinde geçince... En basit haliyle acı çektim.
"Ne kadını Nil? Bugün sürekli kadın kadın dedin?”
Yanaklarını şişirip en tatlı haliyle ofladı. "Babam bana biy şey söyledi."
"Ne dedi canım?"
"Âşık olmuş!" Gözlerime bakarken bu kelimeleri, aşkımızı onun dudaklarından duymanın garipliğiyle ürperdim. Aşksa, âşık olunmuşsa... O cümlelerde geçen kadın ben miydim? "Başka bir kadınla olacakmış. Ben istemiyoyum Kaymen, annemden başkasını istemiyoyum..."
Demek Emma'yı bile o kadın sanmasının sebebi buydu, babasının sözleriydi. Elbette böyle hissedecekti çünkü o bir çocuktu.
Yine de... Ya beni, diye sormak istedim. Ya beni ister misin, Nil?
Tepetaklak giden aşk hayatımızla Nil'in de kafasını karıştırmaya gerek yoktu.
"Ee, sen de Noah'a âşıksın," dedim yumuşak bir sesle. "Aşkım aşkım diye dolaşıyorsun, Dante'ye gülüyorsun, Salvador'un peşinden koşuyorsun?"
Nil'in yanakları ısınmaya başladı ve gülüp elini ağzına kapattı. "Yaa, o başka."
"Neyi başka? Yoksa sen abilerimle gönül mü eğlendiriyorsun?"
Dikkati dağıldı biraz. "O ne demek?"
Çocuğun aklıma tuhaf tuhaf şeyler soktuğumu fark edince kendime gülüp konuyu değiştirdim. "Babanın hayatında neden birini istemiyorsun?" diye sordum.
"Derya gibi o da bana kötü davyanır," dedi, omuzlarını düşürüp.
Asla. Asla davranmam.
"Baban böyle bir şeye izin vermez ki," dedim derhal. "Hem sana öyle davranmaz, sever seni güzelim."
"Off, Kaymen." İçini çekti. "Çok deytliyim."
Nil'i daha sıkı sarıp saçının üstünden öptüm. "Sen daha çocuksun, bunları düşünme. Baban ve annen seni çok seviyor, hep seninle olacak."
Üstündeki pijamayı izleyerek, "Ama ben babamı çok çok seviyoyum," dedi. Sonra da gözlerimin içine baktı. "Babam da en çok beni sevsin istiyoyum. Başka kadını severse üzülüyüm. Biy daha benimle de uyumaz, o kadınla uyur."
Neler neler düşünmüştü, Deren neden söylemişti ki? Elbette kızını düşünmeden hareket etmezdi. "Üçünüz beraber uyursunuz," dedim, çözüm olarak.
"Yok aytık!" Kaş çattı hemen. "Ben onu iteyim yataktan."
Başıma gelecekleri öğrenirken neredeyse gülüyordum. Benim karanlık dünyamda Nil ve Karina'nın tek aydınlığım olması, onlarla geçirdiğim her vakitte güneşin tekrardan doğacağını hatırlatıyordu bana. "Peki benimle uyur musun?"
Bu çok basit bir soruymuş gibi hemen cevap verdi. "Uyuyum ama... Kayina da bizimle uyusun." Cümlesini coşkuyla bitirdi.
O meleğin hüznü kayboldu ama bu kez benim içim kırık döküktü. "O daha fazla uyumasın Nil, uyansın artık." Kızıma dönüp baktım. "Lütfen uyansın, çok ihtiyacım var. Bana tekrardan anne diyeceği gün için yaşıyorum."
Nil, dertlerimi anlamış gibi ince kollarını etrafıma doladı. Zayıf kollarının bir kaldırma kuvveti yoktu ama çok güzel sarma kuvveti vardı. "O benimle hiç konuşmadı ama ben Kayina'yı çok seviyoyum. Keşke... Kayina benim kardeşim olsa, beyaber yaşasak."
O meleğin haberi yok, istemediği şey ile istediği şey arasında ne kadar ince bir çizginin olduğundan.
Ben bunları düşünürken, "Elma deysem uyan Karina, armut deysem uyu," dedi Nil, Karina'ya doğru fısıldayarak. "Elma!"
Karina... Elma!
🎠
Keşke rüyalarımı satın alabilseydim.
Geceyi Nil ve Karina ile tamamladım, tek eksiğimin de ruhum olduğunu düşündüm. Çok istedim kızıma kavuşmayı ve cennet böyle bir şeydir diye düşündüm. Ama üşüdüm cennetteyken, anladım ki arzuların bitmez ve tükenmez, terbiye olmaz.
Günümü Nil ile geçirdim, o ise gününü abilerimin peşinde koşarak geçirmeye niyetliydi. Onu sürekli bir abimin arkasından topladım, gün doğduğu gibi batarken endişelerim daha da yoğunlaştı. Öyle ki Nil'e bile gülemedim.
"Efendim..."
Enrica'nın sesini duyunca mutfaktaydım, Nil'e dondurma yediriyordum. Tırtılımla birlikte mutfak kapısındaki ona baktık. Nil Enrica'dan biraz korkuyor ve onun dev olduğunu söylüyordu. Enrica gördüğü en iri adamdı şüphesiz.
"N'oldu?" diye sordum.
Yoksa... Gelmiş miydi Deren?
"İstediğiniz misafirinizi getirdik, efendim."
Bunu duyunca o gün ilk kez biraz sevindim. Nil merakla bize bakarken de kucakladığım gibi doğrulup koşarak mutfaktan çıktım. Utku'yu misafir ettiğimiz odaya gittik ve içeriye girdiğimde onu endişeyle odada dolaşırken gördüm. Beni fark edince gerçekten abisine bir şey olmuş gibi endişeyle sordu. "Abimden haber mi var yoksa?"
Kafam karışık şekilde ona baktıktan sonra, "Hayır," dedim. "Bir misafirim geldi, sen de tanış."
