0 %

Paragraf Yorumları

Yorumlar yükleniyor...

Yorum Yap

52. BÖLÜM

Yazı Boyutu
100%

 

52.❝SEVGİYE BOĞULMAK.❞

 

Daha ne kadar canı yanacak?

 

Karina'mın...

 

Keşke ben başından bir seçim hakkım olsaydı. Mark ihanetimin bedelini ödemem için bana seçenek sunsaydı. Ben de ona, kızımın yerine kendi kalbimi söküp verseydim, bunların hiçbirisi yaşanmasaydı, Karina bir Russo olarak büyürken ben ölseydim. Onu bensiz bırakmak acı verirdi kızıma ama... bu kadarını veremezdi.

 

Çığlığın yankısı, Karina çığlık attıktan birkaç saniye sonra evin duvarlarından geri döndüğünde, herkes benimle aynı şeylere şahit olup buz gibi bir sessizliğe büründü. O kadar beklenmedik bir andı ki, ilk hareket eden olamadım. Sara'nın çığlığı duyup mutfaktan çıktığını göz ucuyla gördüm ve güçlükle nefes alıp Karina'nın parmaklarını gevşetmeye çalıştım. "Karina, n'oldu?"

 

Abilerim sesimle beraber irkilip harekete geçtiğinde, Karina beyazlayan yüzünü bana doğru çevirdi. Gözleri odaksız baktığında boğazımdaki endişe düğümü büyüdü ve gözleri kapanmaya başlayınca, bağırarak onun vücudunu arkasından tuttum. Karina kucağıma doğru düşerken, Deren, "Doktor çağırın!" diyerek yanıma koştu.

 

"Seni görünce neden çığlık attı?" diye haykırdığını duydum Salvador'un.

 

Karina kollarım arasındayken, Deren dizlerinin üzerinde yanımıza çöktü ve ellerimin titrediğini gördüm, "İzin ver bebeğim," dedi. Karina'nın baygın, ufak bedenini kollarımdan nazikçe alıp doğrulduğu gibi basamaklara yöneldi. Dizlerim üstünden güçlükle kalktım ve abilerimin bağırması boğuk şekilde kulağıma dolarken bir daha o tarafa döndüm. Salvador Nicolla'yı boğazından kavramışken, Noah ile Dante silahlarını çıkarmıştı.

 

"Beni gördüğü için mi çığlık attı?" dedi Nicolla.

 

"Sen, siz ne çeviriyorsunuz!" diye bağırdı Noah. "Seni görür görmez korkup çığlık attı! Karina'yı nereden tanıyorsun?"

 

Dante silahı ona doğrulttu. "Sen de mi işin içindeydin!"

 

Nicolla sırasıyla onlara ve yanlarında duran Enrica'ya bakıp ardından bana döndü. Ona her nasıl bakıyorsam, abilerimin bağırtısıyla açılmayan ağzı benim gözlerimi gördüğünde telaşla açıldı. "Karmen... ben neler olduğunu anlamadım. Kızını hayatımda ilk kez görüyorum! Belki... yabancı olduğum için korkup bağırmıştır..."

 

"Onu götürüp kapatın," dedim abilerime. Başım dönüyordu, "Karina'ya baktıktan sonra onunla ilgileneceğim."

 

Abilerim onaylarken, Nicolla endişeye kapıldı. "Beni buraya siz çağırdınız! Karina'ya olanlarla bir bağlantım olsa gelir miyim? Onu tanıyor olsam aksine sizden kaçarım değil mi! Sonuçta Mark'a neler yaptığınızı duymayan kalmadı!"

 

"Kızımızı korkuttun, tek önemli olan bu!" Salvador Nicolla'yı Enrica'ya doğru itip cama ilerledi, camları kenara açıp dışarıdaki korumalara seslendi. "Gelip bu piçi alın!"

 

Korumalar içeriye yönelirken, Nicolla bir şeyler açıklarken arkamı dönüp asansöre koştum. Binip en üst kata çıktım, arkaya yaslanmasam düşecektim. Başım dönerken asansörden ayrıldım ve Karina'nın odasına koşarken adımlarım dolandı. Kapıyı açtım ve onu yatakta gördüğümde Deren'de başını bana kaldırdı. Sersemleyen adımlarla yürüdüğümü görüp buraya yöneldi. "Karmen, sadece bayıldı! Kızımıza bir şey olmadı tamam mı?"

 

Onun yanından geçip Karina'nın yatağı yanındaki koltuğa kendimi bıraktım, uzanıp yüzüne, nabzına, dokundum. Sadece bayıldığını biliyordum ama korkudan bayılmış olmasını kaldıramıyordum. "O kadar korktu ki bayıldı, o kadar korktu ki bana anne dedi..."

 

Karina'nın sıktığı ellerine baktım ve telaşla küçük yumruklarını açarken, Deren yüzüme eğilip yanağımı kavradı. "Ne olduysa öğreniriz, uyanınca da unutmuş olur belki. Doktor birazdan gelir, endişelenme."

 

Yumruklarını açtım ve parmaklarının kızarıklığını gördüğümde eğilip öptüm. "Nicolla Karina'ya bir şey yapmış olsa... Mark ölmeden önce bunu söylemez miydi? Kaybedecek bir şeyi yoktu, her şeyi anlatırdı."

 

"Karina belki de birisine benzetmiştir," dedi Deren, dizinin birisini yere yaslayıp önümde eğilirken. Yanaklarımın ikisini birden sıkıca tutmuştu. "Korumalar, mafya adamları... Görünüşleri, tavırlarıyla birbirine benzer aşkım."

 

"Sen de öylesin ama hiç kimseye benzemiyorsun," dedim.

 

Gülümsedi. "Dur şimdi, aklımı karıştırma."

 

Dudaklarım ve yaşların tutunduğu kirpiklerim titrerken, "Ya... O da Karina'ya bir şey yaptıysa?" dedim. "İncittiyse, vurduysa..."

 

"Canına okurum! Kalbini söküp sana veririm!" Yanağıma düşen yaşı tüm acımasızlığıyla itti yüzümden. "Söz, ne olduğunu bulacağız. Karina'yı hiçbir şey incitmeyecek! Canımdan bile çok koruyacağım onu, yemin ediyorum."

 

"Tam diyorum her şey yoluna girecek. Kızım yanımda, sen yanımdasın, beni affediyorsun, ailem burada..." Karina'nın güzel yüzüne döndüm. "Sonra Karina'nın bir korku dolu bakışını görüyorum, hayat o an bitiyor..."

 

"Bu süreçlerden geçeceğini biliyorduk Karmen. Zor olacağını biliyorduk. Karina kolay şeyler yaşamadı, hiçbir şey bir anda düzelmeyecek, zaman alacak... ama en önemlisi yanında ve yaşıyor." Yaklaşıp dudaklarını dudaklarıma bastırırken saçlarımı da kulağımın arkasına koydu. "Bir zamanlar sadece kızını bir kez olsun görmek istiyordun, bunun için ölüyordun. Şimdi ise hep yanında, seninle. Nereden nereye geldin baksana?"

 

Doğru söylüyordu, Karina ve aramızdaki her şey iyileşecekti. Metanetli olmalıydım, her korktuğunda kalbim bu kadar parçalanmamalıydı ama... kızım öyle bağırırken... Koltuktan kalkmaya çalışırken, "Birkaç dakika yalnız kalmam lazım," dedim ve ayaklarımın üstünde dikildiğimde, Deren kolumdan tuttu. "Yalnız kalmıyorsun. Geç otur şuraya."

