0 %

Paragraf Yorumları

Yorumlar yükleniyor...

Yorum Yap

49. BÖLÜM

Yazı Boyutu
100%

49.❝İNFAZ.❞

 

"Kelepçeyi karımın bileğinden çıkarın, derhal."

 

Deren'in sesi gürdü, kalp atışlarımdan sonra duyduğum yalnız bu bağrıştı. Kalbimden kilometrelerce uzakta olup onu bu kadar derinden duymam mı garip yoksa bileğimde bir kelepçeyle, emniyet müdürünün odasında oturmam mı?

 

Ortaya koyduğumuz evlilik gerçeğinden sonra bile polis memurları beni, defalarca geldiğim bu il emniyetine getirmişti. Müdürün odasına gireli iki dakika kadar oluyordu, müdür dahil kimse Deren'in söylediklerini mantığına oturtamadığı için bir karmaşa vardı. Nalan, Edip ile hastaneye gitmişti, Edip henüz ifade verecek durumda olmadığı ve ben zaten arandığım için son birkaç dakikadır buradaydım. İçeriye girdiğimizde Deren'in müdüre söylediği ilk şey bu olmuştu.

 

"Karın?" diyerek Deren'e baktı müdür, bunun üstüne. "Anlayamıyorum, neler oluyor? Bu kadın kızını kaçırmaktan bir süredir aranıyor, farkında mısın Deren?" Müdür gerçekten şaşkın görüyordu, içerideki memur da. "Üstelik şikayetini geri çektiğini söylüyorsun?"

 

Deren ayaktaydı, ben ise oturuyordum.

 

"Karım," diye yineledi Deren, bu cümleden sonra ona söylenen her şeyi göğüslemiş gibiydi. "Artık şikâyetçi değilim, biz evliyiz. Nalan'da şikâyetçi olmayacağına göre bu dava düşer."

 

Müdür yaşadığı şaşkınlıktan sonra koltuğa yığılıp kalmıştı, içeriye ilk girdiğinde Deren’le selamlaşmak üzereydi ama onun söylediklerinden sonra şok içindeydi. Deren'in elinde sıkıca tuttuğu nikâh defterine anlamsızca bakıp ardından bana döndü, benim aklımdan geçen Karina'm için buradan çıkıp gitmem gerektiğiydi.

 

"Aklım almıyor ama sanırım... sen Karmen’le ilgili sorunlarını çözdün," dedi müdür, biraz sonra. "Fakat Nalan hâlâ şikâyetçi, o yüzden Karmen'i bırakamam..."

 

Bir öfke ile koltuktan kalkıp müdür masasına yaklaştım. "Burada asla kalmam! Eve dönmem lazım, benim bakıma ihtiyacı olan bir kızım var! Bir saati bile bensiz geçiremez!"

 

"Kızın mı? Allah aşkına, neler oluyor?" dedi müdür, kafası tamamen karışmış şekilde.

 

Deren bezgince oflayıp başını arkasına çevirdi, polis memuruna, "Karımın bileğinden kelepçeyi çıkar," dedi.

 

Müdür, "Polisime bağırma, işini yapıyor," dedi kızarak.

 

"Bağırmamıştım!" dedi Deren, bu kez bağırarak.

 

"Buradan gideceğim," diyerek arkamı döndüm, gözüm hiçbir şeyi görmeden sertçe kapıya ilerledim. Polis müdahale etmek için yaklaştığında Deren'de araya girdi ve bir daha, "Kelepçeyi çıkar," dedi.

 

Memur, onay almak için müdüre baktıktan sonra cebinden bir anahtar çıkarıp kelepçeyi çözdü. Deren derhal özgür kalan bileklerimden tuttu, beni kendisine çekip baş parmağını bileğimde ve bileğimin üstünde duran kesik izlerinde yavaşça dolaştırıp gözlerime baktı. "Acıyor mu?"

 

Kelepçenin çıkması yönündeki ısrarı bu yüzdendi demek... kelepçenin altında kalan kesikler yüzünden...

 

Bana duyduğu hassasiyet içimdeki çalkantılı duyguları sarstı. "Buradan gitmeliyim," dedim ona. "Evli olmanın işleri kolaylaştıracağını, polise yakalanırsak kurtulabileceğimizi söylemiştin?"

 

"Sözümde duracağım," diyerek kaldırıp bileklerimi öptü.

 

İzlenildiğimizi fark edince memur ile müdüre baktım. Muhtemelen bizi son gördüklerinde ben burada ifade veriyordum, Deren acımasızca bana bakıyordu. Bu kez ise beni öpüyordu. Anlaşılabilir şaşkınlıkları neredeyse beni güldürecekti ama Karina'yı düşününce... mideme ağrı saplandı. "Nalan'da şikayetini geri alırsa dava kapanacak mı?"

 

"Evet ama bu gece Edip Akşın'ın evine baskın yapmışsınız..."

 

"Hayır," dedi Deren.

 

İkimiz de karşılıklı durmuş, müdüre bakıyorduk. "Edip hastanede, eli yaralanmış," dedi.

 

"Kendisi vurdu," dedi Deren, yalan olduğu odadaki herkes tarafından anlaşılıyordu. 

 

"Engel olmaya çalıştık," dedim.

 

"Bahçede bulunan silah Edip'e ait değil, balistiğe gönderdik, parmak izine bakılıyor," dedi memur.

 

Ellerimi kendime sardım ve odanın içinde birkaç gergin adım atıp Deren'e döndüm. Müdüre sertçe bakıyordu, kendi şikâyetinin geri alınmasının yeteceğini sanıyordu ama henüz yetmiş değildi. Huzursuzca boynundaki kravatı çekiştirip, "Edip Karmen'i öldürmesi için suikastçı tuttu," dedi, bağırarak. "Karmen içeride kalırsa ben de Edip'in pisliklerini ortaya dönerim, ahbabının kelepçelerle birlikte hapishaneye tıkmak zorunda kalırsın."

 

Müdür, arkasının yaptıklarını duyunca paniklemiş göründü ama hiç şaşırmadı, sonuçta Edip'i tanıyordu. Polis memuruna dışarı çıkmasını söyleyip ayağa kalktı, bize yaklaşıp karşımızda durdu. "Nalan davayı geri çekmeden Karmen'i bırakamam! Bu kadar vatandaşa, gazeteciye ne diyeceğim! Bu olay günlerce medyanın önünde yaşandı, herkes bu kadından nefret etti! Çok istiyorsan gidip karın olduğunu söyle, benim yerime sen yuhalan!"

 

Müdür bunu söyleyip yanımızdan sertçe geçti, kapıyı açık bırakıp çıktı. "Karmen Russo'yu nezarethanede ağırlayın," diyerek seslendi koridora doğru.

 

Bunu duyduğumda gözlerimin önünde Karina'mın güvensiz, herkesten korkup beni arayan gözleri belirdi. Kendimi bir öfkeyle kapıdan dışarıya atıp, "Buradan gideceğim!" diye bağırdım ve Deren hızla arkamdan gelirken, etrafımızı polis memurları kapladı.

 

Deren, bir kez daha polislerle arama girip elini kaldırdı. "Karım diyorum! Şikâyetçi değilim diyorum! Kimseyi kaçırdığı yok, kızım kendi rızamla onun yanında! Nezarethanede falan kalmayacak!" 

 

Deren'i ve memurları birkaç adım ileriden izleyen müdür, "Bu tek taraflı bir dava değil!" diye bağırdı.

 

"Karmen'in kızımı kaçırdığına dair bir kanıt var mı?"

 

"Senin ifaden var ya be adam!" dedi müdür.

 

Deren bir şey diyecekken duraksadı, aralıklı dudaklarını birbirine bastırırken koridordaki polisler ona baktı. Nil'i alıkoyduğumla ilgili tek kanıt her zaman için Deren'in ifadesi olmuştu. "Yalan ifade verdim," dedi Deren, bu kez. "İfademi geri çekiyorum!"

 

Müdür ve çalışanlar olan bitene inanamayarak birkaç saniye Deren'e baktılar. Bu sessizlikte hareket edip bir adım attım ve bana en yakında duran polis memuru sertçe üzerime geldi. Deren, hamleyi fark edip hızla bana döndü ve koruma iç güdüsüyle önüme geçti, kalan polisler de ona doğru ilerleyip uzaklaştırmaya çalıştı. "Karmen Hanım'ı bırakamayız, mümkün değil!"

 

"Bırakacaksınız!" diye bağırdım polise.

 

"O zaman odada beklesin. Soğuk bir köşede, karanlıkta durmayacak!"

 

"Sanki odada durur," dedi müdür, bana bakarak. "Kaçmayı istediğini buradan bile görebiliyorum!"

 

"Evet," diye haykırarak karşımdaki polisi itmek için hamle yaptım ve aynı anda bileklerim sertçe kavrandı, iki polis aynı anda bana hücum etti. Deren'in dehşetle savrulan, polislere uzanan kollarını karmaşa içinde gördüm ve kalan beş diğer polis memuru onu tutup geri çekmeye çalıştı. Vücudum ve ayaklarımla hareket edip gerilemeye çalıştım ama kelepçe bir kez daha bileklerime geçince bağırmaya devam ettim. "Burada duramam! Kızımın bana ihtiyacı var! Kocam ifadesini geri çekiyor, duymuyor musunuz?"

 

Deren'in beş polisle mücadele etmeye çalıştığını gözlerimin ucuyla görüyordum. Bu yüzden zorlandı ve iki polis memuru beni koridorun sonuna götürürken müdüre doğru bağırdı. "Karmen gitsin! Bir kızı var, onun yanına dönmek istiyor, ayrı kalamaz!"

 

"Sana bunun hesabını soracağım!" diye çığlık attım müdüre doğru ve polisler beni asansöre bindirirken, Deren'in beyazlayan bir yüzle bana döndüğünü gördüm. Bakışlarında benim için endişe vardı, benim gözlerimde ise korku. Asansör kapıları kapanırken dudaklarımdan Karina'nın ismi döküldü.

 

Uyanıp beni görmediğinde etrafındaki herkesten korkacaktı.

 

Acele bir plan mı yapmıştık? Burada olmadığımıza göre kusursuz bir plan değildi. Fakat Edip'in saldırısından sonra kızımı tehlikede hissetmiştim, bir an önce de ölmesini istemiştim. Belki de hızlı davranmalıydık ama Nalan'ın polislerle geleceğini düşünmemiştim. Polis riskini göze almıştık ama suç üstü yakalanmamıza çok olanak vermemiştim.

 

Memurlar beni, nezarethaneye bırakıp kapıları üstüme kapattığında ayaklarımı parmaklıklara öfkeyle geçirip sonra acı bir çığlıkla içerideki alçak banka oturdum. Nefes nefese arkadaki duvara yaslanırken etraftaki nezarethanedeki insanların bana baktığını hissettim. Başım dönüyordu, gözlerimi bir noktaya odaklayamıyordum. Ellerimin panikle üstümdeki bluzun önünü açmaya çalıştığını, tırnaklarım tenimi çizdiğinde fark ettim. 

 

Evlenirsek kolaylaşır demişti.

 

Nalan'ın bir an önce burada olması gerekiyordu ama... bu gece babasını öldürmeye geldiğimi bilerek davacı olmaktan vazgeçer miydi? Kahretsin, tabii ki yapmazdı. Fakat burada kalamazdım, bu ilk kez hapsolduğumdan bile daha zordu. Kızım beni bekliyordu, onu sevmediğimi sansa bile... tanıdığı ve güvendiği tek kişi bendim.

 

Ben elimdeyken Nalan'ın Nil ile görüşmesine engel olmuştum.

 

Şimdi o da Karina ile görüşmeme engel olabilir miydi?

 

"Olmaz. Karina hasta, bensiz yapamaz."

 

Edip, kızımdan bahsettiğimde hiç şaşırmamıştı, kendisi de söylemişti hatta. Biliyordu, Nalan mı bahsetmişti? Neden ki! Babası kızımın mezarına kurşun sıkmıştı, bunu neden söylüyordu?

 

Dakikalar geçerken paniğim sabit bir hızda arttı. Babası onunlaydı ama Karina’m gözlerini açar açmaz etrafında beni arayacaktı. Bir daha onun güvensizliği olamazdım, üstelik beni, onu bırakmakla suçlamışken…

 

"Tanrı'm lütfen kızıma aynı korkuyu yaşatmış olmayayım. Başka zaman ceza bulsun yaptığım her kötü şey... şimdi olmaz..."

 

İstanbul'dan ayrılırken hapiste değil, hastanedeydim, o yüzden aslında burada tutulamazdım ama kaçtığım için apar topar olmuştu her şey. Nalan o kahrolası babasının yanından bir an önce dönmeliydi.

 

Deren akıllılık edip Nalan'ı aramıştır, birazdan geldiğinde onu ikna ederdim. Abilerime de haber vermiş olabilirdi, beni gelip almak için can atarlardı. Kendim, özgürlüğüm umurumda değildi. Düşünebildiğim, kalbimden ne kadar uzakta olduğum ve yuvaya dönene kadar, kalbimin ne kadar yalnız kalacağıydı.

 

Bir süre sonra yere sertçe basan adımları duyunca başımı kaldırdım. Merdivenin sonunda gelenin yakası paçası dağılmış Deren olduğunu görünce de hemen yerden doğruldum. Yüzümdeki çizgiler öfkemi belli ederken ıslak yanaklarım ağladığımı gösteriyordu. Deren hücum eder gibi, arkasında bir adamla buraya koşarken, kendimi parmaklıklara doğru attım. "Deren..."

 

Karşımda durur durmaz parmaklıktaki ellerimden tutup, "Çıkarıyorum seni," dedi.