"Mafya dostlarınızla ilgilenmiyorum. Ya da seri katil falan mı demeliyim?"
"Ben de mafya olacağım," dedi Nil, ne olduğunu bilmeden.
Ona gülüp Utku'ya, "Lütfen," diye ricada bulundum ve peşime düştüğünde beraber aşağıya indik.
Asansörden inip salona geçtik ve tepkisini görmek için Utku'ya baktım. Arkamızdan gelirken başını kaldırdı ve atacağı adımı atamadan kalakaldı. Nil de kollarımda şaşkın bir ses çıkarırken etrafı merak ve endişeyle izleyen Ece, bize doğru döndü. Buraya geldiğinden haberi vardı, Utku'yu göreceğinden de. Sabah Enrica, dersaneye gitmek için evden çıktığında Ece'yi almıştı. Daha önce Ece ile konuşup durumu anlatan ise ben olmuştum. Ailesinden çok çekinmiş ve korkmuştu ama aynı gün içinde onu geri götüreceğimin sözünü vermiştim.
"Merhaba," dedi Ece, heyecandan titreyen, yabancılaşmış bir sesle.
Utku yavaşlayan, şaşkın birkaç adım atarak yaklaştı. "Ece... Ece, güzelim, sen nasıl geldin? Nereden çıktın?"
"Karmen... Karmen abla helikopter yolladı," dedi ve bana çekingen bir bakış atarken Utku da inanamayan bir ifadeyle bana döndü. Abisinin kopyası olan koyu gözlerinde haftalar sonra ilk ışıltıyı görmüştüm. Tekrar Ece'ye döndü ve daha hızlı ilerleyip soluğu onun karşısında aldı, yüzüne, gözlerine dikkatle baktıktan sonra da bir anda onu kendisine çekip kuvvetlice sarıldı. Ece'yi öyle bir kucaklamıştı ki kızın ayakları yerden kesildi ve kollarını Utku'nun boynuna dolarken yüzünü de omzuna yasladı. "Görene kadar seni gerçekten göreceğime inanmıyordum," dedi.
Utku, onun düşüncesine katılır gibi başını hızlıca sallayıp yüzünü onun boynuna doğru yaklaştırdı. Hararetli, heyecanlı biçimde, "Seni çok özledim," dedi. Sanki uzun zamandır bu kelimeleri söylemeyi beklemişti. "Neden söylemedin? Sana her gün yazıyorum, hiç haber vermedin."
"Sürpriz olmasını istedim," derken Ece'nin elleri Utku'nun sırtında dolaştı ve sonra Nil'in bakışlarını fark edince duraksadı. Yanakları kızararak Utku'dan uzaklaşırken Utku da çekilip onun yüzüne ilgiyle baktı. "Sürprize falan ihtiyacım yoktu. Dün gece söyleseydin, bugün seni göreceğim için daha uzun süre mutlu olurdum."
Ece biraz utanmış görününce Utku gülümsedi ve elinin tersiyle onun yanağına hafifçe dokundu. Nedense bu beni gülümsetti. Deren de yanağımı okşayacak olduğunda genellikle elinin tersini kullanıyordu.
"Bana beni özlediğini söylemedin," dedi Utku.
"Özlemedim çünkü," dedi Ece ve sıcaklamış gibi gerileyip bakışlarını etrafında dolaştırdı.
Utku dudaklarını ısırırken Nil kucağımda hareket ederek, "Ece," diye seslendi. Ece bu tarafa dönerken, Utku baştan aşağıya Ece'yi süzerek dikkatini onda tutmaya devam etti. "Yok aytık, sen napıyorsun buyada? Mafya sen misin?"
Ece bu tarafa ilerledi, bana bakışları bir şeyleri anlamlandıramıyor gibiydi. Muhtemelen Nil'i kaçırdığımız gibi, neden bir arada olduğumuz gibi. Yine de vakit geçirmeyi istediği için Nil'i kucağımdan bıraktım ve onlar sarılırken tırtılımın saçlarını okşadım. "Ne kadar büyümüşsün, Nil? Güzelleşmişsin de. Elbisen peki? Çok yakışmış."
Nil, Ece'nin yanağından öperken hevesle anlattı. "Bu elbise Kayina'nın. Uyanınca ona giydireceğiz."
"Karina?" dedi Ece.
"Ben sana anlatırım," dedi Utku, derhal buraya yaklaşarak. Gözlerini Ece'den çekmiyordu, bakışları çok hevesli ve parlaktı. "Ailen burada olduğunu biliyor mu?"
"Hayır tabii ki!" Ece korkuyla baktı Utku'ya. "Kısa vaktim var, akşam eve dönmeliyim."
Utku tersçe ofladı. "O zaman sabah gelseydin! Birkaç saate dönecek misin yani?"
Nil aralarındaki ilişkiyi anlamaya çalışıyormuş gibi Ece ile amcasını izlerken, "Utku," diye seslenerek dikkatini çektim. "Enrica'ya söyleyeyim, sen ve Ece'yi dışarıya çıkarsın. Birkaç saat İtalya'yı gezin."
"Ben?" dedi Nil.
Utku gözü başka şeyi görmeden, "Tamam," dedi hemen. Başını heyecanla sokak kapısına çevirip seslendi. "Enrica buraya gel!"
Yemin ediyorum abisinin aynısı...
Enrica içeriye girince ona konuştuklarımızı aktardım, Utku koşarak üst kata çıktı ve ceketiyle geri döndü. Çocuk bir anlığına Nil'i bile unutmuştu. Evden ayrılırken neyse ki yeğenini hatırladı, Nil'in bizlerle yalnız kalacağını da. Bu yüzden bir kararsızlık oluştu yüzünde, ne yapacağını bilemedi. Gözlerinin içine bakıp tüm içtenliğimle, "Nil güvende olacak," dedim. "İstediğin zaman Ecrica'dan arayabilirsin."