 

Ağrıyan başımı tutarak odanın çıkışına yürüdüğümde, Deren'de kolumdan tutarak peşimden geldi. "Gözlerin bir tuhaf bakıyor, kendinde değilsin."

 

"Hava alacağım! N'olursun birkaç dakika bırak beni! Karina'nın yanında kal!"

 

Karina'yı yalnız bırakmamak için peşimden gelmeyince ben de odadan çıktım. Hemen yana, kendi odama geçtiğimi görünce uzaklaşmadığım için rahatladı. Kapıyı kapatıp içeriye yürüdüm ve doğrudan cama yaklaştım, camları kenara sürüyerek açtım ve havayı içime çekerken bir daha dönen başımı tuttum. "Karina bu hayatta acı çekiyor, sürekli korkuyor, huzurlu olabileceği hayat bu mu? Çatışmalar, silahlar, düşmanlar..." 

 

Hayattan... sadece onu mutlu etmeyi istiyordum. 

 

Sadece bunu.

 

Odanın içinde öfke ile döndüm ve aynadaki aksimi, yüzümü ıslatan yaşları görünce hızla oraya ilerledim. Deren'in yaptığı gibi ben de gözyaşlarımı sildim ama... bir saniyeden sonra ellerim öfkenin kontrolünde hareket etti. Aynanın önünde ne varsa fırlatıp devirirken inledim ve arkama dönüp kırılan şeylerin üstünde birkaç adım attım. Ellerimi kuvvetle yüzüme çarpıp sinirle gülmeye başladım ve bir ileri, iki geri adımlar atarken omuzlarım sallandı.

 

"Öldüreceğim onu, gerçekler umurumda değil, kızımı korkuttu... " ellerimi yüzümden indirip hızla kapıya adımladım ve o sırada Deren kapıyı dehşete kapılmış halde açtığında göz göze geldik. Benim için duyduğu endişe bir an aklımı karıştırdı, sinirlenip bağırmakla ona sarılıp ağlamak arasında kendimi kaybederken, "N'apıyorsun?" dedi. İçeriye girip yaklaşırken etrafa baktı. "O kırmızılık ne? Kan mı? İyi misin!"

 

Onun yanından geçerken, "Şu an her yeri kırmızı görüyorum!" dedim.

 

Beni hızla tuttu ve adeta ayaklarımı yerden keserek kaldırdı. Vücudumu süratle yatağa götürürken, "Kendine n'aptın?" diye bağırdı canı acıdığı için. "Böyle mi hava alıyorsun sen? Canını, canımı yakarak mı?"

 

Nefes nefese ona baktım ve sonra kalkmaya çalışırken, "Her şey iyiye gidiyordu, buraya gelerek mahvettiler!" diye bağırdım. "Kızımı korkuttu, öldüreceğim!"

 

Ayağa kalktığım gibi beni tekrardan tutup zapt etmeye çalıştı. "Sen de beni korkutuyorsun! Bayılacaksın gibisin, sakinleş, endişelendiriyorsun beni..."

 

Doğru, öyle de hissediyordum. Deren'in yüzünü bile net göremiyordum, pusluydu ve oda etrafımda dönüyordu. Ellerim onu itmek için çabalarken, "Bir bırak da gideyim!" diye bağırdım.

 

"Karmen," diyerek bu kez yüzümü tuttu. Gözlerini gözlerime odaklamaya çalıştı. "Senin hatan değildi, yemin ederim senin hatan değildi. Sorun yok güzelim, sakinleş..."

 

"Benim hatamdı, hepsi benim hatamdı. Baştan aşağıya hatalı bir insanım..."

 

Kara gözlerinde kendimi kaybettim ve bir okyanusun derinindeymiş gibi nefes almaya çalışırken onu bir daha ittim. Deren saldırgan hareketlerimi önlemeye çalışarak vücudumu tutarken çığlık atarak dizlerimin üzerine doğru düştüm. "Nefes alamıyorum, boğuluyorum..."

 

Beni tutmaya, kaldırmaya çalışırken, "Alıyorsun!" diye duyurdu sesini. "Karmen nefes alıyorsun, sadece sen almadığını sanıyorsun. Bana kulak ver, senin için her şeyi yoluna koyacağım..."

 

"Hayır, gerçekten nefes alamıyorum..."

 

Deren yüzümü avuçları arasında tutup dizleri üstünden bana bakarken, "Eğer nefes alamasaydın ben de alamazdım ama ikimiz de nefes alıyoruz tamam mı?" dedi.

 

"Boğuluyorum..."

 

"Boğulmuyorsun, artık boğulmuyorsun."

 

Ellerim gömlek yakasını tutarken söylediklerine kulak vermeye çalıştım ama beynimde bir şey çınlıyordu, etrafı hâlâ kırmızı görüyordum. Dizlerim üzerinden kalkmaya çalıştım ve Deren'de benimle doğrulunca hızlı bir manevrayla yanından geçtim. Öfkeyle bağırarak beni tuttu ve o sırada kapı sertçe açıldı. Ben Deren'in kollarında çığlık atarken doktor ile Noah bana dehşetle baktı.

 

Abim içeriye girdi. "Karmen, neyin var?"

 

"Beni dövüyor!" dedi Deren.

 

"Beni bırak, yoksa seni boşarım!"

 

"Evli değiliz ki!"

 

"Manyaklar," diyerek içeriye girdi Noah ve bana yaklaştığında, Deren arkasını döndüğü gibi yatağa fırlattı beni. Kalkmamam için de kollarımı tutup bileklerimi sardı ve sırtım yatakta hareket ederken sakince konuştu. "Sakince uzan, ayaklarına bakacağım tamam mı?"

 

"Onun öldürmeye gideceğim, beni bırak!"

 

"Öldürürüz ama sonra!"

 

"Doktor," dedi abim, yatağa yaklaşıp elini yüzüme koyarken. "Bir sakinleştirici yap."

 

Noah'a bakarken ne kadar sinirlendiğimi hissettim ama tepkimi ortaya koyamadım. Deren başını sertçe doktora çevirip ardından kararsızca bana döndüğünde, kafamı iki yana salladım. İçini çekerek ellerimi kaldırdı ve öpüp dudaklarının üstünde tutarken, "Sinirden bayılmandansa uyumanı tercih ederim," dedi.

 

Hıçkırırken yatakta, onlardan uzaklaşmaya çalıştım ve Deren yatağın kenarına oturup beni tutarken, doktorun da eğildiğini hissettim. Gözlerimi kapadım ve birazdan iğne tenime girdiğinde sinirle inledim. Deren kafamı göğsüne koyup elini saçlarım arasında kaybederken, abimle olan konuşmalarını arka planda belli belirsiz duydum. Çok sürmeyeceğini biliyordum, bu yüzden kendimden geçmeden önce, "Seni öldüreceğim," diye fısıldadım Deren'e.

 

"Ölünce bile seni seveceğim."

 

🎠

 

Son bir haftada toplamda on saatten az uyumuştum.