 

Ah... Yapacağını biliyordum.

 

"Hey, onu ben çıkarıyorum."

 

Deren'in omzunun üstünden yaklaşana baktım. Birkaç saniyeden sonra yüzü netleşince şaşırdım, bu avukat Emre'ydi. Birkaç ay önce Noah'ın tuttuğu, davada beni savunan adamdı. Herhalde, davanın da avukatı olduğu için emniyete çağrılmış olmalıydı. Bir polis memuru nezarethanenin kapısını açarken, "Beni buradan hemen çıkarmalısın," diyebildim adama.

 

"Sana da merhaba canım," dedi, ben dışarıya çıkarken. 

 

Deren adamdan hâlâ hoşlanmadığını belli edercesine araya girip beni kendisine yavaşça çekti, kollarım derhal ona sarılırken yüzüm de göğsüne yaslandı. Biraz rahatlamak, ağrıyan kaslarımı gevşetmek için onu adeta sıkıca tutarken, yüzümü de kalp atışlarına doğru yaklaştırıp yanaklarımı sildim.

 

"Sizi son gördüğümde Deren seni hapse tıkmak istiyordu, bu kez çıkman için başımın etini yiyor. Bu ikisi arasında neler yaşandı, öğrenebilir miyim?"

 

Deren, ihtiyacımın olduğunu anlamış gibi ellerini sırtımda, omuzlarımda ve saçlarımda dolaştırıp gerginlikten titreyen dudaklarını alnıma yasladı.

 

Kendisini suçlamasını istemediğim için başımı iki yana sallayıp biraz uzaklaştım. "Evi aradın mı? Karina'm hiç uyanmış mı? Odasının ışığı yanıyor mu?"

 

Muhtemelen dağıtıp çekiştirdiğim saçlarımı güzelce düzeltip, "Aradım, Carlos bir melek gibi uyuduğunu söyledi," dedi.

 

Kalbimdeki sıkışma o an yok oldu, birazdan geri döneceğini biliyordum. Dayanamayıp parmak uçlarıma çıktım, ıslak dudaklarımı Deren'in çenesine bastırdım. "Teşekkürler."

 

Gitmek üzere döndüm ve Emre'nin eğlenen gözlerle bizi izlediğini gördüm. Deren'de fark edip dik bakışlarını ona yöneltti. "Aşırı manyaksınız, bayıldım," dedi avukat.

 

"Geldiğin için teşekkürler," dedim. "Şimdi beni buradan çıkar."

 

"Ben size ruh hastası dediğimde ikiniz de bana bağırıyordunuz, şimdi tescillediniz..."

 

Deren ona, "Bırak bunları," diyerek arkama düştü. "Karımı çıkar."

 

"O da ruh hastası ya, aslında toplum sağlığı açısından ikiniz de içeride olsanız daha iyi bile olur."

 

İkimiz aynı anda durup omzumuzun üstünden bakınca, Emre omuzlarını silkip yürümeye devam etti. Bunun üstüne Deren’le göz göze geldik, ondan hiç hoşlanmıyordu. Belki de intiharımı ilk ondan duyduğu için. Neyse ki Emre ile zıtlaşacak zaman değildi.

 

"Nalan'ı aradın mı?"

 

"Aradım, çabuk gelmesini söyledim."

 

Polis memuru arkamızdan gelirken avukatın peşinden ilerledik. İki kat çıktık ve koridor sonunda bir odaya girdik. İçerisi sadece eşyaların olduğu, kimsenin yaşamadığı bir odaydı. Emre polise, "Müvekkilimle yalnız görüşeceğim," diyerek bizimle içeriye girdi ve kapıyı kapattı.

 

Deren’le el ele tutuşmuş şekilde onun karşısında dururken bir elini beline yasladı -diğer elinle evrak çantası vardı- ve inanamayarak, "Kaçtığın ülkeye neden dönüyorsun?" diye kızdı bana. "Üstelik gece yarısı dönüyorsun! Uyuyordum yahu.”

 

"Çok üzgünüm, bir dahakine gündüz vakti geleceğim," dedim sertçe nefesimi üfleyerek. "Deren artık kocam ve benden davacı değil, buradan nasıl çıkabilirim?"

 

Evrak çantasını köşedeki koltuğa doğru attı ve Deren'in memnuniyetsiz bakışlarını süzüp, "Nalan Hanım'ı bekleyeceğiz," dedi. "Onun da davacı olmaktan vazgeçmesi lazım. O şekilde sizi çıkarabilirim, tabi birkaç prosedürü var..."

 

"Karmen'in kızı var, rahatsız! Bunu söyle, bıraksınlar, prosedürle falan uğraşacak vakit yok!"

 

Hararetle başımı salladığımda, "Ne ara çocuk yaptınız?" dedi Emre şaşkınlıkla. "Aylardır hamile miydin sen?"

 

"Kızım üç yaşında," dedim her gereksiz gördüğüm soruda daha da sinirlenerek. "Komadaydı, yeni uyandı. Eve dönmem, ilgilenmem lazım. Avukatsın, çok iyi bir konuşmacısın, üstelik Deren ifadesinden de vazgeçti, Nil'i kaçırdığıma dair kanıt yok. Konuş müdürle, buradan çıkıp gideyim."

 

Az önceki alaycılığı yoktu, tamamen durumla ilgilenmeye başlamıştı. İkimize de bakıp, "Olaylar çok karışık, bu sıradan veya daha önce eşine rastladığım bir dava değil," dedi. "Müdürle konuştum, seni ancak nezarethaneden çıkarabildi. Üstünde birden fazla suçlama var, çıkıp biraz ortalığı kolaçan edeyim, memurlar ne öngörüyor bakayım..."

 

Evrak çantasına uzanıp aldı, kapıya yürüdü. Konuştukları beni rahatlatmamıştı, daha fazla iyiliğe ihtiyacım vardı. Çıkmak üzereyken dönüp baktı. "Bu arada... daha iyi ve güzel görünüyorsun. Karşılaştığımıza sevindim."

 

Kapıyı kapatıp çıktığında Deren kravatı sertçe eline dolayıp omuzlarını hareket ettiren bir nefes aldı. "Hiç hoşlanmıyorum ondan."

 

Ellerimi yüzüme kapatıp, "Evliliğimiz ne işe yaradı şimdi?" diye sordum.

 

"Aradan çıkartmış olduk işte," dedi.

 

Gözlerimi devirip etrafımda dönmeye başladım ama daha ikinci turumu atmadan Deren kolumdan tuttu. Durdurup gözlerimin içine bakarken vücudumu geniş omuzlarının altına çekti. "Karım olarak geçirdiğin ilk günün böyle olmasını istemezdim."

 

"Her şeyimiz çok normal, bir o mu anormal oldu?"

 

Başımdan tutup beni göğsüne yasladı ve alnım kalbini eşelerken kolları etrafıma dolandı. Üstündeki gömleği avuçlayıp çenem titrer halde, "Aceleci olmalıydık, polise yakalanmamalıydık," dedim. "Karina uyanıp beni görmediğinde telaşlanacak, hissedebiliyorum. Var olan bir parçacık güvenini de kaybedeceğim!"

 

"Belki de uyanıp seni göremediğinde özlediğini farkına varacak, daha çok yanında olmak isteyecek."

 

"Ama bunu fark edene kadar... korkacak."

 

"Nalan birazdan gelip davadan vazgeçtiğini söyleyecek, onu ikna edeceğim."

 

Saat üçü geçmiş olmalıydı. "Bilerek gelmiyor belki de," dedim.

 

"Telefonda... sesimi yükseltmek zorunda kaldım. Elbette gelecek." Kulağıma eğildi. "Başka bir şeye ihtiyacın var mı?"

 

"Hayır," derken sesimdeki çatlamadan nefret edip göğsünden uzaklaştım. Deren'e yaklaştıkça, yeni bir duyguyu fark ediyordum. Benim için her şeyi yapacak olduğundan, kendimi ağlamak ve dahasını hissetmek için kollarına teslim etmek istiyordum ve bu beni zayıflatıp yavaşlatıyordu. "Telefonu ver, onu bir de bana arayayım."

 

Telefonu kumaş pantolonundan çıkarıp son aramayı açtı, yalnızca ismiyle kayıtlı olan Nalan'ı aradım ama açmadı, reddetti. İkinci kez aradım. Yine yanıt alamadım. "Amacı ne bunun?" dedim.

 

Telefonunu geri alıp kalçasını arkasındaki koltuğun sırtına yasladı. "Defalarca aradım, bıktığından cevap vermiyordur."

 

Ellerimi saçlarımda dolaştırıp odanın içinde dört döndüm. Kaçma girişiminde bulunamazdım, çok gereksiz olurdu. Gerginlikle kollarımı kaşırken, Deren'de bir şey yapamıyor olmanın stresiyle kravatıyla uğraştı.

 

"Edip ile Nalan farklı bir ifade vermeye cesaret edemeyecekler, merak etme," dedi, emin şekilde. "Nil benimle, bir daha görmek istiyorlarsa dediklerimi yapmak zorunda kalacaklar."

 

"Nalan'a Nil'i göstermeyecek misin?"

 

"Tabii ki göstereceğim ama göstermeyeceğimi sansın, birkaç saat zalim bilsin beni."

 

Tırnaklarımı kollarımdan çektiğinde yanaklarımı şişirerek ofladım. "Herkes... benden çok senin hakkında konuşmaya başlayacak Deren."

 

Kızını kaçıran kadınla ilişkisi olduğunu söyleyecekti haberler.

 

"Üstesinden gelirim," dedi, sesinde zerre etkilenme yoktu.

 

Kirpiklerimin ardından baktım. Şu an yaptıklarımın sonuçlarıyla yüzleşiyorduk, hislerimizin sonuçlarıyla. İnsanlarla boğuşmaktan kızaran yanaklarına, uykusuzluktan şişen gözlerine, sıkıntılı aldığı nefeslere bakarak bacaklarının arasına girdim. Kolumu boynuna sarıp en sevdiğim pozisyonu aldım, çenesinin altına saklandım. "Dünyanın en güzel suçlusuna aşıksın, biraz iyi tarafından bak."

 

Alışkını olduğu şekilde hafifçe kafama vurdu. "Yalnız aşık değilim, onunla evliyim."

 

Parmağımı gömlek düğmesinde dolaştırırken tabi ya, dercesine kafamı salladım. Nalan geldiğinde özgür kalacaktım, evliliğin de anlamı olacaktı. Manşetler ne yazarsa yazsın... ne yaşadığımızı sadece ikimiz biliyorduk. 

 

"Öpeyim seni," diyerek yanağıma eğildiğinde dudakları yanağımdayken gülümsemeye çalıştım.

 

Kapı, bir anda açıldığında Deren’le başımızı kaldırıp çevirdik. Emre bize bakıp içeriye girerken dudağında çarpık bir gülümseme oluşmaya başladı. "İçinde olduğum en saçma dava. Gördüğüm en saçma davacı ve davalı."

 

"Bu kadar saçmalık hoşuna gitmiş gibi," dedim.

 

"Kim işini yaparken eğlenmekten hoşlanmaz ki?" 

 

Deren rahatsızca ikimizin arasına girip, "Konuştun mu, müdür ne söylüyor?" diye sordu. 

 

"Durumu oldukça dramatize ettim ama müdür Nalan gelmeden gidemeyeceğin konusunda ısrarcı."

 

Nefesimi üfleyip Deren'den uzaklaştım, kendi etrafımda bir daire çizip hatalı planımıza sessizce küfrettim. Kızım için çok korkmuştum, vakit kaybetmek istememiştim ama sonuçları...

 

Kapı bir daha, polis tarafından açıldığında hızla başımı kaldırdım. Deren'de koltuktan uzaklaştığında, memur avukatıma dönüp, "Nalan Hanım müdürün odasına çıkmış," dedi.

 

Büyük bir rahatlamayla, "Sonunda!" dedim ve kendimi hızla odadan attım. Deren peşime düşerken, avukat da polisle beraber yürümeye başladı. Asansörü kullandık, üçüncü kata kadar çıktık. Deren elimden tutarken koridora girdik, müdür odasına ilerledik. Polis kapıyı açtığı an ise Nalan'ın bu tarafa çevrilen başını gördüm, ben ona bakarken ayağa kalktı ve gözlerime birkaç saniye baktıktan sonra üzerime adım attı. "Sen... sen nasıl babamı öldürmeye çalışırsın!"

 

Müdür, "Nalan," diye uyararak araya girerken, Deren içgüdüsel olarak önüme doğru geçip, "Baban İtalya'ya bir suikastçı gönderdi!" dedi dişleri arasından. "Karmen'i öldürmeyi ilk o denedi!"

 

Nalan yolun yarısında durdu, gözlerini kırpıştırarak Deren'e ve ardından benim yüzüme baktı. "Babam… nereden suikastçı tanısın, ne diyorsun?"

 

"Hatırlatırım ben de suikastçı korumasıydım.”

 

"Sen... farklısın."

 

Dişlerimi sıktım.

 

Müdür, kapıyı kapatmasını söyleyerek polisten çıkmasını istedi ve ben içeriye yürürken, Nalan kafasını iki yana salladı. "Hayatımı mahvettin, girdiğin ilk günden beri hayatım mahvoldu..."

 

Müdür, "Sakinliğinizi koruyun," diye uyardı. 

 

Karşısında durduğumda Nalan'ın öfkesinin bir daha hedefiydim fakat önceliğim kızımdı. Diğer kişisel duygularımızı, hırslarımızı bir kenara bırakıp, "Eve dönmem lazım," dedim ona. "Karina'nın bana ihtiyacı var, davadan vazgeçtiğini söyle ve gerekli her neyse imzala."

