0 %

Paragraf Yorumları

Yorumlar yükleniyor...

Yorum Yap

50. BÖLÜM

Yazı Boyutu
100%

50.  ❝DÜŞMAN.❞

 

İyi bir düşman kalbinden önce, kalbini koruyanları alırdı senden.

 

Kalbimi kaybettiğim, kalbime ağladığım, kalbime sarıldığım yerdeydim. Mezarlıkta. Fakat bu kez kızımın değil, büyükbabamın mezarındaydım. Aynı anda annemin de mezarının yanında olduğum anlamına geliyordu bu. Çünkü büyükbabamı, annemin yanına gömmüştük. Bu, büyükbabamın olmayı en çok istediği yerdi. Çünkü annemi çok seviyordu. Ne acıydı, hem kızının hem de kendisinin kalbini, babamın düşmanları durdurmuştu.

 

Büyükbabamın ölümünün üstünden bir gün geçmişti, yakınlarımız bunu çok geçmeden öğrenmişti. Bugün de onu gömmüştük, cenazesine büyükbabamın uzaktan akrabaları, ahbaplarımız, bazı dostlarımız katılmıştı. Ben, şahsi özel hayatım dolayısıyla tüm bu dostluklardan uzakta kalmış olsam da babam ve abilerim elbette hâlâ birçok insanla görüşüyor, iletişim kuruyorlardı. Ve karşılıklı saygı duydukları, hoş sohbette oldukları insanlar da bugün cenazedeydi.

 

Babam ile abilerim en öndeydi, konuklarla el sıkışıyordu. Etrafta çok sayıda koruma vardı. Ben de siyah, yere kadar uzanan bir deri ceketin içindeydim. Gözlerimde gözlüklerim olmasına rağmen insanlar beni tanıyordu, korumalar tarafından çevrelenen ve Russoların arkasında duran o kadını.

 

Karmen Russo'yu.

 

"Efendim, bir arzunuz var mı?" dedi Deren, arabadan alıp geldiği şemsiyeyi başımın üstüne uzatarak.

 

Etrafta insanlar olduğu için benimle gerçek bir koruma gibi konuşuyordu. Yağmur birkaç dakika önce başlamıştı, araca gidip şemsiyeyi almıştı. Gözlerimi ilerideki mezarlıktan çekip kendisine çevirdim, simsiyah takımı içinde, geniş omuzları ve sert yüz hatlarıyla dikkatleri hemen çekiyordu.

 

"Var," dedim, kollarımı göğsümde kavuşturarak. "Gözümün önünden ayrılmaman."

 

Kendisi şemsiyenin altında değildi, aramızda bir adım kadar mesafe vardı. Gözümün önünden ayırmayı istemiyordum, çünkü yakında bir düşman olabilirdi. "Efendim, bunu istesem de yapamam," dedi yalnız dudaklarını kıpırdatıyordu. "Sizden asla ayrılamam."

 

Gözlerimde hüzünlü yaşlar varken dudağımın kenarı hafifçe kıvrıldı. Fakat üzgün hissettiğimden ötürü konuşmaya devam edemedim, abilerim ile babama baktım. Acımasız, duygusuz görünüyorlardı. Angel abimin elini bir an olsun bırakmamıştı, Enrica'da bir o kadar üzülmüş şekilde toprağı izliyordu.

 

Büyükbabamı acımasızca öldürmüşlerdi. Sabahın beşinde, o ibadet etmek için erkenden kalkıp manastırdan yola çıktığında ve kiliseye ulaştığında. Kalbine üç kurşun yarası ve oracığa düşen bedeni, saatler sonra gelip onu bulan küçük öğrencileri...

 

Tanrı'ya inanarak yaşadı. Tanrı'yı severek yaşadı. Tanrı'ya ibadet ederek öldü.

 

Deren bir daha, "Karmen," dediğinde, acıyla yutkunuyordum. "Ağlama, beni üzüyorsun.”

 

Parmaklarının yanağıma temas ettiğini fark ettim. Yüzüme, yalnız gözyaşlarımı iterken bu kadar sert dokunuyordu. Yanağımdaki parmaklarını tutup, "Çok dikkat etmelisin," dedim. "Etrafta, korumam olduğu için senden başlayarak bizi öldürmek isteyen birisi olabilir."

 

Gözlüklerim varken söylediklerimin keskinliğini okuyamıyor olabilirdi ama sesim çok ciddiydi. Komut almış gibi sertçe salladı. "Seni, kendimi, kızlarımı ve kardeşimi her zaman korurum."

 

"Utku'yu unutmadığına çok şaşkınım şu an..."

 

Parmaklarını serbest bıraktım ve o gözlerini benden alamazken, ben bir daha büyükbabamın mezarına baktım.

 

"Bunun burada ne işi var?"

 

Salvador abimin sesini duyunca kaşlarım çatıldı.

 

Dante kafamdan geçirdiğimi sordu. "Kimin?"

 

Noah'ta mezarlığın girişine dönerek, "Amcam," dedi.

 

Babam ve abilerim aynı anda o tarafa dönerken ben de bir adım öne çıktım. Deren, tuttuğu şemsiyeyle arkamdan gelirken, bakış açıma amcam ile çocukları girdi. Babama benzerliği yüzünden amcamı tanımak kolaydı ama çocukları, görmediğim senelerde epey büyümüştü.

 

Deren eğilip, "Neden bu kadar şaşırdınız?" diye sordu.

 

Amcam ve kuzenlerim, korumaları ile buraya yürürken, "Babam ve amcam senelerdir küs, bir araya gelmeyiz," diye bilgilendirdim. 

 

"Neden küstünüz?"

 

"İhanet," dedim, abilerimle kısa kısa bakışıp.

 

Deren başını çevirip etraftaki korumalara baktı, yerlerinde olup olmadığına. İş ciddiyetini içimden takdir ederken amcam ile kuzenlerim babamın önüne kadar geldiler. Sırasıyla abilerime, babama, biraz arkada duran bana baktılar. Etraftaki tanıdıklarımız da onların burada olmasına şaşırmıştı.

 

Bir erkek, bir kadın kuzenim vardı. Erkek olan yirmi beş yaşından büyüktü, kadın kuzenim ise benden iki yaş küçüktü. Babasının ve abisinin arkasında durmuş, kollarını göğsünde bağlamış, ciddiyetle etrafımdaki korumaları süzüyordu. Siyahlara karışmıştı, saçlarını sıkı bir at kuyruğu yapmış, kaban giyinmişti. En on gördüğümde çocuk sayılabilecek bir yaştaydı ve oldukça şımarıktı, şimdi de farklı görünmüyordu. Amcam ve abisi ise daha ifadesiz görünüyorlardı. Babam başını kaldırıp amcama baktığında, korumalarımız da abilerimden bir emir bekler gibi baktılar.

 

"Merhaba abi," dedi amcam, babamı süzerek. Onu bu haliyle ilk kez görüyor olmalıydı ama elbette felç geçirdiğini duymuştur. "İtalya'daydık. Büyükbabanın ölüm haberi kulağıma gelince cenazesine katılmak istedim."

 

Neden İtalya'dalardı?

 

Salvador abim bir adım öne çıkıp adeta havladı. "Büyükbabam için iyi dileklerine ihtiyacımız yok. Buradan git."

 

Amcam, en büyük abime bakıp onu uzun uzun süzdü. "Belki yoktur ama ben buraya saygımdan geldim Salvador. Baban buradayken sana laf düşmez."

 

Dante ikisine de yaklaşıp daha kontrolsüz bir sertlikte, "Babamın konuşamadığını duymak mı istiyorsun?" dedi. "Abim ne zaman konuşup susacağını sana sormaz. Kimseye sormaz."

 

Amcamın oğlu Niccola, abilerimi karşılıksız bırakmadı, kendisini onların önüne atıp, "Babamla doğru konuşun," dedi buyurgan şekilde. "Saygımızı ve üzüntümüzü bildirmek için geldik. Güç gösterisi yapmak için tartışma çıkarmayın."

 

Angel sol tarafından, "Kocam güç gösterisi yapmıyor," dedi, sert bir sesle. "Ama çok güçlü olduğu için size öyle gelmiş anlaşılan."

 

Gözler yengeme döndü. Abimi böyle ateşli savunmasından ben bile etkilenmiştim. Amcam ile Niccola, yengemi gerektiğinden fazla süzdüklerinde Salvador onların bakış açısının geniş omuzlarıyla kapatıp, "Karıma bakmayın," dedi. "Büyükbabamın sizin saygınıza ihtiyacı yok. Yıllar sonra, taziyelerinizi bildirmek için ortaya çıkmanız çok enteresan. Bence ben niyetleriniz hakkında düşünmeye başlamadan ortadan kaybolun."

 

Gözlerimi Noah'a çevirdim. Yumrukları iki yanında sıkılıydı. Olanlardan etkileniyordu, çünkü birçok şey onunla ilgiliydi.

 

"Abi," diyerek amcam bu kez babama döndü ve babamın acımasız, sert bakışlarıyla karşılaştığında cümlesine devam etmedi. Çenesini dikleştirip tekrar bizlere döndü ve sırasıyla hepimize bakıp gözlerini üstümde durdurdu. "Karmen, dönmüşsün. Son günlerde herkes seni konuşuyor. Mark'ın cesedi Rusya'ya döndükten sonra tüm gözler üzerine çevrildi. Bir kız çocuğun varmış, babası belli mi?"

 

Deren, öne doğru sert bir adım attığında, onu kolundan tuttum ve abilerim yumruklarını sıkarken, "Babası belli, çünkü benim kızım piç değil, eminim zaten sen de babasının Carlos olduğunu öğrenmişsindir," dedim. "Ona zarar vermeyi düşünen, zarar veren herkes cehennemin yedi kat dibini boyladı. Bunu da duydun mu?"

 

Amcamın gözleri kısılırken, omuzları daha da kısıldı. Hiçbirimizin ona artık saygı duymadığı kesinleşmişti. Deren yanımda gergin bir soluk aldı. Bir şey yapmak istiyordu, sırf adım geçtiği için bile kuruluyordu.

 

"Karmen," diyerek bu kez adımı seslenen kız kuzenim Carla oldu. Simsiyah saçları rüzgârda uçuşuyordu, zayıf ve uzun bir genç kadına dönüşmüştü. Baştan aşağıya beni ve yanımdaki korumamı süzdü. "Anne olmak için çok genç değil misin?"

 

Sen de Deren için gençsin küçük yılan.

 

"Carla," dedi babası ona ve bununla beraber Carla sırıtışını sonlandırdı, gözlerini benden ayırıp etraftaki korumaları süzdü. Fakat en beğendiğinin Deren olduğu çok açıktı, onu diğerlerinden fazla izliyordu.

 

"Enrica," diyerek baş korumamıza seslendi Salvador abim. "Onlara eşlik et, mezarlıktan ayrılsınlar."

 

"Memnuniyetle efendim."