 

Bu yüzden biraz fazla sakinleşmiştim, biraz fazla uyumuştum. Bunu da kendime gelip gözlerimi açtığımda anlamıştım. Son iki dakikadır komodindeki saate bakıyordum, çoktan sabah olmuştu. Gözümü açar açmaz aklıma gelenler kızım ve yaşadığım sinir krizi olmuştu. Biraz sakinleştiğimden ötürü davranışlarımdaki saldırganlığı şimdi daha iyi fark ediyordum.

 

Vücudumdaki, zihnimdeki o sakinliğe rağmen Karina'ma duyduğum özlemin aşırılığı yüzünden yataktan kalktım. Üstümdeki örtüyü kenara bırakıp dağılan saçlarımı düzeltirken de ayağımdaki pansumanı fark ettim. Etraftaki dağınıklıkta toplanmıştı. Yere basınca ayak altımdaki hafif acıyı hissettim, o an sinirliyken farkında bile olmamıştım.

 

"Seni taşırım, basma."

 

Deren'in sesini duyunca irkilip kaldırdım başımı. Banyondan, saçlarını düzelterek çıkıyordu. Saçlarını hep kısa kullandığında pek dağılmazdı saçları. Dünkü kıyafetleri içindeydi, gözleri uyumadığını hemen belli ediyordu. Yanıma gelip bir şey dememe müsaade etmeden beni kaldırdı, "Karina'nın yanına mı gideceksin?" diye sordu.

 

Başımı sakince salladım, geceki o coşan nehir şimdi çok dingindi. "Çok uyumuşum, yalnız kalmış."

 

Gözlerini sanki ona kızıp kızmadığımı anlamaya çalışır gibi yüzümde etraflıca gezdirdi. "Geceydi zaten, o da uyudu. Dinlenmen şarttı, akşam... seni ilk kez öyle gördüm, mahvettin beni."

 

Hem acıyı hem öfkeyi bir arada yaşamıştım, ne olduğunu ben bile anlamamıştım. "Sana saldırdım, yüzünü ben mi çizdim?"

 

Burnunu kırıştırarak güldü. "Beni tırmalamana çok alışkınım ve bununla ilgili hiçbir derdim yok."

 

"Bu zarar veren bir tırmalama. Canını yaktım. Üstelik sen bana... kıyamıyorken." Onu çok üzüyordum.

 

"Üzüldün, sinir krizi geçirdin, olur öyle şeyler sevgilim." Anlamamı istercesine dokundu kafama.

 

Parmak ucumu yüzüne atılmış çiziğe götürdüm ve Deren beni odadan çıkartırken, "Yürüyebilirim," dedim.

 

"Ben taşırım."

 

"Bir de sana piç dedim."

 

Sırıttı. "Ona biraz alındım işte."

 

Odadan çıkıp koridorda yalnız iki büyük adım attı ve dirseğiyle Karina'nın kapısını açıp içeriye girdi. Başımı kaldırınca Carlos'u Karina'nın yanında gördüm. Dirsekleri dizlerinde, elleri çenesinde, düşünceli gözlerle bakıyordu. Deren'in kulağına, "Anlattınız mı?" diye sordum.

 

"Evet, konuştuk gece."

 

Carlos bu tarafa döndü ve Deren beni yatağın kenarına bırakırken ayaklarımdaki pansuman bezlerini görüp, "İyi misin?" diye sordu.

 

"Ben iyileştirdim." 

 

Deren...

 

"İyiyim," diyerek yatağın kenarına oturdum ve Karina'mın elinden tuttum. "Hiç uyandı mı?" diye sordum ikisine de.

 

"Doktor onu muayene ettikten biraz sonra uyandı, endişelendim ama tepkisiz kaldı, etrafına bakıp uyuyakaldı," dedi Deren, elleri omuzlarımdaydı. "İyi bence, hatta rüya gördüğünü falan sandı."

 

"Umarım Deren, umarım unutur hatırlamaz ne kadar korktuğunu."

 

Carlos oturduğu koltuktan doğrulup gergin şekilde odada volta attı. "Karmen, bu kuzenin ne ayak? Karina neden korkmuş?"

 

"Henüz bilmiyoruz," dedim kaş çatarak. "Öğreneceğiz, Nicolla'yı kapattık."

 

"Herkes ne istedi bu kadar kızımızdan? Sana bana kimse dokunmadı da neden o Karmen? Neden ben değilim mesela? Aldattığımız için neden biz değiliz de o?"

 

"Daha kolay olduğundan. Ve daha çok acıtacak olduğundan."

 

Deren gergince ellerini ovalarken, Carlos yataktaki Karina'ya uzun uzun baktı. "Kalbi hep kırgın mı kalacak?"

 

Öyle olduğuna inanarak, "Bu bizim elimizde," dedim. "Ona çok güzel şeyler yaşatırsak acı olanları unutur."

 

Carlos düşünceli şekilde cama yaklaşıp aşağıya bakarken, Karina'nın elimi tutan parmakları hafifçe hareket etti. Bundan aldığım cesaretle gülümsedim ve kızım gözlerini açtığında hatırlamıyor olması için yalvardım Tanrı'ya. Karina tavana bakıp gözlerini içeride gezdirdi ve beni gördüğünde derin bir nefes aldı. Hiçbir şey olmamış gibi gülümsedim. "Günaydın aşkım."

 

Carlos bu tarafa dönerken Karina'nın gözleri bende kaldı. Sonra bir kez daha odayı inceledi, babası ile Deren'i gördükten sonra hızlı bir nefes alıp, "O adam nerede?" dedi.

 

"Hangi adam canım?" dedim en doğru iletişimi kurmaya çalışıp.

 

Yüzünü önüne eğerken çenesi titredi. "Bir adam gördüm, burada mı?"

 

"Hayır canım," dedim derhal. "Evde yabancı kimse yok. Sen kimi gördün?"

 

Gördüklerini hatırlamaya çalışıyormuş gibi gözlerini kırpıştırdı, sonra da emin olamayarak, "Hatırlamıyor musun?" dedi.

 

"Sen ne hatırlıyorsun canım?"

 

Heyecanlanıp, "Yoksa rüya mıydı?" diye sordu. "Kötü rüya mı gördüm?"

 

Böyle varsayması daha mı iyi olurdu? Nicolla'yı bir daha asla görmeyecekti, onun için tehlike oluşturmayacaktı. "Evet canım," dedim. "Sanırım kötü bir rüya gördün. Anlatmak ister misin? İyi misin?"

 

Acele içinde, "Yok yok," dedi ve odayı bir daha kontrol edip bana döndü. Hemen yanında duran elime uzandı, parmakları ona kıyasla büyük olacak avucuma girip saklandı.

 

"Annenle yatsan kötü rüya görmezsin. Ben uykuna sızıp sana sarılırım, kimse de rahatsız edemez." İmkânsız bir şeyden o kadar emin bahsediyordum ki, Karina'nın bana inandığını gözlerinde gördüm.

 

"Nil korumamdı," dedi hatırlamış gibi ve Deren'e kaçamak bir bakış attı. "Ama yok."

 

Deren ona eğilirken gerginliğini örttü. "Görev yerini terk etti, bil bakalım neden?"

 

Karina biraz ilgili görünerek, "Neden?" dedi.

 

"Çikolata yemeye gittiği için!"

 

Karina gözlerini büyüttü ve sonra küçük parmaklarını ağzına kapattı, öne eğilerek utangaçlıkla gülümsedi.