Emin olmasa da Ece'ye dönüp baktığında başını salladı. Evden ayrılmalarını Nil ile izlerken elim hâlâ saçlarını okşuyordu. Çok genç ve heyecanlı görünüyorlardı, öyle ki Utku binecekleri aracın kapısını Ece için açtığında kız bayağı şaşırdı. Utku da yaptığına şaşırmış olacak ki kapıyı geri kapatıp kendi tarafına doğru ilerledi binmek için.
"Ece'yi seviyoyum, gezebilirler," diyerek giden arabaya el salladı Nil.
Nil'in kendince verdiği izne gülümseyip onunla içeriye geçtim. Mutfağa götürüp dondurmasını yedirirken oturduğu sandalyenin yanında Karina'yı hayal etmeden duramadım.
N'olur gözlerini aç kızım.
"Noyah'ın yanına gidelim mi?"
Nil'i kırmak istemedim. Deren olsa kesinlikle gitmeyelim derdi. O da olsaydı ne yapayım, benimle oyun oynamasaydı. Nil'i Noah'ın vaktini geçirdiği kütüphaneye götürdüm ve Noah onu gördüğünde yüzünü yumuşattı, Nil'i masaya oturtup karşısına aldı, onunla konuştu. Birbirlerine ne söylediklerini ben çevirdim ve Nil kütüphaneyi gezmeyi isteyince Noah elinden tutup ona kütüphaneyi gezdirdi.
Deren'e bu anı fotoğraflayıp göndersem hemen ortaya çıkardı sanırım.
Akşam olurken korkum, kızgınlığımdan daha çok yer kapladı. Deren'in amacı ortaya çıkmamsa artık dönmüş olması gerekirdi. Neden hâlâ ortada yoktu?
"Efendim?"
Enrica'nın sesini duyduğumda başımı oda kapısına çevirdim. Nil ile Noah hâlâ rafların arasındaydı, o ise bana bakıyordu. "Bakmanız gerekiyor," dedi.
Abimle bakıştım ve tırtılımı kısa süreliğine ona emanet ederek odadan çıktım. "Noldu?" diye sordum Enrica'ya.
"Yaman geliyor."
Yaman mı? O geldiyse, eğer ki o geldiyse...
"Ya Deren?"
"Yalnız efendim."
Asansörden, hayatım buna bağlıymış gibi bir heyecanla çıkıp malikânenin kapısından geçtim ve bahçeye bakınca Yaman'ın berbat halde buraya yürüdüğünü gördüm. Ayağı sekiyordu, yüzünde darp izleri vardı ve gömleğinin yakaları yırtılmış, ceketi üstünden çıkmıştı. Bir ay sonra onu gördüğümden ötürü karmaşık duygular hissettim ve basamakları inerken korumalara döndüm. "Yardım etsenize!"
Korumalar derhal Yaman'a koştu ve kollarından tutup yardımcı oldular. Koşarak yanına gittim ve karşısında durup ben de dirseklerinden tuttum. Üstüme düşecek gibi görünüyordu, birkaç kişinin aynı anda dövdüğü belliydi. "N'oldu?" diye sordum korkuyla. Yaman böyleyse Deren... Nerede ve nasıldır? "Neden yalnızsın? Deren’le değil miydin?"
Gözleri yarı yarıya kapandı. "Aldılar," dedi. "Birkaç adam aldı onu."
Ellerim seğirdi. "İtalya'da mı? Kim... Kim alır Yaman?"
Cevap verecekken gözleri bir daha kapandı ve bacakları kendini taşıyamadı. Korumalarım onu derhal tuttu ve içeriye taşırlarken ben birkaç saniye hareket edemedim. Birileri Deren'i zorla almıştı, sebebi ona zarar vermek olmalıydı. Kalbimdeki sıkışmayla yürüyüp eve geçtim, korumaların Yaman'ı koyduğu koltuğa koşup, "Sara, aşağıdan ilkyardım çantasını getir!" diye seslendim.
Sara dediğimi yaparken ben Yaman'ın adını birkaç kez tekrarlayıp uyandırmaya çalıştım. Bir şeyler söylemesi gerekiyordu, bahsettiğine bakılırsa Deren'in az vakti olabilirdi. Onun yaralarına bakıp pansumanını yaparken parmaklarımın titreyişini gördüm.
Deren'i kim böylesine hırpalamak ister ki?
Yani şey... Benden başka?
"Yaman, nereye götürdüler Deren'i? Kaç kişilerdi? Bir şey söyle, lütfen!"
Yaman, yüzüne müdahalemi ve konuşmamı duyup gözlerini açmaya çalıştı. "Öldürecekler..."
Ölüm mü? Bir daha beni bulamazdı.
"Başka bir şey söyle," dedim ama Yaman inleyerek elimi itince canının acıdığını anladım. "Gece, Gece nerede..."
Ah... Gece gitmişti, onu uğurlamıştım. Fakat sadece Yaman değil, ben de tam şimdi burada olmasını isterdim.
"Gelecek," dedim o an iyi hissetmesi için. "Vücudunda acıyan yer var mı? İç kanama geçiriyor olabilir misin?"
“Gece gitti mi? Ne... Nerede?”
Dinlenerek, güçlükle nefes alarak konuşuyordu. Ayrıca onu ilk kez ciddiyetsiz, disiplinsiz görüyordum. Canı gerçekten yanmıştı, kendinden geçecek, Gece'yi sayıklayacak kadar.
Onu yormamak için cevap vermedim. Açık yaralarına bakıp pansuman yaptım, yaraları olabildiğince kapattım. Ellerimle vücudunu yokladım, en azından tepki verirse ağrısı olduğu anlamına gelecekti. Karnına dokunduğumda inledi, açıp baktığımda morluk gördüm. Tekme yemişti. Derhal aldığı o yarayla ilgilendim ve onun gözleri tamamen kapanınca korumalara söyleyip odaya çıkarmasını istedim.