 

Enrica arkadan çıkarak amcam ve çocuklarına yaklaştı, amcamın korumaları ise hemen tedbir aldı. Enrica yolu göstererek, "Yardımcı olayım efendim," dediğinde amcam ile kuzenlerim onu süzdüler. Sonra amcam babama baktı, çenesindeki kaslar gerginlikten kıpırdıyordu. "Buraya kadar geldim abi. Bu senin için bir anlam ifade etmiyor mu?"

 

Babam hiçbir cevap vermeden büyükbabamın mezarına baktı. Bunun üzerine amcam sertçe arkasına döndü, Enrica'ya elinin tersiyle bir git işareti yaparak ilerlemeye başladı. Niccolla'da abilerime çenesini dikerek bakıp babasını takip etti. Carla'yı gözlüklerimin üstünden izledim. Korumalar eşliğinde mezarlığın çıkışına ilerlerken Deren'den alamadı gözlerini.

 

Elimi kaldırıp Deren'in yüzünü kapattım.

 

Parmaklarım burnuna çarpınca, "N'apıyorsun?" diye homurdandı.

 

"Küçük yılan sana nasıl baktı..." küçükken de onu sevmemiştim zaten.

 

"Karım, benim gözüm senden başkasını mı görüyor..."

 

Ah, yine başladık.

 

Elimin tersiyle yüzüne vurdum ve amcam çocuklarıyla birlikte araca binerken, abilerim tekrardan misafirlere döndü. Yine de gerilmişlerdi, Dante Noah'ın omzunu sıvazlayarak kulağına bir şeyler diyordu. Noah o kadar öfkelenmişti ki, konuşamamıştı bile.

 

Gelen konuklar ayrıldığında mezarlıkta ailem ve korumalarımızla kaldık. Babam üzgündü, annemin ölümünü olduğu gibi büyükbabamın ölümünü de kendisiyle bağdaşlaştırıyordu. Hayat şeklimiz acı ve ölüm saçıyordu.

 

"Karina'mı özledim," dedim Deren'e. 

 

"Ben de," dedi Deren. "Seni arabaya götüreyim."

 

Şemsiyeyi indirdi, sularını silkeledi. Bu sırada abilerime yaklaştım, Noah'a sarılırken, "Bir daha karşımıza çıkamazlar," dedim. "Yaptıklarının cezalarını çektiler, yüz vermediğimizi gördüler, tekrar denemezler."

 

Noah başımı okşarken, abilerimin her ikisi bize döndü. Salvador, "Bunlar yapmış olabilir mi?" diye düşüncesini sesli dile getirdi.

 

Angel, abimin omzuna yaslanmış, ıslak gözlerle bize bakarken, "Büyükbabayı öldürmekten mi bahsediyorsun?" diye sordu.

 

Dante, "Neden yapsınlar ki?" dedi.

 

"Henüz bilmiyorum."

 

Salvador abim tekrardan, yanına gelen bir ahbabına dönünce birbirimize baktık. Deren şemsiyeyi tekrar başıma tutup ıslak saçlarıma dokundu, aşağıya doğru okşadı. Bu doğal hareket Noah ile Dante'nin dikkatinden kaçmadı. Angel burukça gülümseyerek bakarken, abilerim Deren'i düşünceli şekilde incelediler. Belki de ilk kez kızmak yerine onun bana olan duygularını gördüler.

 

Babamla ve abilerimle vedalaştım, büyükbabamın mezarındaki toprağa dokunurken bir gözyaşını oraya bıraktım. Korumaların bir kısmı Deren ile benim arkamızdan gelirken, yanaklarımdaki yaşları sildim. İnsanlar bana bakıyordu, aracın arka koltuğuna yerleşirken büyükbabamla geçirdiğimiz birkaç anı gözlerimin önünde belirdi.

 

Aracın kapıları kapandığında, "Amcan ve ailesi ne ayak?" dedi Deren.

 

Gözlüğümü çıkarıp çantamla beraber kenara koydum. "Amcam ve Niccolla, bundan seneler önce bizimle iş yapıyorlardı. Bir gün polis Niccolla'nın kendi yaptığı bir kaçakçılığa baskında bulunmuş ama bu piç kendi cebine attığı tüm bu finansal işlerde Noah'ın adını kullanmış. Belgelerde abimin adı geçiyordu, tüm suçlar ona kalmıştı. Babam ile abilerim Noah'ı kurtarmak için çok uğraştılar, bu sırada amcamla Niccolla yurt dışına çıktılar. Noah birkaç gününü hapiste geçirdi, çılgına döndü, işlediğimiz onca suç varken o kuzeninin suçu yüzünden suçlanmıştı. Çıktığında Niccolla'yı buldu, onu vurdu. Babam amcama kızdı, amcam babama... O günlerden sonra hiç görüşmedik."

 

Beni, hiç bölmeden dinlemişti. Bu yüzden dönüp baktım ve bölmemesinin sebebini anladım. Yüzümü izliyordu, daldığından bölmemişti. Konuşmamın bittiğini birazdan fark etti ve gözlerini birkaç kez kırptı. "Noah o yüzden sinirlendi demek. Niccolla piçine bak, kayınçomun itibarıyla oynamış, hapse attırmış onu."

 

"Kayınço ne?"

 

"Karının erkek kardeşine denir."

 

Yanaklarımı şişirip yüzüne karşı ofladığımda, Deren'in ne kadar hoşuma gittiğini fark ettim. Parmaklarıyla yanaklarımı kıstırıp Nil'i sevdiği gibi yüzümü sevdiğinde, "Beni kızınla karıştırdın herhalde?" diye takıldım.

 

"Sen de yavrumsun, herhalde," dedi.

 

Sızlanıp kafamı arkaya attım. "Yavrum kelimesini Türkçe'de çok çeşitli kullanıyorsunuz."

 

"Evet, benim güzel Türkçe'mi nereye çekersen oraya gelir."

 

Ellerini, yanaklarımı okşayarak çektiğinde göğsüne doğru kayıp camdan dışarıya baktım. Sicilya'da Eylül ayındaydık, havalar biraz soğumaya başlamıştı. Deniz çok güzel görünüyordu, önünden geçtiğimiz elli yıllık binalarda. Aslında Sicilya İtalya'nın en güzel yerlerinden birisiydi ama Deren hiç gezmemişti, bunlar için vakti, arzusu olmamıştı.

 

"İtalya'yı sevdin mi Deren?"

 

"Yani, çok yer göremedim ama güzel. Yine de İstanbul bir başka," dedi.

 

"İtalya daha güzel," dedim, tepkisini görmek için.

 

"Hayır," dedi. "İstanbul."

 

Parmağım ütülü gömleğinde dolaşırken, "Ama İtalya'dasın," dedim.

 

"Aşk işte," dedi.

 

Onu, ailesini yerinden yurdundan etmiştim. Düzenleri tepetaklak olmuştu. Ama ben... gelmesini istememiştim, her şeyi öleceğimi düşünerek yapmıştım. 

 

Ölmemiştim.

 

Eve yaklaştıkça heyecanlandım, kalbim bir davul gibi sesler çıkarıyordu. Araç durduğunda hızlıca indim ve o sırada öndeki aracı gördüm, Carlos'undu. O da kendi arabasından iniyordu. Karina'yı görmeye gelmişti. Bizi fark etti ve Deren şemsiyeyi başımın üstüne açarken, Carlos buraya yaklaştı. "Mezarlıktan mı?"

 

"Evet," dedim.

 

"Çok üzgünüm," dedi. Dün buraya geldiğinde öğrenmişti. "Ben gelmek istedim fakat... büyükbaban beni cenazesinde istemezdi, biliyorum."

 

Evet, istemezdi. Bizi bile istemezdi. Beni hamile bırakan adama öfke duyuyordu, o da Carlos'tu. 

 

"Üşüyeceksin," dedi Deren, yürümem için teşvik ederken.

 

Carlos, sanki Deren bunu onunla konuşmamam için yapmış gibi sinirle ona bakıp bizimle eve yürüdü. "Babama taziye dileklerini ilettim," dedim Carlos'a ve Deren evin kapısını açtığında hemen girdim. Büyükbabam için duyduğum üzüntüyü Karina'ya hissettirmemek için yüzüme gülümseme koydum. "Karina'nın yanında ölümden konuşmayalım."

 

"Tabii ki," dedi Carlos ve yanımızdan geçti, Deren ceketimi alıp portmantoya bırakırken ben de hemen etrafıma bakınarak koridora girdim. Kalbimi göreceğim için yaşadığım heyecanla hüznümü geçiştirirken, "Karina burada yok?" diyerek bana döndü Carlos.

 

Durdum ve bir saniye suratına bakıp yanından geçtim, odaya girdim. Yatağında göremeyince de hemen panikledim, koşarak tuvalete girerken, "Karina?" diye seslendim. "Annen geldi, neredesin?"

 

Kızımı banyoda da bulamadım, panik yapmadan düşünmeye çalıştım ama yaşadıklarımdan dolayı bir sürü şey geçmişti aklımdan. Carlos kaşlarını çatıp, "Onu evde tek mi bıraktın?" dedi.

 

İkisi arasından hızlıca geçtim ve salona ulaşınca Utku'nun basamakları indiğini gördüm. Telefon ekranına bakarak gülümsüyordu. "Karina nerede? Yanında olmanı söylemiştim, nereye bıraktın? Gece nerede?”

 

Kafasını kaldırıp bize sırasıyla baktıktan sonra, "Beş dakika önce Karina odasındaydı," dedi. "Nil ile beraberdi."

 

Tamam, evin içinde olmalılardı. Deren yüksek sesle, "Yaman!" diye bağırırken, ben de hızla salonu dolaştım. Carlos gergince etrafına bakarken, "Karina," diye seslendim. "Nerdesin?"

 

"Nil?" diyerek yukarıya doğru seslendi Deren, gür bir sesle. "Yavrum neredesin? Karina yanında mı?"

 

Ses gelmeyince Utku abisinden aldığı bakışla direkt basamakları ikişer ikişer tırmandı, isimlerini seslenerek onları aradı. Düşünemeyip kendi etrafımda döndüm ve Carlos dış kapıya yönelip korumalara sorarken, Deren mutfağın yolunu tuttu. Koltukların arkasına, televizyon ünitesinin ardına, geniş salonun ilk bakışta görünmeyen her yerine bakıp, "Kızım, bebeğim," diye seslendim.

 

"Karmen."

 

Deren'in sesini duyunca omzumun üstünden hemen baktım. Sesinden sonra sessizliği gelince de oraya koştum. Mutfakta, adanın sol köşesinde dikiliyordu. Yanına gidip başımı aşağıya eğdim, mutfak ortasındaki adanın arkasına saklanan Karina ile Nil'i yan yana görünce de hırçın dalgalar duruldu, kalbim yatıştı. İkisi de çikolata olmuş ağızları ve masum gözleriyle, baskın yemiş gibi bize bakıyorlardı.

