0 %

Paragraf Yorumları

Yorumlar yükleniyor...

Yorum Yap

47. BÖLÜM

Yazı Boyutu
100%

47. ❝YENİDEN DOĞUŞ.❞

 

Sanırdım ki insanların bana söyledikleriyle canım yanıyor, kalbim kırılıyor. Sanırdım ki kelimeler beni üzüp yıpratıyor. Sanırdım ki ben çok fazla acı sözcük duydum. Meğer... Benim kalbim daha önce bir kelime yüzünden hiç bu kadar kırılmamış, acı çekmemiş.

 

Korkuyorum.

 

Gözlerimi nefes nefese açtım. Her şeyin bir rüya veya kâbus olduğunu sandım. Daha önce bir kez gördüğüm tavana bakınca yaşadıklarım beynimden süzüldü. Hatırladığım son anı... Karina'nın gözlerini açışı, kalbimin atışı, kıpırdayışı ve kahredici son... Korkuyorum deyişi.

 

Gözlerimi kırpınca kirpiklerimin ıslandığını fark ettim ve telaşla etrafıma bakınca odadaki yatağımda olduğumu gördüm. Karina'nın yanındaydım, ne olmuştu da burada yatar haldeydim? Yatağımdan doğrulup loş ışıkta hareket ettim, odadan çıkıp başımı koridora çevirdiğimde de Deren'in, Karina'nın odasının eşiğinde olduğunu, içeriye baktığını gördüm. 

 

Korkuyorum.

 

Gözümden bir damla yaş süzülürken, boşlukta yürüyormuş gibi ilerledim ve Deren adımlarımı duyup arkasını döndü. Beni gördüğünde yüzünde, kalbimdeki kadar karmaşık duygular oluştu. Bana doğru sertçe iki adım attı. "Bayıldın.”

 

Acaba... Mutluluktan mı bayıldım, üzüntüden mi?

 

Ellerim önümde titrerken Deren'e dolu gözlerle baktım. "Uyandı mı?"

 

Elini belime kaydırıp beni tutarken nihayet cevap niteliğinde gülümsedi. "Uyandı fakat sen kollarıma bayılırken gözlerini kapattı."

 

Uyandı ama ilk kelimesi korkuyorum, oldu.

 

Korkuyor çünkü her şeyi hatırlıyor.

 

Uyandığı için mutlu, hatırladıkları için üzgün şekilde içeriye baktım ve İsveçli doktoru Karina'nın yanında gördüm. Deren doktoru aramıştı, adam da gelmişti. Adamın numarasına daha önce sahip olmuştu anlaşılan. Beni fark ettiğinde gülümseyip, "Uyanmış," dedi, müjdeyi bana da vererek. "Kalp atışları, nabzı normal. Şu an beyni kendi başına çalışıyor."

 

İçeriye yürürken Deren beni tutarak geldi. Karina'nın yanına kadar gittim, yüzüne gözyaşlarıyla bakıp hıçkırırken duyulmaması için Deren elini ağzıma kapattı. Kulağıma eğilip hafifçe gülümsedi. "Ağladığını duymasın, üzülür."

 

Avuçlarımı yüzüme örtüp tüm gözyaşlarımı sessizce bıraktıktan sonra cihazlara baktım. Ah, beyin fonksiyonlarını sağlayan cihazın fişi bedeninden ayrılmıştı çünkü artık ona gerek kalmamıştı. Karina, artık o fiş olmadan yaşayabiliyordu. Bunun müjdesiyle gülümserken korkarak kızımın elini tuttum, sıcaklığına hayret dolu bir ses çıkarıp, "Aşkım," diye seslendim.

 

"Efendim," dedi Deren.

 

"Sana demiyorum ki."

 

Carlos'a, aileme hemen haber vermeliydim. Fakat daha önce kendim olanları idrak etmeliydim. Doktor Karina'nın burnundaki ince hortumları çıkarmıştı, kendi başına nefes alıyor ve Tanrım... Kirpikleri hareket ediyordu.

 

"Karina," diye seslendim kızıma, eski günlerdeki gibi. "Beni duyuyor musun?"

 

Dudakları sanki konuşacakmış gibi hareket ettiğinde heyecanla nefesimi tuttum. Fakat bu yaşanmadı. Omuzlarımı düşürüp elini tuttum, öpmek için dudaklarıma götürdüm. "Güvendesin, yanındayım. Annenlesin.”

 

Doktor kısık bir sesle araya girip, "Nerede olduğunu bilmiyor, muhtemelen hatırladığı son anı..." Doktor, Karina'nın başına bu kadar şeyin nasıl geldiğini biliyordu. "Yabancı bir yerde, üzücü şeyler yaşadığı. Bu yüzden... Gözlerini açmak istemiyor olabilir."

 

O adamları görecek diye korkuyordu.

 

Evet, anlamıştım. Zaten kendisi demişti, korktuğunu söylemişti. Bir anne olarak bu kelimeyi duymak o kadar acıydı ki...

 

"Üzerine gitmemem, onu ürkütmemem lazım ama o kadar heyecanlıyım ki!" Kızımı kaldırıp sarılmamak için savaş veriyordum. "Benim farkımda mı, anlamıyorum."

 

"Yarın hastaneye gidelim, travma sonrası stres bozukluğu için de bir pedagogla görüşelim..." Doktor çantasından çıkardığı eşyalarını yerine koyarken bana gülümsedi, Deren varlığını hem doktora hem de bana hissettirircesine saçlarımı okşamaya devam etti. "Kalp atışı, solunumu normal. Fakat beyin içini daha iyi gözlemlememiz lazım. Neyi ne kadar hatırladığını öğrenmeliyiz."

 

Keşke... Hafızasını kaybetseydi. Beni unutmasına bile razıydım, çektiği acıları hatırlamaması için.

 

"Babası ve ailem onu görmek isteyecek," dedim doktora.

 

Doktor düşünceli halde, "Bir süreliğine yeni yüzler görmemesi iyi olur," dedi. Bir hemşire olduğum için bunun onu kötü etkileyeceğini tahmin etmiştim. "Herkesten korkup rahatsızlık duyabilir. Sessizlik ve konfor alanı, hatırladığı ve sevdiği birisi dışında çok fazla insanı görmemeli. Korkup kendi rızasıyla uyumak isteyebilir, hiç cevap vermeyebilir."

 

Korkuyla, "Yok, onu rahatsız etmem," dedim. "Çok haklısınız, korkar! Maalesef benim yüzümden babası, dayıları onun için bir yabancı."

 

"Ben de mi görmeyeyim?" dedi Deren, hayal kırıklığına uğramış gibi.

 

Doktor, "Sizinle de hiç tanışmadıysa onunla yalnız kalmanızı önermem," dedi.

 

"Tanıştık aslında. Doğrusu... Ben onunla tanıştım, onun haberi yok."

 

Bir anlığına Deren'e baktım. Soğukkanlıydı ama heyecanını, ellerini nereye koyacağını bilemez halini görüyordum. Karina ve uyanışına duyduğum mutluluk onu dağıtıyordu. Doktoru çıkışa geçirene kadar gözlerimle onu izleyip Karina'ma döndüm. Korkuyla yanağına dokunup yüzüne alçaldım. "Sadece sen ve ben varız, gözlerini açabilirsin."

 

Parmaklarının titremesinden beni duyduğunu anladım ve çığlık atmamak için dudaklarımı ısırdım. Duygularım sesli sözcüklere dönüştükçe ürperdiğini anlıyordum, bu yüzden susmayı düşündüm ama bana bakmasına ihtiyacım vardı.

 

"Yalnız kalmak ister misiniz?"

 

Deren'in alçak sesli sorusunu kapının oradan duydum. Islak kirpiklerimi kırparak baktığımda bu soruyu neden sorduğunu anlamış oldum. Karina konusunda ona güvenmediğim, canımı Karina ile yaktığı için burada istendiğinden emin değildi. Başımı sallayıp koltuğu gösterdim. "Otur."

 

Cevapla rahatlamış şekilde gelip koltuğa oturdu. Yatağın yanından sarkan bacaklarım onun dizlerine sürtüyordu. Üzerimde, Deren'in giydirdiğini anladığım elbisem vardı. Ellerini gergin şekilde birleştirip yüzüme bakarken, "İyi misin?" diye sordu.

 

"Bilmiyorum." İtiraf ettim. "Gözlerini açtığında her şeyin bittiğini sandım ama korkuyorum dediğinde... Kalbime aynı anda onlarca bıçak saplandı. Benim kalbim böyleyse onun küçük, masum kalbini düşünemiyorum."

 

Deren sıkıntılı dolu ses çıkarıp elini dizime koydu, sıcaklığını hissettirir düzeyde okşadı. "Ben Nil'e haber verecektim ama şimdi çok heyecanlanır. Biliyorsun, Karina'yı öpüp yanaklarına falan dokunuyor, farkında olmadan onu ürkütür diye uyandırmadım."

 

"Nil'e, Karina uyandığında ilk kendisine haber vereceğimi söylemiştim." Kısık sesle, Karina'yı rahatsız etmeden konuşuyorduk. "Haklısın, heyecandan çığlıklar atabilir. Karina kor... korkuyorken pek iyi olmaz."

 

Deren birkaç saniye sessiz kaldı, parmaklarını dizimde bir geri iki ileri dolaştırdıktan sonra daha kararlı şekilde elimden tuttu. Benim elimde de Karina'mın eli vardı. Böylelikle üçümüzün eli birleşti. "Bir süre sonra senin varlığını hissettiğinde her şey yoluna girecek. Tekrar güvende hissedecek."

 

"Anne demeden önce korktuğunu söyledi. Hatırladığı tek duygunun korku olması öyle yaktı ki canımı..."

 

"Şşşt, yapma."

 

"Deren, bana tekrardan anne desin, lütfen..."

 

Deren diğer elinin içini yanağıma koyup başparmaklarıyla ıslaklığı iter gibi sildi. "Sana anne diyecek, sana tekrardan sarılacak. Sana sarılmak bana bile neler neler hissettiriyor. Kimbilir ona nasıl iyi hissettirecek."

 

Yanağım istekli şekilde avuçiçine yaslandı. "En son rüyamda sarıldım ona, biliyor musun?"

 

"Keşke bana daha çok şey anlatsan, bilsem," dedi.

 

İtalya'ya döndüğüm ilk günlerdeki rüyamı derinlemesine hatırlayıp, "Bir gece rüyama korktuğum, sevdiğim her şey girdi," dedim. "Önce Carlos girdi, beni kalbimden bıçakladı. Sonra Mark girdi olduğum yere, o da bıçak sapladı kalbime. Sonra sen..."

 

"Ben bunu yapmış olamam," dedi, rahatsızca.

 

"Hayır," dedim. "Sen o karanlık odaya girip, üzerime yürüdün... Kalbimdeki bıçakları çekip çıkardın, akan kanı durdurdun."

 

Deren'in yüzünde hafiflemiş bir ifade oluştu. "Bunu rüyanda dahi yapmış olsam... Çok kızardım kendime."

 

O yangını çıkararak gerçekte yaptın, cümlesi dudaklarıma kadar geldi ama o saniye hatalarımızı yüzlerimize vurmak için değildi.

