48. BÖLÜM
48. ❝AKIL DAVACI, KALP ÂŞIK.❞
Bir melekse o, bu kadar ağlatabilir mi beni?
O kadar güzel, o kadar masumdu ki... Kendimi yanında bir şeytan gibi hissediyordum.
Ağlamak kötü bir şeydir, eğer mutluluk gözyaşları değilse. Ağladığım son kez mutluluktan değildi, ağlamam da güzel değildi. Onun sözcükleri incitti beni ve dayanamayıp ağladım. Bir melek olarak düşündüğüm kızımın, uyandığı ilk andan beri yalnızca korkması, işte beni ağlatan buydu.
Uykulu gözlerimi loş odada açarken kirpiklerimdeki ıslaklığın farkına varmıştım. Karina, son kez konuştuğundan beri söyledikleri aklımdan çıkmıyordu. Üzerinden bir gün geçmişti ama hâlâ canımı yakıyor, rüyalarıma kadar giriyordu. Hiç kalkmıyor, konuşmuyor, yalnız etrafını ve beni inceliyordu. Bense hep onunlaydım. Carlos, doktorlar gelip giderken, Nil onunla konuşmaya çalışırken, Utku abilik yaparken hep Karina'm ile beraberdim.
Kimse bir daha seni almayacak Karina'm, demiştim ona.
Fakat inanmamıştı.
Uykulu gözlerimi ağır ağır kırptım. Onun odasında, koltukta uyuyakalmıştım. Gecenin karanlığına bakılırsa henüz sabah olmamıştı. Karina da uyuyordu, ne zaman uyuyakaldığımı hatırlamıyordum ama umarım ben uyuduğumda korkmamıştır. Keşke uyumasaydım ama sanırım yorgunluktan sızmıştım.
"Özür dilerim, umarım ben uyuduğumda yalnızlıktan korkmamışsındır aşkım..."
Koltukta ileriye kayıp elimi nazikçe alnına koydum, sıcaklığına ve kalp ritmine bakınca her şeyin yolunda olduğunu fark edip rahatladım. Koltuğa tekrar yerleşirken de boynumda bir ağırlık hissettim. Elimi boynumdaki zincire götürdüm ve loş ışıkta bakınca şok oldum. Bu kilit kolyesi... Deren'in bana aldığı hediye kolyeydi.
Gözlerim kocaman açıldı.
Yerimden fırlayarak kalktım, odadan koşarak çıktım. Koridoru da aynı rekor sürede koştum ve oturma odasına geçtiğimde kalbim hızla çarptı. Deren'i iki güne yakındır görmüyordum, en son dün akşama doğru konuşmuştuk ama olay yerinden ayrılması gerektiği için çok uzun tutmamıştı konuşmayı. Şimdi dönmüş, gelmişti. Koltukta oturmuş, doğrudan bana bakıyordu. Sağlıklı görünüyordu, rahatça koltuğa yayılmış, elinde bir kadeh tutuyordu. Ceketini çıkarıp kenara atmıştı ama üstünü değişmemişti.
"Ölmemişsin," dedim.
Gözleri saçlarımdan ayaklarıma kadar üzerimde dolaştı. "Bu şekilde karşıma çıkarak beni öldürebilirsin."
Geç saatlerde rahat olmak için gecelik giymiştim...
Eve sağlıkla dönmesine sevindiğim için söylediği üzerinde pek durmadan, "Adamı öldürdün mü?" diye sordum.
Gözleri belirgin bir özlemle üzerimde dolaşırken, "Evet," dedi. "Önce mülkün etrafındaki korumaların hepsini öldürdük, ardından teröristi. Çoktan peşimize düşmüşlerdir ama ben eve döndüm." Kadehini kaldırıp bir yudum aldı. "Yaman yukarıya çıktı, çoktan uyumuştur."
Deren’in iş konusundaki aldırmazlığı biraz canımı sıktı. Her işi kolaylıkla yapabileceğini sanması daha fazla risk almasını sağlayabilirdi. O an bunu göz ardı edip boynumdaki zincire dokundum. "Kolyenin sende olduğunu unutmuştum."
Gözlerime kilitli kaldı ve zaten ıslak olan dudaklarını yaladı. "Benim sana verdiğim hediye sende değilse bendedir. Başka kimsede olamaz."
"Hapishanede benden almışlardı."
"Ben de onlardan aldım."
Zinciri avucumda ısıtırken ağır ağır nefesler alarak onun boynuna bakmaya çalıştım. O kendi kolyesini takıyor muydu acaba? Sesini daha çok duymaya ihtiyacım olduğundan, "Ne zaman geldin?" diyerek konuşmamızı sürdürdüm. "Uyandırsaydın beni."
"Kıyamadım." İleriye uzanıp kadehi sehpaya bıraktı. "Bir saat kadar oldu."
"Yakın zamanda yeni bir iş alacak mısın?" diye sordum.
Koltuktan kalktı. "Bana maaşımı vermezseniz paraya ihtiyacım olabilir."
Biraz alay ettiği açıktı, parasının bittiğini hiç zannetmiyordum. Ama evet, ona hiç maaş vermemiştik. Deren dudaklarımı takip edip güldüğümü gördükten sonra ıslak kirpiklerime de baktı. "Gülerken çok güzel bir güzelliğin oluyor."
Gülümsemem onun kalbine dokununca bir anlam kazandı. "Güzel bir güzelliği mi oluyor? Türk olmamama rağmen bu cümledeki hatayı görebiliyorum."
Hafifçe yüzünü buruşturup kravatına uzandı, sökmeye başladı. "Karina nasıl? Kızım nasıl?"
"Nil'in yanına çıkmadın mı?"
"Çıktım," dedi, bordo kravatını tamamen çözüp. "Fakat uyuyordu aşkım. Uyurken nasıl olduğunu anlayamam, değil mi?"
Ona mı aşkım demişti bana mı, anlamadım...
"Nil iyi, tek şikâyeti Karina'nın tepkisizliği," dedim. "Kızım ise... Aynı, donuk, sessiz, hareketsiz. Yalnızca bir kez konuştu."
Elinde kravatla beraber doğrulurken gözleri parladı. "Ne söyledi?"
"Birilerinin gelip kendisini alacağını zannediyor. Beni bir daha alacaklar mı, dedi." Cümleler bir zehir gibi içime yayıldı.
Deren'in tatsızlaşan yüzüne bakılırsa benden aşağı kalır bir şey hissetmiyordu. Gecenin o karanlık hissi, üzerime attığı her adımda yoğunlaştı. Geniş omuzlarının kapladığı alanı izlerken kollarına ayrı bir vakit ayırdım. Karşımda durduğunda bakışları, bir sonraki hamlesinden emin gibiydi. Kravatı elinin etrafına dolarken, "Ne zaman uyanır?" diye sordu.
Nefesim hızlanmaya başladı. "Dün, gün aydınlanınca uyanmıştı."
"Bir saatimiz var."
Ne için olduğunu sormadım, itiraz etmedim. O da ben de ne kastettiğini biliyorduk. Üzerime son bir adım daha gelip elimi kavradı, beni koridora çıkarırken adımları çok hızlıydı. Kırmızı, saten gecelik takımım her adımda tenime yapışıyordu. Odamdan içeri girdiğimizde beni sertçe duvara itti ve odanın kapısını çarpıp yatağın yanındaki abajura yürüdü. Yakıp odayı aydınlatırken sırtım duvarla bir bütün halindeydi ve gözlerim arzuyla üzerinde geziniyordu.
"Beni bir daha duvara böyle itme," dedim, çenemi kaldırarak.
Üzerime yürürken gömleğinin düğmelerini ağır ağır açtı ve yatağımın üzerine fırlattı. Gövdesi çıplak kalınca gözbebeklerim ilgisizliğe devam edemedi. Kollarını, kravatı tutan ellerini, belirgin karın çizgilerini izlerken, "Seni o duvara yaslarım," diyerek karşımda yer aldı Deren ve beni tutup ters çevirmesiyle bedenimi duvara yasladı. Kendisini de bana dayayıp boyun açıklığıma eğildi. "Değil seni bu duvara itmek, seni bu duvarda..." Elini önüme getirip sol kolumdaki izleri okşadı.
Kalçamı dışarıya itip onun sertliğine yasladım. "Bir anda beyefendi mi oldun? Söylesene," diye alay ettim.
"Seni bu duvarda..." Dudaklarını enseme koyup bir dizi öpücükle kulağıma yaklaştı. Sonra da elini kolumdan yukarıya çıkardı, üstümdeki geceliğin göğsüne asılıp acımasızca çekti. Söküğün sesini duydum ve yanağım soğuk duvara yaslıyken, geceliğimin önü tamamen açıldı. Deren bir adım geriye çekildi, yırttığı geceliği aceleci şekilde üzerimden çıkarıp yere fırlattı ve tekrar bana yaslanıp ellerini vücuduma koydu.
Vücudu sıcaktı, en sevdiğim halindeydi. İlişkimizle ilgili sorunlarımız vardı ama biz bir ilişkimiz yokken, ben ona yalanlar söylerken de sevişmiştik. Bu yüzden sevişmemizin yeri, zamanı umurumda değildi. Deren göğsümü avuçiçine alıp sıktığında, "Uykun yok mu? Yorgun değil misin?" diye sordum. "Aç değil misin?"
"Sanki şu an senden başka bir sik umurumdaymış gibi..." Elini bir saniyeliğine üzerimden çekti, az sonra da kemerinin sesini duydum. Kemerin kayışı açılıp çıplak popoma çarptığında sızı ve zevkle yüksek seste inledim.
Ensemdeki karanlık gülüşünü duydum. Dişlerini çektiği yere dudaklarını bastırdı, lezzetli bir şey yiyormuş gibi ses çıkararak öptü beni ve elini vücudumdan aşağıya kaydırıp çamaşırımdan içeriye soktu. Parmaklarını en özel yerlerimde dolaştırmaya başlayınca duvardaki yumruklarımı sıkarak eline doğru hamleler yaptım.
"Bir daha beni terk edersen, bana oyun oynarsan..." Parmaklarıyla bacaklarımın arasındaki teni öyle bir sıktı ki acı ve zevkle çığlık yükseltip başımı arkaya attım. Kafam omzuna düştüğünde kulağıma fısıldadı. "Bir daha bunu rüyanda bile göremezsin."
Gözlerim tavana bakarken buğulandı, ona bunun hesabını sormak için elimi arkaya, aramıza götürdüm. Deren'e pantolonu üzerinden dokundum. "Karmen..."
"Ben seni terk edersem rüyamda görmeyi de bırakırım. Ama belli ki sen sık sık rüyanda görmüşsün beni."
"Evet," dedi.
Beni bir daha duvara ittiğinde yanağım yüzeyle buluştu. Parmaklarını karnımdan yukarıya doğru çıkardığında eksiklik ve ihtiyaç yüzünden sertliğine sürtündüm. "Devam et," diye buyurdum ona ama beni umursamadı.
Boğuk bir ses çıkarıp dirseğimi karnına geçirdiğimde güldü ve elini çıplak bacak içlerimde dolaştırıp ardından karnıma yasladı. Beni karnımdan kendisine çekip yavaşça vücutlarımızı birleştirirken dudaklarını boynuma kapatıp çok yumuşak bir ses çıkardı. Deren'in sert acımasızlığına alışmam kısa sürdü çünkü ben de onun gibiydim.