 

Sıkışan göğüs kafesim rahatlayınca Karina'mın savunmasız gözlerinde hayatı tekrardan buldum. Ağzının etrafında çikolata kremasıyla bağdaş kurmuştu yerde. Nil, elindeki kavanozu aceleyle bırakıp suçlu bakışlarını babası ile benim aramda gezdirerek, "Kayina'nın bir suçu yok vallahi!" dedi. "Ben çağırdığım için geldi. Ben yediydim ona, o istemedi bile."

 

Deren'in ceketinin altındaki omuzları gülüşüyle sallandı. "Yoldan mı çıkarttın kardeşini?"

 

Nil gözlerini büyüttü. "Kardeş mi?"

 

"Öyle sayılırsınız," dedi Deren ve ben onlara doğru bir adım daha atıp yanlarında eğildim. Elim kızımın saçlarına gitti, yüzüne dokundu. Elbisesini de çikolata yapmıştı ama ne önemi vardı ki? "Çikolata mı yediniz?" dedim. "Beğendin mi Karina'm? Nil sık sık çikolata yer, seninle de paylaşmak istemiş."

 

Nil dişlerini göstererek güldü ve Karina'ya bakıp bize döndü. "Amcama telefonun çalıyoy dedim, o yukarıya çıkınca da Kayina'yı kaçırdım!" Kıkırdadığında, Deren sanırım tatlılığına dayanamayıp derin bir iç çekti. "Kaymen, kızmadın değil mi?"

 

"Hayır," dedim yumuşak sesle.

 

Karina üzerinde bu kadar dikkatli bakış hissettiği ve ağzı kirli olduğu için rahatsız olup kalkmaya çalıştı. Sanki kalkamayacakmış gibi tutmak istedim ama kızım... benden bile güçlüydü. Ayakları üzerinde doğrulup elime uzanınca, onu böyle iyi görmenin mutluluğuyla kavradım elini. Benim vücuduma saklanınca da Deren eğilip onun saçlarını okşadı, yanağını gösterdi. "Seni öpebilir miyim?"

 

Psikiyatrist temaslardan kaçınmamızı, o bize yaklaşmadıkça uzak durmamızı tavsiye etmişti. Fakat Deren'in bu kez dayanamadığı açıktı. Karina bana bakıp izin verdiğimi görünce, "Olur," dedi Deren'e.

 

Deren gülerken gözlerinin kenarları bile kırıştı. Karina'yı yanağından, çok kısa şekilde, rahatsız etmeden öpüp geri çekildiğinde, gördüğüm görüntüden hoşlanarak dudağımı kıvırdım. Karina yanağına dokunarak, "Sen benim babam mısın?" diye sordu.

 

Ah, bebeğim benim, hâlâ bu sorunun cevabını arıyordu. Deren soru karşısında doğrudan bana dönüp gözlerini kısarken, Nil anlamamış şekilde Karina'nın elbisesini temizliyordu.

 

"Hayır," diyen sesi de o an duydum. Aynı anda Carlos'a döndük. Öfke içinde bana bakıyordu. "O senin baban değil."

 

Yanlış anlaşılmıştı fakat bu kadar öfkeyle düzeltemezdi. Deren Karina'nın başını okşayıp Nil'i kucaklarken, ben de kızımın meraklı bakışlarıyla beraber yürüdüm.

 

Yanından geçerken Carlos bana öfke ile baktı, bu yanlış anlaşılmaya sebep olduğum için sinirliydi. Ben de aynı karşılığı verdim ve kızımla, odasına yürürken, Carlos arkamıza düştü. Sol taraftan bana eğilip fısıldadı. "Karina'nın babası benim, sakın onun aklına başka bir şey sokmayın!"

 

"Kimsenin böyle bir niyeti yok," dedim tersçe. "Deren böyle bir amacın peşinde değil."

 

"Nereden bilebilirim? Güvenmiyorum."

 

"Deren Karina'yı yanıltacak, incitecek bir şeyi yapmayacak."

 

"Orası hiç belli olmaz! Sonuçta benden nefret ediyor!"

 

"Ama bana da aşık. Bu da Karina'yı onun için değerli kılıyor."

 

İnanmıyormuş göründü. "Neyse. Karina'ya anlatacağız. Sorduysa merak ediyordur, benim babası olduğumu öğrensin artık."

 

Omzumun üstünden bakınca Deren'in koridorun ucunda sinirden patladığını gördüm. Carlos'un bana çok yakın olmasına, bana kızmasına dayanamıyor görünüyordu. Fakat kızımla bu konuşmayı onsuz yapmamız lazımdı, bunu bildiği için daha fazla yaklaşamıyordu.

 

Karina'm elimi bırakıp cama yaklaştığında odağım tamamen o oldu. Birkaç adım arkasında durduk. Ellerini cama koydu, yağmuru izlerken gözlerini kırpıştırdı. Sonra da başını eğdi, üzücü bir anı hatırlamış gibi.

 

Benimle konuşması için, "N'oldu aşkım?" diye sordum.

 

"Yağmur yağdığında üşüyordum," dedi ve kafasını çevirip etrafına baktı, yerdeki kedisini görünce yanına ilerledi. Bir daha sarsıldığım için zor uyum sağladım ona. Halının üstüne oturup kedisine dokunurken Carlos'a doğru baktı. "Benim babam mısın?"

 

Her zaman akıllı bir çocuktu, seçenekleri değerlendiriyordu. Carlos nasıl karşılık vereceğini bilemeyince, ben Karina'ma yaklaştım. Karşısında oturup bir gülümsemeyle, "Bu akılla anneni geçeceksin," dedim. "Nerede üşümüştün bebeğim?"

 

Carlos yaklaşıp koltuğa otururken, Karina gözlerini üzerimde dolaştırdı. Beni inceliyordu, kıyafetlerime bakıyordu. Soruma cevap vermeden kediye yönelince, "Evet Karina'm," dedim. "Carlos senin baban. Sana babanın ne olduğunu anlatmıştım. Benim kadar o da olacak senin hayatında. Her gün seni görecek, seninle vakit geçirecek, izin verirsen seni sevecek. Zamanla... onun hayatında olmasının ne anlama geldiğini hissedeceksin."

 

Beni, bize bakarak dinlemedi, yalnız kedisiyle ilgilendi. Carlos gerginlikle bileğindeki saati çevirip söylediklerime hemen katıldı. "Evet güzelim, ben senin babanım. Bunu söylemek için... uzun süredir bekliyordum. Sana kızım demek istiyorum, bana baba demeni istiyorum. Annen kadar ben de seninle olacağım."

 

Karina ilk kez bu kelimeyle yakınlık kurup, "Baba," diye heceledi.

 

Carlos heyecanlı, sesli gülüşüne eşlik ederek başını salladı. "Söyledin. Bundan sonra bana hep baba de olur mu?"

 

Karina ağır ağır başını salladı.

 

"Karmen..."

 

Aşkımın sesini duyunca kafamı koridora çevirdim. Deren parmağıyla beni çağırıyordu. Karina ismimi duyunca Deren'e kısık gözlerle bakıp bana döndü. "O kim peki?"

 

Carlos, "Bahçıvanımız," dedi sırıtarak.

 

Deren bunu duyup, "Carlos," diye seslendi. "Sen Karina'nın beni ne kadar yakışıklı bulduğunu öğrendin mi? Geçtiğimiz gün bana böyle söyledi."

 

Carlos bunu duyunca omzunun üstünden ona bir baktı. "Sana mı dedi? Yakışıklı değilsin ki."

 

Hayır, yakışıklı.

 

Karina, "Yakışıklı," dedi, onların sohbetlerini dinleyip onlara hiç bakmadan.

 

Carlos bir şokla tekrar kızına dönerken, Deren'in yüzünde o gururlu ifade göründü. Karina'm kedisine dokunarak ikisine de bakmazken, Carlos omuzlarını düşürüp, "Nil için de ben çok yakışıklıyım," dedi Deren'e.

 

Bu kez Deren'in yüzü tamamen düştü, Carlos sırıtmaya başladı.

 

İkisinin klasikleşmeye başlayan atışmalarını dinlemek yerine kızımın başını öpüp odadan çıktım. O bebek kokusu dudaklarımda kalırken Deren'in yanına gittim. Elimi tuttuğunda beraber köşeyi döndük. Salona girince etrafıma baktım, Nil'in olmadığını görünce parmaklarımda yükselip Deren'e yaklaştım.

 

"Ne tepki verdi?" diye sordu, Karina'yı merak ettiği için.

 

"Çok tepki vermedi, anladığı en net şey Carlos'un hep onun hayatında olacak olması."

 

Ellerini boynuna sardığım ellerime götürdü, üstlerini okşadı. "Yani bizim hayatımızda."

 

"Bizim birlikte bir hayatımız mı olacak?" diye biraz sinir ettim onu.

 

Sinir olmak yerine dudağının kenarını kıvırdı. "Elbette. Evliyiz."

 

Vücuduna yaslandım. Çünkü öyle bir ihtiyaç hissettim. "Türkler'de bir şeyi kırk söylersen gerçek olurmuş, bunu mu yapmaya çalışıyorsun?"

 

"Öyle bir şeye inansam sence çoktan kırk kez söylemez miydim?"

 

Gözlerine derin derin bakarken tepkisiz kalmak mümkün olmadı. Kendimi gülerken buldum. "Büyükbaban için üzgün müsün?" diye sordu.

 

"Evet," dedim kalbim acıdığında. "Sence... Edip mi yaptı?"

 

Deren'de bu ihtimali düşünmüş olmalı ki sorduğuma şaşırmadı. "Ne ara vakti olmuştur ki bunun için? Hastaneden bile çıkmadı diye biliyordum."

 

"Nereden biliyorsun?"

 

"Nalan aradığında söyledi."

 

Tırnaklarımı ensesine batırmaya başladım. "Sana özel bir şey söyledi mi?"

 

"Hayır," dedi kafasını iki yana sallayarak. "Neden sordun?"

 

"Derya ile uzaklaşmışlar. Derya Nalan için iyi bir adam değil ama Nalan'ın bu süreçte kafası karışabilir..." 

 

"Kıskanıyor musun?" diye sordu.

 

Bir cevap vermeden tırnaklarımı ensesine daha sert bastırınca hafifçe yüz buruşturdu. Delinin birisi olduğumdan mıdır nedir, böyle ani tepkiler vermesine bayılıyordum. "İyi," dedi sırıtarak. "Aldım ben cevabımı, kıskanıyorsun."

 

"Ayran badanası gibi tepki verme," dedim sırıtışına kastederek.

 

Alnını alnıma vurdu. "Ayran budalası demek istedin sanıyorum ki."