 

Onun gülümsemesi kalbimi o kadar hızlandırdı ki, sesin dışarıya kadar gittiğini düşündüm. Carlos'da yatağa yaklaşıp çekinerek Karina'nın saçlarına temas etti. "Sen çikolata seviyor musun?"

 

Karina saçlarındaki ele, babasının gözlerine baktı. "Çilek severim."

 

"Aaa," dedi Deren, ilgi çeken bir şaşırma sesiyle. "Biliyor musun Nil çilek yiyemiyor."

 

Karina bunu garipseyerek, "Neden?" diye sordu.

 

"Alerjisi var," dedi Deren. "Çilek yediğinde vücudu kızarıyor, kaşınıyor, ağlamaya başlıyor."

 

Bununla ilgili yaşanmışlıklarım gözlerimin önünden geçerken, "Ağlıyor mu?" dedi Karina. "Niye yediriyorsunuz o zaman? Yedirmesene."

 

Üçümüz de Karina'nın getirdiği mantıklı açıklamaya güldüğümüzde, kızım hemen başını önüne eğdi. Utandığı yanaklarına gelen renkten belli oldu. 

 

"Senin sevmediğin bir şey var mı?" diye sordu Carlos.

 

Karina bunun hakkında düşünürken kafasını hiç kaldıramadı. Sonra gözlerime bakarken bir cevap arıyor gibi göründü. "Yılan makarnayı sevmiyorum."

 

Evet, makarnanın yalnızca bir çeşidini seviyordu. Carlos dünyası başına yıkılmış gibi, "Şaka mı yapıyorsun?" dedi. "Senin baban bir makarna aşığı! Sen nasıl makarna sevmezsin!"

 

Karina omuzlarını silkerken, "Üstelik İtalyan'sın!" diyerek ona hatırlattı Carlos, coşkuyla.

 

Deren'in bakışlarını yüzümde hissettim. "Ayrıca annen makarnayı çok güzel yapıyor."

 

Karina Deren'e doğru baktı. Nereden bildiğini sorguluyor gibiydi. Sonra tuttuğu elimi kendisine çekip, "Bana yapıyor," dedi, biraz kıskanmış gibi.

 

Deren onun tepkisini görünce yanlış bir şey demiş gibi endişelendi. Bu endişeyi görünce şefkatiyle bir daha tanıştım. Ellerini yukarıya kaldırıp, "Lütfen bana zarar verme," dedi. "Tabi annen sadece sana makarna yapıyor."

 

Karina, babası ile Deren'in gözleri arasında köşeye sıkışmış gibi yatakta bana yaklaştı. Gözlerime kaçamak şekilde baktı. "Makarna yapar mısın?"

 

Uyandığımda korktuğum şeyler gerçekleşmemişti. Karina'm kötü bir rüya sandığı ve zaten ara ara kabuslar gördüğü için yaşanılanları da öyle sanmıştı. "Sevdiğin tek makarnayı yapayım."

 

Ellerini çekip kenardaki oyuncağını kucakladığında ve Carlos kedisini onun yanına bıraktığında ilgisi benden uzaklaştı. Sıklıkla içine kapanıyordu, o dakikalarda rahat bırakıyordum. Kalbimi tutarak Deren'e döndüm. Karina en başa dönmediği, travmaları tetiklenmediği için o kadar rahatlamıştım ki...

 

Karina'm iyiyken onu babası ve Deren'e emanet edip kendime çeki düzen vermek için odadan çıktım. Deren ayaklarıma bakarken kalkıp beni taşıyacakmış gibi oldu ama Karina'yı işaret ettim, endişe duymasını istemiyordum. Dünkü makyajım akmıştı, kendi odama geçince yüzümü temizleyip dolaptan kıyafet çıkardım.

 

İç çamaşırlarım üzerine seçtiklerimi giyinip saçlarımı fırçaladım. Kokumu sıkıp yıpranan yüzüme baktım. Kaşlarım, alışmış gibi hep çatıktı. Parmak uçlarımı kaşlarım arasında gezdirip ofladım. Erken kırışacaktım, umarım Deren'de kırışırdı benimle.

 

Göz altlarımı biraz kapatıp dudaklarıma pembe rujumu sürdüm. Hazırlığım bittiğinde de odamın kapısı tıkladı. Gece kafasını içeriye uzattı. "Canım, uyanmışsın. Nasılsın?"

 

Onun da haberi olmuştu demek ki. "İyiyim, gelsene."

 

Üzerindeki yüksek bel kot pantolon ve beyaz gömleğiyle yanıma kadar geldi. Saçları uzuyordu, yüzünde doğal bir makyaj vardı. Ayaklarıma üzüntüyle bakıp, "Karina'ya uğradım, o da iyi," dedi.

 

"O kadar korktum ki uyandığında bile çığlık atacağından..."

 

"Olanlara bak ya, bu bokun altından ne çıkacak çok merak ediyorum."

 

"Ben de," dedim ve uzanıp saçlarını düzelttim. "Yaman’la mı bulaşacaksınız yine?"

 

"Evet. Güya buraya sen ve Karina için geldim ama her günüm Yaman’la geçiyor," dedi rahatsız olarak.

 

"Yok artık Gece, elbette böyle olacak." Kızdım biraz elimde olmadan. "Senin de bir hayatın var, üstelik Deren yüzünden uzun süredir de ayrısınız. Elbette vaktini onunla geçireceksin."

 

"Deren bugünlerde Yaman'ı serbest bırakmış durumda," dedi ikisinin ilişkisine sırıtarak. "Birbirlerine söve söve anlaşıyorlar, çok garip."

 

"Bence birbirlerini seviyorlar," dedim düşünceli şekilde. "Doğrusu Deren, o yangını Yaman yüzünden öğrendiğimi bilmesine rağmen araları nasıl iyi, onu da ben bilmiyorum..."

 

"Ondan öğrendiğini bilmiyordum."

 

"Doğrusu o söylemedi, ben Deren'e söylendiğini duyup anladım."

 

Gece'yi elinden tutup makyaj masamın önüne çektim. Henüz parfüm sıkmamıştı, üzerinden koku almıyordum. Çok sevdiğim parfümümü ona sıkarken, "Kendin farkında mısın bilmiyorum ama bir huyun var," dedi.

 

Gömlek yakasını düzeltip ellerimi geri çektim. "Söyle bakalım farkında mıyım?"

 

"Sevdiğin birisine bakarken bakışların çok yumuşuyor. O an insan senin karşında sevildiğini derinden hissediyor."

 

Biraz utandım bu söylediğine. Sonra koridora çıkardım onu. "Bir şeye ihtiyacın var mı? Karina yüzünden başka şeylerle ilgilenemiyorum ama neye ihtiyacın olursa olsun söyle. Burası senin de evin."

 

O beni yanağımdan öperken asansör kapısının açıldığını gördüm. Karina'nın odasına girmek üzereydim. Sara buraya doğru koşturduğunda, "N'oldu?" diye sordum.

 

İkimize de baktı. "Deren Bey ile koruması Yaman kavga ediyorlar."

 

Söylediği ağzımı açık bıraktı ve Gece bana döndü. "Deren ve Yaman dedi. N'olmuş?"

 

"Kavga ediyorlarmış," dedim.

 

İlk hareket eden Gece oldu. Şaşkın bir soluk alıp Karina'nın odasına göz attım, Carlos'un onunla ilgilendiğini görüp Gece'nin peşine düştüm. Sara arkamızdan gelirken asansöre bindik. "Sözlü kavga mı yoksa birbirlerini yumrukluyorlar mıydı?" diye sordum.