 

Gözlerini kenarları kızarıktı, üstünde aceleyle giydiği belli olan kıyafetler vardı. "Babamı yaralayıp öylece gidecek misin?" diye sordu.

 

"Yaralamadım," dedim, içeride bir müdür varken suçu kabul edecek değildim. "Kızımın hasta olduğunu biliyorsun, bana ihtiyacı var!”

 

"Hayat ne garip," dedi, dudaklarında titrek bir gülüş oyalandı ama gözlerinde keder vardı. "Bir zamanlar ben kızım için senin vicdanına kalmıştım, şimdi sen benim vicdanıma kaldın öyle mi?"

 

Benim düşündüğümü onun dile getirmesi hiç de garip değildi. Fakat farklar vardı, onu tatmin etmeyecek olsa bile Karina hastaydı, Nil her zaman sağlıklıydı ve korunuyordu. Bu gerçeği, bana duyduğu öfkeden dolayı görmezden geliyor olabilirdi ama... "Babandan şikâyetçi olurum, o suikastçi de ifadesini verip babanı hapse tıktırır! Beni bu gece çıkarmazsan hayatının kalanında babanın da senin de canına okurum!"

 

"Hanımlar," dedi müdür, bir daha.

 

"İyi gidiyorsun," dedi avukatım, oldukça sessiz ve yakınımda.

 

Deren ona dik dik bakarken, Nalan söylediklerimin karşısında ağzını açık bıraktı. "Önce kızımı aldın benden, sonra babamı almaya çalıştın. Hâlâ canımı okumaktan mı bahsediyorsun? Ben sana ne yaptım Karmen? Ben sana ne yaptım da sürekli bana zarar veriyorsun!"

 

Ona karşılık vermeden önce birkaç saniye durdum. "Bizi yalnız bırakır mısınız?" dedim sonra da içeridekilere.

 

Müdür memnuniyetsizce, "Bu durum hiç aklı başında gitmiyor," dedi.

 

"Müdürüm, hanımları bir süre yalnız bırakalım," diye benim için rica etti avukatım. "Durum oldukça karışık, üstelik Edip Bey'de oldukça yaramazlık yapmış görünüyor. Hanımlar durumu kendi aralarında hallederse her şey çözülür, ahbabınızın irtibatı da zedelenmez."

 

Deren'in bakışlarını üzerimde hissettim ama isteğime yorumsuz kaldı. Müdür koltuğundan kalktı, çıkarken avukatla konuştu. Deren'in gitmeyeceğini, kapı kapandığında anladım ve ona bezgince bakıp tekrar Nalan'a döndüm. "Nalan, ben hiçbir zaman yaptıklarımdan gurur duymadım ama baban kızımın mezarına zevkle kurşun sıktı. Üstelik hiç pişman olmadı. Senden... kızımın yaşadığını öğrenip onu annesiz bırakmak için beni öldürmek istedi. Bunun karşılığında sessizce oturmamı bekliyorsan beni hiç tanımamışsın demektir! Kızım için... babam tehlikeli olsa onu bile vururum, senin baban mı umurumda olur!"

 

Her kelimeyi içimdeki şiddetin farkında olarak dinliyordu. Yutkunurken kollarını etrafına sarıp, "Babamın yaptıklarından ben sorumlu değilim," dedi. "Üstelik... bir de evlenmişsiniz, evlenmiş! Nil... artık seninle yaşayacak öyle mi? Deren..." başını bu kez ona çevirdi. "Bana sözler vermiştin, Karmen Nil'i görmeyecekti. Şimdi ise... aynı evde kalacaksınız! Mutlu aile tablosu oluşturdunuz, tüm günahlarınız, yaptıklarınız hiç olmamış gibi hayatınıza devam edeceksiniz! Ben n'olacağım? Kızım, velayetini kaybetme sebebim olan kadınla beraberken ben burada onu özleyeceğim! Hiçbir suçum yok ama geriye bedel ödeyen yalnız ben kaldım!"

 

"Nalan, sen her zaman haklıydın, şimdi de haklısın. Fakat... tüm bu haklı isyanlarını tekrar tekrar dinlemeye vaktim yok!" Bencil oluyordum kızımı düşündükçe. "Kızım... ürkek, beni görmeden yapamaz, üzülür. Suç duyurunu geri çek, ben de babandan şikâyetçi olmayayım. Ödeşelim ve ben kızımın yanına döneyim!"

 

"Ben?" diye bağırdı hıçkırarak. "Sen kızımın yanına dönerken ben nereye döneceğim? Nil seninle, aldın onu elimden..."

 

"Kızını görmek istedin de seni kovdum mu? İstediğin zaman gelip gör! O zaten annesinin sen olduğunu biliyor, neden elinden alayım?"

 

"Her defasında senin varlığına katlanmak zorunda mı kalacağım!"

 

"Öyle bir kocan olmasaydı, ben de Nil'in zarar gördüğünü sanmazdım, onu kurtarmak istemezdim!" diye karşılık verdim. "Hepimiz hatalarımızın bedellerini öderken birbirimize katlanacağız, kızlarımız için!"

 

"Eski kocamı, kızımı aldın benden! Bir de öyle kocan olmasaydı, diyorsun! Sana ne? Deren bana söz verdi, tutmadı..." çenesi hırs ve üzüntüden titriyordu, gözleri ise dolu bakıyordu. "... Nil'in velayetini tekrardan bana verecek, ancak öyle ifademi geri çekerim."

 

Deren'i bana kaybetmiş gibi konuşması... ona hâlâ hisleri var mıydı?

 

Nalan'ın öfkesinin yatışmayacak düzeyde olduğunu bu şekilde anladım ve sunduğu koşul, içime ümitsiz bir endişe sürükledi. Nalan’la hiddetli nefesler alırken, Deren ikimize doğru tekinsizce yaklaşıp Nalan'a eğildi. "Velayeti gönüllü olarak sana mı vereceğim? Onu inciten, ağlatan, ondan nefret eden Derya'nın yanına mı göndereceğim? Böyle kötü, öyle iyi bir baba mı olacağım?"

 

"Derya ile bir süredir ayrıyız, evde kalmıyor," dedi, ben Deren'i kendime doğru çekerken. Nalan bu hareketime gözlerini devirdi. "Ayrıca hayatlarımızdaki insanların kızımıza ne kadar zarar verdiğini tartışmayalım, sen kaybedersin."

 

"Velayet davası açarsan ben de Derya'nın ona zarar verdiğini kanıtlarım, asla kazanamazsın o davayı!"

 

Nalan, "O zaman Nil'e soralım?" dedi, her ikimize de bakarak. "Kreş yaşı geldi, onu okula göndermediğine eminim. Nerede yaşıyorsunuz belli bile değil. Küçücük kızımızı gerçekten mafya ile mi büyütmek istiyorsun?"

 

"Ben de suikastçıyım Nalan!"

 

"O zaman seninle de büyümesin! Velayeti ver, onu huzur içinde büyüteyim."

 

"Biz huzurlu bir aileyiz," dedi Deren. "Mafya olabilirler ama çok sakin ve nazik insanlar."

 

Ona garip garip baktım.

 

"Kahretsin ya! Allah seni de onu da kahretsin!"

 

Nalan sinirle bağırıp arkasındaki koltuğa ağlayarak çöktü, avuçlarını yüzüne kapatıp hıçkırdı. Deren, söyleyeceği her neyse vazgeçip gözlerini kapattı, oflayarak ellerini beline koydu. Hiçbir yere varamamaktan sıkılmış haldeydim. Deren'in önünden geçip Nalan'ın yanına oturdum, elimi omzuna koydum. "Velayet davası açmana gerek yok. Nil'i her zaman görebiliyorsun zaten."

 

"Ama sen benden fazla görüyorsun!"

 

"Derya'da bir zamanlar Deren'den fazla görüyordu, Deren buna rağmen velayeti almaya çalışmadı, ta ki o günlere kadar... Bak, şartlarımız çok zor. Ben de Deren'de sen de bazı şeylere katlanmalıyız Nalan. İstediğin ayrılmamız mı? Ayrıldığımızda, Nil'i bir daha görmediğimde mi mutlu olacaksın?"

 

Ellerini yüzünden çekerken yanaklarındaki yaşları göstermek istemiyormuş gibi hızlı hızlı silip sonra başını bana çevirdi, omzundaki elime bir göz attı. "Yediremiyorum, gücüme gidiyor benden çok seninle olması. Çünkü sen kaçırdın onu, bana çok kötü zamanlar geçirttin. Nasıl bunun hakkında bir şey hissetmememi istiyorsun?"

 

"Hisset Nalan, hakkımda ne kadar kötü şey hissedebilirsen hisset ama bu gece... eve dönmem lazım, kızım için. O uyandı ama travmatik bir dönemden geçiyor, ben olmadan güvende hissetmiyor..." omzunu sıktım. "Lütfen. Sabah olmadan kızımın yanına dönmem için davadan çekil."

 

Deren başımda dikilmiş sert nefesler alırken, "Doğruyu söylediğini ne bileceğim?" dedi Nalan.

 

"Kızımı böyle bir şey için kullanmam," dedim dudaklarımı sıkarak.

 

Deren, "Nalan," dedi sıkılmış şekilde. "İtalya'ya gelip Karmen'i gördüğünde polise falan şikâyet etmemiştin, şimdi neden yakasından tuttun işin?"

 

"Çünkü o zaman Karmen reddetmişti, Nil ile görüşmediğini söylemişti! Şimdi ise beraber yaşayacaklar!"

 

Nil ile yaşamamı istememesi normaldi, bunu istememeye devam da edebilirdi ama bu gece daha fazla tartışamazdım. Elimi omzundan sertçe çekip, "Babanı şikâyet ettirip tutuklatmamı, hatta öldürtmemi istemiyorsan davadan çekil," dedim. "Abilerim öğrenirse Edip'i parçalarına ayırır Nalan, çok korkunç şeyler yaparlar. Babanın ölmesini istemiyorsan gerekli olanı yap!"

 

Dudaklarını birbirine sıkıca bastırdı, dediklerimi yapabilecek kapasitede bir aile olduğumuzu anlamıştı. Ellerini sertçe ovalarken, kapı hafifçe tıklatıldı. Odağımız değişti ve açılan kapıya döndük, huzursuz görünen müdürle karşılaştık. "Bir karar verdiniz mi?"

 

"Evet," dedim, koltuktan kalkarak. "Nalan davadan geri çekiliyor."

 

Emniyet müdürü ve avukat inkâr etmesi için ona baktılar ama ses çıkmadı, bunun üzerine omuzlarım gevşedi ve Deren’le göz göze geldik. O da rahatlamış görünerek alnını sildi.

 

"Evrakları getirin," dedi müdür, koridordaki polise.

 

Müdür ve avukat içeriye girdiklerinde ben de kocamın yanına yürüdüm. Dirseklerimiz birbirine değecek şekilde durduk. Elini sırtımda dolaştırırken avukatım müdür ile konuştu, gerekli olan adımları attı. Nalan kollarını göğsünde kavuşturmuş, yorgun şekilde önüne bakıyordu. Tüm olanlardan bıktığı, hayatından defolmamı istediği açıktı ama... birbirimize katlanmamız gereken zamanlar olacaktı.

 

Polis memuru içeriye bir avukatla geldiğinde o adamı hemen tanıdım. O gün mahkemede gördüğüm, Deren ile Nalan'ın davasını savunan adamdı. Nalan ile Deren'in davayı geri çekmelerine şaşırmış şekilde her ikisiyle de konuştu, evlenmiş olmamız karşısında ayrı bir şok yaşadı. Durum o kadar sıra dışıydı ki, avukatlar da böyle olayı nasıl yönetecekleri konusunda bocalamışlardı.

 

Nalan, polisin hazırlayıp getirdiği evraklara imza atmadan önce kalemi elinde dakikalarca tuttu. Bu da beni strese soktu, gün neredeyse ayacaktı. Onu hiçbir şey için suçlamıyor olsam da Karina'nın yanına gitmemi geciktirdiği için sinirleniyordum.

 

"Nalan," dedi Deren.

 

Nalan'ın yanında oturan avukat Deren'e baktı. "Müvekkilimi zorlamayın."

 

Nalan hem Deren'e hem de bana bakıp kalemi kâğıdın üstüne koydu. İmzasını atarken, "Bu burada bitmedi," dedi kızgınlıkla.

 

Davacı olmaktan vazgeçtiğinin imzasını görünce yüzümde bir rahatlamış gülümseme göründü. Deren belimi hafifçe sıktı ve Emre, müdüre döndü. "Davacı taraflar şikâyetçi olmaktan, davadan, zamanında verdikleri ifadeden vazgeçtiler müdürüm. Üstelik bahsi edilen küçük kız oldukça iyi durumda, ortada bir suç ve suçlu görünmüyor. Zaten Karmen Russo'nun Nil'i kaçırdığına dair tek ifade Deren Ateş'inkiydi, başka bir kanıt da yok."

 

Müdür hem Deren'in hem de Nalan'ın imzaladıkları dosyalara, evlilik cüzdanına ve sonra da bizlere doğru baktı. "Savcı yine de mahkeme talep edecektir, kamu davasına dönüşebilir olay."

 

"O güne kadar müvekkilim hapiste kalacak değil, sonuçta şu an hiçbir şeyle suçlanmıyor. Efendim, üstelik kendisi en son hastanedeydi, zaten hapiste değildi..."

 

"Bu evrakları savcılığa göndereceğim, birkaç saat içinde de bize dönüş sağlarlar. İzin çıkmadan serbest bırakamam, böyle bir yetkim yok."

 

Gözlerim seğirdi. Önce Deren'e baktım, burun kemerini sıkarak ofladığında da avukatla göz göze geldik. Yapacak bir şey yok, dercesine bakıyordu.