 

"En son Karina gelmişti rüyama, sarılmıştım onunla. Bana kalkmamı, güçlü olmamı fısıldamıştı. O gün... Benim için değişimin, Karmen Russo olarak dönmenin başlangıcı oldu." Ama hâlâ gözlerimde yaşlar vardı, Karmen Russo olurken hayal ettiğim bu değildi. 

 

"Müzayedede, seni günler sonra gördüğümde görünüşünden, güçlü duruşundan bir şeylerin değişimini ateşlediğini anlamıştım," dedi. Parmakları gözyaşlarını, anılarla beraber itmeye devam ediyordu. "O kadar kararlı, güzel, çekici duruyordun ki... Sana olan özlemimle bu gördüklerim bir araya geldiğinde kalbime inecekti."

 

Yediremeyip, "Fakat hâlâ ağlıyorum," dedim.

 

"Keşke senin acılarını ben hissetsem, benim mutluluklarımı sen."

 

Gözlerini görmek için kirpiklerimin yukarıya doğru hareket etmesi gerekti. Birinden yuvan olmasını istemen gerekmez, o sana böyle bakıyorsa. "O zaman ben hiç acı çekmem, sen de hiç mutlu olamazsın.”

 

"Hiç bile olurum ben, sen ve kızlarım iyi olsun yeter."

 

Gözyaşlarım o kadar feci şekilde boşandı ki Deren tekrar ses çıkarmamam için elini yavaşça ağzıma kapattı. Hatalarımız, pişmanlıklarımız, suçluluklarımız... Hiçbirisi onun ruhumun kendisi olmasına engel değildi.

 

"Yaptıklarımı... Karina'ya anlatacak mısın?" diye sordum, korkuyla.

 

Eli hareket etmeyi kesti. "Yaptıkların?"

 

Karina'ya göz atıp suçluluk dolu sesimle, "En başından beri yaptıklarım," diye açıkladım. "Karina'ya, nasıl bir annesi olduğunu söyleyecek misin?"

 

"Hayır tabii ki," derken elini tamamen yüzümden çekti, ses tonundan kızdığını hemen anladım. "Küçücük kıza bunları mı anlatacağım? O yüzden yanında olduğumu, geldiğimi falan mı sanıyorsun? Karina'yı... Bu şekilde kullanacağımı mı? Öğrenmeyecek, asla. Karina'yı aramızdaki hatalara dahil etmeyeceğim. Söz verdim, yemin ettim."

 

Biliyordum ama Karina ile ilgili her konuda korktuğum için düşüncelerini öğrenmem gerekmişti. "Ya Nil'e?"

 

"Söyleyemem. Fakat ileride, biraz büyüdüğünde illaki öğrenecektir."

 

Doğru, öğrenebilirdi. Adını bir kez internete yazsa hakkında, hakkımda çok fazla şey görürdü. Edip Akşın bu sürece, tüm ülkeyi, basını, gazeteleri dahil etmişti. Bir şekilde geçmişimizden bir şey kopup önüne gelecekti.

 

"En azından planın işe yaradı," dedi Deren, avucunu kapatıp parmağımı içinde kıstırırken. "Suçluları, kızını buldun. Bu planı yapıp sonunda hiçbir şey kazanamasaydın hüsrana uğrardın."

 

Dudaklarımı dişleyip bakışlarımı kaçırdım. Kızını kaçırdığım adamdan hâlâ bunları duymak garip geliyordu. Karina'mın hareket eden kirpiklerini izleyip yatakta biraz daha yaklaştım. "Karnın aç mı, Karina?"

 

En son ne zaman yemek yedin, bebeğim?

 

Ona bir daha, "Evdeyiz," dedim. "Burası güzel bir yer, bizden başkası yok. Şu an gece yarısı, gökyüzünde yıldızlar var. Camdan deniz ve ay görünüyor. En sevdiğin oyuncağın da burada, üzerinde de... Sana yeni aldığım bir elbise var."

 

Ona kendisini, beni, etrafını anlatıyordum.

 

"Seni buldum, aldım, evimize getirdim. Her şey bitti, sen ve ben tekrar bir aradayız. Söylemek istediğin bir şey varsa anlatabilirsin, aşkım."

 

Dokunmaya bile korkuyordum.

 

"Aileni ve onu çağıracak mısın?" diye sordu Deren.

 

"Carlos'a söylemek istiyorum," dedim. "Aileme de sabah haber veririm. Zaten şu an Karina ile vakit geçiremezler, gece yarısı uykularından uyanmalarına gerek yok."

 

Karina'ya bakarken, "Böyle bir güzelliğe değer," dedi.

 

Yutkundum. Deren'in şefkatle bakması, şefkatle konuşması benim zaafımdı.

 

"Onunla tanışacağın için heyecanlı mısın?"

 

Başını hafifçe eğdi, sonra gözlerime baktı. "Evet. Umarım sever beni."

 

"Karina'm benim sevdiğim her şeyi severdi."

 

"Bu..." Üçümüzün birleşen ellerine baktık. "Tekrardan bir aradayız demek mi?"

 

"En az bir hafta boyunca beraberiz, değil mi?"

 

Baş salladı. "Minimum bir hafta diyelim."

 

Karina'ma yeniden bakınca içim ümitle doldu. O yıldız gökyüzüne geri döndü, zaten kendisinden başka ışığım yoktu. Bir de gölgem vardı, oldukça ateşli... Karina'mın yumuşak ellerinden son kez öpüp kalkarken Deren gözleriyle beni takip etti. "N'oldu?"

 

"Telefonumu alıp geliyorum," dedim.

 

"Bence Carlos'u da arama, uykusunu bölmeyelim şimdi," dedi.

 

Yaa, Carlos'un uykusunu çok da önemser...

 

"Kıskançlığın sırası değil şimdi."

 

Odanın ilerisindeki dolaba ilerledim, üzerine koyduğum telefonumu alıp Carlos'u aradım. İlk aramam yanıt bulmadı, geç bir saatti. İkinci kez aradığımda korkulu sesle, "Karina iyi mi?" diye sordu.

 

"Gözlerini açtı," diye coşkuyla fısıldadım. "Sonra kapattı ama konuştu da, Carlos!"

 

Carlos'un bölünen nefes sesini duydum. Yatağını terk ediyor olmalı ki çarşafların sesi geldi. "Aman Tanrı'm! Ne söyledi sana?"

 

Burukça, "Korktuğunu söyledi," dedim.

 

"Korkacağı hiçbir şey yok," dedi. Hızlı hareket ettiğini duyuyordum. "Ben hemen geliyorum, sonunda onunla tanışabileceğim! Doktoru da çağır, hatta hastaneye gidelim..."

 

Yatıştırır şekilde, "Doktor gelip baktı," dedim ve bir tartışmaya girmeden hemen söyledim. "Ben sana konum atacağım, hemen gel."

 

Aramayı bitirdim. Devam etseydi neden başka bir yerde olduğum hakkında tartışacaktım, şu an uğraşamazdım. Yatağın yanına geri dönerken Deren'e, "O telaşta bir de beni giydirmişsin, teşekkürler," dedim.

 

"Zevkti."

 

Karina'mın çalışmaya devam eden bir diğer cihazına baktım, kalp ritmini ölçüyordu. Altdudağımı ısırırken, "Eli kıpırdıyor!" diye fısıldadığını duydum Deren'in ve derhal Karina'ma baktım. Parmaklarının hareket ettiğini görünce de onun yapabilecekleriyle bir daha karşılaştım. O kadar güçlüydü ki... Yapabileceği her şeyi yapıyordu. Nedense elimi aradığını düşünüp o parmaklarını tuttum. "Sen benim elimi mi tutmak istiyorsun, aşkım? Hemen tutarım elini."

 

Güvende hissetmesi için tuttum elini ve Karina da parmaklarımı kavrayınca, gerçekten de amacının bu olduğunu anladım. "Sen de anneni özledin, değil mi?"

 

Geçmişte böyle olmadığıma yemin edebilirdim. Ama şimdi... Karina'nın her hareketinde, her hissettirdiğinde ağlayasım geliyordu. 

 

"Senin farkında," dedi Deren, kulağıma doğru. Nefesiyle ürperip boynumu kaşıdım. "Elimi tutmak istedi, sana güveniyor."

 

Neden açmıyordu gözlerini?

 

Belki de bir yerlerden Mark'ın çıkacağını zannediyordu.

 

Deren bizimle beklerken elini, yanağını çekinerek öptüm. Biraz sonra beklenildiği gibi dış kapının sesi geldiğinde Deren kafamı okşayarak çıktı. Birkaç dakika sonra boğuk konuşmalar eşliğinde yaklaşan adımları duydum. Dönüp baktım ve Carlos şaşkınlıkla içeriye girdi. "Hani uyanmıştı, gözleri kapalı."

 

"Bilinci yerinde ama gözlerini kapalı tutuyor," dedim kısık sesle ve aceleyle ekledim. "Dedim, korktuğu için yapıyor. Doktor kısa çaplı muayene etti, iyi olduğunu söyledi. Ama hatırladığı son şeyler yüzünden korkuyor."

 

Carlos'un kıyafetleri, saçları dağınıktı. Uykusunu bırakıp geldiği çok belliydi. Yatağın yanına kadar yürüyüp eğildi, artık fişe takılı olmadığını görünce hafifçe güldü. "Karina, senin uyanmanı bekliyordum bebeğim."

 

Gerçekçi ve endişeli şekilde, "Doktor tanımadığı herkesten korkacağını söyledi," dedim. "Heyecanlısın, seni görmesini istiyorsun ama korkabilir, Carlos."

 

Elini ağzının çevresinde dolaştırıp doğruldu, bariz bir heyecanla bana baktı. "Anladım! Ben... Korkutmak istemem tabii ki onu ama artık tanışmamızı istiyorum."

 

Fısıltıyla, "Bir anda olmaz, ürker," dedim.

 

İç çekerek başını salladıktan sonra beni, odayı ve kapı eşiğinde duran Deren'i epey bir süzdü. "Burada n'apıyorsun?"

 

"Birkaç günü burada geçireceğiz," dedim, bu konudaki kararlılığımı gösteren bir sesle. "Buraya da istediğin zaman gelip Karina'yı görebilirsin."

 

Dudaklarını ısırıp bundan hiç memnun olmadığını söyleyen gözlerle baktı. Fakat karşı çıkacak bir durum sözkonusu değildi, zaten normalde de bizimle yaşamıyordu. Deren'in az önce kalktığı koltuğa oturup geriye yaslandı, kollarını göğsünde bağlayıp Karina'ya odaklandı. "Tabii ki istediğim zaman geleceğim."

 

Deren Türkçe bir şeyler söyledi. "Bunun sonsuza kadar devam edecek olması çok sinir bozucu."

 

Evet, Carlos ile Nalan'ı hayatımızdan çıkaramazdık.

 

Carlos, ne söylediğini anlamasa da homurdanmasından iyi bir şeyler demediğini anlayıp gözlerini devirdi. İlişkilerinin gerginlik düzeyinin artmamasını dilerken Deren odaya girip yanıma kadar geldi. "Saçların ıslak, kurutalım."

 

Elimi saçlarıma götürdüm. "Kendiliğinden kurur."