"N'oluyor?" diyerek evden içeriye girdi o sırada Salvador.
Titreyen dizlerle birkaç adım attı. "Yaman geldi."
Gözleri dikkat kesildi hemen. "Deren neredeymiş?"
"Söylediğine göre... Birileri Deren'i almış. Zaten Yaman da çok dayak yemiş abi, hırpalanmış. Doğru dürüst bir şeyler anlatmadı ama..." Ağzımda zehir birikmiş gibi hissettim. "Deren'i bulmam lazım."
Ceketini çıkararak içeriye yöneldi. "Bu da oyunun bir parçası, inanma."
Oyun mu? Bu kadarı mı? Yaman delicesine dayak yemişti. Deren onu sırf bir oyun için bu kadar hırpalamazdı.
Salvador'un tezini çürütecek birçok sebep bulduğum için, "Hayır," dedim. "Deren'e gerçekten bir şey oldu. Hissediyorum."
"Eğer öyleyse bile..." Omuzlarını silkti. "Bana yaptıklarından sonra benden ne bekliyorsun?"
Deren, abime gerçekten zarar vermek istememişti. Çünkü gerçek suç kanıtlarını öne sürebilirdi ama o yalnızca beni bulmak istediği için ruh hastası gibi davranmıştı.
"Nil için," dedim abime. "Deren'i her kim aldıysa öldürebilir." O zehir tadı yoğunlaştı. "Eğer aramama yardım etmezsen babamın yanına çıkar sızlanırım. O da derhal seni çağırır, yapmanı söyler."
Yüzünde dehşet ifadesi göründü. "Bana şantaj mı yapıyorsun?"
"Sadece akılcı davranıyorum."
Bana işaretparmağını sallarken bakışları omzumun üstünü buldu. Enrica ve diğer korumalar iniyordu. Diğerleri evden çıkarken abim Enrica'yı tuttu. "Deren'in telefon izini ara, en son hangi güzergâhta göründüğünü bul." Bana baktı. "Kim kaçırmış, hiçbir isim yok mu?"
Gözlerimin önü kararınca avuçlarımı yüzüme kapattım, abim yaklaşıp kolumdan tuttu ve endişeyle hemen sordu. "Bebeğim, biraz dinlenmek ister misin?"
Telaş içinde ellerimi etrafıma savurmaya başladım. "Öldürdülerse? Ya çok dövdülerse? Sürekli kavga ediyor, sürekli bir yerinde iz oluyor..."
Abim bana bakarken birbirinden farklı şeyler görmüş olmalıydı. Birisini kaybetmenin benim için ölüm anlamına geldiğini de. Hızlıca vücudumu kendisine bastırıp Enrica'ya çıkmasını iletirken eklemeden yapamadı. "Çabuk bulun, bir şey olmadan."
Enrica evden çok hızlı çıktı. Abimin kolları arasında boğulmaya başlayana kadar kaldım, sonra nefes nefese merdivene yürüdüm. Abim hemen arkamdan geldi. "Gözlerinin önü mü karardı? Kucağıma alayım mı?"
Ben daha cevap vermeden eğildi, beni kucakladı. Kollarımı, bu eve seneler sonra ilk kez girerken yaptığım gibi boynuna doladım ve abim beni odama çıkarıp yatağa bıraktığında oturur pozisyonda birkaç saniye gözlerim kapalı bekledim.
"Çelik yeleğini giymiş midir acaba?" diye düşündüm.[SE3] [ET4]
"Nil nerede?" diye sordu abim, girdiğinden beri onu görmemişti.
"Noah'ın yanına bıraktım, endişelenmiştir," dedim telaşla.
"Eminim keyfi yerindedir," diyerek odadan dışarıya çıktı abim, kapıyı gergince kapatarak. Ellerimi yüzümde dolaştırıp paniğimi yatıştırmaya çalışsam da beceremedim, kalkıp üç adımdan sonra önüme gelen ilk şeyi tekmeledim.
İtalya'da Deren'e düşman kim olabilirdi?
Aklıma yalnız bir kişi geliyordu.
Kafamı iki yana sallayarak arka cebimden Utku'nun telefonu çıkardım. Hâlâ arama ya da mesaj yoktu. Ekranı açıp ben de onu arayamıyordum. Odamdan koşarak çıktım, Yaman'ı yerleştirdiğimiz odaya girdim. İçeride iki koruma bırakmıştım.
"Konuştu mu hiç?" diye sordum onlara.
Korumam Türkçe, "Gece dedi," dedi, garip bir aksanla.
Uyanıp bir şeyler söylemiyordu, biraz anlatsa Deren'i bulmam daha kolaylaşırdı. Sinirlenerek odamdan çıktım ve Karina'nın yanına gittim. Enrica kısa sürede Deren'in telefon sinyalini bulabilirdi, oraya doğru yola çıkardım.[SE5] [ET6]
"Nil'e bir şey hissettirmemem lazım, o yüzden yanına gidemiyorum." Karina'mın elini tuttum, yine cansızlık hissetmekten yorulmuş şekilde dişlerimi sıktım. "Bu elinin benim elimi tutması için hayatımdan seneleri hatta tüm hayatımı verirdim."
Kaldırıp parmaklarının her birinden minik minik öptüm.
Oturamadım, telaşla hareket etme arzusu içinde odamı dolaşıp Enrica'dan haber bekledim. Nil'e görünmem gerekiyordu ama Deren'i sorarsa, özlediğini söyleyebilirse ağlayabilirdim.
"Karmen Hanım..."
Enrica kapıyı tedirgin şekilde açarken akşam vakti olmuştu. Gökyüzündeki son ışık Karina'nın yüzüne dokunup kaybolmuştu. Korumama dönerken, "Buldun mu?" diye sordum hemen.