 

Sessizce inleyip arkamı döndüm, kapıyı açıp koridora çıktım. Polisler hemen etrafımı sararken koridordaki koltuğa oturup beklemeye başladım. Kahrolasıca birkaç saat daha... savcılıktan gelen izinle gidebilecektim, kızımı görecektim. Kaçmayı denesem, bir daha nezarethaneye girerdim. Deren yanıma otururken, saçlarımı yolan ellerimi sertçe indirip avuçlarının içine aldı. Etraflıca, güzelce sardı ellerimi. "Üzülme, kısa sürecek."

 

Onun yumuşak dokunuşlarına karşı vücudum duygularla titredi. Bende yerini bildiği bir sürü yara vardı, dokunmayı seçerken de ilk o yaralardan başlıyordu. Parmaklarımın kendime bu kadar öfkeyle dokunmasından nefret ediyordu, bakışlarına oturmuş kızgınlıkta bu yüzdendi.

 

"Çifte kumrular da buradaymış," diyen bir ses duyduğumuzda yalnızca birbirini gördüğümüz gözlerimiz sol tarafa çevrildi. Derya'yı ayakta, elleri cebinde görünce nefesimi sertçe üfledim. Uykusuz ve yorgun görünüyordu, belli ki Nalan'ın burada olduğunu öğrenip damlamıştı. "Görüşmeyeli nasılsın Karmen?"

 

"Buradan siktirip git," dedi Deren, her kelimeyi düşmanlıkla kurmuştu.

 

Derya Deren'i süzerken dudakları düzleşti ve o sırada gözleri kısıldı. Bakışlarına odaklanınca Deren’in dizindeki evlilik cüzdanına bakakaldığını gördüm. Hızlıca yaklaştı ve dizinden evlilik cüzdanını aldı. "Bırak lan karımı!" dedi Deren.

 

Karın cüzdan mı?

 

Derya'nın gözbebekleri bir misket kadar büyüdü, nefesi kesildi. Cüzdanın içinde fotoğraflarımızı ve imzalarımızı görüp gülmeye başlarken, Deren onun elinden defteri kapıp hızla kendisine çekti. "Seni bir daha gördüğüm yerde öldüreceğimi söylemiştim Derya? Ölmek için mi buradasın?"

 

Bu Derya'nın umurunda değildi, adamın sevinçten gözleri parlıyordu. Gülmesi devam ederken uzandı ve bir anda beni omuzlarımdan sıkıca tuttu. "Dediğimi yapmışsın, evlenmişsin onunla! Harikasın! Böyle devam et, şimdi bir de çocuk yap tamam..."

 

Deren yanımdaki koltuktan hücumla kalktı, Derya'yı omuz içlerinden kuvvetle itti ve adam ayakları yerden kesilerek arkadaki duvara çarparken bile güldü. Deren, gözleri öfkeye açılırken işaret parmağını yüzüne salladı. "Sakın... kızlarıma ve karıma dokunma!"

 

"Kızların mı? Hamile misin?" dedi Derya, tamamen sevinçle.

 

Bu adam... tanıdığım en takıntılı manyağın kendisiydi. Nasıl da kendisini, çıkarlarını düşünmüştü. Nalan ve Deren'in başka evliliklerde olması, asla tekrardan bir araya gelmeyecek olmalarının diğer bir kanıtıydı kendisi için. Bu yüzden Deren'in ona davranış şekliyle bile ilgilenmiyordu.

 

Nalan'ın sesi de işte o an, "Derya?" diyerek bize katıldı ve hepimiz ona döndük. "Senin burada ne işin var?"

 

Derya duvardan ayrıldı ve hızla onun yanına yürüdü. "Evlenmişler."

 

Nalan gözlerini kapatıp açtı ve Derya'ya sinirle bakıp inmek için merdivene yöneldi. Derya derhal onun arkasından, topallayan bacağıyla yürürken bir şeyler söyledi ama onlara olan ilgimi kaybettim. Önüme döndüm, gelecek haberi beklerken dakikaları saydım.

 

Gün aydınlanırken hâlâ buradaydım, avukat da. Gittiğimde Karina'm bana küsecek diye korkuyla geçirdim dakikaları ve iki saatin sonunda avukat, fakslanmış bir izin kâğıdıyla yanımıza geldiğinde döndüğüm, baktığım, güldüğüm ilk kişi Deren oldu. Yanağımı avucunun içine alarak korkulu gözlerimin kenarlarını okşadı. "Gidelim."

 

Avukatla aşağıya indiğimizde dışarıda birkaç muhabirin olduğunu gördüm. Emre bizi derhal arabasına yönlendirdi, Deren daha önce benden nefret ederek çıktığı binadan bu sefer elimden tutarak çıktı. Avukat bizi arabasıyla, ulaşıp yerlerini öğrendiğim korumaların yanına götürdüğünde her şey için ona teşekkür ettim.

 

"Bir mahkeme daha görülecektir, davanın tamamen kapanması için," dedi.

 

Araca bindiğimizde o kadar heyecanlı ve yorgundum ki, direkt Deren'in omzuna düştüm. Beni kollarının arasına yaslayıp korumalara gerekli olanları söyledi ve helikoptere giderken gözlerim ağırlaşmaya başladı. Parmaklarım Deren'in gömleğini sıkıca tutarken, o uzanıp bacaklarımı yukarıya kaldırdı, beni arka koltuğa yatırırken saçlarımdan öptü. "Biraz uyu karım."

 

Kaygıdan, yorgunluktan bitap düşmüş şekilde gözlerimi kapatırken, "İyice alıştın sende," diye fısıldadım. "Fakat evlilik belgelerimiz sahte Deren..."

 

Sonra bir şey dediyse de duyamadım, kokusu bana yardım edince huzursuzca kendimden geçtim. Etrafımın biraz farkında olduğum bir kendinden geçme haliydi, çünkü biraz daha kapatmasam gözlerimden acı ve uykusuzluk yaşları gelecekti.

 

Ama sanırım uykumun bir yerinde Deren'e onu ne kadar çok sevdiğimi söyledim, çünkü onun bana, ben de, dediğini duydum.

 

Çünkü tüm her şeyiyle yanımda oldu. Ruhuyla. Kalbiyle. Affedilemez hatalarımın dolu olduğu zihniyle. Hep kalmaya devam edecekmiş gibi. Onunla aslında o gece sanırım beni hiç bırakmayışını da sevdim. Kendisiyle mücadele ederek beni sevişini. Kendisine rağmen beni sevişini. Bana rağmen beni sevişini.

 

İnsanları, aklını, beni bile değil... sadece kalbini dinleyecek kadar kararlıca sevmesini sevdim.

 

Elimi, kolumu, yüzümü nereye koyduğumu merak bile etmeden uyudum. Çünkü Deren'in benim için ilgilendiğini biliyordum. Birkaç kez sarsıldığımı, etrafımı farkında olmadan konuştuğumu duydum ama gözlerimi uzun süre sonra açmamı sağlayan şey Deren'in sesi oldu.

 

"Karmen, eve geldik, uyan."

 

Ev... öyle mi? Evse Karina'dır. Bir uyuşuklukla gözlerimi açtığımda Deren'in bana doğru eğilmiş kafasını gördüm. Uçak koltuğundaki kemerimi çözüyordu. "Günaydın adamım."

 

Uçağın sesini duyuyordum ama çoktan yere inmiş, sallantı durmuştu. Saçlarımı yüzümden çekerek eğildi, alnımın üstünden öptü. "Günaydın. Ne zamandır uykusuzsun sen? Adeta sızdın."

 

Birkaç defa uyumamak için hap almıştım, o gecelerin uykusuzluğu vardı. Esneyerek, "İyiyim," dedim ve Deren geri çekildiğinde bir an rüya falan gördüğümü sandım. Karşımdaki koltukta Gece oturuyordu. Yüzünde yaramaz bir gülümsemeyle de bana bakıyordu üstelik.

 

Gözlerimi kırpıştırdım. "Sen... nereden çıktın?"

 

Deren koltuğundaki eşyalarını alırken bana üstten bir bakış attı. "Helikoptere dönerken onu aradım, acilen gelmesini söyledim."

 

Koltuktan kalktım ve Gece'de heyecanla doğrulduğunda kendimi onun kollarına attım. Biliyor muydu acaba? Yoksa beni gördüğünden mi bu kadar sevinçliydi. "İnanamayacağın bir şey oldu!" dedim heyecanla.

 

"Deren'de böyle söyledi ama anlatmadı," dedi biraz geri çekilerek. Geceyi uykusuz geçirdiği belliydi. "Benim bir tahminim var tabi."

 

Elbette olacaktı, beni böylesine mutlu edenin kızım olduğunu biliyordu. Yanağını okşayıp eğildim, onu öptüm ve çıkmak için helikopterin merdivenine yöneldim. Deren aşağıya inmişti, bana elini uzattığında parmaklarından tutup aşağıya kadar indim ve Gece arkamdan gelirken eve doğru yürüdüm. Karina uyanalı birkaç saatten fazla olmuştu tahminime göre, bensizlik onu korkuttuysa ne haldedir kim bilir.

 

"Tahmin ettiğim şey değil mi?" diyerek heyecanla çığlık attı Gece.

 

Deren, uykusuz gözlerini ovalayarak arkamdan gelirken Gece'ye eğlenceli bir bakış atıp evin kapısına vardım. Ben daha vurmadan kapıyı Yaman, şaşkın şekilde açtı ve doğrudan omzumun arkasındaki Gece'ye bakakaldı. Deren haber vermiş olmalıydı, zaten araziye inen uçağı duymaması da imkansızdı. "Hoş geldin," dedi, Gece'ye eğilip öperken.

 

Gece trençkotu ile çantasını onun ellerine bırakıp, "Merhaba," dedi ve gülümseyerek peşimden geldi.

 

Salonun girişinde durdum. Bu sırada Deren'de sokak kapısını kapatıp Yaman'ı süzerek içeriye girdi. "Sana da merhaba Yaman! Ben de geldim, gördün mü?"

 

Yaman, elbette Deren'i göremez, duyamaz şekilde Gece'ye ilerledi. Yanında durup gözlerini kırpmadan ona baktı. Deren, geniş omuzuyla Yaman'a çarparak yanıma geldiğinde korkuyla ona baktım. "Çok kötü görünüyorum Deren, Karina'nın karşısına böyle çıkarsam korkuturum."

 

"Haklısın," dedi baş sallayarak. "Seni kâbus sanabilir."

 

Bakışlarımı kısarak ona yönelttim. "Affedersin? Haklısın derken? Korkutucu mu görünüyorum?"

 

Kara gözlerinin derinliklerinden gelen ışıltıdan anladım onun biraz eğlendiğini ve arkamdan bana neşeyle dolanan kollarla irkildim. Gece yerinde zıpladı. "Doğru işte! Tahminim doğru! Karina uyandı değil mi?"

 

Evet ama yine de gözleriyle görmesini istiyordum. Ona dönüp elinden tuttum ve hızla odama doğru sürükledim. Odama girdiğimde Gece etrafını inceleyerek, "Neden buradasınız?" diye sordu.

 

"Deren’le aile olarak yaşamayı deniyorduk ama yakında malikaneye döneceğiz."

 

"Aile mi? Şu yaşananlara bak? Nil'i iyi ki kaçırmışım mı demeliyim ne demeliyim..."

 

"Bunu Deren'in yanında deme de..."

 

Geniş aynaya gittim ve kendime baktığımda... gerçekten de korkunç göründüğümü fark ettim. Hemen üstümü değişip yüzümü toparlamalıydım. Duşla vakit kaybetmek istemedim, dolabı açıp beyaz bir saten büstiyerle, geniş paçalı, yüksek bel kot pantolonu aldım. Onları giyinirken Gece şaşkınlıkla beni izledi. "Anladım işte, hâlâ neden söylemiyorsun? Ayrıca bana neden haber vermedin? Hani Karina uyanır uyanmaz arayacaktın?"

 

"Karina'nın uyandığını söylemedim," dedim ama şakası bile parçaladı kalbimi.

 

Banyoya geçtim, yüzümü yıkayıp dişlerimi fırçaladıktan sonra cildimi nemlendirdim. Odama dönünce de direkt makyaj masamdaki eşyaları kurcaladım. Göz altlarımın kızarıklığını kapatıp uzun kirpiklerimi kıvırdım, beni daha tatlı gösterecek allık sürdüm. Saçlarımı tarayıp doğal haliyle bıraktım ve son bir dokunuş yapıp dudaklarıma pembe alt tonlu bir ruj sürdüm.

 

Güzel görünüyordum. Karina belki bana sarılırdı.

 

Parfümümü sıkıp aynanın önünden çekildiğimde Gece hayretle güldü. "İki dakika falan mı sürdü tüm bu hazırlık?"

 

"Kızım için Batman hızında hareket ederim canım."

 

Yanına yürüyüp elinden tuttum, onu da kendimle beraber çıkardım. Koridorda beni bekleyen Deren'i gördüm, üstüne yeni bir gömlek giyerken Yaman'a söyleniyordu. Yaman, Gece'yi tekrar gördüğünde Deren'e karşılık vermeyi unuttu ve Deren' de başını çevirip beni görünce birkaç saniye odaklanamadı. Saçlarımdan ayaklarıma kadar inceledi beni, hafifçe öksürüp gömleğinin son düğmesini de kapattı. "Evlendik iyi hoş da... ben her gün kendimi bu güzelliği göreceğime hazırlamamıştım."