 

"Efendim, çok bağırıyorlardı."

 

Tamam, hep tartışırlardı ve evdeki birçok insan şahit olurdu. Sara'nın gelip beni çağıracağı kadar kavga etmelerine ne sebep olmuştu? Ayrıca Deren hangi vakit aşağıya inmişti? Asansörden aceleyle inip sokak kapısına koştuğumuzda Deren’le Yaman'ın birbirini adeta boğazladığını gördüm. Korumalar yaklaşmış ama çok bulaşmamışlardı, onlar Türkçe konuşuyordu.

 

Gece koşarak yanlarına gitti, Deren'i Yaman'ın üstünden çekmeye çalıştı. "N'aptığını zannediyorsun Deren? Bırak!"

 

Deren Gece'nin müdahalesinden hiç etkilenmeden, "Yalan söyledin, ihanet ettin bana!" diye bağırıyordu.

 

Yaman, Deren'in elleri boğazında olduğundan kızarmıştı. Arkasından yaklaşıp kollarımı Deren'e sardım ve onu kuvvetle çekmeye çalışırken, "Bırak adamı!" diye bağırdım. "N'oldu birdenbire? Delirdin mi sen?"

 

Yaman, Gece'ye doğru baktı ve onun da kavgayı ayırırken çırpındığını görünce yumruğunu kaldırdı, bir anda uzanıp Deren'in suratına gömdü. Deren ellerini sol gözüne kapattığında da Yaman Gece'yi kendisiyle beraber çekerek uzaklaştı. Nefes nefese öksürdü. "Yangın olayını ben anlatmadım! Sarhoş olduğun o gece sana söyleniyordum, o sırada duymuş! Ben hiçbir zaman emin olamadım, başka bir yerden öğrenmiştir diye düşündüm, bu yüzden sorduğunda bilmediğimi söyledim..."

 

Ben koluna sıkıca asılmışken Deren onun üzerine bir adım daha gidip kükredi. "İntikam almak için yaptın! Sana yaptıklarıma karşılık vermek için yaptın! Senin yüzünden günlerce Karmen'i şehir şehir aradım!"

 

"Benim yüzümden değil kendin yüzünden, Karmen yüzünden!"

 

Yaman bir kez daha öksürünce Gece telaşla merdivendeki Sara'ya döndü, "Su," dedi.

 

Sara'ya çevirdim ve o eve girerken, Yaman gücünü toplayıp konuştu. "Yani sen de bana yaptıklarının senden intikam almamı gerektirecek şeyler olduğunun farkındasın?"

 

Deren ellerini gözünden çok çabuk çekmişti ama benim aklım orada kalmıştı. Kızaran göz çevresine bakarken bir yandan da sıkı sıkıya, sert, ağır vücudunu tutuyordum. "Ben seni İtalya'ya getirmekten başka bir şey yapmadım! Senin yerinde başka adam olsa kızımı kaçırdığı için ölmüş olurdu! Sen yaşadığına şükredeceğine intikam mı diyorsun?"

 

Tekrar ona doğru yürümeye çalıştığında derhal önüne geçtim, ellerimi bu kez göğsüne yerleştirip Deren'i tüm gücümle arkaya ittim. "Sakinleş, insan gibi konuşun." Deren bizi konuşurken duymuştu, başka açıklaması olamazdı. "Yaman haklı, ben onu seni uyarırken duydum. Öğrenmemi istememişti, kötü amacı yoktu. Ayrıca üzerinden haftalar geçti, büyütmeye gerek yok Deren."

 

Aralarında bununla ilgili nasıl konuşmaların geçtiğini bilmiyordum ama yaşanılanlara Yaman'ın sebep olmasına feci öfkelenmişti. Gece, gelen suyu Yaman'a içirip onun boğazına bakarken, "Bana bundan bahsedebilirdi, bu yüzden oldu diyebilirdi!" dedi Deren. "Hiçbir şey anlatmadı Karmen! Defalarca sordum, onun da işine geldi belki! Yemin ederim inanmıştım söylediklerine, üzerine bile düşmemiştim!"

 

"Neden inandın? Neden arkadaşın sandın beni?" dedi Yaman, bağırarak. Bununla beraber Deren'in öfkelenmiş gözleri arkama çevrildi. "Biz dost muyuz Deren? Hatırlatırım, biz düşmanız! Diyelim bilerek yaptım, kızmaya ne hakkın var? Beni ülkemden zorla buraya getirdin, sen birkaç hafta ayrı kalmaya dayanamazken ben Gece'den aylarca ayrı kaldım! Sırf gidersem onu kullanırsın diye ne dediysen, istediysen yaptım! Noah'ın parasını çaldım lan! Maşa gibi kullandın beni!" Omuzlarını geriye atarak öfkeyle soluklandı. "Ama şaşırmıyorum, zaten bencil bir insansın. Kardeşini bile istemediği bir ülkede istemediği bir hayata mahkûm ettin.”

 

O kadar çok konuştu ki, sindirmek için zamana ihtiyaç oldu. Gece ellerini onun boynundan çekerken, ben de Deren'e doğru baktım. Çenesi titriyordu, ağzını bir kez ardından ikinci kez açıp kapattı ve elini kaldırıp çıkışı gösterdi. "Artık özgürsün, siktir git!"

 

Yaman uzanıp Gece'nin elini kavradı. "Gideceğim elbette. Herkes istediğini aldı zaten. Artık ortaklığa devam etmenin de bir anlamı yok."

 

"Ne bekliyorsun? Yaman lütfen kal dememi mi? Umurumda değilsin, bir daha dönmemek üzere git." Deren'in inatla çıkışı gösteren elini sertçe tutup aşağıya indirdiğimde alev alev yanan gözleri benimle birleşti.

 

Yaman alaycı, sinirli şekilde gülüp, "Gidelim Gece," dedi sertçe.

 

Gece'yle bakıştık, onun da Yaman’la gitmeyi istediği açıktı. Başımı salladığımda elini tuttu ve Yaman onu ilerideki arabaya doğru götürmeye başladığında, Gece topuklu ayakkabılarıyla ona yetişmeye çalıştı. "Yaman, düşeceğim, biraz yavaşlar mısın?"

 

"Biraz daha burada kalırsam onu yere sereceğim," dedi Yaman ve Deren bunu duyunca ileriye atıldı, arkasından haykırdı. Ben de göğsünden vurup ittim. "Beni yere mi serersin? Sen beni yere serebilecek bir adam gördün mü lan! Dünyada yok öyle bir adam!"

 

Evet evet...

 

Yaman arkasını dönmeden orta parmağını havaya kaldırdı ve vardıkları arabanın kapısını açtı, Gece'ye binmesi için yardımcı oldu. Epey uzaklaştığı için Deren'i tutmayı bıraktım ve araç sertçe araziden uzaklaşırken, Deren bağırarak etrafında döndü. "İyi oldu gitmesi! Zaten onunla ne yapacağımı bilmiyordum! Çelik yelek yerine kullanıyordum, olmasa da olur artık! Zaten kendini de kızıma sevdirmişti!"