"Evet," dediğinde birisi beni dizlerimin üstünden kaldırmış gibi hissettim. "Telefonu bir süredir aynı konumda sinyal veriyor. İsterseniz arkadaşlarla çıkıp baka..."
"Aracımı hazırlayın," diyerek derhal kapıdan çıktım, Enrica emrimi alarak uzaklaşırken odama doğru yürüdüm. Dolabımdan kendime kıyafet seçtim ve siyah, dar tişörtümün altına ilk kez Deren'in giydirdiği çelik yeleği giyindim. Sonra bol paça, yüksek bel pantolonumla ceketimi aldım. Sırasıyla giyip çantamı hazırladım, silahı içine koydum. Odadan çıkarken asansörden Nil'in Noah ile el ele indiğini gördüm.
Nil hazırlandığımı görerek bana doğru koştu. "Neyeye aşkım?"
Hemen bir gülümsemeyle kandırmam gerekti onu. "Sana sürprizim var."
Gözleri ışıldadı. "Kayina mı uyandı?"
Ah Nil, o zaman dünyalar seninle benim olurdu, değil mi?
Noah konudan haberdarmış gibi bana bakarken, onları Karina ile bırakıp asansörle indim. Saçlarımı telaşla kulak ardıma koyarken Dante ile Salvador'un da kapıda olduğunu gördüm. Doğrusu yengem de oradaydı, fark edilmeyecek gibi değildi. Çünkü Salvador’la öpüşüyorlardı ve Dante gözlerini kapatmış, bezgince soluyarak bunun bitmesini bekliyordu.
"Kısa sürede döneceğiz," dedi abim, Angel'dan uzaklaşırken.
Dante ile göz göze gelince evin kapısından beraber çıktık. Hazırladıkları aracıma yürürken birkaç koruma bana eşlik etti. Abilerim diğer arabaya beraber binecekti. Şoför koltuğuna oturdum ve Enrica'nın verdiği adrese doğru son sürat sürdüm. Yollar karanlıktı ama beni asıl korkutan göreceklerimdi.
Deren yalnız kendisinin benim için diz çökebileceğini sanıyordu.
Ama onun bir acı ahı yüzünden ben dizlerimin üstüne çökerdim.
Telefonundaki en son sinyal oradan geliyorsa ve gittiğimde Deren'i... Söylemekten korktuğum halde bulursam?
Arabamı hızlandırdım, sanıyorum ki en son Karina'ya giderken bu kadar aceleciydim. Ayağımı gaza bastırdım, önümdeki boş yol boyunca hiç çekmedim. Cam açıktı, rüzgâr saçlarımı uçuşturuyordu. Sinirli şekilde diğer elimle çantamı açtım, bir sigara çıkarıp dudaklarıma koydum. Onu yakıp içerken dişlerimi kimbilir ne kadar sıktım.
Navigasyon bana varacağım yere kalan dakikanın iki olduğunu gösterdiğinde korkudan gözlerim keskinleşti, kısıldı. Bir şekilde korkum öfkeme dönüştü. Arabayı, arkamdan gelen üç araca öncülük ederek yolun çevresinden döndürdüm. Farlarımın aydınlattığı yeni yola girdim ve sokak kenarında kaza yapmış aracı görünce... Ellerimdeki bir uyuşuklukla frene basıp durdurdum arabamı, çektim ellerimi direksiyondan.
Arkamdaki arabalar da durdu, hızlı fren seslerini duydum. Kapıyı elim titreyerek açtım ve çıkıp karanlıkta birkaç adım attım. Araba yolun kenarında ve kapıları açıktı, yamuk duruyordu. Abilerimin ve korumalarımın da arabalardan indiğini duydum.
"Karmen, bekle!" dedi abim, bir olay varsa zarar görmeyeyim diye.
Fakat attığım o yavaş adımlardan sonra duramadım, bağırarak koşmaya başladım. "Deren! Deren! Aşkım!"
Arabaya, nefesim kesilerek koştum ve yaklaştıkça aracın içi görünmeye başladı. O saniye dünyada yalnız Deren'i görebilirmişim gibi hissettim ve onu sağ, gözleri açık görünce koşuşum zayıfladı, ayaklarım duraksadı.
Şoför koltuğunda oturuyordu, bir ayağı dışarıda, diğeri içerideydi. Arkasına yaslanmış sigara içiyordu. Etrafta, arabanın önünde ve diğer yanında yere serilmiş, kendinden geçmiş üç adam vardı. Deren'in yüzünde ise korktuğum gibi birkaç darbe vardı ve yorgun görünüyordu ama... Kalbi atıyordu, nabzı gibi.
Gözlerimiz buluştuğunda sigarası dudaklarında kaldı, gözbebekleri büyüdü. Saçlarım rüzgârda uçuşurken içimde korku kadar büyük bir özlem duygusu açığa çıktı. Deren elindeki sigarasını üstüne düşürdü ve bunu fark etmeden dışarıya çıktı, kaşları keskince çatılırken üzerime doğru birkaç adım attı. Durdu sonra, gözlerimin içine bakarak.
Dizlerimin güçlü titremesiyle mesafeyi tamamen kapattım. Karşısında durunca üzerindeki is ve sigara kokusunu aldım. Ceketi ve gömleği, altında da kumaş pantolonu vardı. Gömlek yakasını dağıtmıştı, belki de adamları döverken dağılmıştı. Gözlerine bakıyorken elimi kaldırıp göğüskafesine koydum. Sertçe atan kalbi parmaklarımdan ruhuma akarken, Deren'in dudakları hırçın bir nefesle aralandı.
"Çelik yelek giymemişsin," diye fısıldadım, gözlerinin karanlığında.
"Yanımda olsaydın, giydirseydin," dedi.
Doğru, terk ettim onu. Çünkü kızım için yangına gireceğine benim için yangın çıkardı.