Dudaklarını boynumdaki zincire götürdü, kolyemin üzerinden boynumu öptü. "Bir daha boynundan çıkarma."
Kalçamı kaldırdım, onu karşıladım. Karnının sırtımdaki hissi, dudakları, inlemeyle dökülen nefesleri... Hepsi bitiriyordu beni. Onunla ilgili en ufak detaylar, kalbime izahı olmayan şeyler yapıyordu. Ellerinin aceleci dokunması, her yerime yetişmeye çalışması, ısırıkları, öpücükleri...
"Siktir," dedi ve beni duvara daha da yaslarken elini de duvara koydu yüzüm çarpmasın diye. Tenin tene çarpma sesiyle beraber Deren zevkli bir inilti çıkarıp kalçama vurdu.
Dirseğimle karnıma vurmaya çalıştığımda erkeksi şekilde kıkırdadı. Bu şekilde güldüğünü ilk kez falan duyuyordum. Vurduğu yeri nazikçe okşarken gülüşü karanlık bir iniltiye döndü. "Seninle o kadar zevkli ki...”
Ensemi ısırıp aynı yere bir daha avuçiçiyle vurunca dizlerim titredi. Deren'in duvardaki eli yumruk oldu. Vücudu tamamıyla kaskatı olana kadar sürdü, ardından bir dizi küfürle ağzını enseme gömüp kendini serbest bıraktı. Omuzlarının altında ben de hafiflemeye başladım. Titreyerek, sesli şekilde inleyip birbirimize dokunarak rahatlarken Deren'in dudakları saçlarıma hapsolmuş gibi hiç hareket etmedi. Gırtlaktan aldığı nefesler, kalp atışı, ağır ağır dolaşan elleri… Titreyişi dinen vücudumda yalnız bunlar ve hatıraları kaldı.
"Seni çok seviyorum," diye belli belirsiz fısıldadı.
Sonra belimden tutup ters çevirdi, sırtım göğsüne yaslıyken odanın içinde yürüdü. Boy aynasının önüne geçtiğimizde bakışlarımız aynanın üzerinde birleşti. Ellerini ıslak, kızarık, dağınık vücudumda dolaştırırken, "Çok güzelsin,” dedi, iltifat ediyor değil de gerçeği söylüyor gibiydi.
Sırtım göğsüne yaslıyken ellerimi, karnımdaki eline götürdüm. Parmaklarını okşayıp olduğum yerde hafifçe sallandım. "Son bir yıldır güzelliğimin üstüne hiç düşmedim, bu yüzden kendime hiç güzel görünmüyorum."
"Aynı şeye bakıyoruz, nasıl benim gördüğümü göremezsin?" dedi, parmak uçlarını yüzümde gezdirerek. "Türkan Şoray'a benziyorsun, yani onun gibi kara kaşlı, kara gözlü... Kalemle çizilmiş gibisin."
Kaş çattım. "O kim?"
Deren, seyre daldığı yüzüm yüzünden bir süre odaklanmadı, "Eski sevgilim," dedi sonra da.
İrkilerek kollarından çıktım, arkamı dönünce de yüzündeki sırıtışa bir süre baktım. Tabii ki değildi ama beni bir an kıskançlıktan öldürecek duruma getirmişti. Onu önümden itip odadaki banyoya yürürken, "Bana böyle şakalar yapma," dedim.
Ayrıca kimdi bu kadın?
Üstümdeki parçaları çıkarıp sepete attıktan sonra küveti doldurmakla uğraşmak yerine kabine yöneldim. Sıcak suyu açtım ve Deren kapı eşiğinde dikilirken kendimi ıslattım. Altında yalnız çamaşırı vardı, heykel gibi dikilmesi biraz göz korkutucu ve doyurucuydu. Saçlarımı şampuanlarken kabine girdi, önümde dikilip ellerimi tuttu. "Tamam. Sen bana yapsan rahatsız olacağım şeyleri bir daha sana yapmayacağım."
"Deren Ateş empati ile tanışıyor."
"Bana diyorsun ama sen de hemen her şeye kızdığının farkında mısın?"
Doğru tespiti üzerine sessiz kaldım, birbirimize benzeyen yönlerimiz vardı. Deren ellerimi iki yanıma bırakıp üzerime geldi, beni kabinin camına bastırıp kendi elleriyle saçlarımı yıkamaya başladı. Elimi koluna koydum, son günlerde kollarına karşı inanılmaz bir hayranlık beslemeye başlamıştım. Su yavaşça ikimizin de üzerine akarken, parmaklarımla kolunu sıktım. "Birisinin sana daha önce bu kadar yaklaştığını düşündükçe deli oluyorum," dedim fısıltıyla.
"Ben de," dedi iç çekerek.
"Güzel," dedim. "Deli olsan iyi olur, belki bu şekilde bir daha beni kaybedecek hatalar yapmazsın."
Isırdığım yerden bir daha ısırıp ondan uzaklaştığımda, zor bir kadın olmam hakkında düşünüyormuş gibi bir süre yüzüme baktı. Ardından bana yaklaşmaya başladığında, "Durmalıyız," diye fısıldadım, maalesef buna daha fazla vakit ayıramazdım.
“Sen bu kadar güzelken, iyiyken, ait hissettirirken durması o kadar zor ki anlatamam."
Ona yaslandım ve kollarımı boynuna sarıp başımı yana eğdim. Tamam, agresif sevişiyordu ama bir noktasında kalbime dokunacak söz etmeyi de ihmal etmiyordu. Başımı önüme eğip gülümsediğimde, hemen çenemden öptü. "Kızgın yüzünü hemen gösteriyorsun, gülümseyen yüzünü çeviriyorsun. Görmesi için başımı sürekli eğecek miyim gülüşüne doğru?"
Biraz şımarıkça, "Evet, ben zahmete katlanılır birisiyim," dedim.
"Katlanırım."
Elini aşağıya indirip sol kolumda gezdirirken benden biraz uzaklaştı. Akmaya devam eden suyun altında vücut jeline uzandı, beni bir kez köpükleyip yıkarken sessiz kaldı. Ben de onun kolundaki dövmeye baktım, yara izi gibi durmasını sağlaması oldukça psikopat bir hareketti.
Deren bana bir havlu getirmek için kabinden çıktığında kollarımı etrafıma sardım. Gelip havluyu etrafıma sardı, beni koltuk altlarımdan tutup kaldırdı. Gün doğmaya başlamıştı, güneşin ilk ışıklarını yüzümde hissederken kurulanmaya başladım. Sonra da giyinip odamdan çıktım, iki kat yukarıya gidip Deren'in odasından kıyafet aldım. Aşağıya indiğimde Deren'in bir havluyla kurulandığını gördüm. Kıyafetleri yatağa bıraktığımda, "Teşekkür ederim," dedi.
Aynanın önüne geçip Karina'm beni göreceği için kendime özenmeye başladım. Yüzümü nemlendirdikten sonra dudaklarıma hafif bir parlatıcı sürdüm. Parfüm sıkıp bileğime saat taktım. Üzerime elbise giyinmiştim, rahat ve serin olması için. Saçlarımı tarayıp kulaklarımın arkasına koydum, Karina'ma gitmek için dakikalar sayarken Deren'e göz attım. Ona, kollarını izlemek için getirdiğim tişörtle kot pantolonu giymişti. Etraftan da çamaşırlarımızı topluyordu. Onları banyoya bırakıp döndü ve odanın ortasında durup beni izledi. "Türkan Şoray kim?" diye sordum.
"Ünlü bir film yıldızı."
İsmi aklımda tutarak odamdan çıktım, Karina'mın yanına gelince hâlâ uyuduğunu gördüm. Koltuktan telefonumu alıp internette bir arama yaptım, karşıma çıkan kadın görsellerini inceledim. Türkan Şoray’la ilgili birçok fotoğraf vardı ve açıkçası kadın çok güzeldi. Yalnızca estetikli haliyle estetiksiz hali arasında fark vardı.
Kafamı kaldırıp kapıda duran Deren'e baktım. Karina'nın üzerine yansıyan güneşe doğru dudak kıvırıyordu.
"Türkan Şoray'ın estetikli haline mi benziyorum, estetiksiz haline mi?"
"Efendim?" diyerek bana döndü.
Ona birkaç adım atıp Türkan Şoray'ın yan yana duran iki fotoğrafını gösterdim. "Estetikli haline mi benziyorum, estetiksiz haline mi?"
Deren, olayı ciddiye almamı bir süre izledi. Ardından hafifçe, anlayayım diye kafama vurdu. "Filmdeki hallerine benziyorsun. Estetiksiz halini falan bilmiyorum."
Bu kez Türkan Şoray'ın film ve gençlik zamanlarını arattım, gördüklerimden memnun kaldım. Birbirimize benzemiyorduk ama gerçekten göz yapımız, bakışlarımız andırıyordu. Deren'in ne kastettiğini anlamıştım. Ayrıca filmlerdeki haline bakarsak çok güzel bir kadındı.
"Ruh hastası," dedi Deren, bu kadar irdelemem hakkında.
"Ben mi daha güzelim, o mu?"
Sen demezse onu öldüreceğimi biliyor olmalıydı.
"Sen."
Memnun kalmış şekilde yanağını okşayıp kızımın yanındaki koltuğa gittim. Oturmadan önce yanağına öpücük bırakıp kokusunu içime çektim. "Günaydın kalbim, kızım."
Birazdan uyanacaktı, biliyordum. Aslında benim de uykum vardı ama Karina uyandığında beni görmesi lazımdı, ben olmayınca korkuyordu.
"Hiç kalktı mı?"
Deren'in sorusuna, "Kalkmadı," dedim. "Hâlâ sarılamadım ona."
"Hep yatmaya devam edemez, Karmen. Biliyorum, onu hiçbir şeye zorlamak istemiyorsun. Elbette zorlama ama kalkmasına, konuşmasına teşvik et."
Bir nebze haklıydı ama... "Bana sarılmak istemiyorsa onu zorlayamam ki."
"Yaptıklarına rağmen ben bile sana sarılmak istiyorum, tabii ki o da annesine sarılmak isteyecek."
Birkaç saniyeyi sessiz geçirip ardından sertçe ona baktığımda, "Öyle demek istemedim," diye düzeltmeye çalıştı. "Yani, kan bağımız olmamasına rağmen ben sana ne kadar düşkünüm, o da ne kadar seviyordur."
"Az önce seviştik Deren, üzerine yaptıklarımı hatırlatmasan olmaz mıydı?" Ona tekrar bakmadan kızıma döndüm, üstündeki örtüyü karnına kadar indirdim.
"Ben... kıyas etmek açısından dedim," dedi Deren, iç çekerek. "Öyle demek istemedim."
"Tamam," dedim.
"Karmen..."
"Deren, tamam."
Doğruldum, dolaba ilerleyip Karina için bir kıyafet aldım. Askılı badiyle rahat bir şorttu, bunları ona giydirmek için geri dönerken Karina'nın gözlerini açmaya çalıştığını gördüm. Hemen koltuğa oturdum ve gözlerini açıp da gördüğü ilk şey ben olduğumda, heyecanla güldüm. "Günaydın, aşkım."
Gözlerini birkaç kez kırpıştırıp her uyandığında yaptığı gibi etrafını inceleyince kalbim acıdı. Etrafta kendisine eziyet eden birileri var mı diye bakıyordu. "Deren var, onu hatırladın mı?" diye sordum dayanamayıp elinin üstünden öperken.