 

"Ben kuruturum," diyerek elimden tuttu, yavaşça kendisine çekti. Kapıdan çıkarken gözlerimi Karina'dan ayıramadım. O kadar heyecanlıydım ki garip sesler çıkarıyordum. Odamdaki ebeveyn banyosuna girerken Deren çıkardığım sesleri fark edip gülümsedi. "Carlos yanında, endişelenme."

 

Aynanın önüne geçtim ve Deren kurutma makinesini fişe takıp saçlarımı kurulamaya başladığında aynadaki yansımasını izledim. Belki gerçekten çok yakışıklıdır, belki de benim güzellik anlayışım odur... Belki de sevdiğimden güzel görünüyordu gözlerime. Ciddiyetini takdir ettim ve saçlarımı kurulayıp tararken hafif hafif kokladığını gördüm. Saçlarımı her kokladığında gözlerini yumacak gibi oluyordu.

 

Biraz sonra saç kurutma makinesini tezgâha bırakıp saçlarımı elleriyle düzeltti. "Sana bir şey sormayı istiyorum," dedi.

 

Elleri saçlarımda bu yavaşlıkla, sıcaklıkla dolaşırken yabaniliğimden kurtulmuş, evcimen oluvermiştim. "Sor tabii."

 

"Sen Karina'yı çok seviyorsun, ona çok bağlısın." Cümleyi kurarken doğru kelimeleri aramaya başladığını anladım, Deren'i çok iyi tanıyordum. "Onu... Teşhis etmeden öldüğüne nasıl inandın? Son ana kadar onu arayacak birisisin."

 

Suçluluk duygusu vücudumu katılaştırdı, kalbimin içimde sertleştiğini hissettim ve kaybolup gitmeden gözlerindeki aşka tutundum. "Onu ararken aklımı kaybetmeye başlamıştım, polise her gittiğimde sinir krizi geçirip hastanelik oluyordum. Yine hastanede olduğum bir gün... Bana Karina'nın ölüm raporunu getirdiler, şu an bile parça parça hatırlıyorum. Boğulduğunu, böbreğinin alındığını söylediler. Şiddet gördüğünü, dayanmaya çalıştığını... Çok inandırıcıydı ki gerçekti de. Yine de inanmadım, reddettim, kızımı bulacağımı söyledim. Halimi görünce doktor beni psikiyatriye yönlendirdi, onlar da hastaneye kapattı beni."

 

Deren'in elleri, kelimelerin sonlarına kadar hareket etti fakat sonra öfkeli bir sertlikle kafamda durdu. "Hastane mi? Seni... ruh hastası olarak hastaneye mi kapattılar?"

 

Bunu hiç söylememiştim, özellikle saklamamıştım ama anlatacak çok şey vardı, belki de sırası gelmemişti. "Evet," dedim, sesimden bile belliydi bundan nefret ettiğim. "Oraya yatınca, o kadar ilaç alınca, doktor ve hemşireler sürekli kızımın öldüğünü söyleyince... Üstelik Karina hiç rüyama gelmeyince ben artık gerçekten inandım onun öl... öldüğüne, inandırıldım. Meğer uyuyormuş, ölmeye çok yakınmış."

 

Deren duyduklarını hazmetmeye çalışır gibi başını önüne eğdi, şakağını sertçe ovaladı. Bazen kolaylıkla ruhsuz birisi olabiliyordu, bazen de o kadar derinden anlıyor ve hissediyordu ki beni, neden ruhum olduğunu anlıyordum. "Hepsi işin içindeydi demek ki," dedi öfkeyle. "Mark onları tutmuş besbelli. O ölüm raporunu hazırlayanı, yardım edeni, hastaneye yatırıp sana kötü davrananları... Hepsini."

 

"Kızımı unutturmaya çalıştılar. Beni delirtmeye çalıştılar."

 

Huzursuzca gözlerime döndürdü bakışlarını. "O zaman... Seni asla tedavi etmediler, yanlış ilaç verdiler."

 

"Ben de düşündüm ama Karina önceliğim olduğu için henüz o duruma vakit ayırmadım."

 

Deren arkasını dönüp birkaç saniye ellerini sıktı, ardından içindeki duygudan kurtulmak için yumruğunu duvara geçirip bir küfür savurdu. Aynadan sırtını, duvardan çektiği yumruklarını yüzüne kapayıp sakinleşmeye çalışmasını izledim. Ben bir süredir bu gerçeklerle yaşadığım için yeniden hırpalanmıyordum ama onun sinirleri altüst oluyordu.

 

"Türkiye'ye bir ziyarette bulunmamız gerekecek," dedi kinlenmiş halde. "Hayatlarını sikeceğim onların."

 

Yönümü kendisine çevirip bir adım attım. "Ben de. Karina'nın uyanmasını bekliyordum, o uyandığına göre yakında Türkiye'ye gideceğim." Deren bana dönerken hâlâ yumruklarını sıkıp gevşetiyordu. "Nil... Edip'i seviyor mu?"

 

İlgisi hâlâ az önce öğrendiği gerçeklerde olduğu için soruma odaklanırken sorun yaşadı. "Maalesef, evet. Edip, Nil'e sevecen görünmeyi her zaman başarmıştır."

 

Nil... Edip'i bir daha görememekten yana üzüntü duyacak mıydı?

 

Deren düşüncelerimi duymuş gibi kafasını hemen iki yana salladı. "Öyle bir adamın Nil'e hiçbir katkısı olmaz! Mezara kurşun sıkan bir adam, zaten görüşmesin benim kızımla!"

 

Evet, Edip'in Nil ile görüşmemesi zaten iyiydi. Nil... unuturdu zamanla. Fakat ben unutamazdım, onun Karina'nın mezarına kurşun sıktığını.

 

Kinlenmiş şekilde baş sallarken, Deren yanıma tekrar gelip beni omuzlarımın arkasından tuttu. Vücudumu kendisine çektiğinde ellerim belinin yanlarına hafifçe temas etti. "Bana neden hastane olayını hiç söylemedin?"

 

Durgunca, "En başta... Türkiye'deyken söylememe sebebim tekrardan hastaneye yatmaktan korkmamdı," diye itiraf ettim. "O ilaçlardan, kızımı unutmaktan korktum. Fakat abilerim beni kaçırmak için avukatla anlaşma yaptılar, hastaneye yatırıldım. Buraya geldiğinde, tekrardan görüştüğümüzde de anlatacak o kadar şey birikti ki bir türlü konuşamadık."

 

Deren'in dokunuşları şefkatli bir hal aldı, gözlerinde de karanlık bir hüzün açığa çıktı. "Sen Nil'i kaçırır... alırken belki de o ilaçların etkisindeydin, o adamlar psikolojini bozduğu için yanlış kararlar verdin."

 

Deren'in bunu doğrulamamı isterkenki hali çok saf, nedense masum görünmüştü gözüme. "Tamamen ilaçların suçu değildi, Deren. Biliyorum, böyle olmasını isterdin ama çoğu zaman yaptıklarımın bilincindeydim."

 

Beni kalbinde, aklında, vicdanında haklı çıkarmaya çalışıyordu.

 

"Ama bence ilaçlar da etkilemiştir," dedi kafasını sallayarak.

 

Ona dayanamayan, kıyamayan ben oldum. Beni sevdiği şekilde, elimin tersiyle yanağına dokundum. "Evet çünkü zihnimde hep bir sis vardı, önünü göremediğim adımlar attım. Sonra... Sana vardım, âşık oldum. Önünü görememek insanı bir uçuruma da sürüklerdi ama beni sana sürükledi. Şanslı mıyım, şanssız mıyım, bilmiyorum..."

 

Hiçbirisiyle mücadele edemedi, duyguları gözlerinden taştı. Yutkunarak yanağındaki elimi tutarken, "Seni orada çok incittiler mi?" diye sordu.

 

"Çok çok kötüydü! Sen beni cezaevine sokmaya çalışıyordun, hastaneye gitmemin kurtuluş olacağını sanıyordun ama asıl orası benim için bir cezaydı." Hastanede geçirdiğim günler gözlerimin önünde belirdi, anılarıma kan sıçramış gibi hissettim. "Orada öylesine aciz, zavallıydım ki... Anlatmaya bile utanıyorum."

 

"Böyle tarif etme," dedi rahatsız olarak. "Senden, bu dünyada birinden alınacak en kötü şeyi, kızını almışlardı. Dünyanın en güçlü insanı bile bunun yüzünden dizlerinin üzerine çökerdi, aciz veya zavallı olduğundan değil."

 

"Sen de o gün üzüntüden yaşamıştın bunu. Dizlerinin üstüne çöküp ağlamaya başladığında çok üzülmüştüm ama hiçbir şey yapamamıştım."

 

Deren, hangi günden bahsettiğimi anladı. Neden yaptığım acımasızlıktan bahsettiğimi, ateşini körüklediğimi bilmiyordum. Belki ben de kendimi hiç affedemediğimden yapıyordum. "Hatırlamak istemediğim bir gün," dedi, gözlerini çekip.

 

"Karmen! Karmen!"

 

Carlos'un sesini aynı anda duyduğumuzda derin bakışlarımız bölündü. Ana uyum sağladım ve endişeyle arkamı dönüp koştum, Deren peşimden gelirken Karina'nın odasına gittim. Eşikten geçer geçmez ise durdum. 

 

Karina'm gözlerini yeniden açmıştı.

 

Kalbim zamandan bile hızlı hareket etti, deli kuvvetiyle çarptı. Tavana dönük gözlerine bakarak içeriye girerken yeniden bayılmamak için bilincimi sakin tutmaya çalıştım. Şaşkınlıkta ayakta dikilen Carlos'un yanından geçip yatağın yanına oturdum, korkarak üstündeki örtüyü tuttum. "Karina'm, aşkım, merhaba."

 

Sesimi duydu, dahası beni fark etti. Gözleri tavandan kayıp bana çevrildiğinde cehennem gibi geçen aylar sonra ilk kez göz göze geldik. Sevinç dolu çığlığımı atacakken onu korkutmamak adına dudaklarımı ısırdım, gözlerine karşı verdiğim ağlamama savaşını kaybedip hıçkırırken de elini yavaşça tuttum. Bakışları donuktu fakat derinlerindeki korku... Dünyadaki tüm kötülükleri görmüş bir meleğe baktığımı hissettirdi. "Güvendesin," dedim gözlerinin içine doğru. "Evdeyiz. Sen ile ben. Beraberiz." Burada Mark yok demek istiyordum ama onun adını duymasına tahammül edemezdim.

 

Beni duyduğunu, anladığını parmaklarının hareketinden fark ediyordum. Sakince nefes alırken gözlerini yavaşça açıp kapattı. Sonra ağır ağır Carlos'a, içeriye girmiş olan Deren'e bakıp tekrar bana döndü. Boşluğun içinde, her şeye yabancıymış gibiydi. "Bir süredir uyuyordun, ben seni bekliyordum. Uyandın, bana geri döndün. Seni çok özledim, Karina. Her gün, her saat seni düşündüm. Sen elime dokununca, gözlerini açınca dünyalar benim oldu. Sen de... beni özledin mi?"

 

Onunla İtalyanca konuşuyordum, Türkçe bir şeyler de biliyordu ama daha çok İtalyanca anlıyordu. Anlaması için ona zaman verdim ve gözlerini ellerimize kaydırıp tekrar bana baktığında, dudakları titredi. Umut ve korkuyla, "Beni özledin, değil mi?" diye sordum. "Beni hâlâ seviyorsun, değil mi?"