"Ben yanında yokum diye... Ölecek misin o zaman?"
"Hayatından çıkmamı istedin. Ha giderek ha ölerek... Ne fark eder?" dedi, boğuk sesle.
Kalbindeki elime doğru bakıp ardından yüzümün etrafında uçuşan saçıma uzandı. Parmakları saç tutamlarımın arasından girip yaklaştığında, sesini haftalar sonra duymanın etkisiyle kalbim sıkıştı. Deren çekiliyormuş gibi bana bir adım daha yaklaşıp yüzünü avucundaki saçlarıma eğdi, koklarken gözlerini kapattı.
Kapanan gözlerine bakarken tüm duygularım yüzüme yansıdı. Ellerim gömleğini sımsıkı kavrarken, "Ne mi fark eder?" diye fısıldadım önce ve ardından bağırdım. "Ne mi fark eder! Benim için ne fark edeceğini biliyorsun! Benim gibi... kızı ölen birisi için... ne mi fark eder gerçekten, Deren!"
Gözlerini açtığında bu kez içlerinde alevler vardı, bir aydan sonra ilk kez bakıyordum gözlerinin yangınına. Tuttuğu saçlarımı rüzgâra doğru bırakarak, "Ancak öldüğümü sanmak getirdi seni bana," dedi. "Seni bana getirecek her şeyi gözümü kırpmadan yaparım. Ama seni benden götürecek hiçbir şey olamaz. Şimdi anladın mı?"
Konuşmasına bile gerek yoktu, gözlerine baktığımda görüyordum. Kızmaktan ve özlemekten burnum sızladı, kaş çatmaktan alnımdaki deri kırıştı. "Bu da mı oyunun bir parçasıydı! Yaman'ı da sen mi dövdün? Burada, gelip seni almamı mı bekledin?"
Adamı sarsıyordum ama yerinden bile kıpırdamıyordu, yalnız benim bedenim onu ittirmek için kuvvet harcıyordu. Deren bileklerime, yumruklarıma bakıp, "Hayır," dedi. "Bu oyun değildi. Gerçekten kaçırılıyordum. Buna engel olmak için arabayı kazaya sürükledim, yaralanan adamları da sırasıyla dövdüm."
Uzandı, bunları söylerken ya dikkatimi dağıtmak ya da ellerimi daha fazla yormamam için bileklerimden tuttu. Ona vurmamı durdururken ellerime dokunduğuna inanamıyormuş gibi sertçe yutkundu. "Ben sana demedim mi bileklerin ince, ellerin ufak, vurma, incinirler? Demedim mi ha, Karmen?”
Aptal, öyle bir aptal ki... Bana bağırırken aslında ne kadar şefkatli baktığını, suratına bir ayna tutarak göstermek istiyordum ona. Yapma, dediği şeyi yapmaktan daha büyük zevk alacağım için onu sarsmaya devam edip, "Aptal!" diye bağırdım. "Bana oyun oynadın; abime suç attın, ortadan kayboldun! Sonra bir geri zekâlı gibi gerçekten kaçırıldın, dayak yedin..."
"Aynı zamanda onları dövdüm, birisini de öldürdüm," diyerek araya girdi. "Bunları da ekle. İtibarım için."
"Kes!" diye yüksek sesle elimi kalbine vurdum. "Tüm bunları yapmamış gibi ellerin diyorsun! Ellerim... En son ne zaman tuttun ellerimi, hatırlıyor musun ki?"
"Sana yalvarırken!" diye bağırdı bileklerimi baş ve işaretparmakları arasında hapsederek. "Dizlerimin üstüne çöktüm, ellerinden tuttum! Çünkü senin, benim seni hiç bırakmayacağıma inancın vardı ama benim, senin beni asla bırakmayacağına karşı inancım yoktu! Yalvarırsam kalırsın sandım!"
"Ben bu ilişkiye senin kadar ait hissetmedim ya zaten," dedim, nefes nefese.
"Keşke hissetseydin," dedi, bileklerimi bırakarak.
"Keşke benim kızım da nefes alıyor, gözlerime bakıp gülümsüyor olsaydı," dedim dudaklarım çaresizce titrerken. "O zaman bu kadar mahvolmazdım belki yaptığınla."
Deren'in dudaklarından yüklü bir nefes çıktı ve gözleri bana hapsolurken, yanımdaki ufak hareketliliğin farkına vardım. Onun takım elbiseli abim olduğunu anlamam zor olmadı. Salvador yanımdan geçtiği gibi Deren'e hücum etti, yanımda uçan yumruğunu gördüm ve yumruk Deren'in suratına bir çarpma sesiyle yerleşti. "Gelin, bu orospu çocuğunu alın! Araba bagajına tıkın!" diyerek seslendi korumalara.
Deren, suratına aldığı darbeyle bir adım geriledi, avuçlarını suratına örtüp burnuna dokunurken gözleri eğlenceli bir parıltıyla abime döndü. "Selam. Gelemezsin, hapistesin sanıyordum."
Bunları duyunca Salvador'un gözlerinden alevler fışkırdı. "Biz de seni beklemiyorduk, öldün sanıyorduk."
Deren ellerini kanamış burnundan çekerek dudaklarına inen metalik kanı tükürdü abimin ayakkabısının önüne ve abim oraya bakarken, Deren bir daha sırıttı. "Size zahmet, şu leşleri temizler misiniz?"
Bu tarafa gelen Dante de Deren'e öfkeyle baktı, onu özlemedikleri aşikârdı. Salvador abim gözleri seğirirken, Enrica ile diğer bir koruma Deren'e yaklaştı. Onu, abimin istediği gibi uzaklaştırmaya çalıştıklarında, Deren kollarını onlardan çekip Enrica'yı süzdü. "Özledin mi beni?"
"Çok özledim," dedi Enrica.