Karina bakışlarını kapının oraya çevirdi ve birkaç saniye ona bakıp başını salladı.
Deren heyecanla güldü. "Hatırlamış."
"Karina'm, seni şimdi biraz doğrultacağım kıyafetini değiştirmek için..." İzin ister gibi kendisine baktığımda, kıpırtısız durmaya devam etti. Bebeğimi sırtından tutup hafifçe doğrulturken, kendime çekip sarılmamak için âdeta mücadele verdim.
"Ben çıkayım mı?" diye sordu Deren, kıyafetini değiştireceğim için.
"Arkanı dönmen yeterli. Onu çekip sarılmamak için zor duruyorum, korkutmamam için yanımda kalıp beni durdur..."
Karina'm bir bez bebek gibi onu doğrultmama izin verdiğinde oturur pozisyona geçirdim onu. Örtüyü tamamen çekip üzerindeki elbisenin düğmelerini açtığımda ellerimi ve vücudunu seyretti. Parmaklarımı üzerinde fazladan tutarak askılı üstü ve alt şortu giydirirken, Karina'mın eli hareket etti. Parmaklarını böbrek hizasındaki dikiş izlerine götürdüğünde donup kaldım. Sanki acılarını hatırlamış gibi belirgin izlere dokunup sonra başını bana kaldırdığında gözlerinde canı yanıyormuş gibi bir bakış vardı.
"Bunlara bakınca ne görüyorum biliyor musun, Karina? Senin ne kadar güçlü, savaşçı bir kız olduğunu." Eğilip izlerin üstünden öptüm, doğrulunca da alnından.
"Orasında bir iz mi var ki?" dedi Deren, daha çok Karina'ya doğru. "Ben Karina'nın güzelliğinden başka bir şey göremiyorum."
Anlaması için İtalyanca konuşuyordu, Karina'nın sözcükleri anladığını da biliyordum. Deren'e doğru bakıp önüne eğildi, iltifatı sessiz ve asilce karşıladı.
"Bak bak, güzel olduğunun nasıl da farkında," dedi bu kez Deren.
Karina kirpiklerinin altından ona bir daha bakıp hak edilmiş iltifatı karşısında başını sallayınca, gözyaşlarımı silip yanağından öptüm. Belinden tutup onu hafifçe geriye yasladım, hasta gibi hissetmemesi için de örtüyü kenara çekip pelüş ayısını bacaklarının arasına koydum. "Ne yemek istersin?"
Karina beklediğim gibi cevap vermedi, bir süre aşağıya bakıp parmaklarını koluma koyduğunda izlerin dikkatini çektiğini fark ettim. Sanki n'oldu dercesine bana baktığında, benimle ilgilenmesi karşısında heyecanlandım. "Sakarlığımı görüyor musun, Karina? Yere düşünce kolum sürtünmüştü, izi kaldı ama acımıyor. Biz anne kız olduğumuz için birbirimize benzer izlerimiz var!"
Uzanıp omuzlarından aşağıya dökülen saçlarını düzelttikten sonra koltuğun kenarından kalktım. "Yemek için sana bir şeyler hazırlayıp geleceğim, güzelim."
Deren hâlâ kolumdaki izlere bakınca, elimle onları kapatarak yanından geçtim. O Karina ile kalırken mutfakta bir şeyler hazırladım. Acele ettim, çok çabuk kızımın yanına döndüm. Onu, sulu ve lapa yemeklerle besliyordum, bedeninde ağırlık yapmasın diye. Yemeğini yedirirken bana ve Deren'e tepkisiz kaldı, tabağının ancak yarısını bitirebildi. Biraz sonra dudaklarını kapatıp cama döndü, bana olan ilgisini kesti.
Keşke geçmişe gitsem, onun kötü anılarını yakıp küle çevirsem.
"Karina," diyerek en yumuşak sesiyle seslendi Deren. "Nil'i alıp geleyim mi? Oyun oynarsınız?"
Karina Nil'in adını duyduğunda Deren'e doğru baktı, artık Nil'i tanıdığından emin oldum. Sonra bana döndüğünde gülümseyerek baş salladım.
Konuş bebeğim, yapabilirsin, çok güçlüsün.
"Hey!" diye bağıran bir başka ses duyduğumuzda Karina ile aynı anda kapıya baktık. Deren de arkasını döndü ve gördüğü karşısında omuzları sallandı. Nil'in tırtıl kostümü içinde görünce gülümsememi tutamadım, tamamıyla bir tırtıla benzeyerek odadan içeriye girdi. "Senin için tıytıl oldum, Kayina! Beğendin mi?" Yere uzanıp bir tırtıl gibi sürünerek ilerlemeye başladığında, Deren sesli gülmemek için genzini temizledi.
O kadar tatlıydı ki ben güldüm ve tepkisini görmek için Karina'ma baktım. Yüzü hâlâ donuktu ama gözlerine bir ışıltı yansımıştı. O ışığa tutunup heyecanla, "Nil ile oynayalım mı?" diye sordum.
Nil yüzüstü yattığı yerden kafasını kaldırıp soluk soluğa Karina'ya baktı, gülüyordu. "Beğendin mi kostümümü? İsteysen sana giydirebilirim?"
Karina bana ve sonra Nil'e baktı, ikimizi izlemesine sebep olan duygusunu merak ettim. Biraz hüzünlü göründükten sonra da cama döndü, oyuncağı sıktı.
Nil doğrulup, umudunu hiç kaybetmeden yatağa geldi. "Sen benim kelebeğimsin, Kayina!" Eğilip, Karina rahatsız olmadığı için onu yanağından öptü. "Ben de senin koyumanım. Bundan sonra kimse sana biy şey yapamaz."
Karina'nın sıkılaşan parmaklarına içim acırken, Nil bu kez bana döndü. "Sana küsüm! Ben buyada yatıyordum, alıp yatağıma götürmüşsün! Koyumalar görev yerlerinden ayrılmazlar. Değil mi baba?"
"Aynen öyle bebeğim," dedi Deren.
Babasından destek alınca daha da kararlı görünen Nil'i izledim. "Koltukta, kucağımda rahatsız oluyordun. Güzel uyuman için götürdüm yatağına."
"Olsun, uyanınca geçer ağyım! Ama yanından ayrılırsam Kayina bana güvenmez..."
Ben onun bu büyük cümlesine gülerken, tırtıl kostümü içinde terlemiş ve sıkışmış şekilde oflayıp Karina'ya döndü. "Bunları giyerken dört kez düştüm, Kayina." Sonra güldü.
Deren arkasından yaklaşıp eğildi, Nil'in ensesinden öpüp belinin yanlarından gıdıkladı. Tırtılım gülerek babasına dönerken, ben Karina'mı izledim. İkisine, yabancı bir sahneyi izliyormuş gibi bakıyordu.
"Baba, devlete gitsek, desek Kayina'yı benim kardeşim yaparlar mı?" Nil meraklı şekilde bunu babasına sorunca, Deren düşünüyormuş gibi yaptı. "Devletin sizi kardeş yapmasının bir yolu var."
"Ne ne?"
Deren bana sinsi bir bakış attı. "Karmen'e sor, o iyi biliyor."
Nil bu kez bana döndü. "Nasıl olabiliy bu, Kaymen?"
Babanla ben evlenirsek, desem kıskançlık ve şoktan kalp krizi geçirebilirdi. Deren'in de amacı bu köşeye sıkışmış halimi görmekti. Ona sinir olup, "Baban sahte bir evrak alıp suç işleyerek belki sizi kardeş yapabilir," dedim.
Nil kaşlarını çatıp babası ile bana baktı. "Suç mu? Sonya da hapse girsin. Ben de babasız kalayım, öyle mi? Allah koyusun!"
Uzanıp göğsünden gıdıkladım onu. "Baban gitsin. Sen, ben, Karina beraber kalırız işte."
Omuzlarını düşürdü ve Deren'e doğru bakarken âdeta içi erimiş göründü. "Yok, babamsız yaşayamam ben. Babam da bensiz yaşayamaz, değil mi baba?"
Deren gözlerini kapayıp açtı. "Hapse girmem ama senin için her türlü suçu işlerim ben." Nil'in kalbini çalarak yanağından öpünce, tırtılım bir anda dünyanın en mutlu kızı oldu.
Dünyanın en hüzünlü kızına doğru baktım. Böyle gülmesi, neşelenmesi için her şeyi yapardım. Korka korka parmaklarımı yanaklarında dolaştırdım. "Hava çok güzel, dışarıya çıkıp dolaşalım mı?"
Karina bana cevap vermeden kapı çaldı. Deren bizi yormadan derhal açmaya gittiğinde, Karina'nın ürkmeye başladığını fark ettim. Ellerimi kollarına koyup onu her tehlikeden koruyacağımı gösterirken, "Merhaba," diyen Carlos'u duydum. Dönüp baktım, ellerinde hediye paketi ve rahat kıyafetleriyle kapı önünde durmuş, heyecanla Karina'ya bakıyordu. "Günaydın Karina, uyanmışsın bile. İçeriye girebilir miyim?"
Karina'nın hassasiyetlerine göre davranmasına gülümserken, Carlos içeriye girip yatağa kadar yürüdü. Hediye paketlerini yatağın kenarına bırakıp Karina ile göz teması kurdu. "Sana inanılmaz hediyeler aldım! Açmak ister misin?"
Karina bu özel ilginin sebebini anlamaya çalışır gibi ona bakarken, Nil de Carlos'a yaklaştı. Onun koluna dokunup tatlı şekilde, "Hoş geldin, bana da hediye aldın mı?" diye sordu.
Gerçekten o an Deren'e bakmamaya çalıştım ama dayanamadım, yüzündeki o dehşeti görünce de içimde sinsi bir yaramazlık duygusu oluştu. Sol gözü seğirmeye başlamıştı bile. Nil'in söylediklerini Carlos'a çevirdim ve o da aldığı hediyelere bakıp aralarından bir tanesini seçti, Nil'e uzatırken nazik görünmeye çalıştı. "Bunu alabilirsin."
Nil paketi hemen yakalayıp kucakladı. "Teşekküyler, Carlos’cuğum."
"Ne?" diye dehşet haliyle fısıldayan Deren'e bir daha baktım. Gördükleri kendisi için o kadar kötüydü ki tepki bile veremiyordu.
"Kaymen, Carlos senin sevgilin mi?" diye sordu Nil, kafası karışmış görünerek.
"Hayır!" diyerek seslendi Deren.
Nil irkilip babasına dönerken, ben Deren'e kaş çatıp Karina'ya baktım. Yüzünü önüne eğmiş, Carlos'un getirdiği hediye paketlerini izliyordu.
"Çocuklayı var baba," dedi Nil.
Deren onu bir el hareketiyle yanına çağırınca, Nil Carlos'a döndü. Carlos o an yalnız kızımızla ilgileniyordu ama Nil'e de kibar davranıyordu. "Ben dönene kadar gitme Caylos, oyun oynarız."
"Bir kâbus olsun, lütfen," diyerek ellerini yüzüne kapattı Deren.
Nil onun yanına giderken hediye paketini açtı, içinden çıkan sarı oyuncağa bakıp sevinirken, "Carlos çok yakışıklı, değil mi?" dedi, Carlos'un kendisini anlamadığını biliyordu.