 

Yanlışlarımı düzeltmesine sinir olduğumu biliyordu. Yanaklarımı şişirip, "Konudan uzaklaşıyoruz," dedim. "Edip veya başka bir düşman yaptı bu işi. Abilerim, babam araştırmaya başladılar. Polis güvenlik kameralarını bizden önce almış, abilerim o yüzden içeriden birisini bulup öğrenecekler. Ben alışkınım, hep bu çatışmalar içinde büyüdüm. Sen... dikkat et tamam mı? Korumalar çatışmalarda en önce ölenlerdir."

 

"Tırnaklarını çekecek misin artık?" diyerek konudan bağımsız şekilde mırıldandı.

 

"Ah, affedersin," dedim.

 

"Özledin sanırım tırnaklarını bir taraflarıma geçirmeye."

 

"Yine konudan uzaklaşıyoruz," deyip ekledim. "Dikkat edeceğine söz ver."

 

"Yaman benim korumam, hatırlatıyorum," dedi Deren. "Bir risk anında onu önüme katacağım, vurulan kendisi olacak. Bu yüzden sorun yok."

 

Bu konudaki ciddiyetini tarttığım sırada kapının açıldığını duydum. Deren’le açılan kapıya doğru bakınca Gece ile Yaman'ı görmüş olduk. Dün sabahtan beri ortada yoklardı, telefonda konuşup iyi olduklarını öğrenince rahatlamıştım ama merak da ediyordum. Gece'ye henüz büyükbabamı kaybettiğimi söylememiştim. Çünkü arkadaşlığımızın sadece benim sorunlarımdan oluşmasından ben bile bıkmıştım.

 

Dikkatli bakınca eve el ele girdiklerini gördüm. Bu tarafa bakmadan Yaman onun üzerinden ceketini alıp portmantoya koydu, çantasını da. Gece'de ona bir gülümsemeyle bakarken, "Kimseye bir şey anlatma," diye fısıldıyordu.

 

Yaman emir almış gibi salladı başını. "Sen nasıl istersen."

 

Benimle birlikte olan biteni izleyen Deren, "Geceyi birlikte geçirmişler," dedi.

 

Böylelikle ikisi de bizi fark etti. Gece irkilirken Yaman sakince bu tarafa döndü. Bir gündür ortada olmadıklarını düşünürken parçalar yerine oturmaya başladı. Gece biraz kızardı ve koridora dönüp, "Karina'ya bakayım," dedi.

 

Yaman onun arkasından birkaç saniye izleyip Deren'e dönerken kaşlarını çattı. "Bunun hakkında sakın konuşma. Çok ciddiyim."

 

"Seviştiniz mi yani?" diye sordum.

 

Yaman bu soruya bir cevap vermezken, Deren dik dik onu süzdü. "Sen bizi yakalayınca yüz buruşturup kusuyordun, n'oldu?"

 

"Sen ve Karmen bununla ilgili şakalaşmayı kaldırabilirsiniz ama Gece öyle birisi değil. Onu utandırma." Yaman bunları söylerken Deren'e işaret parmağını salladı. Deren'in ise gözü seğiriyordu, sanırım bu harekete sinirlenmişti.

 

"Ben geniş miyim oğlum? Ben de senin Karmen'e bunun imasını yapmandan hoşlanmıyorum." Deren anlaşılmak istercesine ellerini çarptı.

 

Gözlerimi devirip koridora girdim, Karina'mın yanına yürüdüm. Odadan girince Gece'nin onunla oynamaya çalıştığını gördüm, Carlos ise onları izliyordu. Gece ellerini yüzüne kapatıp ce yaptığında Karina hafifçe kaşlarını çattı, sonra bana doğru bakıp gözlerini kırpıştırdı. Yüzündeki bu kadın ne yapıyor, ifadesini görünce sırıttım.

 

Tam benim kızım.

 

Onu aşırı sevmeyi istiyordum. Kucağıma alıp öpücüklere boğmayı. Fakat yapamıyordum, onun yaklaşmasını bekliyordum.

 

Gece onun bakışlarını takip edip bana döndü. "Sen neden siyahlara bürünmüşsün yine?"

 

"Yanıma gelsene," dedim.

 

Karina'yı alnından öptükten sonra geldi. "N'oldu canım?"

 

"Dün geceyi Yaman’la mı geçirdiniz?"

 

Görünen gerçeğe rağmen yanakları sıcakladı. "Evet."

 

"Sevindim, bizim yüzümüzden bir araya gelemiyordunuz." Stresli hissetmemesi için elini tutup sıktım. "Neler yaptınız?"

 

Gözbebekleri hafifçe irileşti, bir an sonra da bakışları daldı. O an yapmış olduklarını düşündüğünü anlayarak sırıttım ve Gece fark edince omzuma vurdu. Acımış gibi kolumu tuttum. "Gecenin vahşiliği hâlâ üzerinde sanırım ama gidip Yaman’la deneyebilirsin."

 

"Karmen! Kes şunu! Yaman'ın yanında da sakın aynı imaları yapma."

 

Ona bir cevap vermek üzereydim ki bir dokunuş hissettim ve dikkatim dağıldı. Gece ile aynı anda aşağıya baktık. Karina aramıza girmiş, huzursuzca Gece'ye bakıyordu. Uzanıp Gece'nin elini kolumdan çekerken, "Neden vuruyorsun?" diye sordu ona.

 

Ne söylediğini ben anlamıştım ama İtalyan'ca konuştuğu için Gece anlamamıştı. Kızımın beni bir anlık bile olsa düşünmesi karşısında o kadar mutlu oldum ki, heyecanla alçalıp yüzüne yakından baktım. "Vurmuyor güzelim, sadece şakalaşıyorduk."

 

"N'oldu?" diye sordu Gece.

 

"Senin bana vurduğunu sandı," diye açıkladım ona. 

 

"Aaa, kızdı mı bana?" dedi şaşkınca.

 

Karina'ma yeniden bakınca kolumu izlediğini gördüm. O kolumda yaralarım olduğu için endişelenmiş gibiydi. Gözlerime doğru bakıp başını önüne eğdi.

 

"Senin annene kim vurabilir Karina'm?" dedim. "Ben Gece ile şakalaştım, o da bana şakadan vurdu."

 

Anlayarak Gece'ye baktı, yaptığından biraz utanmış göründü. "Acıdı sandım," dedi, sessizce.

 

Aramıza mesafeler girse de hâlâ kıyamıyordu bana, hâlâ önemsiyordu.

 

Bunu hissedince kalbim kısa süreliğine hafifledi. "Annenin canı acıdı diye mi endişelendin sen? Beni hâlâ seviyorsun değil mi? Yakalandın." Burnuna dokundum.

 

Yüzü yumuşadı ve omuzlarını silkip arkasını döndü, babasının yanına gidip kedisiyle ilgilenmeye devam etti. Gece benimle onu izleyip, "Cidden sana vurduğumu mu sanmış?" dedi. “Seni kurtarmaya gelmiş, çok tatlı..."

 

Gözümdeki birkaç damla yaşı kirpiklerimden kurtarıp gülümsedim. "Ne kadar mutlu etti beni, haberi yok. Bana attığı bir sevgi dolu bakış için canımı bile veririm."

 

"Ben elime koluma sahip çıkayım, sonra saldırmasın bana..." seslice gülerek bana döndü, yüzüme baktı. "Ağladın mı sen? Gördüğünden beri soracağım, gözlerin kızarmış."

 

"Dün büyükbabamı kaybettim," dedim. "Bugün de cenazesi vardı."

 

Gece açıkça şok oldu. "Nasıl olur? Bir anda mı? Neden haber vermedin?"

 

"İnfaz edilmiş," dedim. "Birileri öldürmüş, araştırıyoruz. Sana söylemedim çünkü sürekli sorunlarım hakkında konuşuyoruz. Seni bunaltmaktan yoruldum."

 

"Ben senden bunalmam. Karina'yı ve seni bir arada gördüğüm için çok mutluyum ama... büyükbaban için üzüldüm." Omuzlarımdan tutup hafifçe okşadı. "Başın sağ olsun. Kim öldürmüştür sence?"

 

"Edip belki?"

 

"Yok artık, yapar mı?"

 

"Beni öldürmeyi denemişti."

 

Ona İstanbul'a gelme nedenimizi anlattığım için bu meseleden haberdardı. "O da doğru. Yaşlı bunak... seni nasıl öldürebileceğini sandı acaba? Hele Karina'ya yaptığını hiç unutamıyorum."

 

Gece ile odadan ayrılıp su içmek için mutfağa girdim ve Gece ile bir süre daha konuştum. Ardından Karina’nın yanına döndüm, Carlos ayrılana kadar onları izledim. O gittiğinde de Karina ile vakit geçirdim, Gece’de bize eşlik etti ama kızım için yabancı insanlar hâlâ kötü bir uyarıcıydı.

 

Saatler geçip de gece olduğunda odada yalnız kaldığımız Karina’yı uyuttum. Ardından odama geçip kıyafetimi değiştim ve koridoru kontrol ettikten sonra sessizce merdivene ilerledim. Basamakları yavaşça çıktım. Deren'in odasının önüne gelince kulağımı kapıya dayadım, hiçbir ses gelmediğinde yavaşça açtım. Gece lambasının soluk sarı ışığı direkt gözüme çarpmıştı. Deren, dolabının önünde, kendisine bir kıyafet seçiyordu. Geldiğimi görünce bu tarafa döndü ve bakışları yüzümde sabit kaldıktan sonra vücuduma indi. Kendine doğru çektiği tişörtü bırakıp bedenini bana çevirdiğinde, ben de önüne kadar yürüdüm.

 

"Ben de... şimdi yanına inecektim," dedi.

 

Ellerimi göğüs kafesine koydum ve avuçlarımdaki sıcaklığı hissedince nefes alışverişi sertleşti. "Ben geldim."

 

Onu, göğsünden arkaya doğru itmeye başladığımda apaçık şekilde afalladı. Gözlerimden bir şeyler okuyordu ama ne yapacağımı kestiremediği için heyecanlıydı. Gülümseyerek onu yatağa ittim ve omuzlarından bastırıp oturttum. Kafasını arkaya atmış, beklenti dolu, koyu gözleriyle beni izlerken nefesi kesiliyordu. "Karina uykuya dalmışken biraz seninle ilgilenmek istedim."

 

Âdem elması belirgin şekilde kavislendi. "Benimle... nasıl ilgileneceksin?

 

Onu oturttuğum için ondan uzun duruyordum. Bacaklarım bacaklarının arasındaydı. Elinin birisi sertçe sol bacağımın arkasına dolanmıştı bile. Sorusu üzerine hafifçe gülümseyip yüzünün yanlarını okşadım. "Birkaç gündür... yaptığın bazı şeyler çok hoşuma gidiyor. Ben de senin hoşuna gidecek bir şeyler düşündüm."

 

"Ah," dedi inlemeyle iç çekme arasında bir şekilde.

 

Bacağımı tutan parmağı sabırsızca sıkılaştığında, yüzüne doğru alçalıp dudaklarımı dudaklarına bastırdım. Öpücüğü ben yönetmek istedim ve alt dudağını emip ses çıkardığımda, Deren'in eli hemen bacaklarımın arasına kaydı. Dudağını ısırıp geri çıktım. Hızlıca bacağımın arasındaki eli tuttum. "Hayır. Uslu dur."