 

Gözleri ağır ağır kırpıştı, ağzı hafifçe açık kaldı. Atan kalbine baktım ve Karina elimi sıktığında tüm yüzüm aydınlandı. Ben de seni özledim, der gibi gözlerini kapayıp açtı. 

 

"Aman Tanrı'm," diye fısıldadım nefesim daralırken. "Deren... Deren gördün mü? Evet dedi sanki bana."

 

"Gördüm bebeğim."

 

Karina gözlerini benden ayıramazken yanağımdaki yaşları temizleyip, "Hadi, beni özlediysen gözlerini bir daha kapayıp aç," dedim.

 

Deren güldü. "Oyun oynama çocukla."

 

Karina gözlerini kapattığında beni özlediğini göstermek için geri açacağını sandım ama yapmadı. Bunun üzerine Carlos tedirgin şekilde, "Bu sefer n'oldu?" diye sordu.

 

Karina'nın yüzü ve gözleri belli belirsiz buruşunca köşedeki abajura baktım. "Uzun süre karanlıktaydı, ışık ve sesler gözünü kamaştırıyor."

 

Carlos hemen abajuru kapatmaya uzanıyordu ki, "Yapma," dedim. "Artık karanlıkta değil, zaten ışık da loş. En nihayetinde ışığa alışması gerekecek, şimdi ertelesek bile sonra."

 

Carlos elini çekip Karina'ya endişeyle baktı. "Çok uzun süredir karanlıkta olmasını kabullenemiyorum."

 

Karina'ya yaklaşmasını, etkileşim kurmasını istiyordum ama kızımı ürkütmekten korkuyordum. Sanıyorum ki Carlos da bu yüzden çekimser davranıyordu.

 

"Hastaneye götürelim," dedi Carlos. "Kontrol etsinler, vücudu, zihni nasıl öğrenelim."

 

"Tamam sen ambulansı ara," dedim Carlos'a.

 

O telefonunu çıkararak odadan ayrıldığında Deren bize yaklaştı. Karina'ya eğilip onun gözleri kapalıyken yüzüne daha yakından baktı. Rahatsız etmek istemediği için olacak ki hiç konuşmadı.

 

Bana dönünce de, "Senin bu versiyonun çok güzel," diye fısıldadı. "Erkek versiyonun nasıl olur acaba?"

 

Üstü örtülü imasına dudak kıvırırken, "Abilerim gibi olabilir," dedim.

 

Deren irkilerek doğruldu. "O zaman kalsın."

 

Çıkışa yürüdüğünde arkasından güldüm. Arada benimle şakalaşıyordu, mizah anlayışını seviyordum. Çıkmak üzereyken dönüp baktı. "Yaman'ı uyandırayım, biz dönene kadar Utku ile Nil'e baksın."

 

"Olur."

 

O uzaklaştığında Karina'm ile ilgilenmeye devam ettim. Alçalıp saçlarına dokundum. "Acaba aç mısın, güzelim? Bir ihtiyacın var mı? Bana söyleyebilir misin?"

 

Gözlerini açmaya başladığında nefesimi tuttum. Doğrudan beni gördü ve ben onun gözlerindeki karanlıkta boğuldum. Bakışlarında korku, bilinmezlik, sahipsizlik vardı. Dahası... acı vardı.

 

Carlos, "Ambulans geliyor, hazırlanalım," diyerek odaya girdiğinde Karina'nın sık kirpiklerinin arkasındaki bakışlar irkildi. Buna rağmen gülümsemeye çalışıp saçlarına yavaşça dokundum. "O yabancı değil aşkım, sorun yok."

 

Carlos geldiğinde onun bizi izlediğini gördü. Heyecanlandı, Karina'ya gülümseyip elini salladı. "Merhaba."

 

Acımı yüzüme yansıtmadan doğruldum, o huzursuzca karanlığa geri dönerken de üstüme bir şey almak için odadan çıktım. Gözyaşlarımı tutarak dolaptan bir ceket alırken hıçkırığım hislerimi yansıttı.

 

Yalvarırım bana bir daha acıyla bakmasın.

 

Hazırlandım, yanıma çanta ve eşyalarımı alıp koridora çıktığımda Deren'i Yaman ile gördüm. Buraya doğru yürüyorlardı. "Uyanmış.”

 

Kızımın acısı duygularımı gölgelemişti. Kısık sesle, "Evet," dediğimde Yaman kafasını içeriye uzattı. Karina'ya bakarken yaralı yüzünde hayranlık dolu gülümseme oluştu. "Canım benim, nasıl şaşkın bakıyor."

 

İçeriye girip Carlos ile Karina'nın bakışmasına eşlik ettim. Yanlarına geldiğimi gördüğünde, "Benden korkuyor mu?" diye sordu acıyla. 

 

Karina'nın donuk, derinlerinde korku olan gözlerine bakarak, "Bilmiyorum," dedim üzgünce. "Belki de."

 

Carlos başını bana çevirdi, dişlerini sıkarken öfkeyle fısıldadı. "Senin yüzünden," diyerek yanımdan geçti, Deren ile Yaman'ın arasından dışarıya çıkıp koridorda dört dönmeye başladı.

 

Deren, Carlos'un fevriliğini iki dakika kadar izleyip bana döndü. Karina ile olan bakışmamıza dahil olup Türkçe, "Her şeyin bedelini ödedin, artık sana bu kadar kızgın olmasına gerek yok," dedi.

 

Karina'mın vücudu pek hareket etmiyordu, yalnız gözlerini yavaşça çevirip bakıyordu. Deren'e baktığında, sevdiğim adamın bakışları yumuşadı. Karina ile göz teması kurduğunda heyecanlandığını fark ettim. Ona göz kırptı.

 

"Hiç konuştu mu?" diye heyecanla sordu Yaman. "Sağlığı nasıl?"

 

"Korktuğunu söyledi," dedim hüzünle. "Ama korkmasına gerek yok. Bunu ona hissettireceğim."

 

Birazdan ambulans geldiğinde, Deren ile Carlos odaya girdi. Ambulans çalışanları da geldi ve yola çıktığımızda Karina olan biteni açık gözleriyle, tepki vermeden izledi. Yolda abimi aradım ve telefonu biraz çaldıktan sonra, "Bir şey mi oldu?" diyerek açtı saat geç olduğu için.

 

Hüzün ve mutluluk karışımı bir duyguyla, "Salvador," diye fısıldadım. "Sicilya... Yeniden Karina'nın kalbinin attığı yer oldu."

 

Abimin nefesi kesildi, ardından yengemin abime sorduğu soruları duydum ama ona bile cevap veremedi. Sonra abim gülmeye benzer sesler çıkarıp, "Uyandı mı?" diye teyit etti.

 

"Evet," dedim Karina'mın gözlerinden ayrılamadan. "Gözlerime bakıyor şu an, hastaneye gidiyoruz. Siz de gelin."

 

Abimin yengemi öptüğünü, coşkulu şekilde ona olanları anlattığını duydum. Telefonu kapatmadan elinden bırakmış olmalıydı. Gülerek çağrıyı ben sonlandırdım, hastaneye gidene kadar Karina'mın saçlarını okşayıp sakin kalması için gülümsedim.

 

Gözlerinin derinliklerinde acı bir bakış vardı.

 

Belki de her şey gözlerinin önünden geçiyordu.

 

Hastaneye geldiğimizde onu derhal odaya aldılar. Doktor ve hemşireler hassas kızımı daha yakından, ürkütmeden incelemeye başladı. Gözlerini, kalp atışını, soluğunu kontrol ettiler. Ben odanın köşesinde dikilirken Deren ile Carlos koridoru adımlıyordu. Karina ise gözlerini tavana dikmiş, yapılan müdahalelere tepki vermeden duruyordu. Birkaç test için odasından çıkardık, geri döndüğümüzde yine aynı hassasiyetle yatağına bıraktık.

 

Sabahın ilk ışıklarında Karina'ya uygulanan testler bittiğinde doktor beni odanın bir kenarına nazikçe çekti. Deren ile Carlos açık kapıdan bize doğru bakarken, doktor ıslak gözlerime tebessüm etti. "Beyninde kalıcı bir hasar gözlemlemedim. Henüz hafıza kaybı belirtisi yok, herhangi bir zihinsel gelişiminde kayıp da yok. Konuşma becerisi yerinde, zaten sen de konuşabildiğini söylemiştin. Böbrek konusu... En ciddi sıkıntımız bu olabilir. Vücudu çok zayıf, bu yaştaki çocuk için uzun süredir yetersiz ve eksik besleniyor. Ne yazık ki... Çok yorgun, olduğu yere yabancı, ne yaşadığını anlamıyor."

 

Evet, bir anne olarak, bir hemşire olarak bunları ben de biliyordum. "Zaman içinde bedeni gelişimine devam edebilir. Bu kadar savaştıysa... Bir anlamı olmalı."

 

Doktor omuzlarımı sıkıp bir daha gülümsedi. "Kızın gerçekten çok güçlü, umarım bundan sonrasında da hayata geri dönmeyi başaracaktır."

 

Doktorla konuşmaya bir süre daha devam ettim ve Karina'nın odası yavaşça boşalırken koridordan gelen sesleri duydum. Abilerimin geldiğini anlayarak baktım ve koridora çıkıp onlara yürüdüm. Üç abim ve yengem, uykudan uyandıkları belli halde buraya yürüyorlardı. Kendimi en önde yürüyen Salvador'un kollarına attığımda, beni iri kollarıyla sarıp sordu. "Nerede? Nasıl?"

 

"Odada. Doktorlar muayene etti, ilgilendiler. Çok şaşkın, ne olduğunu anlamıyor, korkuyor..."

 

Noah heyecanla, "Gözleri açık mı?" diye sordu.

 

"Evet," dedim ve abimin kollarından çıkıp sırasıyla yüzlerine baktım. Gözlerini iri iri açmış, merakla bakıyorlardı. Telaş içinde giyindikleri belliydi. Enrica ve bir diğer koruma koridorun ucunda belirmişti. Angel beni çekip sıkıca sarılırken, "Görebilir miyiz?" diye sordu.

 

"Evet ama..." Endişeyle dile getirdim. "Doktor, farklı ve tanımadığı yüzleri tehdit olarak algılayacağını düşünüyor, ben de öyle. O yüzden bir arada çok kalmasanız iyi olur, korkar. Hem yaşadıkları düşünülünce..."

 

"Hiç meraklanma, bebeğim." Dante saçlarımdan öpmek için eğildi. "Uzaktan bakarız, onu korkutmayız."

 

"Gelin," dedim hevesle ve onlarla kapıya doğru yürüdüm. Deren beni izlerken, Carlos da oda kapısından Karina'ya bakıyordu. Doktorlar içeride loş bir ışık yakmıştı çünkü kızımın ışığa hassasiyetinin farkındalardı. Kapının önünde durduğumuzda abilerim ve Angel içeriye, yatağa baktılar. Karina'yı gözleri açık gördüklerinde ise hepsinden hayret dolu bir ses çıktı. Karina'mın donuk bakışları tavandan aşağıya kayıp önce beni, sonra ailemi buldu. Öylesine boş ve yabancı bakıyordu ki...