"Değil," dedi Deren, ona kaş çatıp ve eğilip Nil'e bir şeyler fısıldarken, Carlos hediyelerden birisini açtı. Çıkan gece lambasını hevesli şekilde yaktı ve Karina ışığa bakarken, Carlos yutkunarak ona gülümsedi. "Bir daha asla karanlıkta kalmaman için." Yaktığı oda lambasını komodinin kenarına koydu. "Ben hep senin yanında olacağım."
Karina ışığı izlerken, ben Carlos'a baktım. Gerçekten deniyordu, baba olmayı deniyor ve istiyordu.
"Bunlar da diğer hediyelerin," diyerek Karina'nın saçlarına uzandı Carlos ama onun bakışlarını gördüğünde üzülerek elini çekti. Gülümsemeye çalıştı. "Ama en güzel hediye sensin, bebeğim. Benim hediyemsin. Keşke konuşsan benimle, tanışsak."
Karina başını önüne düşürüp bana yaklaştığında, yabancılara karşı savunmasız hissettiğini anladım. Onun başını okşayıp saçlarından öptüm, Carlos sessiz bir tonda onunla konuşmaya devam ederken de Deren'e baktım. Üçümüzü, garip bir kıskançlıkla izliyordu. Carlos'un yerinde olmayı hayal ettiğini saklayamıyordu.
"Anladım baba," diyerek bezmiş bir nefes verdi o sırada Nil. "Tek yakışıklı eykek sensin, senden başka erkeğe yakışıklı demeyeceğim. Caylos da Kaymen'in sevgilisi değil..." Duraksayıp babasına kısık gözlerle baktı. "Bu seni neden alakaday ediyor?"
Deren, Nil'in şüpheciliğinden korkmuş gibi yutkunarak omuz silkti. "Öyle, dipnot geçtim."
Onun gibi birisinin Nil'in vereceği tepkiden korkması... Neredeyse tatlıydı.
"Doktorun dediklerini düşündün mü?"
Carlos'un sorusuna baş salladım. Dün çocuk psikiyatristiyle görüşmüş, Carlos'un babası olduğunu Karina'ya nasıl söyleyeceğimizi danışmıştık. Bize, anlattığımız şartlar doğrultusunda bazı şeyler önermişti.
Deren, Nil'i yemek yemeye götürdüğünde Utku ile Yaman'ın sesini de duymaya başlamıştım. Karina'nın korkularının farkında oldukları için yalnızca uzaktan bakıp geçiyorlardı. Carlos bana doktorun söylediklerini bir daha hatırlattığında anladığımı gösterdim.
Babası, Karina'yı kendine alıştırmaya çalışıp ürkütmeden onunla konuşurken Karina ara ara ona bakıp dinliyor, sonra sessizce camdan dışarıyı seyrediyordu. Bundan sonra hep böyle hüzünlü mü görünecekti?
"Demek bir şey sürmedin. Neden bu kadar tatlısın o zaman?"
Karina Carlos'u süzerken hafifçe elini kaldırıp kendisini gösterdi. Sanki ben mi dercesine soruyordu.
Carlos hemen baş salladı. "Evet, sen. Ben tatlı sevmem ama seni sık sık öpesim geliyor."
Karina yanağına doğru dokundu, sonra önüne eğilip bana yaklaştı. Her şeyi ve herkesi bir tehdit olarak algıladığı açıktı. Carlos da kızı için bir tehdit olmayı kaldıramıyordu, bana attığı sonraki agresif bakışın sebebi buydu.
Carlos öğleden sonra, hiç gitmek istemeyerek ayrıldı. Doktorun söylediklerini düşünmem konusunda beni uyardı. Onun evde olduğu süreç boyunca uzaktan bizi izleyen, gözlerini ayırmayan Deren, Carlos gittiğinde beni koridorda sıkıştırdı. Belimden tutup duvara yasladıktan sonra yüzüme alçalarak dudaklarını alnıma yasladı. "Bence beraber yaşama işini kıvırıyoruz, ne diyorsun?"
"Şu an pek iyi gitmiyorsun.”
“Nedenmiş?”
Kaşlarımı kaldırıp parmak uçlarıma yükseldim. "Bir erkek beni böyle duvara kıstırdığında onun için içimden güzel şeyler geçirmem."
"Birkaç saat önce duvarda yalvarıyordun," diye hatırlattı.
Soğukkanlı şekilde gülümsedim. "Sayende o kadar kısa sürdü ki hatırlamıyorum."
Söylediğime sinir olduğunda, çenesinden sertçe öpüp onu bir daha iterek yanından geçtim. Kızlarımızın olduğu odaya girerken, göğüskafesim hızlı yumruklar yüzünden çatlamak üzereydi. Çünkü haklıydı. Dışımdan ne söylersem söyleyeyim içimde bir düzine kelebekle yaşıyordum onun yanındayken.
Günün kalanında Karina ile beraberdim. Yaman ile Utku da zaman zaman buraya uğradı fakat kızım korktuğu için yalnızca uzaktan sevimlilik yaptılar. Nil zaten yanımızdan ayrılmıyordu. Günlerdir birkaç saatten fazla uyumadığım için öğleden sonra uykum geldi, Karina'ya bakmak, onu yalnız bırakmamak için enerji veren, uykumu açan bir ilaç aldım. Böylelikle daha uzun saatler dayanabiliyordum.
"Bak Kayina, attığım taklaya bak..."
Nil hiç yılmadan Karina'nın gönlünü kazanmak için yerde takla attığında, Karina biraz olsun ilgisini ona verdi. Fakat ben, boynunu incitmesinden korktuğum için yere eğilip Nil'i kaldırdım. "Canını yakarsın, yapma."
Doğrulurken bana güldü. "Kayina gülsün diye yapıyorum."
Yanağını sıktım. "Anladım ama sana da zarar gelmesin."
"Babam on kez üst üste takla atıyor..." Bunu coşkulu şekilde söyledi ve ardından gözleri kocaman açıldı. "Babamı alıp geleyim, Kayina için takla atsın."
Bir telefon görüşmesi yaptığını uzaktan duyduğum Deren'in yanına gitmeden önce eğilip yanağımdan öptü, sonra koşarak çıktı. Arkasından gülümseyip Karina'ya dönünce hiç beklemediğim bakışlarla karşılaştım. Kırgınlık dolu.
Konuşmak için gayret ettiğini fark edince nefesim kesildi, ellerim titredi.
Dudaklarını aralayıp, "O senin kızın mı?" [SE1] [ET2] [ET3] diye sordu.
Sesini duyduğum için kendimi o kadar şanslı hissettim ki sorusunu anlayana kadar mutlu oldum. Fakat hissettikleri derinden yaraladı beni. Korkuyla başımı iki yana salladım. "Hayır, sensin benim kızım. Nil... Nil Deren'in kızı. Ben onun ablası, arkadaşı sayılırım." Heyecanlı şekilde ellerini kavradım. "Ben sadece senin annenim."
Ne gözlerindeki ifade değişti ne de yüzündeki. Altdudağı hafifçe titriyordu. Tekrar konuşmasını sabırla bekledim ve harfleri yutarak, "Beni bıraktın," [SE4] [ET5] dediğinde hep olmasından korktuğum şey oldu.
Donup kaldım. Öyle olmadığını söyleyecektim, yapacaktım ama bu suçlama, kızımın böyle hissetmesi ve onu terk ettiğimi sanması konuşturmadı beni. "Hayır," diye kekeledim fısıltıyla. "Seni bırakmadım, seni hiç bırakmadım Karina. Sadece yerini bilmiyordum, seni aradım..." Ama bulamadığımı söylemedim, başarısız olduğumu anlatamadım.
Gözlerinde korkmuş bir bakış belirirken, "Beni sevmiyorsun," diye fısıldayıp cama döndü.
Bu söylediği, en az diğer söyledikleri kadar canımı yaktı. Gözyaşlarım sebebiyle yüzü puslanmaya başladığında ellerini daha kuvvetli sıkarak, "Çok seviyorum," dedim. "Böyle hissettirdiğim için özür dilerim! Yalvarıyorum affet beni! Seni çok seviyorum, sen benim kalbimsin..." Tuttuğum ellerini telaşla kaldırdım, götürüp kalbime koydum. "Sen... sen benim kalbimsin. N'olur böyle söyleme, böyle hissetme. Hatalarım, kötü anneliğim için özür dilerim ama seni seviyorum Karina. N'olur sen de beni sevmekten vazgeçme, ben de senin kalbin olayım..."
Karina'nın kendini bana kapattığını anlamıştım. Tepki vermeden, başını kaldırmadan dışarıyı seyrediyordu. Ağlamaya başlayınca yataktan çabucak kalktım, onu korkutmadan koridora çıkınca Deren'in buraya yürüdüğünü gördüm. Halimi görünce rengi attı, panikle üstüme yürüdü. "N'oluyor?"
"Bırak beni," diyerek odamın kapısını açtım, içeriye girip kendimi yatağa attım. Hıçkırarak ellerimi yüzüme kapattığımda Deren kaskatı kesilerek odanın ortasına kadar ilerledi. "Neden ağlıyorsun?"
"Bir arada yaşamak hataydı, beni yanlış anladı, Nil'i kendisiyle kıyasladı, üzüldü..."
Deren, söylediğim kelimeleri birleştirmeye çalıştı. "Neden bir hata olsun? Nil ona arkadaşlık yapıyor, Karina rahatsız olmadı ki."
"Artık Nil'i benim kızım sandı," dedim, neler hissettiğini düşünüp mahvoldum. "O acılar çekerken benim Nil ile keyfime baktığımı sanıyor."
Odayı hıçkırığımın sesi kaplamasına rağmen kendimi durduramadım. Ellerim iter gibi, nefret ederek gözyaşlarımda dolaşırken Deren birkaç dakika boyunca sessiz kaldı. "Malikâneye mi dönmek istiyorsun?"
Gözlerimi kaldırıp onun düz bakışlarına doğru baktım. İstesem itiraz etmeyeceği belliydi çünkü Karina sözkonusuydu. Fakat gözlerinin derinliğine bakılırsa ki bu karanlık bir okyanusa bakmakla eşdeğerdi... O derinlikte bunun olmaması için bastırılan duyguyu görüyordum.
"Bilmiyorum," diyerek yorgunca camdan dışarıya baktım. "Bilmiyorum."
Genzini temizledi. "Şey... Karina için takla atabilirim. Güler belki."
Demek Nil, takla atmasını babasına söylemişti. Ağladığım sırada kızaran dudaklarımı yalayıp, "Atar mısın?" dedim.
"Evet, tabii. Bir adamın karizması bununla çizilmez, değil mi? Sonuçta senin kızın sözkonusu."
Tek kaşım kalktı. "Abilerime söyleyecek olsam?" Dalga geçiyordum.
"Gelsin onlar da takla atsın."
Karina'nın karşısında takla atan Deren ve abilerimi hayal edince dudaklarımda tebessüm oluştu.
Sonra hüzünlü sözcükler ve gözyaşları gülümsememi alıp götürdü.
"Dün, sen yokken pedagogla konuştuk," dedim, yüzüne bakamadan. "Karina'ya bir babası olduğunu nasıl söyleyeceğimizi danıştık."
Huzursuzca aldığı nefesi duydum. "Ne önerdi?"