 

Ciddiyetimi gördüğünde biraz daha afalladı ve elini çekerken gözleri kısıldı. Biraz doğruldum ve onun gözleri saçlarımı, omuzlarımı izlerken buraya gelmeden giydiğim geceliğin kuşağını çıkarıp üzerimden düşürdüm. Loş ışıkta çıplak kaldığımda Deren'in göğsü sert bir nefesle hareket etti ve eli yumruk halini aldı. Saçlarımı omzuma doğru atarak onu yatağa biraz daha ittim. Ellerimi göğsüne koyup gezdirirken, bakışlarım gözlerinde kaldı. Savunmasız heyecanı yerini sert, aceleci bir beklentiye bırakmıştı. Bir eliyle yatağın örtüsünü sıkarken, diğer elini kafama götürdü. Avuç içi ensemi kaplarken, parmaklarım yavaşça eşofmanına ulaştı. Eşofmanını aşağıya çekmeme yardımcı olmak için yataktan bir saniyeliğine kalktı ve ben eşofmanını ayaklarına indirip bir köşeye atarken, ensemdeki parmakları sıkılaştı. "      N’apıyorsun?”

 

Onun üzerine tamamen yerleşip dudaklarımı dudaklarına yasladım ve sıcak nefesi kalbime kadar yolunu bulurken, “Seni öperek başlayacağım ve sonra canım ne isterse,” diye fısıldadım. “Şimdi... sus.”

 

❤️‍🔥

 

Ertesi gün Deren'in hiç istemediği o gündü. Evden ayrılacağımız gün. Gece, beraber duş aldığımızdan beri Deren'i uyutmayan şey de sanırım bu gerçek oldu. Ben Karina'nın yanına inince o da evde volta attı. Gün aydığında kızım gözlerini bana açtı ve hiç konuşmasa da gülmese de sadece bakarak beni dünyanın en duygusal kadını yaptı.

 

Onu ve kendimi, eşyalarımızı hazırladıktan sonra korumalar sayesinde her şeyi araçlara yerleştirdim. Korumalar demişken Deren onlara takım elbise giymesini yasaklamıştı, Karina’nın korkmaması için. Karina’ya ise altlı üstlü bir sarı takım giydirmiştim. Olup biteni takip ederken yatağında oturuyordu. Gece'de tabi benimle gelecekti ama öncesinde Yaman ile ortadan kaybolmuşlardı.

 

Karina'nın odasını son kez kontrol ettim ve sonra yatağına yaklaşıp elimi uzattım. Elime bakarak doğruldu, yatağın kenarından kedisini alıp kucakladı ve önüme düştü. Onun minicik ayaklarına, güzel saçlarına aşkla bakıp arkasından gittim ve Deren'in simsiyah takımı içinde beni beklediğini gördüm.

 

Gerçek bir koruma rolüne girdiğinde bayılıyordum ona.

 

Bizi fark ettiğinde gözlüklerini hafifçe çekti, Karina'ya bakıp gülümsedikten sonra gözlerini benimle birleştirdi. Niyetinin sinsiliğini, beni utandırma çabasını görmeme rağmen hiç kızarmadan göz kırptım ona.

 

"Dünya güzel bir yer," dedi gözlüklerini geri takarken.

 

Tabi...

 

"Ne zamandan beri?" diyerek basamakları indi Utku.

 

Deren o tarafa baktı. "Dün geceden beri.”

 

Genzimi temizledim ve Utku gözlerini ikimiz arasında dolaştırırken, yanındaki Nil, Karina ve bana merakla baktı. Ah, gideceğimizden henüz haberi yoktu. Yanımıza geldiğinde, Karina sırtını bacaklarıma yasladı ve Nil yaklaşıp onun kucağındaki kediye dokundu. "Günaydın Kayina, nasılsın? Bugün biyaz oyun oynayabilir miyiz?" Karina'ya sevecen görünmek için ellerini çenesinin altında birleştirdi. "Kedi de oynar. Saklambaç oynayabiliyiz istersen, ben çok seveyim."

 

Karina onun dediklerinin bir kısmını anlayıp Nil'in yüzünü, kıyafetini inceledi. “O benim kedim."

 

Deren direkt Nil'e bakarken, ben de üzgünce iç çektim. Keşke başta hatalı davranmasaydım, Karina'da Nil'i hiç kıskanmamış olurdu. Nil, aldığı cevap karşısında susup bana baktı, sonra tekrar Karina'ya. "Tamam, o zaman sen kedinle oyna ben seninle oynayayım. Öyle oluy mu?"

 

Karina bir şey demeden bana döndü, yüzünü bacaklarıma yaslanıp saklanmaya çalıştı. Deren buraya gelip Nil'i koltuk altlarından kavradı, havaya kaldırdı. "Benim güzel kızıma bir sürprizim var, hem de çok istediği bir şey."

 

Nil hevessiz şekilde, "Ne süyprizi?" diye sordu.

 

Ben Karina'mın saçlarını okşarken, Deren onu alçaltıp alnından şefkatle öptü. "Annenin yanına gidiyorsun!"

 

Ah, buna ne zaman karar vermişti? Bana söylememişti. Nil buna cidden çok sevindi ve gözleri kocaman açılırken heyecanlı bir çığlık attı. "Çok özledim annemi! Geldi mi? Buyada mı?"

 

Nil'in moralinin şimdilik düzelmesine sevindim. "Sen annenin yanına gideceksin, iki gün onunla kalacaksın," dedi. "Utku'da seninle gelecek, hep sizinle olacak."

 

Utku durumdan haberdar olmalı ki hiç şaşırmadı, "Ece'yi göreceğim," dedi.

 

Ah, herkesin derdi başkaydı tabi...

 

Nil annesini göreceği için sevince boğulup Deren'in boynuna sıkıca sarıldı. "Vallahi çok özlemiştim annemi! Ama... Derya salağı da olacak mı?"

 

Utku gülerken, Deren gerildi. "Hayır, olmayacak. Utku ve annenle olacaksın. Derya gelirse Utku onun üstüne uçacak, yerle bir edecek."

 

Nil duyduklarından hoşlanarak öptü Deren'i. "Oluy o zaman! Sen de gelecek misin? Sen, ben, annem oluruz!"

 

"Olmaz," dedim.

 

Nil ve diğerleri aynı anda bana dönünce cevabı sesli olarak verdiğimi fark ettim. "Baban benim korumam," dedim Nil'e. "İzinli değil, gelemez."

 

Yanaklarını şişirdi. "Biy gün izin veremez misin Kaymen?"

 

Deren açık açık bana sırıtırken, ben Nil'i gücendirmemeye çalıştım. "Sen annenle vakit geçir Nil, babanla zaten hep bir aradasın. Anne kız günü yapın."

 

"Ama bir şartım var," dedi Nil, Deren'e döndü.

 

"Nedir?"

 

"O kadınla görüşmeyeceksin!" Ah, bahsettiği bendim. Tabi Deren'in âşık olduğu kadını unutmamıştı. "Ben yokken onunla olursan sana küseyim, o kadını da döveyim!" Kaldırıp yumruklarını gösterdi.

 

Bir Nil'den dayak yemem eksikti...

 

"Onun kim olduğunu öğrenmek ister misin?" diye onu yokladı Deren.

 

Nil'in iyice keyfi kaçtı. "Bana ne ya ondan!"

 

Nil'i Deren'den almak için uzandı Utku. "Anneye gideceğiz madem, en güzel kıyafetlerimizi giyelim."

 

"Sürpriz yapalım anneme!" dedi.

 

Utku onu onaylayınca Nil eğilip kulağına bir şey dedi, sonra yere indi. Bana çekingen şekilde bakıp yaklaştı, eğilip Karina'nın saçından öpüp hemen uzaklaştı. Karina ona masumca baktığında da Nil gülümsedi. "Sen benimle aykadaş olmasan da ben seninle aykadaş olacağım, göreceksin. Sen de benimle oynamak isteyeceksin."

 

Utku'nun yanına geri döndü ve onlar üst kata çıkınca, Deren bizi dışarıya geçirdi. Karina'mla beraber kapının önüne yaklaşan araca yerleştik ve yan yana oturmaya başladık. Kızımı yanıma çektim, Deren bizim için sakince aracı kullanırken korumaların aracı arkamızdan geldi. Karina şaşkın ve gergince etrafına bakıp hemen sonra yüzünü göğsüme bastırınca, onu daha sıkı tuttum. "Her şey yolunda kızım. Annen seni aile evimize götürecek. Orada odan hazır, yeni yatağını göreceksin. Sadece biz olacağız. Güvendesin, yanımdasın. Korktuğun kimse yok."

 

Küçük elleriyle kedisini tutarken başını bir anlığına kaldırıp baktı bana. Gözbebekleri büyümüştü. "Korkmak istemiyorum ama korkuyorum."

 

Bunu itiraf etmesi bile çok anlamlıydı. Kelimeleri yazıldığı gibi kolayca değil, kekeleyerek, yutarak söylüyordu. "Biliyorum bebeğim," dedim. "Ama bana inanırsan, güvenirsen bir süre sonra korkuların geçecek, zamanla aşacaksın."

 

Gözleri dalarken, "Aklıma hep o adamlar geliyor," dedi heceleyerek.

 

Aynı yangındayız anneciğim.

 

Onun yanında olduğum için güçlü kalmam gerekti. Yüzüme hiçbir hüzün ifadesi koymadım. "O adamlar bu dünyadan yok artık Karina, hiçbirisi yok. Bizi hatırla bebeğim, seninle geçirdiğimiz günleri."

 

Boşluğa doğru bakmaya devam edip başını göğsüme gömdü, sığındı.

 

Kalbime dokunurken ruhumu izleyip biraz rahatlamaya çalıştım ama dünden beri kalbim ağırdı, bir taş hemen göğsümün üstündeydi. Kızımın saçlarını okşarken dakikalar geçti ve araziden içeriye girdiğimizde kapılar bizim için açıldı. Etrafta neredeyse hiç koruma yoktu, bunu konuştuğumuzda Salvador'a iletmiştim, Karina korktuğu için evden uzaklaşmışlardı.

 

Deren arabayı durdurup arka kapıyı açtığında malikanenin merdiveninden inen abilerimi gördüm. Salvador ile Angel el ele tutuşmuş buraya bakarken, Dante basamakları iniyordu. Ah... onlar bile ürkütücü görünmemek için takım elbise yerine spor kıyafetler giyinmişti. Karina ile dışarıya çıktığımızda Deren uzanıp saçlarımı düzeltti, Karina'nın şapkasını da. Kediyi, arkamızdaki araçla gelen korumalardan birisine verip içeriye yolladım. O sırada yanımıza ulaşan Dante dizinin üstünde eğilip yeğenine kollarını açtı. "Merhaba prensesim, eve hoş geldin. Uçak sesinden korkar mısın?"