 

Benden çok sanki kendisine söylüyordu bunları. O an anladım aslında Yaman’la yollarını ayırmayı istemediğini. Elbette bunu ölse kabul etmezdi ama varlığına, Yaman'ın kusursuz iş yapmasına, ne denirse hemen halletmesine, belki de onunla kurduğu iletişime alışmıştı. Elini kafasından geçirip bana döndü ve korumalar görev yerlerine dönerken, "Ona ihtiyacım yok," dedi.

 

Kaygısız görünerek omuz silktim. "O zaman sorun yok. O gitmek istiyordu, sen de gitmesini. İlişkiniz bitti."

 

Benim kaygısızlığımı görünce kaş çattı. "Senin de maşallah ne kadar umurunda! Bu kadar umurunda olmasın, bu kadar dert etme kendine!”

 

Dudaklarım kıvrıldı. Seviyordum bu adamı. "Bu gerginliğin ilişkiniz bittiği için mi?"

 

Fena bozuldu ve yakasında zaten bozulan kravatını çekiştirdi. "Bana vurdu! Ben sadece gömleğinden tutup sarsmıştım! Vurmak istememiştim! Biraz kızdım ama o bana neler neler dedi!"

 

Çocuk gibi anlatması yok mu bir de...

 

Gözüne bakınca içim fena acıdı, eve yürümeye başladım. "Bir anda saldırdın, elbette kendini koruyacaktı Deren."

 

"Aman sen hiç üzülme sevgiline. Yaman'a dönüp bir n'apıyorsun, ne hakla kocama vuruyorsun bile demedin!"

 

Eve geçtim ve Deren arkamdan gelirken mutfağa girdim. Sara'da o sırada buz çıkarmıştı. Elinden aldım ve arkamı dönüp parmak uçlarımda yükseldim. Deren hâlâ kravatıyla boğuşurken, "Yaman bana bile bile söylemedi," dedim yeniden.

 

Buzu gözüne bastırınca dişlerini sıktı. Buzdan sonra merhem sürmeliydim. Deren tek gözüyle bana bakıp, "Bu ihtimali biliyormuş, bana söyleyebilirdi," dedi asıl derdini. "Sen de o da kandırdınız beni! Günlerce şehir şehir dolaştım aptal gibi! Özellikle siz ikinizin beni aptal yerine koymasından hoşlanmıyorum Karmen!"

 

Bunun sebebi de açıktı. Zamanında Yaman ile birçok oyun çevirmiştik, en basitinden Feda'yı hastaneden beraber kaçırmıştık. "Birbirimize çok hata yaptık Deren. Fakat artık düzeltmeye çalışıyoruz değil mi? Saldırmak yerine konuşsaydın keşke."

 

Buzu çektim ve kontrol edip tekrar koydum. Bir yandan da uzanıp diğer gözünün kenarından, yanağından öptüm. Deren içini çekip elini enseme koyarken, "Bir anda kızıyorum, saman alevi gibi benimkisi," dedi. Kendisi de bu huyundan bıkmış gibiydi.

 

"Yaman'ı arayıp geri çağır, konuşun o zaman."

 

"O kadar da değil! O kadar lafı yedikten sonra bir de arayıp çağıracak mıyım?" İmkansızmış gibi güldü. "Kendisi gelip özür dilerse düşünürüm belki, yoksa nereye giderse gitsin."

 

Buzu çekip ıslaklığı sildim ve dudaklarımı bu kez kızarıklığa bastırıp öptüm. "Utku ile ilgili söylediklerine taktın, biliyorum. Sinirlendiğinden öyle söyledi, üzülme aşkım."

 

Aşkım demem yüzüne hafif bir sırıtış getirdi ve sonra kafasını iki yana salladı. "Ona bu konudan yakınmıştım. Bana karşı hemen kullandı."

 

"Sinirlendiğimizde hepimiz bunu yapıyoruz."

 

"Evet," diye kabullendi ve bana biraz daha eğilip gözünü yaklaştırdığında tekrardan öpmemi istediğini anladım.

 

Onu öperken Deren'de ensemi, boynumu okşayıp gözlerini kapattı. O esnada Sara genzini temizleyince dönüp baktım. Hazırladığı tepsiyi adaya koyup, "Karina'nın yiyecekleri hazır," dedi.

 

Sevgilimden uzaklaşmaya çalıştım ama Deren arkamı döner dönmez ayaklarımı yerden kesip yüzünü boynuma gömdü, bir sürü öpücük koydu. Sara gülerken ben de kızmaya çalıştım. "Az önce bağırıyordun, bu sevgi dolu hal ne şimdi?"

 

"Kolumdaki yeni kası gördün mü? Göstereyim mi?"

 

Kollarını güçlükle çektim, muhtemelen tepsiyi götüreceğim için bırakmıştı. Yeni kasına sonra mutlaka bakacaktım. Sara bize gülerek tezgâha dönünce tepsiyi alarak odadan çıktım. Deren sert adımlarla arkamdan gelerek, "Sen de bir şeyler ye," dedi.

 

"Abilerim nerede?" diye sordum.

 

"Nicolla'nın yanındalar, konuşturmaya çalışıyorlar."

 

Ben de gidecektim, Karina'nın karnını doyurup huzurunu sağladıktan sonra. Asansöre bindiğimizde Deren dirseğini asansör duvarına yaslayarak beni süzdü, gözleri bluzumun açıkta bıraktığı göğüslerimde dolanırken dilini yaladı. Çenesiyle gömleğin sardığı kolunu gösterdi. "Kasıma asılsana."

 

Ciddiyetle bunu söylemesi beni güldürdü. "Elimde tepsi var."

 

"Doğru, o tepsi neden senin elinde? Ben taşırım." Uzanıp tepsiyi elimden aldı, tek eliyle kenarından kuvvetlice tuttu. Ona yaklaştım ve asansör çıkarken ellerimle kaslı kolundan tutunup kendimi yukarıya kaldırdım, ayaklarım havada sallanırken Deren bana bilge bilge sırıttı. Kolu titriyor olsa da beni taşıyabiliyordu. Kendimi aşağıya bırakıp ayaklarımı tekrar yere koydum ve bu kez kolunu okşayıp kulağına eğildim. "Ben üç kişiyi aynı anda kaldırabilirim derken ciddiymişsin."

 

Göz kırptı. "Bunu da denemeliyiz. Nil, sen ve Karina."

 

Çoktan açılan asansörden çıktık ve kızımın odasına geçtik. Masasını çekip tepsiyi koydum ve yemeğini yedirirken babası onunla konuşmaya devam etti. Deren içeriye girmeyince dönüp baktım. "N'oldu?"

 

"Gözüm... Karina ürkmesin."

 

Düşüncesine dudak kıvırdım ve Deren bir süre orada kalıp ardından aşağıya indiğinde ben de Karina'mla ilgilendim. Yemeğinin yarısını yedi, ilaçlarını aldı. Çoğunlukla sessizdi, sadece bir şey ilgisini çekince konuşuyordu. Akşam olanlar sırasında hatırladığım en güzel şey bana anne demesiydi ama yaşanılanları kötü rüya sandığı için bundan bahsedemiyordum.

 

Karina'nın fizyoterapisti geldiğinde bir müddet bununla ilgilendim. Karina'nın kol ve bacak kasları için bazı egzersizler yapıyorduk. Karina çekinse de ben yanında olunca kabul ediyordu. Doktor gittiğinde Karina'yı hava alması için dışarıya çıkardım, bu sırada Deren'i etrafta göremedim. Belki de gitmişti, olanlardan sonra yanımda kalmıştı ama Nil'i ve Utku'ya vakit ayırmak istiyordu.