"Carlos'un sık sık etrafında olmasını. Yaşadığı durumdan ve hayatımda birisinin olduğundan da bahsettim. Seni Carlos'tan daha çok görecek olması Karina için anlam karmaşası oluştururmuş." Karina'nın huzursuzluğunu ve Deren’le sürekli çıkmaza sürüklenen aşkımızı düşünerek ofladım. "Bir süre Carlos ile olmasının daha iyi olacağını önerdi."
Cevap vermedi. Buna gönülden rıza göstereceğini zaten düşünmemiştim ama Karina sözkonusu olduğu için asla böyle bir şey olamaz, diyemiyordu. Kapının orada bir süre kaldıktan sonra bir şey demeden odadan ayrılınca kafamı kaldırıp gözden kaybolmasını izledim.
Onu bazen okyanus derinliğinde kaybettiğimi hissediyordum ve tıpkı kızımı ararken olduğu gibi boğuluyordum.
Kalktım, kızımın yanına gitmek için odadan çıktım. Onu sevmediğimi sanması hataydı, bu hatayı nasıl düzelteceğimi düşünerek kapıdan onu izledim. Carlos'un aldığı gece lambasına bakıyordu. Sondası hâlâ altındaydı ama artık çıkarmalıydım çünkü katı gıdaya geçiş yaptığı için tuvalete gitmesi gerekiyordu. Fakat ayağa kalkmayı hiç denemiyordu.
Telefonum çaldığında sesten öyle bir irkildi ki derhal telefonumu cebimden çıkardım. Korku dolu bakışlarını yumuşatmak için gülümseyip, "Abim arıyor," dedim. Ona dedesinden, abilerimden bahsetmiştim. "Hastanede seni ziyarete gelmişti, hatırlıyorsun değil mi? O arıyor, kesin seni merak ettiler."
O tepkisiz kalırken ben aramayı açtım. Salvador abim derhal, "Karina nasıl?" diye sorduğunda, "Gayet iyi," dedim. "Şu an ona bakıyorum. Uyandı, kıyafetini giydirdim, yemeğini yedirdim."
"Biz, hepimiz onu tekrar görmek istiyoruz," dedi. Abimin sesindeki bu heyecanı yalnız Angel'dan bahsederken duyardım. "Açık adresi yolla, gelelim."
"Abi," dedim sıkıntılı şekilde. "Karina'ya birkaç gün izin verin. Çok fazla kişiyiz, onu tedirgin ediyoruz. Tepki vermiyor ama gözlerinde görüyorum, endişe duyuyor."
Tersçe ofladı. "Deren ile Carlos görüyor, biz neden göremiyoruz?"
"Abi, Carlos babası, Deren de inanın çok yanında kalmıyor..." Karina'dan bakışlarımı çekip odama doğru yürürken fısıldadım. "Bana, beni almaya gelecekler mi diye sordu. Sizi on... onlardan birisi bile sanabilir. Ben sizden bahsedeyim, alıştırayım, yeniden fotoğraflarınızı göstereyim."
"Çok mu korkuyor?" diye sordu abim, çatlayan bir sesle.
"Çok az tepki veriyor. Ya ürküyor, titriyor, ya da üzülüp içine kapanıyor."
Bu kez, "Sen nasılsın peki?" diye sordu.
"Sonunda okyanusun yüzeyine çıkmışım ama kıyıya varamıyormuşum gibi."
Artık önceki gibi boğulmuyorum ama kıyıya varıp kurtulmam için Karina'nın elimi tutması gerekli.
Aramayı kapattığımız sırada doktorun geldiğini koridordan duydum. İsveçli doktor ve pedagog gelip Karina ile ilgilenirken yanlarından hiç ayrılmadım. Ne kadar onu sevmediğimi düşünse de tanıdığı tek kişi ben olduğum için gözleri beni arıyordu.
Belki de artık o beni sevmediği için onu sevmediğimi düşünmüştü…
Doktorla ben de konuştum ve onlar ayrıldıklarında Karina'ya kendimi tekrar sevdirebilmek için neler yapabileceğimi düşündüm. Belki ben de bir tırtıl kostümü giyebilirdim.
Deren'i iki saatten uzun süre görmeyince evin içinde ufak bir turlayıp ona baktım. Nil, Karina ile beraberdi. Deren'in odasına çıktım ve kapısını sessizce açtım. Yatağında yüzüstü yatıyordu, cam açıktı ve içeriye giren ılık rüzgâr çıplak sırtına çarpıyordu. İlerleyip yatağın kenarına yavaşça oturdum. Komodinde açılıp yarılanmış konyağa sıkıntıyla bakıp parmaklarımı omzuna koydum, dingince aldığı solukları takip ettim. "Keşke her şeyi bu kadar çıkmaza sokmasaydım, çok üzgünüm."
İkisinin de ruhunda ağırlık yapmıştım, kalplerinde acı olmuştum.
Sadece birkaç dakikalığına Deren'in arkasına doğru uzandım, sol tarafıma yatıp kolumu onun üstüne attım. Uzun süredir beraber yatmıyorduk, bunun için vakit bile olmamıştı. Ona sarılıp yatınca, bu his gözlerimi yaşarttı, yüzümü sırtına gömüp yanında epey küçüldüm.
Aklım kızımda olduğu için birkaç dakikadan fazlasını ayıramadım Deren'e. Kızımın yanına geri inerken evi epey süzdüm. Her yerden ışık alıyordu, başımı çevirdiğim camdan denizi görüyordum. Evin diğer bir tarafı ise yola bakıyordu.
"Karmen Hanım, bir sorun var."
Koridordan geçerken buraya doğru hızla yürüyen korumayı gördüm. "N'oldu?"
"Evin bahçesinde yaralı bir adam var."
Kaş çatarak Karina'nın odasına baktım, sonra da salona geçtim. Utku bir maç izliyordu, Karina'nın yanında kalması için onu tembih edip dışarıya çıktım. Yaman da korumaların yanındaydı, beni görünce ciddiyetle, "Sen Karina'nın yanında kal, biz hallederiz," dedi.
"Tehlikenin ne olduğunu öğrenmezsem rahat edemem."
Yaman ve korumalar benimle gelirken bahsedilen yere yürüdüm. Evin etrafı büyük olsa da yeşil alan pek yoktu, bu yüzden evin yola bakan arka tarafına geçerken ilerideki kargaşayı hemen gördüm. İki koruma aşağı eğilmiş, bir adamı kontrol ediyorlardı. Ben yaklaşınca Yaman önüme geçip emin olmak için sordu. "Üstünde bir şey var mı? Karmen'e zarar vermesin?"
"Temiz," diye doğruladı koruma.
Yaman'ın bunu içgüdüsel olarak yaptığını bilsem de onlardan daha deneyimli bir kadın olduğumun unutulması biraz gıcık bir durumdu. Dizimi kırarak eğildim ve adamın yüzünü kendime çevirdim. Baygın görünüyordu, yarası kurşun yarası da değildi. Zararlı veya zararsız birisi olduğundan emin olamadığım ve hemşire olduğum için ilkyardım yapmayı düşündüm. "Arabadan ilkyardım çantasını getir, nabzına, tansiyonuna bakayım."
Koruma uzaklaşırken Yaman etrafı inceleyip, "Yolu nasıl buraya düşmüş olabilir?" diye sorguladı.
"Bilmiyorum ama eve daha yaklaşmamış olması iyi." Kafamı kaldırıp bir daire halini almış korumalara baktım. "Bu evde iki çocuk yaşıyor, kimse bu kadardan fazla yaklaşamaz."
"Elbette, efendim. Zaten biz de bu amaçla etrafı kontrol ederken rastladık."
İyi, sürekli kontrol halinde olmaları güzeldi. Koruma ilkyardım çantasıyla döndüğünde otuz yaşlarının başında görünen, kumral saçlı adamın nabzını ve kalp atışlarını kontrol ettim. Açık bir yarası yoktu, yorgunluktan bayılmış görünüyordu. Nabzı yavaştı, uyandırmayı deneyerek seslendim ama tepki vermedi. Kendi adıma yapmam gerekeni yaptıktan sonra, "Alıp hastaneye götürün," dedim korumaya. "Bırakıp uzaklaşın ve burada kalanlar da etrafı titizlikle kontrol etsin."
Adamın üzerinde beyaz gömlekle siyah kumaş pantolon vardı. Resmi giyinmişti, ceplerini kontrol ettim ama garip şekilde hiçbir şey bulamadım. Korumalar adamı, en yakındaki araca götürürken ben de doğrulup eve yürüdüm. "Bir tuzak olabilir mi?" dedi Yaman.
"Eğer öyleyse... sikeyim."
Yaman, dışarıda kalıp etrafı kontrol etmekle ilgilenirken ben eve girdim. Yüzündeki yaralar hâlâ geçmemişti ama o alışkın bir adamdı. Gece ile konuşuyorlar mıydı acaba? Benim konuşmam lazımdı, Karina'nın uyandığını görünce hemen gelmeyi isterdi.
Kızımın yanına giderken ona muz lapası yaptım. Nil içinse muzları doğradım. Kızıma küçük lokmalarla yedirdim, Nil onun etrafında dolaşarak yedi.
"Senin en sevdiğin meyve ne? Benimki eyik."
"En sevdiğin yenk ne? Benimki pembe."
"Kayina senin en sevdiğin hayvan ne? Benimki Utku." Kahkaha attı. "Şaka şaka, tıytıl."
Hiç yılmaması çok tatlıydı ama Karina'nın karşısında Nil'e ilgi gösteremedim. Kızıma muz lapasını yedirip ilaçlarını suyla içirdim. Yemek yerken çıkardığı o sesler bile tatlı gelmişti gözüme, ya da ilaçları içerken yüzünü buruşturması. Hâlâ sarılmamıştım, kollarım resmen ihtiyaçla sızlıyordu.
Beni iter diye mi korkuyorum?
Ya da onun bana sarılmasını mı bekliyorum?
Hava karardığında Karina'ma iyi gelecek şeyleri düşünüyordum. Nil en son amcasıyla beraberdi. Kızım yanağını yastığına yaslamış, ona anlattıklarımı dinliyordu.
"... zaten dayılarından daha önce bahsetmiştim, Karina'm. En büyüğü Salvador, ortancası Dante, küçükleri ise Noah. Angel Salvador'un karısı, Dante bekâr, Noah ise kalp kırıklığı yaşıyor..." Beni dinlemesi için sesime neşe kattım. "Senin gözlerini açmanı sabırsızlıkla beklediler ve tekrardan seni görmek istiyorlar. Bir de... büyükbaban var, seni görse çok mutlu olur. Gelmelerini ister misin?"
O gün, Karina'mın benden ayrıldığı gün ailemin yanına dönüyorduk ve ben bu kez de ailemden bahsetmiştim. Belki de bu yüzden Karina'mın bakışları dalgınlaştı, kaçırıldığı anı hatırladı. Konuştuğum her sözcükten, onun attığı her bakıştan pişmanlık duymak çok yorucuydu.
Karina'm uykuya daldığında saçlarını okşadım, kokladım, öptüm. Carlos ve abilerim tekrar arayınca onlara fotoğraf gönderdim, Carlos fotoğrafı ekranına koyduğunu söyleyerek beni güldürdü. Benimle değil ama Karina ile ilgilendiğinde seviniyordum. Bir melek gibi uyuyan kızımın omzunu, saçlarını öptüm. "Her uyuduğunda korkuyorum tekrar uyanmayacaksın diye."