 

Karina burada ilk kez bulunduğu için beni tutuyor, kafasını karnımdan çıkarmıyordu. Dante'ye anlamamış gibi baktı ve hemen sonra başımın üstündeki sesi duydum. Bakış açımıza giren helikopteri gördüm ve Karina'da başını havaya kaldırdığında, şaşkın gözlerine korkmamasını dileyerek baktım. Helikopterden düşen sayısız çiçek gökyüzünde süzülüp kafamızdan aşağıya düşerken, Angel'da heyecanla buraya koşup çiçeklerin etrafında döndü.

 

"Sen de kafamdan aşağıya çikolata döker misin Salvador?"

 

"Kafama topuklu ayakkabılarını atmayı bırakmadığın sürece mümkün değil..."

 

Yengem abime nazlanırken ben hayran gözlerle Karina'ya baktım. Üstünden düşen çiçeklere ve havada dönen uçağa şaşkınlık içinde bakıyordu. Abim onu, tıpkı beni karşıladığı gibi karşılamıştı. Deren'in, "Bu neden benim aklıma gelmedi ki," diye söylendiğini duyarken, Karina'mın gözleriyle buluştum. "Çiçekleri beğendin mi aşkım?"

 

Saçlarına takılan çiçeği aldı, "Bir sürü," dedi kendi kendine.

 

Dante sırıtıp yüzünü yana eğdi, Karina'nın bakış açısına girdi. "Bir numaralı dayın oldum mu?"

 

Karina çiçeği koklarken biraz rahatladı ve bir daha yerdeki renkli çiçeklere göz atıp, "Teşekkürler Salvador," dedi.

 

Ben ve Deren sırıtırken, Dante kalbini tuttu. "Tanrı'm, kalbimi kırıyorsun! Dante ben!"

 

Karina kafası karışarak bana döndüğünde, kafasını okşayıp doğrulan abime uzandım. Yanaklarından öptüm. "Teşekkür ederim. Çok tatlısın."

 

Onun yanından Karina ile geçtim ve Angel yerden aldığı birkaç çiçekle bize yaklaştı. "Evine hoş geldin Karina!" Topladığı çiçekleri Karina'nın başından aşağıya attı.

 

Onu da öptüm ve basamakları çıkıp Salvador'un karşısında durduğumda bakışlarındaki mutluluğun yanında hüznü gördüm. Büyükbabamla nadiren görüşürdük, bizi sevmediğini söylerdi ama... sonuçta bizim için değerliydi ve onu acımasızca kaybetmiştik. Abim beni göğsüne çekilip sıkıca sarıldıktan sonra Karina'ma doğru eğildi. "Evine hoş geldin küçüğüm. Seni burada görmeyi çok bekledik, çok özledik. Sicilya... senin kalbinin attığı yer olduğu için çok mutluyum. Ve daha şimdiden Sicilya'nın her bir yeri senin oldu bile. O yüzden... sakın bu evde korkma, bu ev senin, sen de bizim en kıymetlimizsin."

 

Karina duyduklarından sonra ona derin derin baktı ve sonra elindeki çiçeği uzattı.

 

Eve yürüdüm ve Deren, abilerim de arkamızdan geldi. Sara kapının arka tarafında Karina'ya bakarken, "Hoş geldiniz," dedi.

 

"Hoş buldum," dedim ve ona gülümseyip salona doğru geçtim. Gözlerimi Karina'mdan çekemiyordum, onun etrafını izlerken ki her mimiğini aklıma kazıyordum.

 

O sırada Dante kapıyı Deren'in üstüne kapatmaya çalışıp, "Ailecek olacağız, girme," diyordu.

 

Deren'de omzuyla kapıya yüklenip, "Ailemin yarısı zaten içeride ahmak!" diye homurdanıyordu.

 

Salvador ikisine bakıp nefesini sertçe üfledi ve yürüyüp Dante'nin omzundan tuttu, kapıyı açıp onu Deren'in kucağına itti ve ikisi de sendelerken, kapıyı üstlerine kapattı. Angel kıkırdayıp abimin omzunu okşadı. "Çok seksisin kocam."

 

Salvador onun dudaklarından öpüp bu tarafa gelirken ben de Karina ile en yakındaki koltuğa oturdum. Benden ayrılmıyordu, hemen yanımda duruyordu. Bir tehlikeyi beklermiş gibi etrafını inceliyordu. Deren ile Dante'de eve girebilmek için bağırıyorlardı.

 

Sara, "Kapıyı açayım mı efendim?" dedi, Salvador'a bir bakış atarak.

 

"Saraaa," dedi Angel parmağını ona sallayıp kıkırdayarak.

 

Sara utanmış göründü ve arkasını dönüp mutfağa ilerledi, gözden kayboldu. Kızım ile birleşmiş ellerimize baktım ve Salvador onların seslerine tahammül edemeyerek kapıyı açtığında, Deren ile Dante sertçe abime baktılar. Dante saygıdan bir şey diyemedi, içeriye girip koltuğa oturdu. Deren ise kapıyı çarpıp girdi. "Karmen'in abileri olmasanız beni bu duruma düşürmenize asla izin vermezdim!"

 

Abilerim anladı mı, hayır. Çünkü sinirlenince Türkçe konuşma özelliği açılmıştı.

 

Salvador onu dik dik süzerken Deren salona geçip Karina ile benim yanıma oturdu, kızımın ürkmemesi için mesafe eklemişti. Salvador Karina'ya dönerken yengem hevesle masayı gösterdi. "Size bir sürü yemek yaptık. Üstelik kendi ellerimle. Karina için çilekli bir tatlı yaptım. Hadi, oturun."

 

Salvador abim yengeme döndü. "Ellerinle mi yaptın?"

 

"Evet aşkım, hatırlasana..." yengem abime göz kırpıp buraya döndü ve Karina'ya yaklaştı. "Canım, masaya gelmek ister misin? Ne yemeyi sevdiğini bilmediğim için çok çeşit hazırladım, illaki birisini beğenirsin."

 

Kendisiyle konuştuğunu fark edince başını kaldırıp baktı ve yemek masasını süzdü. 

 

"Seni kucaklayıp masaya götüreyim mi?" dedi Salvador, hevesle.

 

Karina kafasını iki yana salladı, beni daha sıkı tutup, "Yok yok," dedi.

 

Ailemin Karina'nın korkularına duyduğu hüznü gözlerinden okudum. Yutkunup kalktım ve elinden tutup onu masaya götürdüm. Ağır ağır yürüyordu, başı önünden zor kalkıyordu. Salvador abim, bu eve döndüğümde Karina için ayırdığı koltuğu çektiğinde gözlerine bakıp hüzünle gülümsedim. Karina ondan önce yalnız Nil'in oturduğu koltuğa yerleştiğinde uzanıp titreyen ellerimle yaka mendilini taktım. 

 

Sonunda yemek masamıza, bu koltuğa oturmuştu.

 

Doğrulup aceleyle duygulanan gözlerimi temizlerken, abilerim ve yengem de beni izliyordu. Kızımın yanına oturdum ve abilerim de diğer koltuklara yerleşirken Sara yemekleri koymaya başladı. Yengem Karina'nın tabağını hevesle doldururken, kızımın kucağındaki elini tutup kulağına eğildim. "Bu koltuğu senin için ayırdık Karina'm. Senin oturmanı çok kez hayal ettim. Doğruya doğru... gerçekleşeceğini ummadım ama buradasın, yanımdasın." Elini kaldırıp üstünden öptüm, parmakları titreyince de içim gitti.

 

Kızıma yemeğini yedirmeden önce omzumun üstünden arkama baktım. Herkes masaya geçmişken Deren hâlâ koltukta oturuyordu. Kaşlarımı çatıp, "Buraya gelsene canım," dedim.

 

"Gelme," dedi Dante.

 

"Sus abi, gelecek."

 

Deren onunla diyalog kurmadı. Ben istediğim için koltuktan kalkıp masaya geldi, yanıma yerleşti. Sara onun için bir tabak hazırlarken, "Kendisi yapar," dedi Dante, Sara'ya.

 

"Ben hazırlarım efendim."

 

"Sen bana hazırla," dedi Dante ona.

 

Sara'nın yanaklarına renk geldi ve Dante eti sertçe keserken gözlerini uzun müddet Sara'nın üstünde tuttu. Ancak Salvador kenardaki peçetelerden birisini ona savurunca abim kendisine gelip önüne döndü. Deren'in sırıtarak tabağını aldığını gördüm. Dante'nin suratının düşmesine bayılıyordu.

 

Çorbasını kızıma içirirken yalnız ondan ibaret oldum. Konuşmalara pek katılamadım. Abilerim de hayranlıkla onu izleyip konuşması için teşvik ediyordu. Kızım, güzelim, kalbim...

 

Ağzını tatlı tatlı açışı, yemek çenesine dalmadığında utanışı, tadını beğenince tekrar yemeyi istemesi, her lokmadan sonra başını önüne eğip etrafını çekinerek süzmesi... her duygusunu, her keşfini izlemekten bıkmıyordum.

 

Karina'ya tatlısını yedirirken ilgimi çeken tek şey bacağıma temas eden el oldu. Koltuğumda hafifçe irkildim ve elimdeki tatlı kaşığı titrerken, omzumun üstünden Deren'e baktım. Salvador ile Dante'nin Karina ile konuşma çabasını izlerken oldukça kayıtsız davranıyordu. Hiçbir şey yokmuş gibi önüme döndüm ve Karina'nın kıstığı bakışlarla karşılaştım. Lokmasını çiğnerken gözlerini bacağıma kaydırdı ve Deren'in büyük eline bakıp bir anda uzandı, onun elini küçük parmaklarıyla ittirmeye çalıştı.

 

Ben şok yaşarken, Deren irkildi. Küçük parmakları hissettiğinden olsa gerek şaşkınlıkla aşağıya baktı ve Karina'nın gözleriyle karşılaştığında elini bacağımdan çekti. Karina kendi elini koyarken, Deren gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı. "Kıskandın mı?"

 

Karina utanarak başını eğdiğinde benim gözlerimden adeta mutluluk fışkırıyordu. Ruhumdaki bu hafifliğe o kadar alışkın değildim ki, ben de kendime hayret ediyordum. Deren'e baktığımda elini bu kez Karina'nın görmeyeceği bir yere, belime koyarak bana göz kırptı. "Sanırım artık benden başka bir koruman daha var."

 

Abilerim ve yengemin de bu tarafa baktığını gördüm. "N'oldu?" diye sordu Angel, merakla.

 

"Karımın bacağına dokunuyordum, kızımız görünce kıskandı," dedi Deren Türkçe ve abilerim, yengem hiçbir şey anlamayınca sırıtarak bana döndü. "Hiçbir şey anlamadan salak salak bakıyorlar ya, aşırı hoşuma gidiyor."