 

"İnanamıyorum," dedi Angel, ağlamaklı bir sesle. "Resmen uyanmış! Uydurmamışsın!"

 

Gözlerimi devirdim. "Aşk olsun, Angel."

 

"Şaka şaka."

 

Abilerim sessizce Karina'yı izlemeye devam ettiler. İçeride yalnız bir hemşire kalmıştı, hâlâ Karina'nın belgelerini kontrol ediyordu. Dante arkamdan sarılıp eğlenen bir sesle, "Resmen bize bakıyor," dedi. "Özellikle bana bakıyor, fark ettiniz mi?"

 

Dante'nin abilerim arasında kendini en çok beğenen olduğuna şüphe yoktu. İtiraf da edeyim, abilerimin sivri, dikkat çekici yakışıklılıkları vardı. "Hayır," dedi Noah, Dante'yi ittirdiğini fark ettim. "O sana bakmıyor, sen onun baktığı yerde duruyorsun. Bak, yer değişince şimdi bana bakmaya başladı."

 

"Kızımın kafasını karıştırmayın," diyerek azarladım onları.

 

Yengem heyecanlı şekilde, "Çok güzel, uzağında durmak çok zor," dedi.

 

Dante ve Noah sanıyorum ki onların çocuklarının olamadığını biliyordu, ya da aradan geçen senelerden sonra anlamıştı.

 

"Gözleri çok güzel, kocaman," dedi Salvador, ses tonundan gülümsediği çok belliydi. "Sicilya, artık gerçekten Karina'nın kalbinin attığı yer."

 

"Karina Russo," dedi Dante.

 

Karina'nın gözleri tekrardan bana dokunduğunda yüreğimi kaplayan sıcaklığa inanamadım. Onun yokluğunda buz olan her şey şimdi eriyecek kadar sıcaktı. Aileme, "Babama haber verdiniz mi?" diye sordum.

 

"Hayır," dedi Salvador. "Uykusunu bölmek istemedik. Üstelik heyecanlanır, gelmek ister, kendisini yorar."

 

"Böylesi daha makul," dedim söylediklerine katılarak. "Birkaç gün geçsin, Karina daha iyi olsun, belki kendisi yürüyerek gelir."

 

Yengem neşeli bir şekilde Salvador'a sarıldığında, ona burukça baktım. Angel'ı gerçekten çok seviyordum.

 

"Seninle hiç konuştu mu?" diye sordu Noah bana.

 

Kapının önüne dizilmiş halde, hâlâ en küçük Russo'ya bakarken, "Konuştu," dedim dağılmış şekilde. "Korktuğunu söyledi. Gözlerini açar açmaz korktuğunu söyledi, canım çok acıdı."

 

Dante bir daha bana sarılıp kafamın üstünden öptü, dudaklarını saçlarımda dolaştırdı. "Bir bilse artık korkmaması gerektiğini, ona siper olacak onlarca insan olduğunu..."

 

Islanan gözlerimi hemen sildim. "Ona... daha iyi bir anne olacağım, hep koruyacağım, bir daha asla... onu yalnız bırakmayacağım."

 

"Aşkım, sen zaten çok iyi bir annesin," dedi Angel, kollarını Dante'ye rağmen bana dolamaya çalışıp yanağımdan öperken. "O da senin ne kadar iyi bir anne olduğunu bildiğinden sana dönmek için savaştı. O kadar iyi ve harika bir annem var ki hemen yanına dönmeliyim dedi."

 

Yengemin teselli cümlelerine dudak kıvırırken elini sıktım ve Karina'mı sessizce izlemeye devam ettim. Hiçbir şeyin farkında olmayan bu masum haline içim gidiyordu. Gözlerinden, her an birer damla yaş düşecek gibiydi. Ben anlıyordum onun her şeyden korktuğunu, o da anladığımı anlıyordu.

 

Avucuma öpücük koyup ona doğru üfledim. Gözlerini havada dolaştırıp sanki öpücüğümü aradı.

 

Aman Tanrı'm...

 

Hemşire odadan ayrılırken biz de kapıdan biraz uzaklaştık, onun söylediklerini dinledik. Abilerim ve Carlos ona daha yakın olmak için çıldırıyordu ama korkmasını da istemiyorlardı. Doktor birazdan dönüp Karina'yı götürebileceğimizi söylediğinde Salvador abim direkt, "Malikâneye gidelim," dedi.

 

Deren yaslandığı hastane duvarından sertçe doğruldu. "Hayır, Karmen ile Karina benimle gelecek. Konuşup anlaştık Salvador, sorun çıkarma."

 

Abilerim doğrudan ona kilitlendiler, üstelik bu kez Carlos da. Bu kadar fazla oldukları için Deren hepsine sırasıyla bakıyordu. "Şartlar değişti," dedi Dante. "Yeğenimiz için bizim ev daha uygun. Üstelik hep bizimle yaşayacaklar, bu yüzden nerede uyandığı, ilk nereyi keşfettiği çok önemli. Bize güvenmesi için etrafında olmalıyız."

 

"Düzeltmeme izin ver," dedi Deren ama konuşurken izin alacağı falan yoktu. "Karmen ile Karina'nın bundan sonra hep sizinle yaşayacağı nereden çıktı? Sonuçta Karmen'in hayatında ben varım."

 

Kastedilen açık olduğu için Salvador hiddetlendi. "Yoksun. Seni istemiyor. Onu manipüle edip duruyorsun, kafası karıştığı için seninle.”

 

"Benim adıma konuşma," diyerek araya girdim.

 

Salvador'un odağı bu kez ben oldum. "O da senin adına konuşuyor."

 

"Biz bir sayılırız," dedi Deren, sıkılmış bir sesle. "Anlaşma yaptık, sözünüzde durun. Karina'yı dilediğiniz zaman gelip görebilirsiniz... Tabii çok gelmeyin, müsait olmayabiliriz."

 

Carlos yanımızdan uzaklaşıp kapıdan Karina'yı izlemeye başladığında, abilerim Deren'in imasını anlamış şekilde dik dik baktılar. Deren ise bunu hiç umursamadan bana dönüp göz kırptı.

 

"Ruh hastası," diyerek koridordaki koltuğa oturdu Noah. "Karmen, sen terapiye gidiyorsun ama bu adamla yaşarsan asla işe yaramaz."

 

Abilerim onu onaylayan birkaç ses çıkarırken, yengem de Deren'e ters ters baktı. Salvador'a suç attığı için ona hâlâ kızgındı. Deren Noah'ın söylediğinin üzerine birkaç saniye dalıp gitti, sonra bana çevirdi gözlerini. "Terapiye mi gidiyorsun?"

 

"Senin yüzünden ihtiyacı var maalesef," dedi yengem. Sırf Deren'e gıcık olduğu için bunu söylemişti ama Deren bunu sorgular şekilde yüzüme bakakaldı. "Benim... yüzümden mi?"

 

"Hayır," dedim hemen. "Evde konuşuruz, olur mu?"

 

Abilerim, ben Deren'e onunla bir hafta geçireceğimin sözünü verdiğim için daha fazla ısrar edemediler. Doktor ve hemşireler kızımı bir daha kontrol ettikten sonra hastaneden ayrıldık. Abilerim eve giderken Carlos da kendi evine geçti, hiç gitmeyi istemediği belliydi ama sonuçta uzun süre boyunca bizimle de kalamazdı. Karina'nın bundan sonra benimle yaşayacağı açıktı.

 

Eve ambulansla geldiğimizde artık neredeyse sabahtı, günün ilk ışıkları evi aydınlatıyordu. Korumalar Karina için bana sevinçlerini iletirken, ambulans çalışanları onu eve taşımıştı. Yaman'ın salonda olduğunu gördüm, geldiğimiz an sorularını sıraladı. O da gözlerini Karina'dan alamayanlardandı, herkes onun mucizesinin farkındaydı.

 

Karina yatağına kibarca yerleştiğinde ve ambulans, sağlık çalışanlarıyla gittiğinde yorgun şekilde yanındaki koltuğa çöktüm. Karina'm aylar sonra güneşi hissediyordu, camdan dışarıya bakarken gözlerini kısıp yüzünü buruşturdu. Oysa güneş teninde o kadar güzeldi ve parlıyordu ki... Ben, Deren ve Yaman onu hayranlıkla izlerken, Karina'm güneşe doğru mayıştı, gözlerini yumdu.

 

"Kızım," diye seslendim kalbime.

 

Gözleri tekrar açıldı ve bana döndü. Bakışları hareket ederken vücudunu, kafasını pek çevirmiyordu. Fakat bedensel bir sorunu olmadığını doktorlar teyit etmişti. "Güneş sıcak ve parlak, değil mi? Gözlerin acıyorsa perdeleri kapatayım mı?"

 

Sanki söylediklerimi anlamıyormuş gibi bakınca üzüldüm. Fakat sonra tekrar güneşe dönüp yüzünde yumuşak bir ifade oluştuğunda ışığa alıştığını anladım.

 

Deren heyecanlı bir fısıltıyla, "Nil birazdan uyanır," dedi.

 

Yaman da gülen bir ses tonuyla, "Karina'nın uyandığını görünce delirecek," dedi.

 

"Sanırsın gerçekten kardeşler, öyle bağlandı," dedi Deren.

 

"Ee, o zaman bir tane de gerçek kardeş yaparsınız, ikisinin de kardeşi olmuş olur," dedi Yaman, sesi bayağı ciddiydi.

 

Kafamı çevirince Deren'in onu takdir eden bakışlarını gördüm ve "Bunun için birinin yalvarması lazım," dedim.

 

Deren hâlâ mı, der gibi bakıyorken Yaman kaş çattı. "Deren'in, bunun için sana yalvarmasını mı istiyorsun?"

 

"Evet, bence çok makul."

 

"Rüyasında görür," dedi Deren, Yaman'a.

 

Yaman, Deren'e umutsuzca baktı. "Ben bundan pek emin değilim."

 

Karina'ma dönerken sırıttım ve Deren'in ona homurdanmaya başladığını duydum. Kızıyordu, çok gururlu olduğu için kendisine laf söyletmiyordu. Yaman bezgince söylendi. "Karmen'e çok âşıksın Deren, her şeyi yapabilirsin. O yüzden ben sana güvenemiyorum."

 

Karina'mın açıp kapattığı gözlerini, kalbimi tutarak izledim. Konuşmamdan korkmadığını anlamıştım, bu yüzden onunla konuştum. "Seni özlediğimde hep kalbimi tuttum, Karina'm. Şimdi de ellerinden tutuyorum. Sürekli seni öpmek istiyorum. Biraz toparlan, hemen sarılacağım sana!"

 

Omuzları dingince inip kalkarken kalbi sakince atıyordu. Artık cihazlara bağlı değildi, fişi çekilecek diye korkmama gerek yoktu.

 

"Aç mısın?" diye sordum.

 

Karina açlık hakkında bir şey bilmiyormuş gibi bana bakmaya devam edince, birleşen ellerimizi kaldırdım. Kalbime götürdüm ve kalbim onun minik avucuna doğru çarpınca gülümsedim.

 

Kızımın kalbimde hareket eden küçük parmaklarına kıkırdadım. Beni gördüğü için sevinmesini, mutlu olmasını istiyordum. "Sana bir arkadaş getireceğim, Karina. Onu görmek ister misin? Yalnız kalmak istiyorsan da kalabilirsin, aşkım."