 

İstediğinde nasıl da romantik olabildiğini görürken, Gece ile Yaman'ın irkildiğini açık açık gördüm. İkisinin bakışları birbirinden ayrılarak bize çevrilmişti. Ah, evlilik meselesi. Evlilik sahte evraklarla gerçekleşmişti, bu yüzden, "Sahte bir şey, evlilik yok," dedim ve Karina'nın kapısına baktım.

 

"Şaka mı?" dedi Gece.

 

"Lan n'aptın?" dedi Yaman, Deren'e dehşetle bakarak. "Yemin ederim korkulur senden. Nasıl manipüle ettin kadını?"

 

Deren, gömleğinin kollarını kıvırırken, "Nil'in yanında sakın ağzından bir şey kaçırma," diye uyardı onu.

 

Kızımın odasına doğru iki adım attım. Nil ile Utku henüz ortada görünmüyordu, saat dokuza geliyordu. Uyanmamış da olabilirlerdi. Ama kızım, kalbim Karina'm güneşi hisseder hissetmez açıyordu gözlerini. Gece'nin de heyecanla arkamdan geldiğini fark ederek elimi kapının kulpuna koydum. "Lütfen tekrar küsmesin bana, daha kalbini kazanamadım bile..."

 

Kapıyı korkarak açtım ve duvara kadar itip içeriye baktım. Karina'mı gördüğümde ruhuma temas ederek içimde dolaşan bir kelebeğin canlandığını hissettim. Başı kalkıp bana çevrildi, ben odaya girene kadar da koltukta, elinde bir masal kitabı ile uyuyakalan Carlos'a bakıyordu. Gözlerimiz birleştiğinde yüzüme gülümseme yerleşti ve yemin ederim ki kızımın gözlerindeki o rahatlamayı gördüm, ellerindeki hırkamı bırakırken çenesi titredi.

 

Hırkam... birkaç kez üstüme aldığım kıyafetimdi ama onu en son odamda bırakmıştım, şimdi ise kucağında tutuyordu.

 

Gece nefesi kesilerek onun adını fısıldarken, ben de tedbirli şekilde gülümseyip eşikten geçtim. "Merhaba kızım, günaydın."

 

Sırasıyla arkama, Gece'ye ve Deren’le Yaman'a baktıktan sonra tekrar bana döndürdü bakışlarını. Saçları örülüydü, üstü değişmemişti. Bir umut cevap vermesini bekleyerek, "Ne zaman uyandın? Bu sabah nasılsın?" diye sordum.

 

O bakışlarına dayanamayıp korkutmadan içeriye yürümek istedim ama Karina hareket ettiğinde duraksadım. Yavaşça üstündeki örtüyü çekip bacaklarını dışarıya attı ve ayaklarını yere bastı. Kalkmayı denediğini anladığımda neredeyse heyecandan bağıracaktım. Elimi ağzıma kapattım ve Karina'm yataktan inip gözlerime baktı. İlk esnada ayakları titredi. Mutluluk gözyaşları bakışlarımda pus oluştururken, yavaşça adım atmaya çalıştı. Artık vücudunda ağırlık yapan bir şey yoktu, sondasını bundan önceki gün çıkarmıştık. Pijamalarıyla, küçük bedeniyle, minik ayaklarıyla bana doğru geldiğinde, bir rüyadaymış gibi hareket edemedim. 

 

Gözlerini kırpıştırarak önümde durdu, yanımda ne kadar küçük olduğunu hatırlayıp kahroldum. Dudakları pembeleşmiş, yanakları güneşten ısınmıştı. O muazzam kirpiklerini kırpıştırıp elini kaldırdı, yanımda titreyen elimden tuttu. Tutmasa düşebilirdi, bacakları ileri geri sallanıyordu. Birleşen ellerimizle beraber o yaşlar kirpiklerimden aktı ve kısık sesle, "Susadım," dedi.

 

"Ah..." ağzımdan heyecanlı, şaşkın bir ses çıktı ve Gece'nin heyecanlandığını gördüm. Yaman onunla mı ilgilensin, Karina'yı mı izlesin bilememiş gibi kalırken, Deren'de hayranlıkla peşimizden geldi. Ayaklarımı mutfağa yönlendirirken, "Ben aşkıma su veririm," dedim heyecanla.

 

Yavaş yürüyordu, çünkü aylardır yalnızca yatmıştı. O da yapabildiğine şaşkın gibiydi. Mutfaktan girince onun elini bırakmadan adadaki sürahiden su doldurdum, eğilerek Karina'ma uzandım. Küçücük elleriyle bardağı almasına kıkırdadım ve suyu çenesine akıta akıta, kana kana içince mutluluktan başım döndü. Bardağı geri bana uzattı.

 

Onunla mutfaktan çıkarken Deren başımı okşadı, heyecanıma gülümseyip hemen peşimizden geldi. Salona geri yürürken Karina yanından geçtiğimiz Gece'nin yanında durdu. Gece onun önünde eğilip, "Merhaba, ben Gece," diye tanıttı kendisini. Karina ilk kez gördüğü için inceliyordu onu. "Annenin çok yakın arkadaşıyım, senin de teyzen sayılırım. Annen bana senden çok bahsetti ama seni böyle görmek gibisi yok. Çok güzelsin... çok tatlısın."

 

Karina biraz bacaklarımın arkasına saklanmış gibiydi, kafasını çıkararak dinliyordu. Gece'den korkmayıp anlayabildiği kadarına başını salladığında, arkadaşımla göz göze gelip gülümsedim. Doğrulup boynuma atladı, bana sıkıca sarıldı. "Çok mutluyum, seni tahmin edemiyorum!"

 

"İlk kez ayağa kalktı, uyandığından beri ilk kez..."

 

Arkadaşımdan uzaklaşıp tekrar kalbime baktım ve Karina'nın yüzünü karnıma doğru sakladığını gördüm. Bebeğim, nasıl sessiz ve masumca utanıyordu. Hemen geri yatmasını istemediğim için, "Hava çok güzel, biraz dolaşmak ister misin?" diye sordum.

 

Kafasını bir tavşan gibi çıkardı ve eliyle üstünü gösterdi. Deren gülüp, "Güzel şeyler giymek istiyor sanırım," dedi.

 

Kızımı odasına götürdüm. "Senin için harika bir çiçekli elbise almıştı Deren. Giyelim mi?"

 

Odasından girdiğimizde hâlâ uyuyan Carlos'a baktım. Bunu kaçırmamalıydı, uyanmalıydı. Deren iç sesimden haberdarmış gibi hareket edip Carlos'a yaklaştı, belli düzeyde bir samimiyetle onun omzuna uyandırmak için vurdu. "Uyan, bunu kaçırmak istemezsin."

 

Carlos Deren'in elini iterek gözlerini açtı, yüzünü ovalayarak başının tepesinde duran adama baktı. "O kadar sert vurmana gerek yok!”

 

"Dokundum sadece!"

 

Genzimi temizledim ve Carlos başını buraya çevirdiğinde şaşırıp kaldı. Hislerini çok iyi anladım ve ayakta duran Karina'ya bakarak koltuktan kalktı, buraya kadar yürüdü. "Bebeğim, sen ayağa kalkmışsın."

 

Karina başını sallayınca Carlos dizlerini kırarak önünde eğildi. Onun omuzlarını kibarca okşadı. "Benim uyumamı mı bekledin kalkmak için? Yoksa annen geldi diye mi kalktın? Özledin mi anneni?"

 

Bir şey söylemeden parmaklarını parmaklarımdan geçirdiğinde, ben bunun bir cevap olduğunu umdum. Elini bırakmadan dolaptan onun için kıyafet aldım. "Bunu giymek ister misin?"

 

"Benim aldıklarımdan giydirsene," dedi Carlos hevesle ve ben de Carlos'un aldığı bir elbiseyi aldım, kızımın önünde eğildim. "Şimdi bu odadan herkesi kov, ben de üstünü değiştireyim."

 

Dudaklarını ısırıp başını önünden kaldırdı, onu heyecanla izleyenlere sırasıyla baktı ve konuşma cesareti arıyormuş gibi bana. Başımı salladığımda kapıyı gösterdi.

 

Carlos’la Deren kapıya yönelirken, Yaman'da başını sallayarak koridora çıktı. Deren'in çıkmadan önce gözlerimdeki ışıltıyı izlediğini gördüm ve içeride kız kıza kaldığımızda Karina'mın pijamalarını çıkardım. "Bugün seni banyo da yaptırayım mı? Suyun içine girmek ister misin?"

 

Bir şey demeden camdan dışarıya bakınca zorlamadım. Gece ve ben içimiz acıyarak onun vücudundaki yara izlerine bakarken, en azından Karina bir daha görmediği için rahatladım. Çabucak elbiseyi giydirip fermuarını çektim. "Prenseslerden bile güzel oldun!" dedim coşkuyla. 

 

İltifatı asilce karşılayınca onu ısırarak yemek istedim. Saçlarını nazikçe açtım, tarakla, kıyamayarak taradım ve sonra renkli bir taç taktım. Gece ellerini çırptı. "Melek gibi oldum, teyzen şu an seni yemek istiyor!"

 

Doğrulup elinden tuttum, onunla odadan ayrıldım. Koridora çıktığımızda Carlos kafasını kaldırıp hemen buraya baktı, Karina'yı izledi. Kızımla salona geçince de Deren’le Nil'i gördüm. Deren kızının gözlerini kapatmış, yanağından öperken, "Sabret, biraz tırtılım," diyordu.

 

Nil ise, "Ya baba süypriz umurumda değil, Kayina'yı görmek istiyorum," diye itiraz ediyordu.

 

Deren bu tarafa baktı ve Karina'yı hayranlıkla inceleyip ardından ellerini Nil'in gözlerinden çekti. Bir kez daha babasına çemkirmek üzere olan Nil bizi görünce afalladı, Karina'nın ayakta olduğuna inanamayıp heyecanla buraya koştu. Kızım, Nil yaklaştığında elimi daha sıkı tutup önüme geçti ve Nil bunu fark etmeden heyecanla gülümsedi. "Sürpriz senmişsin Kayina! Kalktın mı sen? Ya çok mutlu oldum!"

 

Tüm masumiyetiyle Karina'nın boynuna atlayıp sarılınca, kızım dengesini kaybedip dizlerime yaslandı. Bacaklarında uyuşukluk vardı, normal yürümüyordu. Nil yerinde zıplayıp, Karina'nın yanaklarından öperek çekildi ve ellerinden tuttu. "Benimle arkadaş olacak mısın aytık? Hiç konuşmuyorsun benimle? Sevmedin mi?”

 

Deren Nil'e arkasından yaklaştı, onu kaldırıp omuzlarına doğru oturttu. Onu salona geri götürdü. "Seninle biraz konuşalım Nil."

 

"Kayina ile oynayacağız."

 

Karina, Nil ile vakit geçirdiğimde başka başka düşüncelere sahip oluyordu. Bu yüzden Nil'in yanından o anlığına uzaklaştım, Deren onunla konuşurken Nil arkamızdan baktı. Karina'yı bahçeye çıkardım ve Gece'de Nil'i öpüp bizimle geldi. Carlos ve Yaman'da bahçeye çıkmıştı. Karina'ma ayakkabısını giydirdim ve onu dışarıya çıkardığımda kafasını kaldırıp baktı, dışarıdaki iri, sayısız korumayı görünce de hemen kafasını karnıma gömdü. Titreyerek başını iki yana salladı.

 

Carlos, "N'oldu?" dedi değişimi fark ederek.

 

İç çekip Karina'nın duyamayacağı şekilde fısıldadım. "Bu kadar çok ve takım elbiseli adamlar... korkuttu onu."

 

Carlos üzgün ve ardından öfkeli görünerek korumalara yaklaştı, alçak sesle onlarla konuştu. Hem onun hem de bizim korumalarımız ortadan kaybolduğunda Karina'nın saçlarını okşayıp yumuşakça seslendim. "Aşkım, o adamlar bizim korumamız ama şimdi hepsi gitti. Ben seni korumaya yeterim çünkü..." onu kaybettikten sonra, ne kadar inandırıcılığı az bir cümleydi. "Bak, bizden başkası yok. Dolaşmak ister misin?"

 

Kafasını korkarak kaldırınca yüreğim parçalandı. Bir noktada benimle daha çok konuşup her şeyi anlatacaktı. İşte o zaman... acılarını ondan dinlerken nasıl dayanacaktım acaba? Etrafına tedirginlikle bakıp elimi daha sıkı tuttu, çekinerek yürüdü. Küçük, ufak adımlarından gurur duyarak konuştum onunla. "Güneşte ne kadar güzel parlıyorsun, çok güzelsin kızım. Terliyor musun? Ya da üşüyor musun?"

 

Gözleri güneşten kamaşırken bana baktı, sonra önüne eğilip yürüdüğü yola. Evin etrafı çok büyüktü, biz havuzun etrafında yürürken Carlos'da hemen arkamızdaydı.

 

Omzumun üstünden Carlos’la göz göze geldim. "Karina'ya hırkamı sen mi verdin?"

 

"Ne hırkası?"

 

Onun haberi yoktu, Yaman veya Utku'da yanına pek girmiyordu. O halde... Aman Tanrı'm yoksa kendisi mi gidip odamdan almıştı, daha önce kalkmış mıydı? Hırkama sarılıp mı yatmıştı?

 

Mutluluğum sırasında Karina'nın az ileriye yürüdüğünü fark ettim, ağacın altındaki beyaz bir kediye yaklaşıp eğilirken yere düşünce hemen dengesini bulmasına yardım ettim. "Çok tatlı değil mi?" dedim. Hayvanlara özel bir ilgim yoktu aslında, yılanlar haricinde.

 

Elini yavaşça kedinin üzerinde gezdirince Carlos hemen, "İstersen eve alalım mı?" diye sordu Karina'ya.