Boğulduğunu hatırlıyor olmalıydı. Buna rağmen o kadar dirayetli, soğukkanlıydı ki, benden bile güçlü bir kızın annesi olduğumu anlıyordum.
Gece yarısından saatler sonra bile hâlâ kızımın yanındaydım. Evdeki ışıklar sönmüştü. Karina'ya öyle özlem doluydum ki yıllar boyunca baksam, öpsem bile dinmeyecekti.
Tuvalete gitmek için odadan çıktım, geri dönerken de odamın kapısının açık olduğunu gördüm. Yaklaşınca yatağımdakinin Deren olduğunu anladım. Ne ara aşağıya indiğini, yatağıma uzandığını bilmiyordum. Kolu alnının üzerindeydi, gözleri kapalıydı ama bu onun uyuma pozisyonu değildi. Yaklaşıp dizlerimin üstünde yatağa çıktım, ona doğru ilerleyip tepesinde durdum. "Neden burada yatıyorsun?" diye sordum.
Kaşlarını çatıp, yüzüne değen nefesime doğru yaklaştı. "Seninle yatmaya en yakın hissettirecek yer burasıydı. Ama burada doğru dürüst uyuyamamışsın. Ne kokun var ne hissin."
Gözlerini açmasına çok ihtiyaç duydum ama açmıyordu. Hafifçe üzerine yattım, yüzü boynuma değince, "Böyle iyi mi?" diye fısıldadım, çenemi başına koyarak.
Lezzetli bir şey yiyormuş gibi ses çıkararak yüzünü boynuma daha çok gömdü. "Aynı evin içindeyken beni şuna bile mahrum bıraktın ya Karmen...”
Kolumu boynuna dolayıp sarıldım ona. "Karina'mın yanından ayrılamıyorum ki."
"Biliyorum," dedi ve beni bir anda tuttu, ters çevirdi. Sol kolumun üzerinden alıp sağ tarafına yatırdı, yüzünü boynuma gömüp elimden tuttu. "Ben de iki saattir Nil ile yatıyordum, biraz önce indim buraya. Sen de Karina ile olmak istiyorsun ama bir saat olsun yanımda kal. Bir saatliğine Karina'yı, kendini bana teslim edip uyu."
Bu aralar koluna karşı zaafım vardı, bu yüzden koluna yattım. Kaslı ve genişti, rahattı. Dudaklarım teninde oyalanırken Deren de sol kolumu durmadan, yavaşça okşadı.
"Terapiye tekrar gidecek misin?" diye sordu.
Benimle ilgili birden fazla şeyi aynı anda düşünüyordu. Muhtemelen kolumu okşarken intiharımı, alnımdan öperken de ruh sağlığımı.
"Karina'yı bırakamam, zaten gitmemi babam istemişti," dedim.
"Bence senin asıl terapin Karina'nın sana gülümsemesi olacaktır."
O da bunu biliyordu. Terapiye ne kadar gidersem gideyim... Karina'm beni affetmedikçe, bana gülümsemedikçe ruhum iyileşmezdi.
"Nil hâlâ âşık olduğun kadını merak ediyor mu?" diye sordum.
"Oldukça," dedi, sesine bir hafifleme geldi. "Akşam üstü telefon konuşması yapıyordum, bir baktım sinsi sinsi yanıma yaklaşıp telefonu dinlemeye başladı. O kadar tatlıydı ki öpmelere doyamadım.”
Nil'in o hali gözlerimin önünde belirirken gülümsedim. Sanırım Deren bir şekilde anladı, parmaklarını dudaklarımın etrafında dolaştırdı. Gülümsememe dokundu.
Sonra gözlerimi kıstım. "Telefonda bir kadınla konuşmuyordun herhalde, değil mi?"
Boynumda esneyip güldü. "Hayır."
"Güzel. Nil'i bu konuda destekliyorum. Telefon konuşmalarını daha sık dinlemeli."
"Nil gibi seni öpücüklere mi boğayım istiyorsun?"
Koluna daha sıkı sarıldım, duvardaki gölgelerimize baktım. Onun geniş omuzlarının altında benim gölgem görünmüyordu neredeyse. Parmağımı duvardaki gölgesinin üzerinde gezdirdim, gölgedeki kirpiklerine dokundum. Aşk dolu bakışları da nefret dolu bakışları da bu kirpiklerin arasından akmıştı kalbime. Kara gözler, kara kirpikler ve benimle kedere boğulan talihi…
Vicdan azabıyla doğruldum, Karina'mı kontrol etmek için odadan ayrıldım. Yanına gidip oturdum, sabahı onunla bekledim. Ben de isterdim gözlerimi kapattığım an uyumayı ama bu en son Karina kaçırılmadan önce yaşanmıştı.
Ertesi gün olduğunda Nil bu kez bir başka şekilde çıktı kızımın karşısına. Ben güzeller güzeli kızıma ilaçlarını verirken babasının taklidini yaparak girdi. Bunun Karina'yı güldüreceğini düşündü. Sesini kalınlaştırıp Deren gibi konuşmaya çalıştı, kapının önündeki Deren'i de kendi yerine koyup babasının kendisine kızdığı gibi kızdı. Karina gözlerini Deren ile onun arasında dolaştırırken biraz şaşırmış göründü, en azından bir bağ kurduğumuz için sevinip Nil'e minnettar kaldım.
"Biy daha ayakların çıplak dolaşma, Nil," diyerek babasını azarladı tırtılım.
Nil de Karina'nın şaşkın bakışlarını fark edip hevesle devam etti oyununa ve Deren'in yanına kadar gidip işaretparmağını salladı. "Ve biy daha toplum içinde ossuyma, Nil."
Deren'in göğsü sessiz gülüşüyle hareket ederken, Nil elini hızla ağzına kapattı. Utanmış şekilde bana baktığında, Deren eğilip onun yanaklarından bayıla bayıla öptü. "Tamam babacığım, bir daha yapmam."
"Affeyin, Nil."
Karina'm gözlerini kırpıştırırken bu sabah giydirdiğim salı tulumunun tatlılığına baktım. Sarı rengi çok sevdiğinden giydiriyordum. Bakışlarımı fark edince bana döndü, o kadar masum baktı ki ona tüm bunları yapanlara nasıl çaresiz baktığını düşünmeden edemedim.
"Karmen," diyerek odaya yaklaşan Utku'nun sesini duydum. Karina'ya gülümseyerek el sallıyordu. "Bir misafirin var, baksana."
Deren’le göz göze geldik ve Karina'ya dönüp gülümseyerek konuştum. "Hemen döneceğim, aşkım."
Deren kaş çatarak benimle gelirken koridora çıktım. "Kimmiş?"
"Bir adam," dedi Utku. "Tanımıyorum, korumalar bahçeye almış."
Bu evde olduğumu bilen bir misafirim yoktu. Şüpheyle salona geçtim, açık sokak kapısına yürüdüm. Kapının dış tarafında, yanında korumalarımla dikilen adamı görünce de hemen tanıdım. Dün, bahçede baygın bulduğum adamdı. Üzerinde temiz bir gömlekle kumaş pantolon vardı, abilerim yaşlarında görünüyordu.
Burada olma sebebini merak ederek öne çıktım. "Merhaba. Burada ne yapıyorsunuz?"
Adam garip bir aksan ve İngilizceyle, "Dün bana yardımcı olduğunuz için teşekkür etmek..." Bakışları omzumun üzerinden arkaya kaydığında yüzü sarardı ve gözbebekleri büyüdü.
"Senin burada ne işin var?" diye dehşet içinde fısıldadı Deren aynı anda.
Kaşlarım çatılırken omzumun üzerinden arkama baktım. "Onu tanıyor musun?"
Deren'in bakışları büyümüştü, gözlerinin içinde bir karmaşa vardı. Adama bakakalmış vaziyette, "O bir suikastçı," diye fısıldadı. "O normal bir adam değil."
Açıkça irkildim ve adama tekrar dönerken, "Suikastçı?" diye tekrarladım. "Evimde bir suikastçı mı var?"
"İki," diye düzelterek Deren'i gösterdi Yaman.
Bahçedeki adam Deren'deki şaşkın, rahatsız bakışlarını bir daha bana çevirip, "Siktir," diye fısıldadı Türkçe. "Sen... Ben işini mi bozdum?"
Deren, "Kim gönderdi seni buraya?" diyerek öne çıkarken ben de, "Ne işi?" diye sordum.
"Ben... Senin de haberin var sanıyordum," dedi adam, Deren'e. "Sen buradasın? Bu, kızını kaçıran kadın değil mi?"
Deren adamla karşı karşıya geldi. Vücut tipleri benziyordu, ikisinin de normal meslekler yapmadığı belliydi. "Bunu nereden biliyorsun?" dedi Deren, parçaları birleştirmeye çalışıyor gibiydi. "Burada olman tesadüf olamaz. Bu bir görev mi? Kim seni buraya gönderdi?"
Adamın kafası da en az bizimki kadar karışmıştı. Bana göz atıp Deren’le bakışırken, "Evet, bir görev," dedi. "Karmen'in infazını gerçekleştirmem istendi. Senin de haberin var sanıyordum."
İnfaz, öldürülmem... Bunun bir Türk'ten istenmesi, ölüm emrimi verenin de Türk olduğunu gösterirdi.
"Sen..." Deren'in yüzü bembeyaz oldu ve adama bakarken açıkça düşman göründü. "Karmen'i öldürmek için mi buradasın?"
Adam, şaşkınlıktan sıyrılmış, daha çok düşünceli görünerek, "Sen de bu yüzden burada değil misin?" diye sordu.
"O benim sevgilim," dedi Deren, sesini yükselterek. Adama saldırmaması, zamanında onunla bir arkadaşlık kurduğunu düşündürmüştü bana. "Öldürmek için burada değilim! Ama sen... Gerçekten öldürmek için mi buradasın? Benimle dalga mı geçiyorsun?"
"Deren..." dedi adam ellerini kaldırarak. "Bu bir görevdi, kabul ettim. Ayrıca sevgilim ne demek, bu kadın senin kızını kaçırdı?"
Dişlerim arasından soludum ve önce yavaş, ardından sert bir adım attım. Deren'i çaresiz bırakan bu sorudan nefret ederek adama yaklaştığımda yüzünü bana doğru çevirdi. "Edip, değil mi? Seni o gönderdi? Beni öldürmen için gönderdi ve sen... buraya kadar yaklaşabildin!"
"Üstünü aradık, hiçbir şey yoktu," dedi Yaman, hemen.
"Muhtemelen bir sonraki gelişinde olacaktı!" diye bağırdı Deren, bu işleri çok iyi bildiği için.
"Sakin ol Deren, bunca yıllık tanışıklığımız var, bir yanlış anlaşılma yüzünden bozmayalım."
"Yanlış anlaşılma yok," dedi Deren bağıra çağıra. "Karmen'i öldürmeye geldin! Görevin bu! Ne Karmen'in kendisi ne ben ne bu kadar adam buna izin verir!"
"Ben de," dedi Yaman.
"Seni adamdan saydım ya işte," dedi Deren.
Yabancı suikastçı, "Senin de böyle olmasını istediğini sanıyordum," dedi Deren'e. Korumalar biraz geride, benden herhangi bir hareket bekliyorlardı. "Edip Akşın istemiş. Kızının babası olarak, senin de böyle istediğini sandım."