 

Ne onayladı ne de reddetti. Kararsızlığımla bir süre geçirdim, onu kaldırıp delice sarılmamak için kendimi durdurmaya çalıştım. Gözleri tekrar camdan dışarıya çevrildiğindeyse, beni özlemedi mi acaba diye merak ettim.

 

Belki Nil... mutlu edebilirdi onu.

 

Yatağın kenarından doğruldum, hemen dönmek üzere odanın çıkışına ilerledim. Deren benimle gelirken Yaman kapının önünde kaldı. Üst kata tırmanırken, Deren ellerini belimin yanlarında dolaştırdı.

 

"N'apıyorsun?" dedim ürpererek.

 

"Birkaç dakikalık yalnızlığın ve boş koridorların keyfini çıkarıyorum."

 

Böylelikle ben iki kat çıkana kadar elleri belimde kaldı, hafif hafif okşadı. Nil'in kaldığı odayı tarif ettiğinde yavaşça odanın kapısını açtım. Sabah ışıkları tırtılımın odasını aydınlatıyordu ve o uyanmış, dolabından kıyafet alıyordu. Bizi fark edince kafasını çevirdi, dağılmış sarı saçları ve uykulu gözleriyle çok şirindi. 

 

"Günaydın kızım," dedi Deren ona. 

 

"Günaydın," dedi Nil. Babasına gülümserken bana düşünceli şekilde baktı. "Siz gece gitmiştiniz, yeni mi geldiniz? Neley yaptınız?"

 

Demek aklı hâlâ oradaydı, bu konuyu erteleyip, "Hayır, gece evdeydik," diye cevap verdim. "Karina ile beraberdik."

 

"Kayina mı? Niye rahat bırakmıyoysunuz arkadaşımı? Hı?"

 

Ellerinize beline yaslayıp hesap sorar gibi bize baktığında, Deren bana göz kırptı. Bunu söylemeyi bana bıraktığı için Nil'in yanına ilerledim. "Niye göz kıyptın?"

 

Bu kız tam Deren'in kızı.

 

Nil'in önünde dizlerimi yere yaslayıp oturdum ve onu tanıdığımdan beri bana umut olan, neşe olan mavi gözlerine baktım. Onu izlemeye başladığımda utandı, gülümsedi. "Karina," diye fısıldadım heyecanla. "Gözlerini açtı, uyandı!"

 

"Neeee?" Nil çığlık atarak ellerini ağzına kapayınca, ben de sesli şekilde güldüm. Gözbebekleri yerinden çıkacak gibiydi, dehşete düşmüştü. "Duyduklarıma inanamıyoyum! Kayina, arkadaşım, uyandı mı yani?"

 

Onun kadar mutlu halde başımı salladım. "Hatta... benimle konuştu."

 

"Beni mi soydu! Allah'ım inanamıyoyum!" Boynuma atladığında neredeyse ikimizi de geriye düşürecekti. Onu titreyen ellerimde tutarken Nil yerde zıplamaya başladı. "Hemen onu göymem lazım, hemen!"

 

"Nil bir dur..."

 

"Sen duy baba!"

 

Kollarımdan ayrılıp odanın çıkışına koştuğunda, arkasından baktım. Deren, Nil yanından geçerken onu gurur ve babalığa has o duyguyla izledi. Sonra başını önüne eğerek güldü. "Heyecandan düşer bu şimdi..."

 

Deren daha cümlesini bitirmeden Nil'den bir bağrış koptuğunda aynı anda aksiyon aldık. Deren derhal koridora çıktı, ben de arkasından koştum. Nil takıldığı merdivende doğrulup bize kıkırdadı. "Heyecandan ayaklarımı kayıştırdım ya..."

 

Deren eğildiği gibi onu kucakladı, basamakları kolaylıkla indi. Arkalarından giderken Deren'in omuzlarına, Nil'i tutan kollarına iç çektim. “Yaman, Utku’cuğum, Kayina uyanmış."

 

Deren onu odaya yaklaştırınca Nil, Yaman'ın zaten orada olduğunu gördü. "Ya sen napıyoysun arkadaşımın yanında? İzin aldın mı benden?"

 

Yaman, Nil'in şımarık bir şakacılıkta söylediği sözlere gözlerini devirdi. "Deren'in kadın versiyonu buysa, erkek versiyonu kaş çatarak doğar herhalde."

 

Nil için o saniye herkes ikinci plandaydı, önemli olan Karina'ydı. Deren'in kollarında odanın eşiğinden geçti ve ben de onlarla girdiğimde Nil ellerini bir daha heyecanlı ağzına örttü. Karina'm, dışarıyı seyrettiği gözlerini yavaşça bu tarafa çevirip Nil ile birleştirdiğinde, içimi çok sıcak bir duygu kapladı. Deren kızını kollarından bırakınca, tırtılım yatağa yürüyüp Karina'nın önünde durdu. "Merhaba, Kayina."

 

Karina'm bu kelimenin anlamını biliyordu ama o an hatırlıyor muydu, bilmiyordum. Nil, heyecanlı konuşmasına geri dönüş alamayınca bize baktı, ben de ona gülümsedim. Cesaret alıp bir daha Karina'ya döndü, kolunu karnına atıp ona karşılıksız sarılırken kıkırdayarak konuştu. "Kaç zamandıy uyanmanı bekliyordum, sonunda uyandın! Çok sevinçliyim!"

 

Nil'in gözleri dolduğunda inanamadım. İnanamadığım neydi? Bu kadar hisli bir kız olması mı? Yoksa Karina'ya kalpten bağlanmış olması mı?

 

Karina Nil'e tepkisizce baktığında, tırtılıma arkasından yaklaştım. Omuzlarını okşayıp, "Çok uyuduğu için biraz şaşkın, seninle konuşması zaman alabilir," dedim.

 

Nil, bu bir sorun değilmiş gibi gülümseyip Karina'yı daha sıkı tuttu, neşeli gözleriyle kızımın durgun gözlerine bakıyordu. "Sizinle konuşmamıştıy ama benimle konuşur."

 

Doğrulup Karina'nın yastığının yanına dek ilerledi, eğilip çekincesizce yanağından öptüğünde tedirgin oldum ama Karina rahatsız olmuş gibi değildi. Nil geri çekilip utanmış şekilde güldü. "Ceeeee."

 

"Bu dakikadan sonra pabucumuz dama atılmıştır," dedi Deren.

 

"Beni çoktan unuttu zaten," dedi Yaman.

 

"Ceee." Nil bir daha Karina'ya gülüp onun açık gözlerine doğru eğildi. Yüzleri arasında bir karış kalmıştı, Karina gözlerini kırpıştırıyordu. "Beni tanıyoy musun? Sana adımı söylemiştim, hatırladın mı? Nil'im ben. Sen de Kayina'sın, benim arkadaşım."

 

Nil'in başını okşarken, Karina'mın gözleri bana sabitlendi. Dudakları arasından yavaşça soluk alıp elini hareket ettirdi, yüzüne götürdü. Ben hayret ve gururla onu izlerken yanağına dokundu. "Ayy öpücüğüme dokundu," diyerek havalara uçtu Nil.

 

Nil sevinç dansını yapıp Karina'nın ellerinden tutunca Deren’le bakıştık. Çok fazla vakit geçirmenin Karina'da nasıl etkisi olurdu, bilmiyordum.

 

"Canım benim, istediğin biy şey var mı?" dedi Nil, bir anne edasıyla konuşmasına neredeyse gülecektim. "Uyandın, açsındır! Kaymen, yemek yedirdin mi?"

 

Tebessüm ettim. "Henüz değil. Hafif ve sıvı şeyler tüketmeli."

 

"Ben ona çorba yapayım," dedi tırtılım, mutlulukla Karina'nın ellerini bırakırken. "Ama hiçbir şey yapmıyor, sevmedi mi acaba beni?"

 

"Hayır tırtılım, yorgun olduğu için dedim ya."

 

"Hımm, peki." Eğilip bir de Karina'nın diğer yanağından öptü, geri çekilirken de bileğiyle uğraşmaya başladı. Kısa zaman önce kendisine taktığım kurdeleyi çıkarıp Karina'nın bileğine dolamaya başladığında o kadar kibardı ki uyarmama gerek olmamıştı. "Bu senindi, sende kalsın. Biy de sana elbise almıştık..." Nil zıplayarak yanıma doğru geldi, etrafıma sarıldı. "Kalktığında o elbiseyi giydirelim mi? N'oluuuuy."

 

"Giydiririz," diye söz verdim.

 

Nil tekrardan arkadaşına döndü, ellerinden tutup sevgiyle, sessizce yüzüne baktı. İkisini izleyip Deren'e döndüm, o ise üçümüzü izliyordu. Gözleri sırasıyla bizim üstümüzde dolaşıyordu. İşte âşık olduğum o şefkatli bakış...

 

Nil, "Baba," dediğinde Deren’le bakışmamız bölündü ve yerdeki tırtıla doğru baktı. "Utku'yu evden atıp Kayina'yı alalım mı?"

 

Bunu söyledikten sonra gülmeye başladığında Deren de ona karşılık verdi. "Karina da bizimle yaşasın istiyorsun, öyle mi?"

 

"Evet!" Yerinde zıpladı. "Sen, ben, Karina!"

 

Hıh, kızımın annesi olarak ben de kapının önünde falan yaşayayım istersen Nil?

 

Deren düşüncelerimi duymuş gibi burnunu kaşıyarak güldü. "Karina annesiyle yaşamak ister, Nil."

 

"Hımm, doğru..."

 

Deren yatağa kadar yürüyüp Nil'i kucaklarken Karina'ya sıcacık baktı. "Karina dinlensin, biz kıyafetimizi giyelim," dedi.

 

"Zaten dinlendi, kalksın oyun oynayalım," dedi Nil, oflayarak.

 

Ellerini Karina'ya uzattığında kızım Deren ile onu izledi. Gözden kaybolduklarında yanına oturdum, hareket eden ellerinden tutup narince okşadım. "Nil, Deren'in kızı. Deren ise... Güvenilir birisi, korkma olur mu?"

 

Ona eğildim, ürkütmeden yanağından öptüm. "Bir daha seni asla bırakmayacağım, özür dilerim."

 

Karina'nın hızlı nefes aldığını fark ettim ve gözlerine baktığımda canımı çok yakan bir şey gördüm. Kırgınlık. Sanki gerçekten onu bıraktığımı düşünmüşçesine bir kırgınlık.

 

"Hayır," dedim fısıldayarak. "Bırakmadım, yemin ederim! Sen de beni bırakma, yalvarırım beni sevmeye devam et."

 

Dakikalar önce hareket eden eli tekrar hareket ettiğinde nefesimi tutarak bekledim. Parmakları yavaşça yanağıma tutunduğundaysa mutlulukla hıçkırdım. Hafifçe yanağımdaki ıslaklığa dokunup sonra elini saçlarıma götürdü, hafifçe tutup bıraktı. Ardından alnıma, yanağıma, burnuma, gözlerime dokundu. Sanki... beni tekrar keşfediyordu, benim olduğuma emin olmaya çalışıyordu.

 

"Beni anlıyor musun?" diye sordum ona.