 

Karina ile bahçeyi dolaşırken korumalar geri çekilmişti onun korktuğunu bildikleri için. Elinde balonu varken diğer elini tutmuş, yavaşça havuzun etrafında yürüyorduk. Carlos'da ona ilgisini çekecek şeyleri göstererek yanımızda ilerliyordu. Kızım güneşin altında o kadar güzel göründü ki, bir daha hava asla kararmaz, yağmur yağmaz gibi hissettirdi.

 

"Karina," diyerek Carlos ona seslendi. "Benim evimi de ziyaret etmek ister misin? Oradaki odanı, oyuncaklarını da görürsün."

 

Karina balonunu sallayıp, "Tek gelmem," dedi.

 

Carlos hemen, "Tabi, annen de gelecek," dedi.

 

Karina başını yavaşça sallayıp durduğumuz yerde yanağını bacağıma yasladı, ilerideki ağaca baktı. "O zaman gelirim."

 

Güneşte ısınan saçlarını okşadım, tulumunun duruşuna gülümsedim. Kaldığımız yerden yürüdük ve Karina'nın bacakları yorulunca eve geçtik. Esnediğinde uykusunun geldiğini anladım, onu uyuturken yanından ayrılmadım. Ardından bizi duyamaz olduğunda Carlos'a döndüm. "Uyudu, iki saat kadar uyumaya devam eder. Nicolla'nın yanına gideceğim, uyanırsa diye yanında kal."

 

Koltuktan kızgınca kalktı. "Ben de geleceğim. Kızıma n'aptığını öğreneceğim, ardından ona yapılması gerekeni yapacağım. Ben Karina'nın babasıyım, herkes onun için neler yapabileceğim görmeli."

 

Haklı olsa da birinin Karina'nın yanında kalması gerekecekti. "Carlos, uyandığında burada olmalısın. Sen gitsen kuzenimi çok tanımıyorsun, anlayamazsın onun neyi yalan neyi doğru söylediğini. İş öldürme noktasına geldiğinde... söz, sen de istediğini yaparsın ona."

 

Ensesini kaşırken koltuğa geri çöktü. Karina'nın yalnız kalmaması için dediğimi kabullenmek durumunda kalıp, "Çabuk dön," dedi. "Uyanınca seni arıyor, benimle oyalansa da huzursuz oluyor."

 

Bunu bildiğim için başımı salladım. Karina'mın yanaklarına kalbimden gelen öpücükler bıraktım, ayrılıp kendime odama girdim. Çantamı ve silahımı alıp çıktım, aşağıya inince korumalardan aracımı hazırlamalarını istedim. O sırada yengemi salonda gördüm. Kahve içerken elindeki bir dergiyi karıştırıyor, yanında oturan Sara'ya bir şeyler gösteriyordu. "Sara, çekinme lütfen canım. Sen de beğendiğini söyle. İçimden geldi, sana da hediye edeyim."

 

Teklif ettiği her ne ise Sara nazikçe reddetti. "Çok naziksin Angel ama kabul edemem. Yarım yıllık maaşım fiyatında bunlar." 

 

Yaklaştığımda Angel'ın ünlü bir markanın dergisini karıştırdığını gördüm, Sara'ya da elbiseleri gösteriyordu. Yengem beni görüp göz kırptı ve Sara'ya, "Ama hediyeleşmek istedim," dedi. "Sen de bana hediye verirsin, o zaman kabul eder misin sana da almamı?"

 

Sara bana bakıp sonra gülerek Angel'a döndü. "Ben sana ne hediyesi verebilirim ki? Her şeye sahipsin."

 

"Her şeye değil." Angel gülümsedi. "Hangisini beğendin, seç."

 

Eğilip yengemi yanağından öptüm. Sara'yla yakınlaşmaya çalışıyordu, onunla arkadaş olmayı deniyordu. Çünkü Dante ile aralarındaki duygusallığı hissetmişti, Sara'ya bunun yanlış olmadığını göstermeye çalışıyordu belki de. Angel'da beni öptüğünde uzaklaşıp Sara'ya döndüm. "Seç bir tane canım. Sana hediye vermek içinden gelmiş sonuçta."

 

Sara ısrarlarımız sonucunda dergiye bir daha bakıp en ucuz kıyafeti seçerken Angel endişeli gözlerini bana çevirdi. "Bahçede falan iyi görünüyordu Karina, gerçekten de iyi mi?"

 

"Neyse ki yaşanılanları kötü bir rüya sandı Angel, tetiklenecek diye korkmuştum."

 

"Kocam ve kocamın kardeşleri Nicolla ile, hatta neler olduğunu öğrenmişlerdir belki de."

 

"Kocam ve kocamın kardeşleri mi? Anlıyoruz Angel, kocan..."

 

"N'apayım, çok seviyorum."

 

Yanağını okşayıp doğrulurken Sara'ya göz kırptım. "Karina yaptığın muzlu krepleri çok beğendi, ellerine sağlık."

 

Sara'nın gözleri parladı, dişleri görünene kadar gülümsedi. "Çok mutlu oldum. Dante Bey daha önce beğenmişti, Karina'da beğenir umuduyla yaptım."

 

Angel ona imalı imalı gülerken arkamı dönüp evden ayrıldım. Arabama atladım ve bir koruma aracı arkamdan gelirken abilerimin yanına son sürat gittim. Yol üzerinde sorup öğrendiğim konuma, bir zamanlar Mark ile diğerlerini de kapattığımız eski kumarhane binasına geldim. 

 

Binanın dışındaki korumalar beni selamlayınca karşılığını verip binaya girdim. Üst kata çıkana kadar da birçok koruma gördüm. Gireceğim odanın kapısını, beni gören koruma açtı ve geçtiğimde Nicolla'yı gördüm. Abilerim ve Enrica içerideydi. Nicolla ise bir sandalyede oturmuş, ellerini savurarak derdini anlatmaya çalışıyordu.

 

"Kardeşim, biz hallediyorduk, gelmene gerek yoktu."

 

Dante'ye doğru bakıp ilerledim. Tüm gözler üzerimdeyken Nicolla'nın karşısında durdum. Bağlanmamıştı, serbestti ama buradan çıkamayacağının farkındaydı. "Karina'ya n'aptın?" diye sordum doğrudan. "Abilerime anlattığın masalı anlatma Nic. Bir sürü yeni insan görüyor ama hiç böyle korkup çığlık atmamıştı. Sende... onun korktuğu bir şeyler var."

 

Kıyafetinin yakası paçası dağılmıştı. Saçları da. Yumruğunu dizine koyup öfkeli tavırla, "Kızını hayatımda bir kez olsun görmedim!" diye bağırdı. "Görsem neden eve gelip kendimi bu riske atayım?"

 

"Neden geldiniz? Yıllardır görüşmüyorken ortaya çıktınız?" dedi Salvador, aynı şeyleri defalarca kez sorduğu bıkkınlığından belliydi. "Belki de Karina'ya bir şey yaptın, ortalığı kontrol etmek için de döndün."

 

Nicolla arkasına doğru yaslayıp sırasıyla hepimize baktı. Karina'dan bahsettiğimiz için gözleri en son benim gözlerime odaklı kaldı. "Kızının kaçırılmasıyla bir alakam olsa Mark söylerdi ya da sen öğrenirdin değil mi? Ben neden böyle bir şey yapayım?"