"Salak mısın?" diyerek hakaret etti Deren ve adamın yüzü öfkeden kızardı. "Öldürsem ben öldürürdüm! Sonuçta ikimiz de aynı işi yapıyoruz, sana ne gerek olsun?"
"Belki yeterince becerikli olamadığını, işin bana kaldığını düşünmüşümdür," dedi adam ses yükselterek.
"Siktir git," dedim Türkçe.
"Karmen asla ölmeyecek," dedi Deren, becerilerini kıyaslanmasını ciddiye bile almadan. "Kimse... Hiç kimse onu öldüremeyecek. Edip bunu istediğine, dilediğine pişman olacak."
Deren benim için endişe duysa da ben Karina'm için korkuyordum o an. Buraya kadar yaklaşan birisi ona zarar verme fırsatı da bulabilirdi. Aman Tanrı'm, adama hiç yardım etmemeliydim. Cehenneme kadar yolu vardı, kızımın güvenliğinden önemli değildi.
"Bu bir görev, Deren," dedi adam. "Tamamlamam gerekiyor."
Ben sinirle gülerken, Deren kaşlarını sonsuzluğa kadar kaldırdı. "Sana henüz dokunmamamın sebebi, zamanında arkadaşlık etmiş olmamız. Eğer bunu bir daha tekrarlarsan ben seni öldüreceğim."
"Peki ne söyleyeceğim?" dedi adam. "Milyonlarca para aldım, parayı iade edip yapamayacağımı mı söyleyeceğim?"
"Bence iade etme," dedi Deren, gerginlikten yumrukları açılıp kapanıyordu. "Şimdi geri dön, telefonlara çıkma, parayı afiyetle ye."
Yaman sessizce araya girip, "O para çalmaya alışkın," dedi Noah'ın parasını çaldığı için.
"Her neyse," dedi Deren ona dik dik bakıp. "Sen bir suikastçısın, Edip Akşın sana bir şey yapamaz, parasını çaldığını söyleyerek polise de gidemez."
"Başka bir tetikçi tutup beni öldürebilir," dedi adam.
"O zaman ölürsün, ya da şimdi Karmen'i öldürmeyi deneyip kesin ölürsün. Fark edersen ilk seçenekte ölme şansın düşük, ikinci seçenekte ise kesin."
Adam, şansları ve geleceğiyle ilgili seçenekleri değerlendirirken sessiz kaldı. O an aklımdan çok sayıda düşünce geçiyordu. En nihayetinde kafasını sallayıp, "Peki, dediğini yapacağım," dedi adam. "Ortadan yok olacağım ama Edip bana bir şey yapacak olursa..."
"Meraklanma," dedim. "Edip'in bunun için zamanı olmayacak."
"Evet," diyerek onayladı Deren beni. "Kendi canının derdine düşeceği için sana vakit ayıramayacak."
"Kızını kaçıran kadınla, kayınpederini öldüreceksin öyle mi? Bu ne amına koyayım..."
Yaman söylendi. "Böyle denildiğinde kulağa çok tuhaf geliyor."
Deren korumalara dönüp İtalyanca konuştu. "Onu geçirin, uzaklaştırın, evin yolunu unutmasını sağlayın. Bundan sonra da daha dikkatli olun, kimseyi yaklaştırmayın."
Adam, korumalarla beraber uzaklaşırken sertçe arkamı dönüp evin içine yürüdüm. Koridorda ilerleyip odanın kapısından kızıma baktım. Bir tehlike ona bu kadar yaklaşabildiği için kanım donmuştu, hayatı bundan daha değerliydi.
"Sana ne için teşekkür ediyordu?" diye sordu Deren, endişe ve öfkesi devam eder halde.
Kendisine dönünce koridorda karşılıklı durduk. "Dün bu adamı evin arkasında buldum, baygındı. Korumalara, onu hastaneye götürmelerini söyledim."
"Yaman bahsetmişti," dedi parçaları birleştirerek. "Kendisine, sana teşekkür etme fırsatı oluşturup buraya kadar geldi demek ki. Bu evi nasıl öğrenmiş? Bu evi öğrendiyse beni nasıl daha önce görmedi ki?"
"Edip ölmeli," dedim hepsinden önceki aciliyetimi bildirerek. "Bir an önce! Bu kadar yakınıma geldiyse... Karina... Kızıma tekrar birisi bir şey yapabilir." Telaşla kalbimi ovdum. "İkinci bir şansı olmamalı, bir an önce ölmeli."
"Ben halledeceğim..."
"Hayır, ben yapacağım."
"Karina... Onu nasıl yalnız bırakacaksın?"
Doğru, bırakamazdım. Fakat... Edip'e ikinci bir şansı da veremezdim. Bu adam bana yaklaşmanın yolunu bulduysa tekrar denemekten çekinmezdi. Oturup bekleyemezdim. Ve eğer onu ben öldürmezsem de sonsuza kadar öldürmüş olmayı dilerdim.
"Hey, Karina nerede?"
Carlos'un sesini duyunca Deren arkasını döndü, ben de açtığı boşluktan Carlos'a baktım. Kızını ziyarete gelmişti. Üzerinde rahat kıyafetler vardı, korumaları dışarıda olmalıydı. Bize yaklaştığında gözlerim parladı. Karina'mı Carlos'a birkaç saatliğine, güvenle bırakabilirdim. Tamam, Karina'm beni arardı ama... Edip'in etkisiz hale gelmesi artık şarttı.
"Seni gördüğüme çok sevindim," dedim.
"Öyle mi?" dediler Deren’le aynı anda.
Deren'e yumuşak bir bakış atıp Carlos'la göz kontağı kurdum. "Özel uçakla birkaç saatliğine uzaklaşmam gerekiyor, maalesef önemli bir iş yüzünden. Sen Karina ile kalır mısın?"
Carlos çok basit bir şey istemişim gibi başını salladı. "Evet, tabii günlerimi bile geçiririm Karina ile ama bu kadar önemli iş ne?"
"Kapanmamış bir mesele. Bugün kapatmam lazım."
Carlos, sanki bunun Deren’le alakası varmış gibi onu rahatsızca süzerken Deren bana bakıyordu.
Kendimden emin şekilde odama geçtim, en korunaklı ve rahat kıyafetlerimi giydim. Hazırlanmaya başlarken Deren kapıda belirdi. "Türkiye'ye gideceksek bir gün beklemeliyiz, öncesinde yapmamız gereken bir şey var."
Hırslı hazırlanışıma ara verdim. "Neden bekleyeceğiz?"
"Türkiye'ye gideceksek almamız gereken bir önlem var."
🫀
Sonraki gün akşam İstanbul'a gitmek için yola çıkarken kalbimi Karina'mla bıraktım. Geç gittim ki uyuduğu vakte denk gelsin, sabah gözlerini açtığında da yanında olayım. Carlos evdeydi, Nil de Karina gibi uyumuştu ve Utku ile Yaman bizim yokluğumuzda daima kızları kontrol edecekti.
Evin önüne alçalan helikoptere binip yola çıktığımızda bizimle gelen iki koruma vardı. Kalabalık olmak iyi değildi ama yalnız da kalmayacaktık. Türkiye'ye uçarken Deren'in karşısında oturuyor, bir şeyler içiyordum. Edip için hazırladığım sonu düşündükçe de hırslanıyordum.
O benim onlara yaptıklarımı unutmamıştı.
Ben, bana yapılanları.
Bu durumda güçlü ve hızlı olan kazanacaktı.
"İleride hiç hemşire olarak çalışmayı düşündün mü?"
Deren'in sorusunu duyunca gözlerine doğru baktım. Ellerini koltuğun iki yanına koymuş, rahatça oturuyordu. "Hayır. Mafya olmayı seviyorum."
Komik bulup dudağını kıvırdı. "Tabii seversin, bu kadar varlığı, hâkimiyeti, itibarı kim sevmez…"
Yani.
"Ve tabii, korumalarımı da," diyerek ekledim. "Seni mesela. Bir mafya olmasam senin gibi becerikli korumam olabilir mi?"
Gözlerinde, görmeyi sevdiğim o ifade oluşunca kadehimi kaldırıp bir yudum daha aldım. Beni seyretmesini seviyordum, gözlerinin geçtiği her yerde bir karıncalanma oluyordu. Beni izlemek onun için keyifli vakit geçirdiği hobisi gibiydi. Parmağımı kadehin ağzında dolaştırırken, uçağın alçalmaya başladığını fark ettim. Pilot da bununla ilgili konuşmayı yaparken, Deren yerinde dikleşti.
Özel helikopteri, Edip'in evine en yakın araziye indirmiştik. Buradan arabayla devam edecektik. Deren, dedektif Mert'e ulaşmıştı, uçaktan inince Mert'i aracın dışında görmüş oldum. Saçlarımı düzeltirken Deren’le yan yana yürüdük. Çelik yeleğim üzerimde olduğu için gövdem sıcaklamıştı.
"Görüşmeyeli epey oldu," dedi Mert, Deren ve benimle el sıkışırken. Onu son gördüğüm halinden pek farklı değildi, bu iş için de Deren'den epey para almış olmalıydı.
"Teşekkür ederim," dedi Deren ona. Araba anahtarını aldı. "Birkaç saate tekrardan buraya bırakırız."
"Tabii başınız belaya girmezse."
"Ağzını hayıra aç da sen..."
Mert bana göz kırpıp uzaklaşırken, Deren arabanın şoför koltuğuna yerleşmeyi tercih etti. Ben de yanına oturdum, korumalar arkaya. Saat gece yarısıydı, Edip uyumuş olmalıydı. Veya uyumak üzere. Deren aracı kullanırken tamamıyla işi ciddiye almış görünüyordu, sigarasını içmek için de camı açmıştı. Edip'e yapmak istediklerimden şüphe duymuyordum ama aklım Nil'deydi. Deren de bunu düşünüyordu, Nil dedesini görmek istediğinde onun ikimiz tarafından öldürülmüş olacağını.
Eve yaklaştığımızda araba yavaşladı, sokağın kenarına park ettik. Büyük, bahçeli bir evdi. Geç olduğu için o ev ve etraf sessiz görünüyordu.
"Konuştuğumuz gibi," dedi Deren. "Edip'in çok koruması yok, kapıda bir güvenlik var. Bir de sürekli onunla olan, uykusunu bile takip eden dadısı. Edip uyumuşsa o da uyumuştur, Edip uyanıksa o da uyanıktır."
Başımı salladım ve Deren’le birbirimize baktıktan sonra aynı anda kapıları açtık, dışarıya çıktık. Korumalar da çıkıp aracın orada beklerken biz bahçe kapısına yürüdük. Deren kapıya yaklaştığında iç taraftaki güvenlik görevlisi buraya yürüdü. "Deren Bey?" dedi şaşırarak.
"Kapıyı aç," dedi Deren, karanlıkta benim yüzüm çok görünmüyordu. Zaten başımda da şapka vardı. "Edip’le görüşmeye geldim."
Edip'in eski damadı olduğu için karşı çıkamadı, rahatsızca eve baktı. "Geleceğiniz bana söylenmemişti, ben bir Edip Bey'e sorayım..."
"Mevzu Nil," dedi Deren. "Edip'in bilmesi gereken bir şey var."