Deren sırıtıp Enrica'yı elinin tersiyle itti, yanıma yürüdü. "Nil iyi mi?"
"Noah’la çok iyi," dedim.
Gözlerinde ateş parladı, bunun hangi türden bir ateş olduğunu biliyordum. Beni tutup azarlamak, sonra da tüm yüzümü öpmek istiyordu. Yutkunurken âdemelması kavislendi ve yaklaşıp karşımda dikildiğinde, kimseye göstermediği gözleriyle bakmaya devam etti bana. Bu kez o elini kaldırdı, parmaklarının tersini göğsüme yasladı. "Çelik yeleğini giymişsin."
Zaman aldı konuşması çünkü o bana dokundu, kalbime. "Niye giydim sence? Seni ölecek kadar sevmediğim için mi?"
Kaşları bir hizaya gelene kadar çatıldı. "O kadar seviyor musun?"
"O kadardan bile fazla sevdiğimi biliyorsun."
Yanıma uzandım, Deren'in gözlerinde bir umut görünürken Enrica'nın ceketinden aldığım mendili yaklaşarak onun burnuna yasladım. "Tut, bastır," dedim ve o mendili kan akan burnuna bastırırken gerileyip arkamı döndüm. Deren arkamdan bir adım geldi, sonra Salvador tuttu onu. Onun bakış açısından çıkınca tüm rahatlığım yüzüme yansıdı, aracıma gidip şoför koltuğuma oturunca gözlerimi yumdum.
Canı yanmış ama neyse ki onu öldürecek kadar değil.
Tanrı'm... Ya bir şey olsaydı...
Yüzümü direksiyona gömdüm, bir dakika kadar duygularımın sakinleşmesini bekledim. Sonra tekrar camdan dışarıya baktım, Deren ile Salvador'un karşılıklı, sertçe konuştuğunu duydum. Dante bir sigara içip aralıklarla müdahil oluyordu. Hepsi de bunun bir seferde konuşulup çözülecek bir durum olmadığını fark etmiş olmalı ki Salvador konuşmayı kesti. Arabaya yürürlerken Deren benim aracıma baktı, buraya ilerlemeye çalıştı ama Dante onun ceketinin arkasından tutup çekiştirdi. Deren asabi şekilde onun elini iterek abilerimin arabasına yürüdü.
Korumalar da araçlara yerleştiğinde buz tutmuş ellerimi nefesimle ısıtıp ardından arabayı çalıştırdım. Gaza yüklendim ve abileriminle Deren'in bulunduğu aracın yanından geçerken camımdan baktım. Deren de camdan bakıyordu ve arabalar aynı hizaya geldiğinde gözlerimiz birbirini buldu. Ona kızgınca baktığımda, parmağını altdudağında dolaştırarak gözlerini kıstı.
Dudaklarımı kıpırdatarak geri zekâlı, dedim.
Frene basıp yanlarından geçerken, "Aşkım diyecektin sanırım?" diye bağırdı. Böylelikle duyduğunu anladım, ona koşarken aşkım diye bağırdığımı.
Deren'i kimin kaçırdığını henüz öğrenmemiştim ama çok yakında açığa çıkardı.
Arabayı son hızda kullandım. Karanlıkta yollar ıssız ve müsaitti. Araziye yaklaşırken Nil'in babasını gördüğünde yaşayacağı sevinci düşündüm. O Deren'se, onu görmenin ne kadar sevinçli olabileceğini çok iyi biliyordum. Ve o Deren. Deren... Sahi adının anlamı neydi acaba?
Arabayı malikânenin önüne bıraktım. Koruma almak için yaklaşırken de hızlı yürüyerek basamakları çıktım. Kapı, ben daha yaklaşmadan açıldı. Noah, kucağında Nil ile bana bakıyordu.
"Hoş geldin kardeşim," dedi Noah.
Nil bana döndü. "Ya Noyah konuşmayı bilmiyoy Kaymen, ona adımı öğretiyordum."
Anlaşamadıkları halde birbirlerine gülümsemelerine baktım ve Nil diğer arabaları görünce dikkati dağıldı. Deren'e tekrar bakmadan önce Nil'in gözlerini izledim. Ve bakışları pasparlak olduğunda anladım babasını gördüğünü. Önce şaşırdı, sonra bir çığlık attı ve Noah'ı unuttu, inmek için kollarını sallamaya başladı. "Babacığım! Aşkım!"
Noah, onun sevincini görünce gülümsedi. Bugünlerde yalnız Nil ile beraberken gülümsediğini görüyordum. Onu bıraktığında Nil heyecanla basamakları indi, ben aşkla onu izlerken babasına koştu. Deren araçtan inmiş, tüm yüzüne yansıyan şekilde Nil'in koşuşuna gülümsüyordu. Ona ilerleyip tek dizinin üstünde eğildi ve Nil kollarının arasına girdiğinde, göğsüne sıkıca bastırdı. "Bir tanem, güzel kızım!"
Salvador ve Dante de inmiş, onlara bakarken Nil, bütün etrafta çınlayan neşeli sesiyle, "Ya baba oyun oynuyoyduk, yarın döneceğim dedin, dönmedin," dedi. "Ben rolümü çok güzel oynadım, Kaymen'e dedim ki babam yok, bulsana..." Kıkırdaya kıkırdaya Deren'in yüzünü tuttu, yanaklarından sırasıyla, seslice öptü. "Bulmuş seni geyçekten. Öpeceğim onu."
Salvador ile Dante hiçbir şey anlamadan Nil'in sevimliliğine dudak kıvırırken, Deren Nil'e iç çekti. "Hani sır olacaktı bunlar, Nil'im? Tırtılım?"
"Baba bunlay zaten hiçbir şey anlamıyor ki," dedi Nil, Salvador ile Dante'yi gösterip.
Deren onu kucağına alıp yerden doğruldu. "Karmen anlıyor."