 

Karina'm çekingen şekilde bir daha kediyi severken, ben onun güzelliğini izlemekten adeta deli olacaktım. Gözlerimi alamıyordum. Uzanıp kediyi kucaklamaya çalıştığında, Carlos hemen eğilip onun yerine bunu yaptı. "İstersen onunla evde de oynayabilirsin."

 

Karina doğrulup kaldığı yerden elimi tuttuğunda havuzun etrafında yürümeye devam ettik ve birazdan korumanın birisi koşar gibi buraya gelince Karina hemen irkildi. Carlos homurdanarak korumasını uzaklaştırırken, Karina kirpiklerinin altından bana baktı. "Bana bağıracaklar, gidelim buradan." Sözcükleri kekeleyerek söylüyordu.

 

Bir anım mutluluksa diğeri mahvolmak oluyordu. "Kimse sana bağıramaz, dokunamaz. Bana inanmıyor musun?"

 

Donuklaşan gözlerini önüne indirdi. "Bağırdılar.”

 

Kalbimdeki belirgin acı yüzüme yansıdı ve Karina'm ayaklarını eve doğru çevirdi. Ona uyum sağlamaya çalışırken, konuştuklarımızı değil ama üzüldüğümü anlayan Gece'de bizimle geldi. Evden girerken Karina'mın başının eğik olmasına çok içerledim, tüm acılarını silmeyi istedim.

 

Eve girip koridora geçerken Nil'in koltukta olduğunu gördüm. Bu kez buraya koşmadı, Karina ile bana bakarak başını önüne eğdi. Deren, onun saçlarını örerken dönüp bize baktı.

 

Odaya geçtiğimizde Karina yatağında olmak istedi, sırtını arkaya yaslayıp başı önde şekilde elleriyle oynadı. Gece, Yaman'ın sesini duyup koridora çıktığında içeride benle Carlos kaldık. Deren'in, Karina'nın bize alışması için, o gün beni ağlayarak gördüğü için kendisini ve Nil'i uzak tuttuğunu anladığım sıralarda Carlos koltuğa oturdu. Ben de kızımın yatağının kenarında durup, ellerine dokundum. "Karina'm... Ne yemek istersin? Canının çektiği bir şey var mı?"

 

Bize doğru bakıp cama döndüğünde, hatırladıklarının etkisinde olduğunu anladım. Ve kızımı almak istedim o canavarların pençesinden.

 

Ona bir şeyler hazırlamak için mutfağa gittiğimde Nil'in de peşimden koştuğunu fark ettim. Ben kızıma yiyecek hazırlarken etrafımda döndü ama pek konuşmadı. Ara ara onu öpüp işime devam ettim, bir şey soracakmış gibi görününce de teşvik ettim. "N'oldu tırtılım?"

 

"Kayina’yı üzdüm mü ben?"

 

Tahmin ettiğim gibi Deren onunla biraz konuşmuştu. "Üzmedin güzelim. Baban ne anlattı sana?"

 

Yanaklarını şişirdi. "Kayina biraz hassasmış, seninle vakit geçiymesi lazımmış, beni senin kızın sanarsa üzülürmüş."

 

"Evet, biraz hassas," diye kabul ettim. "Benim kendisiyle ilgilenmediğimi sanmış, biraz üzülmüş."

 

"Evet, babam söyledi," dedi, üzgün görünerek. "Meyak etme, ben üzmem onu. Sen Kayina ile ilgilen, ben babamla oynayım." Gülümsedi ama Karina'dan, ona gösterdiği sevgiyi göremediği için üzüldüğü belliydi. 

 

Onun önünde eğildim. Çok olgun, usluydu. Yanağından sevgiyle öpüp, "Sen çok iyi bir ablasın," dedim ona. "Teşekkür ederim tırtılım."

 

O bilindik utangaç gülümsemesini atıp yanağımdan öptüğünde anlaşarak mutfaktan çıktık. Salona, telefonuyla yazışan babasının yanına gidip sırtına oturduğunda ben de kızımın yanına döndüm. Ona yemeğini yedirirken bizimle konuşmadı, yaşadıklarını düşündüğünden emindim. Carlos'un sık sık esnediğini gördüm ve dağınıklığını süzdüm. "Eve gidip biraz dinlen, toparlan istersen," diye teklif ettim.

 

Karina'ya eğilmiş, saçlarını okşarken, "Evet, gitmem gerekiyor," dedi. "Küçük bir işim de var."

 

Muhtemelen karanlık, finansal bir işti. Hayatına, benden sonra daha da zenginleşerek devam ettiği açıktı. Fakat hemen gitmedi, Karina'nın kalan yemeğini yedirmek istedi. Yemeği bitince de onunla biraz karşılıksız konuştu, ardından evi korumalarıyla terk etti.

 

Ben kızımın yanından hiç ayrılamadım. Bir saat kadar sonra nihayet gözlerini çevirdi bana, tekrardan konuşma cesareti aradı. Gülümseyip, "Bir şey mi isteyeceksin?" diye sordum.

 

Biraz utangaç göründü, duyguları gözlerindeki ruhtan döküldü. Hecelerine ayırarak, "Altım ıslandı," dedi.

 

Ah... Çiş mi yapmıştı? Tabi, sondası olduğu için tuvalete gitmemeye alışıktı ama şimdi sondası çıktığı için altını ıslatmıştı. Yanaklarının utanç ve şaşkınlıktan kızardığını görünce üzerindeki örtüye uzanıp çektim. "Sorun değil bebeğim. Gel, yeni kıyafet giyelim."

 

Gözlerime bakamadan kalktı ama attığı ilk adımda dengesini kaybetti. Uzun süre yattığı için bir süre bacaklarında ağrı olacaktı. Beni takip ederken bu kez elimden tutmadı. Odasındaki banyoya gittiğimizde onu kucaklasaydım keşke diye düşündüm. Hiç kendi rızasıyla sarılmamıştı bana. Elbisesini çıkarıp onu küvetin içine koydum, savunmasız duruşu içimi parçalarken titrek nefesler aldım. Onun vücudunu ılık su ve bitkisel şampuan ile yıkarken kendisinin de titrediğini gördüm. Küvete oturmuş, kafasını önünde tutuyordu.

 

"Bu göz yakmayan şampuanı kullanacağım ama yine de gözlerini kapatabilirsin," diye gülümseyerek uyardım onu ve saçlarını nazikçe yıkadım. Vücudundaki izlere bakarken çok zorlandım, bilmekle görmek arasındaki o deneyimi sonuna dek yaşadım.

 

Vücudunu, saçlarını yıkayıp onu bir havluyla sardıktan sonra küvetten çıkmasına yardım ettim. Bana gerek kalmadan kendini kurulama çabası o kadar tatlıydı ki, kıkırdadım. Çok güçlüydü, çok.

 

Bir sürü adam bir araya gelmiş, yine de silememişti onu bu dünyadan.

 

Kurulandığında yanıma aldığım çamaşır ve temiz, pamuklu elbiseyi giydirip içeriye götürdüm kızımı. Gece odadaydı, bizi beklemişti. Karina'nın güzelliğine iltifatlar ederken ben de kızımın saçlarını kuruttum. Tüm bu süreç boyunca az ve ara ara tepkiler verdi, neredeyse hiç konuşmadı. Güneşi, mahrum kalmış gibi aydınlığı izledi.

 

Duşun sıcaklığından mayışmış olmalı ki, temizlediğim yatağına girdikten biraz sonra uyuyakaldı. Buna rağmen yanından ayrılamadım. Gece ile onu izledim.

 

Sonraki iki gün neredeyse aynı rutinde gerçekleşti. Carlos her gün geldi, geç saatlere kadar durdu, kendini Karina'ya alıştırdı. Deren ile Nil, Yaman ile Utku'da onu yalnızca günde bir kez gördü, yanında pek kalmadılar. Deren'in ağladığım, Karina'nın kırıldığını söylediğim o günden sonra sadece Nil ile değil, diğerleriyle de konuştuğundan emin oldum. Kendisini bile uzakta tutmuştu, sırf Karina bir daha yanlış anlamasın ve ben suçlu hissetmeyeyim diye. Carlos geldiğinde bile Deren koridorun sonundan izledi bizi, onunla azami ölçüde, saygısını pek bozmadan konuştu her defasında. Önceliğini kendi duygularına değil, Karina ile bana verdi.

 

İki gün içinde Karina'm yalnızca tuvalet ihtiyacı için kalktı. Doktorlar birkaç kez geldi. Ailem de çok sabırsızlandı, onlara oldukça hak verdim. Doktor, Karina'nın tek böbrek ile hayatını devam ettireceğini ama ileride hastalandığı takdirde bunun bir böbrek yetmezliğine dönüşeceğini söyledi. Konuşma ve yürüme becerisini geliştirmek için de psikolog onunla konuştu ama Karina'm pek yanıt vermedi.

 

İki günün sonunda, güneş batarken yemeğini yedirip ilaçlarını içirdikten sonra Karina'mın bana baktığını gördüm. Konuşmadan önce her defasında cesaret arıyordu. "Bir şey mi isteyeceksin aşkım?”

 

Gözleri omzumun üstüne kayınca bakışlarını takip ettim. Koridorun ortasında, kolları göğsünde bağlı olan Deren'e bakmıştı. Deren ona göz kırpıp sonra benimle göz göze geldi. İki gündür az şey paylaşmıştık, ben kızımın yanından ayrılamadığım ve o buraya pek girmediği için. Aynı evin içinde onu özlemiştim.

 

"Kedi," dedi Karina'm, sessizce. "Kedi gitti mi?"

 

Bahçede gördüğü kediden bahsettiğini anladım. "Getirmemi ister misin?"

 

Başını yavaşça sallayınca ona beklemesini söyleyip çıktım odadan. Deren, koridordaki koşuşumu izleyerek arkamdan baktı. Bahçeye çıktım, korumalara kediyi sordum. Buralarda dolaşıyor, bazen uzaklaşıp bazen yaklaşıyordu. Kediyi beş dakika içinde buldum, kucağıma alıp onunla kızımı sevindirmesi için konuşarak eve girdim. Salondan geçerken Nil çizdiği resimden kafasını kaldırdı, kediyi görünce neşeyle bağırdı. "Aaa miyav!"

 

Ona göz kırpıp koridora geçince Deren'in çatılı kaşlarıyla karşılaştım. Beyaz kediye bakıp burnunu ovuşturdu. "Kediyi neden eve aldın?"

 

"Karina'm istedi, daha önce bahçede görmüştü, aklında kalmış..."

 

Deren, ben yanından geçerken başını salladı ve Karina'mın odasına girdiğimde arkasını dönüp koridordan ayrıldı. Hayvanlara düşmanlık beslediğini sanmıyordum ama ayağının altında bir şeyin dolaşmasını istemiyor olabilirdi. 

 

"Karina'm, buldum kediyi," diyerek coşkuyla koltuğa oturdum. Kızım ilgili gözlerini kediye çevirdi, hayvan kıpırdayarak yatağa inince temizliğinden şüphe duydum. Pireli falan olabilirdi, en kısa zamanda veterinerde kontrol ettirmem lazımdı. "Oynamak mı istiyorsun onunla?"

 

Aşık olduğum koyu gözlerini biraz olsun enerji çevreledi. Başını sallayıp ellerini kedinin tüylerinde dolaştırdığında mutlu olarak izledim. Bu şekilde açılır, eğlenebilirdi. O kedisini okşarken ben de meleğimin saçlarını okşadım, istemeden dudaklarımdan şu kelimeler çıktı. "Bana... pek yaklaşmıyorsun. Sarılmıyorsun da. Yoksa sarılmak istemiyor musun Karina'm?"

 

Beni anladığını biliyordum ama hiçbir cevap vermedi. Sessizlik içinde kedisiyle ilgilenmeye devam etti. Üstüne gitmedim, varsın konuşmasın, sarılmasın ama... güvende ve sağlıklı olsun.

 

Birazdan, sesleri duyup odadan çıktığımda Nil ile Deren'in tartıştığını gördüm. Nil, Noah'ın yanına gitmekten bahsediyordu, Deren ise evinin burası olduğunu. Abilerimi ben de özlemiştim, burada geçirdiğimiz altıncı gündü. Yarın dönmemiz lazımdı. Utku ile Yaman'ın Madrit maçını izlediğini gördüm ve Nil kavgayı kaybedip ağlayarak koltuğa gömüldüğünde, Deren bana doğru bakıp omuzlarını düşürdü. Ona ilerledim ve karşısında durduğumda, neresi olduğu fark etmeksizin dokunmak istedim ona. Parmaklarımı göğsüne koyup siyah tişörtünde yukarıya çıkardım, boynuna sardım. Dudaklarımı kıpırdattım. "Seni özledim."

 

Boynu kasıldı ve göğsü daha hızlı hareket etti. Koyu gözleri yüzümün aşağısına kayarken, alt dudağını ısırmaya başladı. Sonra köşedeki koltuğa, elleri yüzüne kapalı Nil'e bakıp, "Bunu yaptığını görürse seni kulaklarından tavana asabilir," dedi.

 

Çarpıkça gülümsedim. Nil'in bunu yapacağını sanmıyordum ama oldukça sorgulardı. Deren'de Nil'i kontrol edip hemen eğildi, yanağımdan öpüp geri çekildi. "Farkında mısın?"

 

Elimi, aptal bir aşık gibi yanağıma götürerek, "Neyin?" diye sordum.

 

"Senin mutluluğunla mutlu olduğumun," dedi, gözlerimin içine bakarak. "Sen öyle olmadığını söyledin ama ben senin mutluluğunla mutlu oluyorum."