 

Bir şey demeden elini yüzümden çekti, yatağa bırakıp tekrar ışığa bakarken gözleri kamaştı. Onu rahat bırakmaya çalıştım, sessiz kaldım. 

 

Ama... "Seni seviyorum, seni çok seviyorum," diye defalarca tekrarladım.

 

Birazdan Nil kıyafetini giymiş şekilde gelip Karina'ya kendini gösterdiğinde, kızım kafası dağılmış şekilde onu seyretti. Nil coşkuyla babasının saçlarını ördüğünü de gösterip en sonunda Karina'nın omzundan öptü. "Senin saçların da çok güzel! Tarayayım mı?"

 

Cevap vermeyince Nil üzülse de onu sevmeye, ilgilenmeye devam etti. "Aaa sen kalkınca saçlarımızı birbirine öyelim mi, Kayina? Ben televizyonda gördüm! İki tane kız saçlarını birbiyine örmüştü, beraber dolaşıyorlardı!" Kıkırdayıp bana baktı. "Örer misin, Kaymen?"

 

"Örmem," diyerek göz kırptım.

 

Şaka yaptığımı anlayıp güldü. "Ama... Kayina'nın saçları acır mı?"

 

Birazdan yaklaşan adım seslerini duyunca gözlerimi koridora diktim. Utku, gözlerini ovalayarak eşikte görünürken, "N'apıyorsunuz burada ya?" dedi.

 

"Aykadaşım uyanmış, amca!"

 

Nil bağırınca Utku'nun gözleri yatağa çevrildi. Elleri iki yanına düşerken de nefes almayı kesti. Karina'nın açık gözlerine bakarken, "Siktir," diye fısıldayıp geriye sendeledi. "Hassiktir, uyanmış!"

 

"Amca, ne diyoysun arkadaşıma?"

 

Nil Utku'yu azarlarken, Karina da kendisi için yabancı olan bu genç adama bakıp sonra gözlerime döndü. Sanki ben güvenli limandım, tanımadığı kimi görse hemen sonra bana dönüyordu. "Ne zaman?" diye sordu Utku.

 

"Gece," dedi Deren, kısık sesle. "Biz... biz Karmen'in odasındayken cihazdan sesler geldi. Kalp atışları hızlandı, gözlerini açtı. Hastaneye gittik, kontrollerini yaptık. İyi ama neyin ne kadar farkında bilmiyoruz."

 

"Dumura uğradım," dedi Utku, dalgın dalgın gözlerini bana odaklayıp. Önce donuk, sonra içten şekilde gülümsedi. "Başın sağ olsun... Ay gözün aydın, yani iyi ki anlamında..." Elini ağzına örttü. "Çok şaşkınım ben, ne diyeceğimi bilmiyorum."

 

"Mutlu olduğunu biliyorum," dedim. Bana hâlâ kırgın ve kızgınsa bile... Karina'nın gözlerini açmasını o da beklemişti. "Teşekkür ederim."

 

"Gözleri çok güzelmiş," dedi fısıltıyla.

 

Kızıma döndüm, gözlerine baktım. Hayranı olduğum gözlerindeki korkuyu silip atmak için kendimde çok büyük bir güç hissettim. Parmaklarıma öpücük koyup ona üfledim.

 

Havada öpücüğümü aradı.

 

Beyler ve Nil, bir şeyler atıştırmak için mutfağa gittiğinde Karina'm ile yalnız kaldık. Ona doktorun tavsiye ettiği şekilde yemeğini yedirip hemşiresi olacaktım. Yatağıyla beraber doğrulttum ve kafasını arkaya yaslayıp saçından öptüm. Daha dik durmaya başlamıştı. "Süt ısıtıp geleceğim, Karina'm."

 

Yanağından öpüp, koşarak koridora çıktım ve kafamı kaldırınca Deren'in bir tepsiyle buraya yürüdüğünü gördüm. Bir kâsede süt, bir dilim ekmek ve kaşık vardı.

 

"Hazırlamışsın," dedim gözlerine bakarak.

 

Tepsiyi uzattı. "Az önce konuşurken süt ısıtmaktan bahsetmiştin."

 

"Deren," diye fısıldadım ve o arkasını dönüp Nil'in yanına giderken içeriye girdim. Karina'mın yanına oturup tepsiyi dizlerime koydum. O gökyüzüne, aylarca mahrum kaldığı güneşe bakarken biraz süt alıp ona uzattım. "Tadına bakar mısın, Karina'm?"

 

Sondası hâlâ takılıydı ama uyandığına göre çıkarmak istiyordum. Normalde yanında hemşire bulunması gerekirdi ama onun hemşiresi bendim. Doktor yine ziyarete gelecekti. Kaşığa doğru bakarken hiçbir şey demedi, ben de uzatıp yavaşça ağzına koydum. Yarısını içti, yarısı aşağı döküldü. "Hiç problem değil," dedim hemen ve peçeteyle ağzının kenarını sildim. "İstediğin zaman duracağım."

 

Birkaç kaşık daha süt içirdim. Ekmeği doğrayıp sütle ıslattım, yavaşça yedirdim. Vücudu, organları yavaş hareket ediyordu. Bir süre ihtiyaçlarını yerine getirirken sersem gibi olacaktı. Birkaç kaşık daha yedirdim ve kızıma yemek yedirdiğime inanamaz halde gözyaşlarına boğuldum.

 

Aç ölüp ölmediğini o kadar çok merak etmiştim ki...

 

Hıçkırığımı tutmak için direndim ve Karina'nın dudakları kapandığında, daha yemek istemediğini anladım. İlaçlarını birazdan verecektim. Tepsiyle beraber doğruldum ve arkamı dönüp koridora çıktığımda gözyaşlarımı serbest bıraktım. Onun böyle muhtaç ve sessiz olmasına dayanamıyordum. Mutfağa giderken tepsi elimden kayıp düştü, telaşla ve gözyaşlarıyla eğilip toplamaya başladığımda da yanıma Deren'in geldiğini anladım. Beni hızla doğrulttu, dağınık olan her şeyi boş verip sertçe göğsüne çekti. "Ona yemek yedirdim Deren, yemek... yedirdim. Bir daha asla aç kalmayacak."

 

"Kalbini ve ruhunu o kadar doyuracaksın ki bir daha aç kaldığını hatırlamayacak." 

 

"Üstünü değiştireceğim. Vücudundaki kemer izlerinin bazıları... duruyor." Deren'in kalbi ve vücudu kaskatı olurken kesik kesik devam ettim. "Onunla o izlere nasıl bakacağım?"

 

Deren mutsuz bir sesle, "O izleri geçirecek bir şey yok mu?" diye sordu.

 

"İlk zamanlar olsaydı... ilaç sürerdim ama çoğu kalıcı iz olmuş."

 

Deren'in bunu duyduğuna üzüldüğünü anladım, üstelik o hiç konuşmadan.

 

"Gördükçe hatırlar mı?" diye sordu, boğuk bir sesle.

 

"Muhtemelen," dedim yüzümdeki tüm yaşlar gömleğini ıslatırken. "Nasıl unutturacağım?”

 

"Keşke bir ilacı olsaydı her şeyi unutmasının, hayata yeniden başlamasının." 

 

Hıçkırıktan nefesim kesilince biraz geriye çıktım, ellerimle yüzümü çabuk çabuk silip saçlarımı geri atarken Deren’le göz göze geldim. "Öyle sihirli bir ilacı yapabilsem keşke."

 

Benim telaşlı ellerimle beraber hareket edip saçlarımı yavaş yavaş düzeltti. "Saçlarına her zaman yolar gibi dokunuyorsun. Sen kendini sevmiyor musun?"

 

Önceleri hiç düşünmezdim ama kızımı kaybettikten sonra kendimden nefret ettiğim açıktı.

 

"Nil'in, Karina'nın saçlarına çok yumuşak dokunuyorsun ama kendi saçlarını âdeta yoluyorsun. Kendinden bu kadar nefret edersen..." Ellerimi saçlarımdan indirdi. "Karina'ya nasıl iyi geleceksin?"

 

Sanırım bana çok şeyi yaptırabilirdi ama kendimi sevdirmeyi başaramazdı.

 

Sebeplerimi ona açıklayamadan arkamı döndüm, kızarmış yüzle kızımın yanına gitmek istemediğim için odama yürüdüm. Deren arkamdan gelirken Nil'in neşeli sesini mutfaktan alıyordum. “Çabuk yemem lazım, Karina'nın yanına gideceğim,” diyordu.

 

Odamdaki ebeveyn banyosuna geçip yüzümü yıkamaya başlarken Deren kapı eşiğinde durup benimle konuştu. "Şu bahsettiğim iş için bir süreliğine gitmem gerekiyor," dedi.

 

Havlulardan birisini alıp suratımı kuruladım. "Nereye? Ne zaman?"

 

"Bugün," dediğinde biraz şaşırdım. "Daha fazla bekletirsem izimi sürerler, olay daha da tatsızlaşır."

 

"O zaman bizi neden buraya getirdin?" dedim havluyu yere fırlatıp. "Ailemin evindeydim, gidelim dedin. Geldik, sen gideceğim diyorsun? İntikam almaya mı çalışıyorsun?"

 

Yere attığım havluya tek kaşını kaldırarak baktı. "İş diyorum kızım, ne intikamı?"

 

Gergince nefes alıp verdim. "Uzun mu sürecek? Yalnız mı gideceksin? İş ne? Riskli mi?"

 

Eliyle gömleğinin önüne dokunarak, "Her işin riskleri var," dedi. "Bu da öyle bir iş. Helikopteri bir tanıdığımdan, iş karşılığında almıştım. Erteledim, bir türlü zamanını bulamadım. Bana sinirlendiler, bu yüzden indirilmesi gereken o teröristi öldüreceğim. Bugün çıksam, ertesi gün akşam dönerim diye hesap ettim. Helikopteri kullanacağım, Yaman da benimle olacak."

 

Daha detaylı olan bu açıklama, sinirlerimin bir kısmını yatıştırdı. Deren hayatının büyük kısmında zaten bu işi yapmıştı, şimdi endişelenmemi manasız bulabilirdi ama... "Madem gidecektin, hastaneden malikâneye geçebilirdim," dedim. "Beni yalnız bırakıp gidiyorsun."

 

Banyoya girip üzerime doğru kesintisizce yürüdü. Tam önümde durduğunda gözyaşlarımın ıslattığı gömleğine doğru bakıyordum. O ise yukarıdan bana. "Bu alınganlığını neye borçluyuz, bebeğim?"

 

Ah, sinirlerim bozuktu. Doğru düşünmüyordum, daha birkaç gün önce gitmesini isteyen zaten ben değil miydim? Buna cevap vermeden, "Enrica'yı arayacağım," dedim. "O ve birkaç koruma da seninle gelsin."

 

"Güzel fikir. Enrica da gelsin ve onu orada öldüreyim. Sana da çatışma sırasında öldü, çok üzgünüm diye palavra atayım." Ciddi ciddi anlatıyordu. "Ne dersin?"

 

Bu cevap karşısında sorulabilecek en makul soruyu sordum. "Neden herkesten nefret ediyorsun?"

 

"Enrica senin için herkesse, ondan nefret etmem."