"Hii!" Nil başını arkaya çevirip elini ağzına kapatırken bana suçlulukla baktı. "Kaymen niye bizi dinliyorsun?"
Ona gülümsedim ve babasıyla beraber buraya yürümeye başladıklarında Nil tekrar Deren'e döndü. İlgisini ona verip parmaklarıyla yüzüne dokundu. "Yine yüzüne bir şeyley olmuş babam. Acıyoy mu? Öpim biy tane." Nil Deren'i yüzündeki izlerken öpüp sıkıca boynuna tutundu. "Kim vuydu sana?"
"Sen bir de karşı tarafı gör Nil, süzgece çevirdim," dedi Deren, göz kırparak.
Deren bakışlarını bana kaldırınca gözlerindeki alevlere hapsolmaktan korkup hızla arkamı döndüm. Noah benimle eve girip, "Sanırım ailecek buraya yerleşecekler," diyerek tespitte bulundu.
"Nil ile eğleniyor gibiydin."
"Nil'i bırakıp gidebilir."
Merdivene yöneldim ve ilk basamağa kadar çıktım. Dönüp bakınca da Deren'in Nil ile eve girdiğini gördüm, bakışları üzerimden hiç çekilmiyordu. Yaralı yüzüne karşı hassaslaştım, ona vuran ellerin hiddetinden nefret ettim. Önüme tekrar döndüm ve Noah'ın katından asansöre bindim, en üst kata çıkıp doğrudan Karina'mın yanına gittim. Odaya girer girmez çantamı kenara atıp kızıma baktım. "Deren'i soracak olursan eğer merak etme, iyi. Aşağıda, Nil ile."
Yüzümü buruşturarak öpmek için kızımın yanına gittim. Güzel yüzüne hırçın bir üzüntüyle bakıp her iki yanağından öptüm. "Çok korkuttu beni, bir şey oldu sandım ona. Yine oyun olsaydı çok kızardım ama gerçekten kaçırılmış! Kimin kaçırdığını bulacağım. Geç olmadan bulmalıyım, yoksa ikinci kez deneyebilirler."
Acaba... Mark seni kaçırtmayı kaç kez denedi Karina'm?
Hiç hissettin mi? Anladın mı bir şeyleri.
Parmağımı kirpiklerine dokundurdum, bu gözlere bakmanın özlemiyle içimi çekerken de kapının aralandığını duydum. Işık sızdı ve Deren, kucağında Nil ile içeriye bir adım attı. Karina'mın elini tutmaya devam ederek doğruldum ve Nil babasının boynunda esneyip gülümserken, Deren gözlerimin içine baktı.
"Uyanmıştır diye umut etmiştim," dedi Karina için.
"Bir kez bile uyanmadı."
Karina'ya döndü, ona bakarken Nil'i daha sıkı kucakladı. Çenesi gergin ama gözleri merhametli, sıcak bakıyordu. Güçlü ve sertti. Her zaman işe hazırmış gibi görünürdü, silahı ceketinin altındaydı. Onu ilk tanıdığımda, Nil'in olduğu eve silah bile sokmuyordu ama hayatı düzensizleşmişti, silahını bırakamıyordu.
"Uyanması için her şeyi yaparım. Keşke onu iyileştirecek doktoru bulsam," dedi, bunu kalpten istediği anlaşılıyordu.
"Bir doktorla görüşüyoruz."
Bana tekrar dönünce, "Ne zaman döndün?" diye sordu. Gözlerinde hem kırgınlık hem de rahatlama vardı. "Salvador tutuklanınca mı?"
Nil'in esnemesi bir daha dikkatimi çekti. Deren çenesini onun saçına yaslarken, "Hayır," diye cevap verdim. "Dönmedim çünkü hiç gitmedim. O gün helikopterler boş kalktı, sen gittiğimi zannet diye."
Deren'in bakışları boşluğa gömüldü, bir an neredeyse Nil'i bile düşüreceğini sandım. Ancak yarım dakika sonra gözlerini kırpıştırmaya başlayarak başını önüne eğdi, kafasını iki yana sallarken inanamıyor gibi alaycı gülüş attı. Gözleri birkaç saniye sonra benimkilerle birleştiğinde de yalnızca kin vardı.
"İlişkimizin yarısında senin peşinde koştum, seni bulmak için çabaladım, seni affetmek için çabaladım, seni güvende ve huzurlu tutmak için çabaladım, kızını bulmak için çabaladım..." Her bir kelimeyi dudakları arasından, sert bir fısıltıyla söylüyordu. "İlişkimizin yarısında beni kandırdın, bana kaba davrandın, peşinde koştuğum her defasında uzaklaştın. Tek bir hatama tahammül edemedin, beni affetmek için çabalamak yerine bana tekrar oyun oynadın. Ben birlikte olmamız için elimden gelen her şeyi yaptım, sen ise birlikte olmamamız için..."Bir adım geriye çıktı. "Ben aşkım için gururumdan vazgeçiyorum, sen gururun için aşkından."
Ben demedim, o kendi rızasıyla gitmeye karar verdi. Karina'ya, sanki son kez bakıyormuş gibi bakıp arkasını döndüğünde, ben veya o bir uçuruma doğru yürüyormuş gibi hissettim. İçimde, tarifi ancak böyle yapılabilen bir panik oluştu. Arkasından baktım. Koridorda sert adım sesleri çınlayınca, gitmesini defalarca kez istememe rağmen durdurma güdüsü oluştu. Kirpiklerim telaşla hareket ederken Karina'nın loş odasında bir adım ileriye çıktım. Fakat ikinci kez yürüyemedim.
Bir meleğin düşüşünden sonraki ilk kalkışını hissettim.
Kalbim... Kalbim Karina'mın parmakları, parmaklarımın etrafına sarıldı ve beni tutup, kalmam için durdurdu.
BÖLÜM SONU.
Yorumlar yükleniyor...