 

Evet, ayrılırken ona böyle söylemiştim. Canımın yanmasını istediğini, mutluluğumla mutlu olamadığını, acımın öfkesini yatıştırdığını... Ve böyle bir ilişkimizin olamayacağını. Fakat, son birkaç gündür çabasının beni götürdüğü sonuç, şimdi haklı oluşuydu. Mutlu olayım diye çabalamıştı, hatta onun için yapmayı en sevmediği şekilde, Karina ve benden uzak durarak.

 

Onu çılgınca öpmek istedim ama...

 

"Baba, niye gönlümü almıyoysun?!"

 

Nil, ellerini yüzünden indirip kızdığında Deren hiç istemeyerek uzaklaştı, tırtılının yanına gidip onun gönlünü aldı. Nil zaten babasını o kadar seviyordu ki, iki dakika sonra kucağına çıkıp onu öpücüklere boğdu.

 

Deren'i izlerken içimde oluşan hayranlık katmanlarına ayrıldı. Yakışıklılığına, Nil'i sevmesine, karizmasına, gülümsemesine, bana çaktırmadan bakıp öpücük atmasına ayrı ayrı hayranlık duydum.

 

"Seni affetmemi istiyoysan beni sırtında gezdir."

 

Deren, Nil'in isteğini yerine getirmek için onu sırtına aldığında, Yaman'ın onun haline güldüğünü gördüm. Deren'de bunu gördüğü için sırtında Nil ile oraya ilerledi, Nil'de babasının söylediği yapıp ayaklarıyla Yaman'ın yüzüne yüzüne vurarak kıkırdadı. "Babama gülme! Babama biy tek ben gülerim!”

 

Onları kendi hallerinde bırakıp kızımın yanına geri döndüm. O da gülme seslerini duymuşçasına, merak içinde bana bakıyordu. "Deren ile Nil biraz oyun oynuyor," dedim. "Katılmak ister misin?"

 

Nil'in adını duyunca gözlerinde garip bir ifade oluştu ve ardından konuşma cesareti aradı. Hevesle başımı salladım. Onun dudaklarından çıkacak her sözcük için öldürdüm. "Baba," dedi Türkçe şekilde. Sanırım Nil sık sık kullandığı için öğrenmişti. "Baba ne?"

 

Ah... artık merak ediyordu. Önceden çevresinde böyle bir etkileşim olmazdı, şimdi ise Deren ile Nil'i görüyordu. Vakti gelmişti, Carlos’la beraber bunu kızıma açıklamalıydık. "Her çocuk, dünyaya anne ve babası sayesinde gelir Karina'm. Her çocuğun iki ebeveyni olur. Birisi annedir, diğeri baba."

 

Beni anladığını gözlerinden okudum. Bir sonraki sorusunun benim babam nerede, olmasından korktum ama bir şey demedi. Kedisine döndü. "Karina'm," dedim. "Kedine isim verecek misin?"

 

Kedisini kibarca, içinden gelerek severken düşünüyormuş göründü. Kediyi bile seviyordu ama... bana yaklaşmıyordu. "Bence dünyanın en güzel kızın kedisi diyebiliriz ona. Biraz uzun bir isim var ama tamamen doğru. Çünkü sen..." ona korkarak yaklaştım, yüzüne eğilip burnundan öptüm. "Dünyanın en güzel kızısın."

 

Bakışlarındaki o duvarlar kalktığında, aramızda sıcaklığı birkaç saniyelik de olsa hissettim. Savunmasız ve üzgün görünerek eliyle kıyafeti üstünden böbreğini gösterdi. Ve, "Güzel değilim, yara var," dediğinde anladım dikiş izlerine dokunduğunu.

 

"Karina'm," dedim güçlü kalmaya çalışarak. Kolumu gösterdim. "Bu izleri görmüştün, bende de var. Bu yara var diye ben çirkin miyim?"

 

Koluma bakarken benim için üzülmüş göründü. Bu, aramızdaki o duyguyu yoğunlaştırdı. "Güzelsin," dediğinde, az önce yıkılan dünyalar benim oldu.

 

"Yaa meleğim, sen de o kadar güzelsin işte," dedim anlık mutlulukla. "O kadardan da güzelsin." Onun elinin durduğu yere dokundum. "Bu yara... yaraya rağmen çok güzelsin. Bunlar geçecek, geriye yalnız güzelliğin kalacak."

 

Konuşmam onu teşvik etmiş gibi bana bakarken gözlerini kırpıştırdı. O kadar masumdu ki... bu gözlere bakıp bir sürü şey yapmış olmalarını kaldıramıyordum. Titreyen sesiyle, "O kadın bana bağırdı," dediğinde, kaşlarım neredeyse beni kızgın gösterecek şekilde çatılıyordu. "Bir de iğne yaptı."

 

Onu ameliyat eden kadından mı bahsediyordu? O gece vahşice öldürdüğüm kadın, Karina'ma bağırıp onu ürkütmüştü demek. Yavrumun elini sıkıca tutup, "Ben o kadını sana asla dokunamayacağı, sana bir daha bağırmayacağı bir yere gönderdim," dedim, sesimi kontrol etmeye çalışıp. "Sana yaptıkları için çok pişmandı ama ben ona dedim ki... benim kızıma kimse dokunamaz, ben Karina'mı üzen herkesle konuşurum. Onunla da konuştum. Senden af diledi ama affetmedim."

 

Karina olgun bir çocuktu, beni anlıyordu. Gözlerime bakmasına bile hasrettim. "Ben de affetmeyeceğim," dediğinde dudağım kıvrıldı. "Bir daha gelmeyecek mi gerçekten?"

 

Benimle konuşma cesareti göstermesine hayran kalsam da kötü anılardan uzaklaşmasını istiyordum. Fakat bir noktada bunları açmadan kendini bulamayacağını da biliyordum. Bana tekrardan güvenmesinin aşamalarıydı bunlar. "Asla," diye söz verdim. "Karina'm... bana biraz inancın, güvenin kaldıysam n'olur inan. Bir daha kimse seni almayacak. Yanına bile kimse yaklaşmayacak. Sana hiç kimse bağırmayacak."

 

Hayatımda birçok insanın güvenini, inancını kaybetmiştim. Babam, abilerim, sevdiğim adam... Ama Karina'mınkini kaybetmek, nasıl acıtıyordu anlatamazdım. Bana inanıp inanmadığından emin olamadan bakışlarını kedisine çevirdi, ben de kızımın güzelliğini izledim.

 

Gece olduğunda uyumamak için tekrardan ilaç aldım. Kızım uykuya dalarken ben yanında oldum. Ev sessizleştiğinde ve ışıklar kapandığında Karina babasının aldığı gece lambası ışığında uyuyordu. Sonumdan korkuyordum, kendimi beş yıl sonra bile hâlâ onu böyle özlemle izlerken görüyordum. Hiç bitmeyecekti ona özlemim.

 

"Karmen..."

 

Deren'in sesini duyduğumda direkt arkama baktım. Kapının önündeydi. Altında bir eşofman vardı, üstünde tişört. Birkaç dakikadır orada olduğuna emindim ama kızıma dalınca etrafımı geç fark ediyordum. Sonunda yalnız ikimiz kaldığımız için koltuktan kalkıp yanına kadar ilerledim, gözlerinin içine bakarak çenemi göğsüne koydum. Derhal sırtımdan kavradı, elinin tersini yanağıma koyup yüzüme eğildi. "Aynı evin içinde olmama rağmen bir kadını özlediğime inanamıyorum. Birisine söylesem ne çok güler..."

 

"O kadar da uzak durmuyorsun. Gözlerin hep üzerimde. Sürekli koridorda dolaşıyorsun, hep bana bakıyorsun." Kafamı koridora çevirdiğimde neredeyse hep orada oluyordu. Ben Karina için, Deren'de benim için hep hazır oluyordu sanki.

 

"Kocanım," dedi, çenemi tutup dudaklarını dudaklarıma koyarak. Bir öpücük değildi, bastırıyordu. "Kocanım," diye tekrarladı dudakları dudaklarıma değerken. "O kadarı da olsun."

 

"Sahte," diye hatırlattım. "O belgelerin hepsi sahte Deren."

 

"Sonuçta bana evet dedin. Bu beni senin kocan yaptı."

 

"Sana hayır diyemiyorum," dedim gözlerimi kapatarak. Güzel şeyler söylemeye alışmaya çalışıyordum ama soğuk bir kadındım işte. Bir de yaşadıklarım... beni daha savunmacı, katı bir kadına çevirmişti.

 

Dudaklarımın üstündeki dudakları kıvrıldı. Parmaklarıyla yanağımı sıktı. "Ben de sana ismini söyleyemiyorum, artık sadece karım demek istiyorum."

 

"Deren!"

 

"Ne!"

 

"İyice uçtu senin kafan, söyleyeyim. Sahte yahu bu evlilik, belgeleri birkaç saat içinde hazırlayıp bir anlamı olmayan imzalar attık ya..."

 

"Sus," diyerek dudaklarımı sertçe ağzının içine çekince sırıtarak çekilmeye çalıştım ama sırtımı öyle bir kuvvetle tutuyordu ki, imkânı yoktu. Dudaklarım onun dudaklarında ezilip hafifçe acırken, çokça zevk alırken, kısık inlemelerim iç çekişlerle kurtuldu boğazımdan. Susmadım ama buna bayıldı, çünkü inlememi seviyordu.

 

"Ben istediğimi er ya da geç alırım," diyerek benimle bir güç savaşı başlattığında, alt dudağını ısırarak geriye çekildim. "Ama seni sen istemeden alamam. Bu yüzden kendini tamamen bana bırak, ruhumsun dedin, ruh bedenden ancak ölümle ayrılır." Başıma, anlayayım diye hafifçe vurdu. "Beni şair yaptın, sen gerçekten hayatımın kadınısın."

 

Ayrılığımızdan sonra hâlâ kesin birlikteliğimiz için konuşmamıştık, çünkü denemeye karar vermiştik. Kendimi ona bırakmamı istiyordu ama sanırım... düşmekten korkuyordum. İlişkimiz, bir hatayı daha kaldıramayacak kadar hassastı.

 

"Sana söylediğim her şeyi hatırlıyor musun?"

 

"Hatırlıyorum. Çünkü onlar seni sen yapan şeyler, sen de beni ben yapan şeysin." Gözlerini kapatarak dudaklarını tekrar dudaklarıma bastırırken o kadar tutkuluydu ki, hücrelerimde bile ateş hissettim. "Her bir sözcüğünü, her bir cümleni, bakışını, süzülüşünü, kaşının düşüşünü, dudaklarının kıvrılışını... Kalbim Karina ve ruhum sensin deyişini."

 

Beni o kadar o kadar o kadar uzun ve çok öptü ki, arzu ve şiddetli istekten başım döndü. Ayakta duramadım, üstüne düştüm. Duvara yaslanıp beni sertçe tutarken öpmeye devam etti. İnlemelerimiz Karina'ya ulaşamayacak kısıktı. Ellerimizi kıyafetlerin üzerinde telaşla gezdirirken bile öpmeyi unutmadı. Boğulacaktım, daha önce de boğulmuştum ama böylesi ilk kez...

 

"Deren..."

 

Çekildi, nefes almam için bekledi, sonra tekrar saldırdı.

 

On dakika kadar sürdü, aralıklarla, konuşmadan, nefes almak için uzaklaşıp tekrar birleşerek öpüştük. Bana böylesini ondan başka hiçbir adam yaşatmamıştı. Bedenimin ne istediğini benden bile önce fark ediyordu. Belki de ben... bir zamanlar sevdiğim adama bile kendimi böylesine açmadığım için Deren'deki gibi bir tutkuyla karşılanmamıştım. 

 

Elimi tutup bir noktada kalbine götürmüş, bunu bile sonradan fark ettim.

 

Gümbürdeyen o sesi duyduğumda.

 

❤️‍🔥

 

O gecenin kalanında ben Karina'mı izledim, Deren'de beni. Ben uykusuz kalınca o da uyuyamıyordu, üstelik bir ilaç almamasına rağmen. Ona uyumasını, gitmesini söylemiştim ama cevap bile vermemişti. Gece bile, ben uyursam diye, beni düşünecek birisi olsun diye başımdan ayrılmadı.

 

Korumam olmayı seviyordu. Ben de korumam olmasını.

 

Karina'm erkenden kalkmıştı, sessizliğiyle yemeğini yemişti. Doktoru ziyaretine gelmişti, rutin kontroller için de hastaneye çağırmıştı. Utku, Gece ve Yaman sabah selamı için onun yanına inmişti. Daha sonra Yaman Gece'yi dışarıya götürmüştü, onunla baş başa kalmak istemişti muhtemelen. Bizim kişisel sorunlarımız yüzünden vakit geçiremiyorlardı. Nil ise hâlâ Karina'dan uzak duruyordu, canım benim onu üzdüğünü sandığı için razı geliyordu görmemeye.

 

Tıpkı Deren gibiydi. Babasının kızıydı.

 

"Karina'm," diyerek, kedisiyle ilgilenen kızımla konuştum ve beni duyduğunu anlayıp devam ettim. "Bugün dayıların gelecek, seni görecekler. Çok çok istiyorlar, ben de telefonda gelmelerini söyledim. Ama sen istemezsen odana girmezler. Ne dersin? Sen ne istersen o olur."

 

Yatağın ortasındaydı, bağdaş kurmuştu. Kedi bacaklarının arasındaydı. Bana o kararsız bakışını atıp, "Salvador?" dedi onaylamam için.

 

Hatırlıyordu, en azından birisini. Kızımla konuşabilmenin sevinciyle, "Evet aşkım," dedim. "Seni görmelerini ister misin?"