 

Islattığım gömleğini izlerken dudaklarımı ısırdım. "Enrica benim için herkes değil," dedim, başıma gelecekleri bilerek. "Sadık, güvenilir, güçlü, dost kadar sevdiğim bir korumam."

 

Göğsü sinirli bir gülüşle hareket ederken tahmin ettiğim gibi boynumu kavradı, parmaklarını yumuşak bir şekilde sarıp kendisini bana yasladı. Kulağımın altına alçalıp diliyle boynumu yaladığında ayaklarım yerde sendeledi. "Enrica'yı da götürüyorum, cesedini getireceğim."

 

Arkamdaki lavaboya yaslandım ve gömleğini yumruğum arasına alıp sıkarken güldüm. "Öldüremeyeceksin."

 

"Nedenmiş?"

 

"Gece ve Yaman'ı neden öldüremediysen." Beni sevdiği için.

 

“Yaman sana âşık olsaydı, onu çoktan öldürürdüm."

 

"Enrica da bana âşık değil."

 

Boynumu sıkıp okşayarak, "Sana hayran," dedi dişleri arasından. "Yalnız bu bile çıldırtıyor beni."

 

"Çıldırmaya devam et o zaman."

 

Boynumu öptüğünde bacaklarına doğru sürtündüm. "Ne zaman gideceksin?" diye sordum.

 

"Hazırlık yapmam lazım," diyerek saçlarımı düzeltti.

 

Başımı salladım ve Deren gözlerini baştan aşağıya üzerimde dolaştırıp sonra etrafına baktı. "Sen banyonu yapana kadar Utku ile Nil, Karina'yı kontrol eder."

 

Başımı salladım ve Deren arkasını dönüp banyodan çıktığında gözlerimi yumarak inledim. Ellerimde hâlâ kollarındaki o sıkı ten duruyordu sanki. Kapıları kapattım ve soyunup banyomu yapmaya başladım. Sabunlanıp köpüklendim, kurulanıp çıktım. Karina'mı uzun süre yalnız bırakmamak adına hemen giyindim, saçlarımı kurutmadan çıktım. Kızımın yanına geçince Utku ile Nil'in gerçekten burada olduğunu gördüm. 

 

Nil sırasıyla tüm oyuncaklarını ona gösteriyordu ama Karina'nın gözleri etraftaydı. Ta ki beni görene kadar. Beni gördüğünde arayışı durdu, gözlerindeki o belirgin korku ve yabancılık gitti.

 

Hiç yalnız bırakmamam gerekirdi.

 

Pişmanlıkla yanına yürüdüm, eğildiğimde nemli saçlarım yüzüne döküldü. Yanağına sesli öpücük bıraktım. "Annen banyo yaptı, temizlenip geldi."

 

"Kaymen, sen hep güzelsin," diyerek bacaklarıma sarıldı Nil.

 

Karina'nın gözleri onunla benim aramda dolaşırken hüzünlü göründü, hatta neredeyse kırgın. Ne için böyle göründüğünü düşündüm ve kulağına eğilip fısıldadım. "Seni her şeyden çok seviyorum."

 

Yanına oturdum, benimle konuşması için cevap verebileceği şeyler sordum. Yalnız izledi. Nil neşeyle onun kadrajına giriyordu, Karina'nın cevapsızlığına rağmen bıkmıyordu. Kızım ise yalnız bakıyordu, arada bir de onu tutan elime sarılıp kapıya dönüyordu.

 

Sanki evde birilerinin olmasından korkuyordu.

 

Birazdan üst kata çıktım. Deren'in kaldığı odaya girince onun banyo yapıp giyindiğini, kendine bir çanta hazırladığını gördüm. İçine silah, kurşun ve yedek kıyafetler koydu, bir de ilkyardım için malzemeler. İçeriye girdim, yaklaşıp beyaz gömleği üstünden dokundum. Takdir edercesine başımı salladım. "Çelik yeleğini giyinmişsin."

 

"Elbette. Geri dönmemi bekleyen dört kişi var sonuçta."

 

Gözlerim ısındı. "Utku'yu unutmadın."

 

"Yaman'ı kastetmiştim."

 

Göz göze geldiğimizde ikimiz de gülmemek için zor duruyorduk. Göğsüne hafifçe vurdum, elbette Utku'yu kastediyordu. "Benim seni beklediğimi nereden çıkardın peki?"

 

"Seni değil, Utku'yu kastetmiştim."

 

Gözlerimi devirdim ve Deren sırıtarak çantaya döndü, fermuarını kapattı. Yedek birçok silah ve patlayıcı vardı, belki yine bizden çalmış bile olabilirdi. Ceketini gömleğinin üzerine geçirip kravatını taktı, yakalarını düzeltip saatini de aldı. Odanın ortasında durmuş, etrafımda dönmesini izliyordum.

 

"Nil ile Utku sana emanet," dedi.

 

Nil'in bana emanet olması... Birkaç ay önce imkânsızdı.

 

"Elbette," dedim bunun heyecanıyla.

 

Deren tamamen hazır olunca aynanın önünden çekildi. Sıktığı o güzel parfüm kokusuyla karşıma geldi, çantayı yatağın kenarından alıp yüzüme bakarken keyfi yok gibiydi. "Bir şey olursa beni ara."

 

"Ararım."

 

Sağ elini sol bileğime uzattı. Elbisemin açık bıraktığı izlere hafif hafif dokundu. O kesiklere ne zaman baksa gözlerinde hep aynı bakış oluyordu. O duruşma gününde, intihar ettiğimi öğrendiğindeki o savunmasız, hırçın, inkâr dolu bakış. Kolumu kaldırıp dudaklarını bileğimin içine, izlere doğru bastırdı. "Kolunun üstüne yatma."

 

"Tamam."

 

Gitmek için arkasını döndüğünde kollarımı kendime sararak arkasından baktım. Deren çıkışa kadar kararlı bir şekilde yürüdükten sonra eşikte durdu, birkaç saniye hareketsiz kalıp çantayı yere bıraktı ve arkasını dönüp üstüme yürümeye başladı. Tamamıyla ürperdim ve o daha beni öpmeden, elleri kafamı tutup saçlarımın arasına girdiğinde inledim. Beni kendisine çekip dudaklarını acımasız bir sertlikle dudaklarıma bastırınca ellerim vücuduna yerleşti. Başımı, hızlı öpücüğüne cevap verebilmek için sol tarafıma eğdim ve Deren dilini ağzıma sokup fevrileştiğinde, korkunç bir şekilde fark ettim onun tarafından öpülmeyi ne kadar sevdiğimi.

 

Parmak uçlarıma çıktım, aramızdaki boy farkını kapatmak istediğimi anladığında Deren bir elini kalçama götürdü, beni yukarıya kaldırarak ayaklarımı yerden kesti. Daha rahat ve istekli şekilde kolumu boynuna sarıp altdudağını öperken, onun dudakları da kalp atışlarımı hızlandırırcasına hareket ediyordu. Yalnız tenime değil, göğüskafesimin koruduğu kalbime bile dokunuyordu. Dudakları o kadar ısrarcı, aceleciydi ki beni bir saat boyunca öpmesini istesem hiç durmaz gibiydi.

 

Beni ölürken bile öpmesini istiyordum.

 

Beni, neredeyse kucağında olduğum için etrafında döndürerek üstdudağımı kavradı ve yumuşak iç çekişlerle, ısırıp emerek öptükten sonra yavaşça bıraktı. Kapalı gözlerini açarken heyecanla ona bakıyordum. Gövdem sert göğsüne yaslıydı, beni istediği yere götürebileceği bir güçle tutuyordu. Koyu bakışlarıyla dudaklarıma bakıp alnını alnıma koydu ve dudaklarıyla ısırdığı yerlerin üzerine hafif hafif dokundu. "Eve döndüğümde sana daha fazlasını yapacağım."

 

Boynuma eğildi ve sesli bir öpücük bıraktıktan sonra beni yere koydu. Ellerimle üstüne tutundum ve dengemi sağlamaya çalışırken, Deren de hızlı şekilde üzerini düzeltip saçlarını yatırdı. Başını kaldırıp bana baktı. "Öpüştüğüm anlaşılıyor mu?"

 

Hararetten kızarmış dudaklarına doğru gülümsedim. "Yaman kesin anlar."

 

Sırıttı. "Güzel."

 

Yanağımı elinin tersiyle okşayıp gözlerime derin derin baktı. "Şu terapiyi konuşacağız," dedikten sonra da yanımdan geçip kapıya yürüdü. Yerdeki çantasını alıp doğruldu ve gözden kayboldu. İç çekip dudaklarımı okşarken odasını inceledim. Koyu renklerde, çok düz ve uğraşılmamış bir odaydı. Gün ışığının turuncusu odayı aydınlatıyordu. Evin her odası gibi burası da büyüktü. Yataktaki siyah örtünün üstüne oturup parmaklarımı yastığında dolaştırırken, uzaklaşan araba sesini duydum.

 

O günün kalanını Karina'm ve Nil ile geçirdim. Yaman, Deren ile gitmişti, Utku ise odasına kapanıp Ece ile görüntülü konuşmuştu. Carlos geldiğinde Nil, Karina'nın babasıyla ilk kez tanışmış oldu. Ve maalesef korkunç son, abilerim gibi onu da oldukça beğendi.

 

Deren burada olmadığı için Tanrı'ya şükrettim.

 

Nil, Karina uyandığı için Deren'in yokluğunu pek sorgulamadı, zaten alışkındı da. Carlos, Karina ile yumuşak şekilde konuşurken Nil her ikisiyle de sohbet etmeye çalışıyordu ama Carlos'un dediklerini anlamıyordu. Karina'm ise gözleriyle hep beni arıyordu, en çok bana bakıyordu. Herkes onun için yabaniydi, evi yalnızca bendim sanki. Fakat kimsenin onu görmemesi de kötü olurdu, o yalnızlık ve karanlıktan çıkması lazımdı.

 

O akşam Nil kucağımda, Karina'ya bakarken uyuyakaldığında bile kızım hâlâ uyanıktı. Doktor gelmiş, onu kontrol ettikten sonra Carlos ile gitmişti. Nil'in rahatsız pozisyondaki duruşuna dayanamadığım için onunla odadan çıktım, kendi odasına götürüp yatağına bıraktım. Üstünü örtüp başucu lambasını açtım, çıkarken de kapıyı açık bıraktım bir şey olursa sesini duyayım diye. Arkamdan hâlâ Karina'yı sayıklıyordu.

 

Tekrar aşağı inince bahçenin etrafındaki korumalara baktım. Hepsi yerindeydi, etrafı yeterince iyi koruyorlardı. Her şeyin yolunda olduğunu görerek Karina'nın yanına döndüm. Yemeğini yedirmiştim, aslında onu yıkamak istiyordum ama henüz yataktan hiç kalkmamıştı. Koltuğa oturup ellerine uzanırken, aşk yaşadığım gözleri bana doğru döndü. Acılı, ağır bir bakışla nefesimi keserken dudaklarının aralandığını görüp heyecanla bekledim. Eğer konuşursa, bu benimle ikinci konuşması olacaktı.

 

"Beni," dediğinde sesini duymanın hissiyle kalbimden gözyaşları aktı. Hafif, sessiz şekilde, güçlükle çıkarıyordu sözcükleri. "Beni bir daha alacaklar mı?"

BÖLÜM SONU.