 

"Abilerimi bu kadar kızdırma, sana inat Türkçe öğrenirler." Bunu söylesem de yüzündeki sırıtışı görünce içim gitmişti.

 

"Aman onlar Türkçe'yi öğrenene kadar... Geçti Bor'un pazarı, sür eşeği Niğde'ye..."

 

Dediğinden hiçbir şey anlamadım ve Deren'de bana sırıttı, neredeyse yüzüme eğilip beni öpecekti ki, Salvador abim bardağını masaya çarpınca oflayıp ona baktı. Elindeki bıçağı suratına salladı. "Şeytan diyor çıkar nikâh defterini masaya, çarp suratına!"

 

Kaş çattım. "Yanında mı taşıyorsun? Sahte olmasına rağmen?"

 

Cevap vermedi ama içimden bir ses öyle olduğunu söylüyordu.

 

Bu adam... beni gerçekten güldürüyordu. Başımı iki yana sallayıp kızıma döndüm ve ona tatlısını yedirmeye devam ettim. Birkaç kaşıktan sonra istemeyince de üstüne düşmedim, doyduğunu anlayıp masadan kalktım. Saati gelen ilaçlarını içirdim. "Büyükbaba nerede?" diye sordu kulağıma doğru.

 

Hayatımın en büyük aşkına gülümsedim. "Odasında. İstersen görmeye gideriz."

 

"Bana göz kırpmıştı," dedi utanarak.

 

Tanrı'm... şu tatlılığına bakın...

 

"Çünkü seni çok çok seviyor."

 

Saten büstiyerimin iplikleriyle oynarken sessiz kaldı. Onun minik ellerini öpücüklere boğmamak için direnip koltuğundan inmesine yardımcı oldum. Deren'de biz masadan kalkar kalkmaz doğrulurken, Angel'de heyecanla peşimizden geldi. "Karina, yemeklerin hepsini ben yapmamıştım, biraz uydurdum ama tatlıyı gerçekten ben yapmıştım! Beğendin mi?"

 

Karina üstüme yapışmış şekilde yanımda gelirken bir saniyeliğine yengeme baktı. "Beğendim."

 

Angel şoka girip yerinde zıpladı. "İlk kez konuşmama yanıt verdi! Salvador, duydun mu?"

 

Ben Karina ile koltuğa otururken, Salvador yengemi arkasından yakalayıp kucakladı. Angel sevinçle kollarını boynuna doladığında da abim onun sevincini hayranlıkla izleyip dudağından öptü. "Seni böyle mutlu görmek gibisi yok aşkım. Duydum."

 

Yengem, ayakları havada şekilde abime sarılıp Karina'ya dolu gözlerle baktı. Kızım biraz şaşkındı. Bu kadar insanın kendisine sevgiyle yaklaşmasına anlam veremiyordu.

 

"Bebeğim, benim gitmem gerekiyor," dedi Deren, o sırada. Gözlerini ona çevirdim. Bordo kravatını düzeltirken kızım ile bana bakıyordu. "Nil ile Utku için helikopteri ayarlayacağım."

 

Aslında kalmasını istiyordum. Başımı çevirdiğimde onu görmek her şeyin yolunda gittiğinin habercisi gibiydi. Aşkı başımı döndürse de benimle olmasını isterdim ama... görünen gerçekler vardı. Başımı sallayıp kalkarken onun ceketini aldım, yanına gidip giydirmek için uzattım. "Akşam tekrar gel."

 

"Ne zaman geleceksin diye sormak yerine akşam gel diye buyurman... Gelirken bir süt ile iki de ekmek alayım mı?" Ben ceketi kollarından geçirirken, kızmakla homurdanmak arasında bir sesle konuşuyordu.

 

Kravatını düzeltirken fazladan, bilerek sıktım ve onun nefesi kesilip boğazı acırken, "İsteyemez miyim?" dedim.

 

Gülümsedi. "İsteyebilirsin. Hatta iste."

 

Dudaklarım kıvrılmışken boğazını serbest bırakıp parmak uçlarımda yükseldim. Abilerimin burada olmasını umursamadan Deren'i yanağından, koklayarak öptüm. "Nil'i benim yerime öp."

 

Eliyle ensemi kavrayıp boynuma eğildi. "Sen de Karina'yı."

 

Ondan uzaklaştım ve Salvador'un alnını iki yanından tutup gördüklerine sabretmeye çalıştığını gördüm. Angel ona gülüyordu. O esnada Dante kalktığım koltuğa yürüyordu. "Bu ne?"

 

Neye baktığını görmek için ona döndüm ve koltuktan sahte evlilik cüzdanını aldığını gördüğümde hayrete düştüm. Deren yanında olduğunu söylemişti ama... koltukta ne işi vardı?

 

"Aa," dedi Deren, şaşkınca. "Ceketimin cebinden düşmüş."

 

Salvador ile Angel'ın kaşları çatılırken, Dante elindeki deftere bakıp içini açtı. Uzanmak için başarısız bir girişimden sonra öfke ile Deren'e baktım. Ben bu adamı bir parça tanıyorsam... o defteri oraya bilerek bırakmıştı.

 

"Şaka mı bu!" diye kükredi Dante.

 

Koltuktan kalkıp yanıma koşan Karina'yı görünce önceliğim hemen değişti ve Dante pişmanlıkla ona bakarken, ben de direkt Karina'nın başını tuttum. "Bir şey yok sevgilim, dayın şakalaşıyor."

 

Yüzünü karnıma sakladığında kızgınlıkla baktım abime ve Salvador hızla Dante'nin yanına ilerledi. Defteri elinden çekip aldıktan sonra kendisi de baktı ve sonra dehşetle bize döndü. Gözbebekleri kocaman olmuştu. "Bu adamı Sicilya'ya gömerim! Yemin ediyorum ki yaparım!" Elindeki defteri bir paçavra gibi fırlattı.

 

Karina'yı düşündüğümden, "Sesinizin tonuna dikkat edin," dedim sertçe ve Deren yanımdan sertçe geçip yere eğildi. Defteri alıp göğsüne sildikten sonra da ceketinin iç cebine koydu. "Nikaha çağırmadığımız için sinirlendin galiba."

 

Dante ile Salvador'ın gözlerindeki ateşi gördükten bir saniye sonrasıydı ikisinin de Deren'in yakasına yapışması. Angel hızla Salvador'u tutarken, Deren'de ikisini birden bakarak dudaklarını kıvırdı. Büyük abim onun boğazını ölümüne kavrayıp, "Ne hakla?" dedi dişleri arasından. "Sen bizim haberimiz olmazken... nasıl yaparsın? O bizim kardeşimiz! Bize sormadan..." bakışları bana döndü. "Şaka mı Karmen? Nasıl yaparsın? Biz neyiz? Kimiz? Nasıl böyle yok sayarsın bizi!"

 

Keyfi yerinde olan Deren'e öfke ile bakıp abilerime döndüm. "Evlilik falan yok abi, sahte."

 

Duraksadılar. "Neden?"

 

"Deren’le yolumuz Türkiye'ye düştü, polislere yakalanırsak diye tedbiren sahte evraklar hazırladık."

 

Dante rahatlamış gibi kalbini tutup gerilerken, Salvador abim bir süre şüpheyle baktı. Sonra Deren'in boğazını sıkarak bıraktı ve sevgilim, hafifçe öksürürken Salvador uzaklaşıp ellerini beline koydu. "Anlıyorum ki seninle uzun bir konuşma yapacağız Karmen." Deren'e hiç bakmadan kapıyı gösterdi. "Buradan git."

 

Karina'ya doğru baktım ve elleriyle kıyafetimi tuttuğunu görüce buruklaştım. Angel Salvador'u sakinleştirmeye çalışırken, Deren bana döndü ve bir eliyle Karina'nın başını okşarken gözlerime baktı. "Hoşça kal karım..." abilerime dönüp ellerini kaldırdı. "Ağız alışkınlığı."

 

Dante onun üzerine atlayacakken Deren geri çekildi ve bana göz kırparak geriledi, sokak kapısına kadar yürüdü. Abilerim ona bir şeytanmış gibi bakarken, Deren kapıyı açıp çıktı.

 

O gittiğinde bu serseriliğine kızmakla gülmek arasında bocaladım. Abilerimi başıma sardığı için sinirlenmiştim. Onların peşi sıra sorduğu sorularla ilgilenemeyecektim, Karina'mla ilgilenmeliydim. Bu yüzden onlar söylenip Deren'e hakaret ederken, ben Karina ve Angel ile asansöre yöneldim. Yukarıya çıkarken kızımın elini hiç bırakmadım. Büyüdüğüm, bir kadın olduğum eve ilk kez kızımla girmiştim. Bu koridora ilk kez Karina'mla, onun annesi olarak giriyordum.

 

"Karina'nın odasını günlerdir toparlıyorum, yepyeni ve harika bir oda hazırladım. Hatta bir sürpriz bile yaptım..."

 

Ona kararsızca bakıp Karina'mın odasını açtım ve beraber içeriye girerken sürprizin ne olduğunu anladım. İçeride sarı ve beyaz renginde bir sürü balon vardı. Odayı kaplamıştı, her an birine temas edebilirdik. Karina ileriye çıkıp balonlara yakından baktı, eğilip korkarak dokundu. "Sarı," dedi, en sevdiği renk olduğu için.

 

"Evet prensesim, annen en sevdiğin renkleri söylemişti..." bir balonu eline alıp Karina'ya attı.

 

Kızım ile yengemi izlerken yatağın kenarına oturdum. Karina daha çok tepkisizdi, Angel heyecanlıydı. Kızım odasını, eşyalarını tanırken yüzünü izledim.

 

"Babam nasıl?"

 

Yengem sorum üzerine bana baktı. "Büyükbabadan dolayı üzgün. Kendisini suçlu hissediyor."

 

"Abilerim bir iz buldu mu?" diye sordum.

 

"Birilerinin peşindeler ama kocam beni bunlarla bunaltmak istemediği için anlatmadı..."

 

Düşünceli şekilde iç çekerek camdan dışarıya döndüm. Karina ile ilgilendiğimden süreci çok takip edemiyordum ama güvenliğimiz için, büyük babamın kanını yerde bırakmamak için o katili bulmalıydık.

 

Karina'm bir balonla meşgulken Noah'a bakmak için odadan sessizce çıktım. Fakat daha ben ilerlemeden asansör kapısından abimin çıktığını gördüm. O da beni fark edince hızla buraya yürüyüp, "Dönmüşsünüz!" dedi. "Banyodaydım, kimse de haber vermedi."

 

"Bir süredir insan içine çıkmadığın için olabilir mi? Bilerek aşağıya inmediğini sandım." Karşısında durduğumda kollarımı beline dolayıp sardım onu. "Banyo mu? Çok güzel kokuyorsun, belli banyo yaptığın."

 

İri vücuduyla beni kaplayıp başımın üstünden öptü. "Hayır, seni ve Karina'yı özlemişken nasıl görmek istemem?"