"Anladım, peki hanımefendi..."[SE6] [ET7]
"Aç şu kapıyı be adam!" Deren elinin tersiyle demir kapıya iki kez vurdu. "Kayınpederim benim, n'apabilirim?"
Adam, gözlerini kısıp yüzümü görmeye çalıştığında Deren tısladı ve bunun üzerine güvenlik kapıyı açtı. Bizimle sokak kapısına kadar yürüyüp kapıyı da bizim için açtı, eve girmeyi denediği sırada Deren onu göğsünden itti. "Özel bir konu."
Güvenlik, bahçede kalırken biz Deren ile içeriye girdik. Adam, en nihayetinde Deren eski damat olduğu için çok ısrarcı davranmadı. Evin içi karanlıktı, Deren ezbere bildiği yolda, elimi tutarak ilerlerken aniden durdu. Ben de durma sebebini merak ederek bakışlarını takip edince merdiven çıkan gölgeyi gördüm. Deren bana dönüp ayakkabılarımı gösterdiğinde, baş sallayıp eğildim. Ses yapmaması için ayakkabılarımı çıkarırken Deren de aynısını yaptı, ayakkabılarını eline aldı.
Bu şekilde daha sessizce adamı takip ettik. Deren'in bahsettiği yardımcıydı, yaşlı olduğundan ağır da işitiyor olabilirdi. Aramızda mesafe bırakarak arkasından gittik ve üst kata çıktık. Adam koridordaki bir oda kapısını açınca, duvarın köşesine, Deren'in omzunun altına saklandım. "Yatak odası mı?" diye sordum.
"Hayır, çalışma odası. Dadısı da sütünü götürdü."
Güldüm ve Deren ses çıkaracağımı anlayarak elini ağzıma kapattı, bu şekilde zarar vereceği benmişim gibi görünüyordu ama vücudunu bana yaslama şekli çok samimiydi. Parmakları dudaklarımın etrafında dolaşırken, yardımcısı odadan çıktı ve koridorun diğer tarafındaki merdivenden indi. Adam gözden kaybolunca beraber harekete geçtik. Silahımı, ceketimin bel kısmımdan çıkardım ve kapısına kadar gittikten sonra tek harekette kapıyı açtık.
Ben silahı doğrultarak içeriye girerken, Deren arkamdan kapıyı kapattı.
Edip Akşın şok olarak benimle göz göze geldi. Şapkamı kafamdan çıkardım ve odanın içerisine iki adım attım. "Edip, canım... Seni ne kadar özlediğimi bir bilsen."
Kulağında tuttuğu telefona dehşet içinde, "Nalan," dedi. "Karmen burada, elinde bir silah..."
Gözlerimi kısıp susturucu taktığım silahı göz hizama kaldırdım ve nişan alıp telefona kurşun sıktım. Telefon elinden düşerken Edip öfkeyle bağırıp haykırdı. "Burada ne işiniz var!"
"Seninle kapanmamış bir meselemiz vardı," diyerek yaklaştım. Deren bu işi bana bırakmış şekilde ama arkamı koruyarak peşimden geliyordu. "Kızım hayata gözlerini açınca, onun için tehlike olabilecek herkesi ortadan kaldırmaya karar verdim. Üstelik sen... beni öldürmesi için bir suikastçı tutarak ne kadar ileriye gideceğini bana gösterdin."
İri bir adamdı ama şaşkınlıktan, korkudan zavallı görünmüştü gözüme. Geriye doğru adımlar atarak benden uzaklaşırken, "Torunuma sahip oldun, kızımı üzdün," diye bağırdı. "Sana yaptığım her şeyi hak ettin!"
"O gece Karina'nın mezarına değil de bana kurşun sıksaydın, seni yine bağışlayabilirdim," dedim son derece dürüst şekilde. "Fakat kızımın ruhunu huzursuz etmeni unutamam, affedemem."
"Yaşıyormuş işte kızın!" Edip birkaç adım daha gerileyip bu kez Deren'e döndü. Gözleri kinli baksa da ellerinin titremesinden ne kadar korktuğunu anlıyordum. "Ben senin kızının dedesiyim! Beni öldürürsen Nil'e ne diyeceksin! Yüzüne nasıl bakacaksın!"
"Kes sesini!" dedim. "Nil'e ne katkın olur ki senin?"
"Senin ne katkın olur! Onu kaçırdın, yetmemiş gibi onunla görüşmeye devam ettin!" Hiddetlendi. "Şimdi suçlu olan ve ölmeyi hak eden ben miyim?"
Onun işkencesini uzatmak için biraz zaman verdim. "İkimiz de birbirimizi öldürmek istiyoruz, Edip. İkimizden birisi bunu başaracak. Neden seni sağ bırakayım, beni öldüresin diye mi?"
Edip bu sorularıma bir yanıt veremeden tekrar Deren'e döndü. Ellerini savurarak, "Deren!" diye bağırdı. Adamım, odanın ortasında hâlâ tepkisizce dikiliyordu. "Nil'e ne diyeceksin, Deren? Dedesinin katili mi olacaksın? Kızına bunu da mı yaşatacaksın? Onun acısına sebep mi olacaksın?"
Silahım Edip'e hizalıyken göz ucuyla Deren'e baktım. Silahı yanındaydı, oldukça serinkanlı görünse de gözlerinde üstü kapalı bir panik vardı. Kararlı olsa da Edip'in haklı olduğunu biliyordu. Nil, şu an çok şeyle meşgul olduğu için dedesini pek sormuyordu ama bir yerde özleyecekti. Deren, bunun sebebi olmayı istemezdi. Nil özlem duyacaktı. [SE8] [ET9] Benim yüzümden. Edip yüzünden. Deren yüzünden.
Benden öldürmememi istese yapar mıydım?
Deren bana döndü, dişleri arasından soludu. "Seni öldürmeyi denedi," dedi, onu öldürmek için var olan sebebi ikimize de hatırlatarak.
Bir nefes verip önüme döndüm ve aynı anda Deren'in silahını kaldırdığını gördüm. Edip'in, masadan aldığı sıcak süt bardağını, onun eli havadayken vurdu ve ben irkilirken, Edip bağırarak kurşunlanan eline baktı. Bir diğer eliyle bileğini tutarken, yere düşüp kırılan bardağa dehşetle baktım. Sıcak sütü bana atacaktı.
"Yaşamayı istiyorken hâlâ Karmen'e zarar vermeye çalışıyorsun!" diye alçak tonda kızdı Deren. "Sen Karmen'i öldürdüğünde Nil üzülmeyecek mi! Eğer üzülecekse Karmen'in değil, senin ölümüne üzülsün!"
Edip, eli yaralandığı için geriye sendeleyip çalışma masasının koltuğuna düştü. Gözlerinden yaşlar düşerken kan damlaları da ahşap parkeye akmaya başlamıştı. "Beynin yıkanmış senin. Bu kadını öldüreceğine bana düşmanlık yapıyorsun!"
"Beynim yıkandı! Kalbim düğümlendi! İtibarım sikildi! Anladım... Hepsini anladım! Sürekli aynı şeyleri söylemekten vazgeç! İnandım tamam mı, Karmen'in yaptıkları için üzgün olduğuna inandım! Nil ile beraberken Nil'in ondan hiç korkmadığını gördüm, aralarının iyi olduğunu, her şeye rağmen yapabileceğimizi..." Edip kafasını iki yana sallayarak duyduklarını reddederken, Deren silahı onun yüzüne doğru tekinsizce salladı. "Biliyorum, mantıklı ve akla yatkın değil, hatta çaresizce... Fakat en azından insani bir zayıflık bu, senin gibi canice değil, bir çocuğun mezarına kurşun sıkmak gibi canice değil!"
Koridorda adım sesleri duydum, bağrışları fark eden yardımcısı olduğunu düşündüm. Edip daha yüksek sesle inleyip etrafında, eline yardımcı olabilecek bir şey ararken ona doğru yürüdüm. "Gelme üstüme."
Deren gergince beni kollarken, düştüğü koltuğa dek yaklaşıp üstüme eğildim. Ayaklarıyla beni itmeye çalışsa da elinin acısı yüzünden odaklanamıyordu. Silahı alnına yaslayıp, "Bana olan kinin geçmeyecek, tekrar ölmemi isteyeceksin, kızıma zarar vereceksin," dedim. Son ihtimal aklımdan geçtiği an kalbim yumruk gibi kasıldı. "İkimizden birisi ölecekse, sen öleceksin!"
Deren'in mücadele içindeki gergin soluklarını duydum ve silahı Edip'in alnına yasladığım anda kapıya sertçe vuruldu. Kaşlarım çatıldı ve Edip bağırırken, Deren’le aynı anda kapıya baktık. "Polis," dedi kapının ardındaki ses. "Derhal kapıyı açın!"
Deren’le göz göze geldik. "Siktir, Nalan aramış olmalı..."
Edip polislere bağıracaktı ki, elimi ağzına kapattım ve Deren’le bakıştım. Konuştuğumuz gibi yapmak üzere Edip'e döndüm. "Polislere elini vuranın kendin olduğunu söyleyeceksin! İstanbul'da, hapishanede kalamam."
Edip asla dercesine kafasına iki yana sallayınca, Deren sertçe buraya yürüdü. O sırada polisler kapıyı açmaya çalışıyordu. Edip'e öfkeyle eğilip, "Birkaç dakika ile hayatın kurtuldu!" diye tısladı. "Şikâyetçi olmayacaksın! Yanlışlık olduğunu söyleyeceksin!"
Edip eli dolayısıyla kaybedecek vakti olmadığını biliyordu, bu yüzden savaşı erken kaybedip başını sertçe salladı. Elimi ağzından çektiğimde de, "Zaten aranıyor!" diye hatırlatma yaptı ikimize de. "Karmen'i zaten tutuklayacaklar."
Ona cevap vermedim, silahı açık camdan dışarıya fırlatarak suç delilini şimd[SE10] [ET11] ilik ortadan kaldırdım ve aynı anda kapı sertçe açıldı. İçeriye sızan ışıkla beraber döndüğümüzde Nalan'ın ve üç polis memurunun orada olduğunu gördük. Deren’le karşılıklı duruyorduk, Edip ise aramızda, koltuğundaydı. Nalan gözlerini dehşetle açarak içeriye sendeledi. "Babama n'aptınız?"
Polis memurları da hızla içeriye girdi. "Karmen Russo, aranıyorsunuz."
Kolaylıkla tutuklanabilirdim çünkü Türkiye yasalarına göre zaten aranıyordum. Nalan bir çığlıkla aramızdan geçip babasının önünde eğilirken, polisler hızla üzerime yürüdü. Ben, yüzüme düşen saç tutamını sakinlikle kulağımın arkasına koyarken, Deren sertçe ileriye çıkıp önüme geçti. "Şartlar değişti, Karmen tutuklanamaz."
Polis memurları, bana davayı açan Deren'e doğru bakıp sonra beni süzdüler. " Karmen Russo hâlâ aranıyordu."
"Ne için?" dedi Deren.
Şaka gibisin aşkım...
"Nil Ateş'i kaçırmak suçundan."
"Artık şikâyetimi geri alıyorum. Onu benden başka kimse arayamaz." Deren, ceketinin iç cebine uzandı ve kapaklı nikâh defterini çıkarıp polis memuruna uzattı. "O benim karım, bu dava düşer."
BÖLÜM SONU.
Yorumlar yükleniyor...