 

Dışarıya baktı, güneş ışığını izlemeyi seviyordu. Başını sallayınca yatağının kenarına oturdum, yüzüne alçalıp kıkırdadım. "Bana cevap verdiğinde o kadar seviniyorum ki Karina! Sesini duymadığım zamanlarda çok özledim seni. Rüyama bile gelmiyordun, şimdiyse yanımdasın. Rüyadan uyanacağım diye... uyumak bile istemiyorum."

 

Onunla bir yetişkinle konuşur gibi konuştuğumun farkındaydım ama anlayacağını biliyordum. Bana, konuşmalarım bittikten sonra baktı. Sıcak yaklaşmıyordu ve sanki... bende kaybettiği bir şeyi arıyordu. Sıcaklığımızı, güvenimizi, gülümsemelerimizi. Elini kaldırıp yanağıma doğru uzatınca sakince bekledim, parmaklarıyla yanağımı okşadığında da mutlu oldum. Deren'in neredeyse tüm yüzümü kavrayan ellerine kıyasla kızımın elleri öyle minikti ki, gülümsedim. 

 

Kapı zili çaldığında Karina hemen koridora baktı, ben de yatıştırmak için, "Dayıların," dedim.

 

Kalkıp bir dakikalığına koridora çıktım, köşeden dönünce ailemi gördüm. Dante ile Noah içeriye girmişti, Salvador ise babamın tekerlekli sandalyesini içeriye sokuyordu. Deren'in içeriye giren Noah ile Dante'ye el uzattığını gördüm, abilerim ona dik dik bakıp sırasıyla el sıkıştı. "Hoş geldiniz," dedi Deren, hafifçe sırıtarak. "Evimize. Ailecek burada yaşıyoruz artık."

 

Dante, el sıkıştıkları sırada Deren'in elini fazla sıktı, bunu çok net anladım ve onlara yaklaşıp ellerini tuttum. Birbirinden ayırırken, "Sırası değil beyler," dedim.

 

Dante, "Gıcıklık yapıyor!" dedi.

 

"Evet. Öyle bir adam. Alış abi."

 

"Oldu kardeşim, başka bir arzun?"

 

Elleri ayrıldığında ikisine de uyarır gibi bakıp karşıma döndüm. Tekerlekli sandalyesi buraya yaklaştığında eğilerek babamı öptüm, o da beni. Uzaklaşırken gözlerindeki ışığı görüp, "Karina içeride," dedim. "Sizi bekliyor."

 

Elimden tutup bir şey demeye çalıştığında onu dinledim. "Benden... korkar mı?" diye sorarken kelimeleri heceledi.

 

Bunu neden sorduğu açıktı. Yüzü felçli olduğu için Karina'yı korkutacağını sanıyordu. Salvador abim, "Baba," diye kızıp yanıma gelirken, ben de, "Hayır," dedim hemen. "Korkutmaz baba. Yani... ona ne kadar sevgi dolu bakacağını biliyorum, korkmayacaktır."

 

Abim beni öpmek için eğildiğinde doğruldum, kendisine sıkıca sarıldım. Deren ailemi ve beni, kısık ve hesapçı gözlerle izlerken ona dil çıkarıp abimden uzaklaştım. Arkamı döndüğüm gibi de kendimi Angel'ın kollarında buldum. "Karina'ya hediyeler aldım, umarım kabul eder."

 

Yengemi yanağından öpüp, "Gözlerini güzelliğinden alabilirse hediyelerine de bakabilir," dedim.

 

Gerçekten güzel görünüyordu. Saçlarını açık bırakmıştı, gün ışığında prensese benzemişti. Omzumun altından çıkıp heyecanla koridora girerken, bu kez beni kendisine çekip kafamdan öpen Dante oldu. Beni kolaylıkla kaldırmıştı, havada bir tur döndürüp yere aniden bırakırken eğleniyordu. "Zayıflamışsın. Eve dönmen lazım. Belli ki kendini bir şey sananlar sana burada iyi bakmamışlar."

 

Deren'in homurdanmasını aynı anda duyduk, Dante bundan zevk alarak içeriye girerken Salvador'da babamın arabasını koridora çevirdi. Başımı çevirdim ve Noah'ın meraklı gözlerini görünce, en çok onu özlediğimi fark ettim. Marianne'den sonra aramızdaki soğukluk canımı yakıyordu. "Abi," diye seslendim. "Gelmezsin sanıyordum."

 

Evi inceleyen gözlerini benimle birleştirdi, kaşlarını çatmıştı. Üzerinde diğer abilerim de olduğu gibi takımı vardı. "Yok artık, bunu kaçırır mıyım?" dedi. Yanağımdan öpmek için eğildiğinde hemen boynuna atladım, sıkıca sarıldım. "Hem... seni de çok özledim Karmen."

 

Gözlerim yaşardı. Bu aralar hassastım. "Ben de," dedim yanaklarından birkaç kez öperek. "İyi ki geldin. Karina'nın yanına gidelim."

 

"Noyah!"

 

Abimle ayrılırken Nil'in sesini duyduk. Utku'nun kucağında aşağıya inerken sevinçle bakıyordu. Utku ile Deren aynı anda oflarken, Nil hemen amcasının kucağından indi. Abim tek dizini yaslayarak yere alçaldı ve Nil onun kollarına girerken, "Merhaba," dedi Türkçe. "Nasılsın Nil?"

 

"Aaa Türkçe konuşuyorsun," dedi tırtılım gülüp nazlanarak. "Biy daha söylesene adımı."

 

Noah'a çevirdim ve o da ışıltısızca gülerek, "Nil," diye tekrarladı. "Bize gelmiyorsun artık, unuttun mu?"

 

Söylediklerini Nil'e çevirdim ve o da üzgünce, "Ben istiyoyum ama babam getirmiyor," dedi çaresizce. "Ama ağlaysam getirir, bir dahakine ağlayacağım."

 

Deren arkamdan yaklaşıp Nil'e dik dik bakarken, abim ona çevirdiklerime gülüp Nil ile kalktı. Utku salona geçip koltuğa otururken abisine söylendi. "Ben sana yalandan ağladığımı söylediğimde inanmıyordun abi, kendi ağzıyla söylüyor."

 

"Acı biber süreceğim onun ağzına."

 

"Acı biberden koykmuyorum ki..."

 

Nil yüzünü Noah'ın omzuna saklarken, Deren onların arkasından geldi. Nil'e kaşları çatık bakıyordu. Koridor sonuna ilerledim ve Karina'nın odasının önünde, ailemle beraber durdum. Hepsi Karina'ya bakıyordu, kızım da çekingenlikle onlara. İçeriye girip yanına otururken, "Bak, babam ve abilerim," dedim. "En önde duran Salvador, yanındaki karısı Angel. Nil'i kucağında tutan Noah, yanındaki Dante."

 

Abilerim ve yengem babamla beraber içeriye girerlerken, Nil Noah'ın kucağından inip babasının yanına koştu. Canım benim, girmesi sorun değildi ama hâlâ dikkat ediyordu.

 

Karina içeriye sırasıyla giren aileme bakıp, "Hatırlıyorum," dedi.

 

"Aaa, konuştu," dedi Angel, yanımıza doğru eğilip. Ellerindeki torbaları yere bırakıp heyecanla Karina'nın ellerine dokundu. "Tanrı'm, ne kadar güzelsin. Elbise giymişsin bir de, annen nasıl dayanıyor bu tatlılığına? Benim kızım olsaydın şimdi midemde olurdun." Kendi kendine güldü. "Belki de bu yüzden çocuğum yoktur."

 

Onun kendisiyle şakalaşması beni hüzünlendirdi. Salvador abim uzanıp onun kafasını okşadı, baş parmağını alnında dolaştırdı.

 

O sırada Karina iltifatların hepsini anlayıp bana baktı, gözlerimdeki ışığı görüp sonra da önüne eğildi. Başını sallayarak iltifatları kabul edince, abilerim hafifçe sırıttı. "Aynı annen gibisin," dedi Salvador, gözlerindeki hüzünle ona bakıp. "O da güzel olduğunu bildiğinden hiç şaşırmazdı iltifatlara, pek de sevinmezdi. Annene benziyorsun bebeğim."

 

Annen... Annenim Karina'm. Bir kez de sen söyle, lütfen.

 

Kızım bana bakıp kedisine eğildi, abilerim onun sessizliğini anlayışla karşılarken Noah yatağın etrafını dolandı. Karina'ma eğilip onun başını okşarken içten gülümsüyordu. "Ben dayılarından en yakışıklı olanım fark ettiğin üzere. Ve en tatlısı. Onlarla oyun oynayamazsın ama benimle istediğini oynarsın güzelim."

 

"Benim kocam en yakışıklısı," dedi Angel. Karina'ya Salvador'u gösterdi.

 

Yakışıklı kelimesini duyunca Karina bakışlarını Deren'e çevirdi ve parmağıyla onu gösterdi.

 

O an Deren'in yüzündeki gururlu ve kibirli ifadeyi hiç unutamayacaktım. Şaşkın bir o kadar da mutlu olmuş halde sırıtırken, abilerim ve yengem inanamayarak Karina'ya bakakaldı.

 

"Her neyse," dedi Salvador, Deren'in sırıtışına bir huysuz bakış atarak. "Zevkleri kötü olabilir ama yeğenim yeğenimdir yine de."

 

Deren Karina'ya çapkınca göz kırptı. "Bu saatten sonra ben dünyanın en yakışıklı erkeğiyim. İtiraz eden var mı?"

 

"Evet, ben," dedi Dante. "Böyle şeylerle gerçeği değiştiremezsiniz." Karina'ya kendisini gösterip sırıttı. "Dayına bak Karina, dünya üzerindeki en ideal erkeğim. Seni okula götürdüğümde bütün kızlar senden benim numaramı isteyecek."

 

Abilerim ve yengem, hatta babam da onu süzüp gözlerini devirirken, Deren'in sırıttığını gördüm. "Tabi, sen o zaman dedeleri yaşında olacaksın. Yani bu varsayımın imkânsız dostum."

 

Dante ona gıcık olup dudaklarını kıpırdattı, küfretti. Deren'de hiç umursamadan elini savurdu.

 

Şu an dünyanın en mutlu adamıydı.

 

"Karina," diyerek kızımın tepkisini bu kez babam çekti. Karina dedesine doğru dönerken biraz ürkmüş göründü. Babamın bunu hissetmemesini diledim ve kızım onu incelerken, Angel onun önüne hediyeler dizdi. Yengem... bir çocuğu çok sevebilecek birisiydi. "Ben... büyük... baban."

 

Babamın gözleri sevgiyle parlıyor, eli titriyordu. Karina bu sevgiyi gördüğü için ürkmemeye başladı, omuzları gevşedi ve herkese sırasıyla bakıp bana döndü. "Evet, o senin büyük baban," dedim.

 

Gözlerini kırpıştırdı. "Ama büyük değil."

 

Ah... büyük baba dediğimde anladığının irilik olduğunu fark ettim ve bunu söyleme şekli o kadar tatlı geldi ki, abilerimle beraber gülmeye başladım. Dante'nin eğlenen kahkahasına diğer abilerimin sessiz gülüşü eşlik ederken, Nil'in hiçbir şey anlamadığı için ofladığını gördüm.

 

"Öyle değil," dedim ve o sırada Dante'nin çalan telefonunu cebinden alıp koridora doğru ilerlediğini gördüm. "Büyük derken yaş olarak hepimizden büyük olduğunu kastediyordum aşkım. Benim babam, senin de annenin babası olduğu için büyük baban oluyor."

 

Anlamamaktan utanmış gibi kızarınca Angel kalbini tutarak inledi. "Tanrı'm, çok tatlı! Karmen lütfen eve dön, onu her gün görmek istiyorum."

 

Salvador abim, "Olması gerektiği gibi," diyerek kapının önündeki Deren'e baktı. "Berabersiniz diye aynı evde yaşayamazsınız. Ben makul bulmuyorum."

 

"Belki sadece beraber değilizdir," dedi Deren.

 

Kaşlarımı kaldırdım ve neyden bahsettiğini hemen anladım. Sahte evliliği bunun için kullanamazdı, abilerim çılgına dönerdi.

 

Ona uyarır gibi baktığımda, dudaklarını birbirine bastırdı ve Salvador, "Ne bok dönüyor?" dedi.

 

"Hiç," dedim sakince.

 

Babam da Karina'yı izleyen gözlerini benimle Deren arasında dolaştırdı. Deren'in yüzündeki içtenlik kaybolmuştu, aileme kaşları çatık bakıyordu. "Evet, bir hafta doldu Karmen. Karina'yı alıp eve dönün..." Deren ile göz teması kurdu. "Bana söz vermiştin. Sözünde dur."

 

Deren'in dudaklarını birbirine bastırıp bir süre bir şeylerle mücadele etti. Sonra istemeden başını salladı. "Evet efendim, söz verdiğim gibi."

 

Abilerim, kendisine son derece saygısız olan ama babama itaat eden Deren'e inanamayarak, biraz da gururları kırılarak bakarken ben kızıma döndüm. Ve güzel gözlerine anında hapsoldum. Bir daha konuşmak için nefes aldı ve merakla, "Benim babam yok mu?" diye sordu.

 

Geleceğini bildiğim o soruyu duyunca... kalbim pişmanlıklarla perişan oldu.

 

"Baba..." Dante'nin sessizce içeriye girerek babama seslendiğini duyduğumda gözlerimi kızımdan çekip abilerimle aynı anda ona döndüm. Gözlerinde bir öfke görünce irkildim. Karina'nın yanından kalktım ve Dante içeriye girerken, Deren'de bir kalkan misali yanımıza yürüdü. "Büyükbabam... Kilisede infaz edilmiş."

 

BÖLÜM SONU.