 

Yutkunarak gözleriyle bağ kurdum. "Hâlâ kırgınsın çünkü. Marianne yüzünden..."

 

Gözlerini kapatıp yutkunduktan sonra açtı. "Marianne'i alacağım, sadece olayın biraz daha unutulmasını bekliyorum."

 

O kadar emin görünüyordu ki bir şey diyemedim, itiraz edemedim. Ne olacağını bilememenin sancısıyla odama geri döndüm. Noah'ın yüzü Karina'yı görünce biraz olsun güldü, ona çekinerek yaklaştı, elinden tutmak istedi. Balonlardan, oyuncaklarından, geriye kalan her şeyden daha güzel olduğunu söyledi ona.

 

"Karina Russo Güzelliğin başımı döndürüyor, sanırım düşeceğim..."

 

Noah oyuncu şekilde Karina'nın yatağına düştüğünde kızımın gözbebekleri büyüdü, bize dönüp tepkimize baktı. Abim de öyle bir düşmüştü ki, gören mafya olduğuna inanmazdı. Karina yatağa yaklaşıp gözleri kapalı abime parmağının ucuyla dokunup fısıldadı. "Şaka yapıyorsun."

 

Ben ve yengem gülerken, Noah gözlerini açtı ve bir ıslık çalarak doğruldu. "Aman Tanrı'm, benim akıllı yeğenime bakın! Bir Russo'ya da böylesi yakışır, aferin bebeğime!"

 

Karina arkasını dönüp bizden tekrar uzaklaştığında hayranı olarak izledik kızımı. Gün sonuna kadar odasından çıkmadı, yatağında olup oyuncakları ve kedisiyle oynadı. Ben de onu izledim. Abilerim, yengem, babam onu gelip görürken hep orada kaldım. 

 

Evdeki iki günüm kızımla, ailemle ama gergin geçti. Yakınlarımız, ahbaplarımız bizi ziyarete gelip baş sağlığı dileklerini iletti. Abilerim büyükbabamın suikastı için araştırmaya, izleri takip etmeye devam ettiler. Aklımın bir köşesinde hep amcam ve kuzenlerim vardı, ailecek onların ortaya çıkışlarının tesadüf olup olmadığını düşünüyorduk.

 

Carlos ve doktorlar, Karina'nın psikiyatristi bu eve geldi. Kızım babasına alışmıştı, onunla lego oynarken kaygısız görününce mutlu oldum. Carlos'da malikaneye gelmemizden mutluluk duymuştu belli ki ama bu onu çok da ilgilendirmiyordu. Aklım Deren'deydi. Çünkü bu iki günü neredeyse yalnız geçiriyordu. 

 

Gece'de buraya geldiğimizin ertesi gününde gelmişti ama malikanede pek durmuyordu, sürekli Yaman ile dışarıya çıkıyordu. Yüzünde şapşal bir ifade vardı, aklı havadaydı. Yaman ile İtalya'yı geziyorlardı ve eminim başka şeylerde yapıyorlardı ama Gece bunu asla itiraf etmemişti. Geriye kalan vaktinde de Karina ile vakit geçiriyordu, kendini ona alıştırıp konuşmaya çalışıyordu.

 

O gün Gece'den evde kalmasını istedim, çünkü hastaneye gitmem gerekmişti. Angel ile Gece Karina'ya bakarken ben de hastaneye gidip kısa sürede döndüm. Evden içeriye girip kızımın yanına o kadar hızlı koştum ki, odasından girdiğimde kalbim boğazımda çarpıyordu.

 

Beni gördüğünde öyle bir rahatlaması vardı ki... dünyaya bedeldi. 

 

Yanına gidip yatağının kenarına oturduğumda Gece ile Angel hâlâ onunla oynuyordu. Çantamı kenara bırakıp kızımın saçlarına dokundum. Karina'm elindeki bez bebeğini tutarken bana bakıp kulağıma doğru fısıldadı. Ben o bebek kokusunu içime çekerken, "Yakışıklı nerede?" diye sordu.

 

İlk birkaç saniye anlamadım. Sonra da Deren'den bahsettiği geldi aklıma. Tabi, uyandığından beri o evde yaşamıştı ve buraya geldiğinden beri Deren'i çok az görmüştü. Şefkatle gülümseyip, "Gelsin mi?" diye sordum.

 

Bir şey söylemeden bakmasına rağmen Deren'i çağırmak istedim. Hemen telefonumu çıkarıp bu yakışıklıya nerede olduğunu sordum, ardından buraya gelmesini söyledim. Deren abilerimle beraber bu işin peşinde koşturuyordu, çünkü büyükbabama kadar yaklaşan tehlikenin bana, kızlarımıza yaklaşmasından da korkuyordu. Bu yüzden çok uğrayamamıştı, abilerimle irtibattaydı.

 

Akşam yemeği vakti geldiğinde Karina'ya aşağıya inip inmeyeceğini sordum, elimden tutunca da beraber odadan çıktık. Karina olmasaydı hepimiz şimdi olduğumuzdan daha kötü olurduk ama onun varlığı büyükbabamın yasını hafifletiyordu.

 

Karina'mla asansöre bindiğimizde benim üzerimde beyaz, omuzları saten bir büstiyer ile siyah etek vardı. Ona da beyaz, mavi çiçekleri olan tulum giydirmiştim. Saçlarını biraz dağıtmıştı, ben özenle düzeltirken o da eteğime bakıp elimi sıkıyordu. "Nereye gittin?"

 

Benimle ilgilenince mutlu oldum, hemen sesime yansıdı. "Hastaneye gittim."

 

Başını hızlıca kaldırdı. "Hasta mısın?"

 

"Hayır Karina'm," dedim, asansörden onunla çıkarken. "Sen yanımdasın ve ben iyileştim."

 

Hasta olmamamın onu rahatlattığına inanamayarak salona geçtim. Ve babamı yemek masasının başında görünce şaşırdım. Yemeklerini hep odasında yerdi, masaya inmezdi. Fakat sanırım ki Karina için...

 

Abilerim, yengem ve Gece'de masaya oturmuştu. Sara servisi yapmaya başlamıştı bile. Yanımda Karina'yı gördüklerinde hepsinin yüzünde birer gülümseme oluştu. Ben kızımı, hemen sol taraftaki ilk koltuğa götürürken babam da Karina'yla göz teması kurdu.

 

Karina koltuğa kendi çabalarıyla oturdu ve ben onunla gurur duyarken, o hemen yanına baktı. Oturmamı, onunla olmamı istiyordu. Yanına yerleştim ve masanın altından elini tuttum. Karina rahatlayıp çekingen gözlerle babama baktı. "Ben seni tanımıyordum sen beni nasıl tanıyorsun?"

 

Babam ve abilerim onun bu çıkarımına gülümsedi. "Annen senden sürekli bahsetti bize. Her kelimesi sendin. Sen olmasan da hep bu evde bizimleydin. Bu yüzden seni çok iyi tanıyoruz."

 

Karina sırasıyla abilerime, yengeme ve sonra bana bakıp başını eğdi. Parmaklarıyla oynamaya başladı. "Ama beni gelip almadınız," dedi. 

 

Hâlâ onu bilerek gelip almadığımızı, bıraktığımızı sanıyordu.

 

Noah abim benim yanımda oturuyordu, ona doğru başını eğip, "Seni aradık," dedi hemen. "Yerini bulmamız zaman aldı ama sonunda bulduk prensesim. Yoksa seni başka bir yerde bıraktığımızı, unuttuğumuzu mu sandın?"

 

Karina Noah'a baktı. "Çok korktum ben!"

 

Boğazımda birikenler yüzünden güçlükle nefes alıp kızımın elini sıktım. Bunları konuşup anlatması şarttı ama... her defasında kalbim kör bir bıçakla delinmeye çalışıyormuş gibi hissediyordum. 

 

Salvador abim, "Bir daha asla korkmaman için yaşıyoruz," dedi. "Bunun için hayattayız. Birinin sana zarar vermesi için önce korumaları, sonra beni, sonra Noah ile Dante'yi, en sonunda da anneni aşması gerekir. Daha önce olduğu için çok üzgünüz ama sana bundan sonra hiçbir şey olmayacak."

 

Karina'm Salvador'u dinledikten sonra bize sırasıyla baktı, sanki inanmayı istiyordu ama onları doğru düzgün tanımıyordu bile. En sonunda bana dönüp, "Babam?" dedi. "O da beni korur mu?"

 

Hemen, "Evet!" dedim. "Tabii ki korur. O seni çok seviyor."

 

"Yakışıklı?"

 

Ona sarılmamak için mücadele edip, "O da korur," dedim.

 

Karina bana henüz yanıt vermeden bir kapı sesi duyduk ve yeni yardımcımız Gia mutfaktan çıkıp kapıyı açmaya giderken, ben de kızımın başını okşadım. Söyleyeceği her neyse kapı çaldığı için unutmuştu. Başını da tekrar eğmişti. Kulağına alçalıp fısıldadım. "Bu gece benimle uyur musun? Bana sarılarak?"

 

Hevesle sorduğum sorudan sonra bana baktı ve o sırada abilerimin masada dikleştiğini gördüm. Kimin geldiğine bakmak için dönünce de Deren'in masaya yaklaştığını gördüm.

 

“Gia bir servis açar mısın?”

 

"Gerek yok," dedi Deren doğrudan bana bakarak. Kimseyle göz teması kurmuyordu, Karina'ya bile bakmamıştı. Gözlerindeki huzursuzluk ve korkuyu görünce bir şeylerin yolunda gitmediğini anlayıp koltuğumu ittim. "Deren?"

 

 

 

 

Merdivenleri gösterdi. "Yukarıya çıkalım."

 

Abilerim kendi aralarında bakışırken babam Deren'e baktı. Konuşamadığı için sorusu gözlerinden okundu ve Deren ona dönüp, "Kızınıza sormam gereken bir şey var efendim," dedi. "İzninizle."

 

Ailemin yanında konuşamayacağı bir konu olduğunu anladım ve Karina'ma gülümseyip kalktım, Deren'in yanına yürüdüm. Hızla merdivene yöneldi ve elindeki ceketi çıkarken basamakları ikişerli tırmandı. "Bir şey mi oldu Deren? Sinirlisin."

 

Cevap vermeyip ikinci katın basamaklarını da çıktı ve hiç durmadan odama kadar ilerledi. Odamın kapısını açıp içeriye girdiğinde onu takip ettim ve kapıyı kapatıp ona dönünce, elindeki ceketi kenara doğru fırlatışını gördüm. Kravatını çözmüş, gömlek düğmelerini açmıştı. Kalbinin sesli atışını neredeyse duyup, "N'oldu?" diye sordum.

 

O kadar hızlı atıyordu ki dışarıdan içeriye doğru tutmayı istedim kalbini.

 

"Sen bugün... bizim bebeğimizi mi aldırdın?"

BÖLÜM SONU.