 

Çığlık attım. "Neden kızım korkudan bayılacak kadar kötüleşti o zaman! Mantıklı bir sebep lazım!"

 

"Kızını hayatımda ilk kez gördüm!" O da bana sesini yükseltti ve abilerim sertçe öne çıktı. "Çocuk, korkup atmıştır çığlığı! Bir şey hatırlamıştır, birisine benzetmiştir!"

 

Karina'nın çığlığının yankısını duyunca daha fazla sabırlı kalamadım. Aceleci şekilde onu sarsarak, "Araştıracağım, Mark'ı en son ne zaman, nasıl gördün öğreneceğim!" dedim. "Bir iz, Karina'yı gördüğüne dair bir bilgi öğrenirsem seni öldüreceğim!"

 

"Karina'yı ilk kez gördüm!"

 

"Korumaları da alt katta, sadece birisi kaçtı," dedi abim. "Amcam ve Carla'ya haber uçmuştur."

 

Onu sertçe sandalyesine ittim ve kapı açıldığında nefes nefese gelene baktım. Deren'i görünce de biraz şaşırdım. Kaşlarını çatarak buraya yürürken hızlı nefes alışımdan endişelendi. “Konuştu mu?"

 

Nicolla bizden önce, "Sen kimsin?" diye tısladı ona. Deren başını kendisine çevirdi. "Bu bizim meselemiz, koruma olarak haddini bilsen iyi olur!"

 

Deren çenesini sıkıp Nicolla'ya bir adım attı ve Salvador kuzenimize ondan önce yaklaşıp biraz eğildi yüzüne. "O bizim değerli korumalarımızdan birisidir, duruma dahil olmasa içeride bulunmaz!”

 

Deren şaşkınlıkla Salvador'a döndü. "Valla mı lan?"

 

Nicolla gözlerini abartılı şekilde devirirken, abim doğruldu ve o esnada Noah onun oturduğu sandalyenin etrafında bir tur attı. "Bana yaptıklarını düşünüyorum da... aileye saygısı olmayan bir insansın. Seni vurmamın karşılığı olarak da yeğenimize zarar vermiş olabilirsin?"

 

"Küçücük bir kıza öyle mi?" dedi Nicolla, hakarete uğramış gibi. Noah'ın ayaklarının önüne doğru tükürdü. "Adileştiğim zamanlar oldu ama onun gibi küçük bir kızı asla kaçırmam! Son sözümdür; alakam yok!"

 

Bazı konularda haklıydı, Mark ölmeden önce onu da anlatırdı, kuzenimi de kendisiyle ölüme götürürdü. Hiçbir şey söylememişti, Nicolla'nın bu işte olması için sebep de iz de yoktu ama o çığlık...

 

"Belki de doğru söylüyordur," diyen Deren'i duyunca bir açıklama için ona döndüm. Abilerim de kaşlarını sertçe çatmış, anlam vermek için ona bakıyordu. Deren gözlerini benden alıp odanın köşesinde duran Enrica'ya çevirdi. "Karina o gün aynı anda Enrica'yı da ilk kez gördü."

 

Beynim durakladı ve odanın içini sessizlik kapladı. Alnımdan bir damla ter kayarken köşede duran Enrica'ya baktım. Yüzü bembeyaz olmuştu. Gözleri öfke ile yanıyordu. "Sen... Karina'nın benden korkarak mı çığlık attığını ima ediyorsun?"

 

"İma etmiyorum. Doğrudan böyle bir ihtimalin olduğunu söylüyorum."

 

Nicolla gülmeye başlayarak Enrica'ya döndüğünde, Dante Deren'e doğru yürüdü. "Enrica'dan nefret ettiğin için durumdan yararlanıyorsun! Fırsatçı piç!"

 

Deren, aklı o ihtimalde olduğundan abimin söylediklerine kayıtsız kaldı ve o sırada yerinden ileriye fırlayan Enrica'yı gördüm. Dante ile Noah'ın yanından bir hışımda geçip belinden çıkardığı silahı saniyelik zaman diliminde Deren'in alnına uzattı. Kalbim aynı anda iki korku yüzünden çarptı. Enrica onu vuramazdı ama silah çekme cesaretine sahip olduğunu gösteriyordu. "Ben asla ihanet etmem orospu çocuğu! Saf dışı kalmam için an kolluyorsun ama burada kimse sana inanmaz!"

 

Deren alnının bir karış ilerisindeki silaha kayıtsızca bakarak, "Kızımız   için ihtimalleri değerlendiriyorum," dedi. Alnında silah olsun ya da olmasın, korkusuzluğuna şaşırmıyordum. "Yalan değil, Karina dün akşam seni ilk kez gördü."

 

Beynim hızla çalışırken, "Bu doğru mu?" diye sordum abilerime.

 

Dante Deren'e tahammülsüzce bakarak, "Doğru, Enrica birkaç gündür yok," dedi. "Deniz yoluyla gönderdiğim silahlarla ilgileniyordu, eve gelmek için vakti olmadı. Fakat asla böyle bir şey yapmaz!"

 

Salvador uzanıp Enrica'nın bileğini indirdi, silah artık yere bakıyordu. "Enrica böyle bir şey yapmaz," dedi. "Mark onu defalarca gördü, eğer ortaklığı olsa anlatırdı."

 

"Bu mantıkla bakıldığında kuzenimden de bahsederdi," dedim.

 

Enrica'nın bakışları bana döndü, ağır ağır yutkunup silahı elinden bıraktı. "Kızınızı hayatımda ilk kez gördüm efendim. Asla ona zarar vermedim. Ölsem de bunu yapmam."

 

"Biliyorum," dedim kafam karışmış halde. 

 

Ama seni ilk kez gördü. Nicolla'yı da. Hanginizden korktu?

 

"Adım adım suçlu olmadığım ortaya çıkacak." Nicolla araya girdi, kendinden emin konuştu. "Benden özür dileyeceksiniz. Hem de masada. Toplantı da. Herkesin içinde."

 

Noah, "Seni zevkine öldürürüm, sus,” dedi.

 

Nicolla'ya, Enrica'ya ve ardından yalnız beni izleyen Deren'e bakıp nefes alamadan, "Sizde," dedim abilerime ve odadan çıktım. Kapıyı çarptım, korumalar endişeyle bakarken aşağıya inmeye başladım. Ancak açık havaya çıkıp gökyüzüne baktığımda biraz nefeslenebildim. Ben bu detayı fark etmemiştim, Deren yakalamıştı. Korktuğu Enrica olamazdı.

 

Kimler neler neler yapıyordu ama... neden yapsın ki? Sebebi bile yoktu.

 

"Bunu Enrica'dan hoşlanmadığım için söylemiş değilim," diyerek arkamdan geldi Deren. Bana yaklaştığında yüzümü çenemin altından tutarak kaldırdı, kendisine çevirdi. "Böyle bir ihtimal olduğu için söyledim. Onun ve abilerinin dediği gibi durumu lehime kullanmıyorum. Karina'yı bir daha asla hiçbir şey için kullanmam."

 

"Biliyorum," dedim. Deren'in ne zaman hesapçı ne zaman da düşünceli hareket ettiğini anlayabiliyordum. "Ben fark etmemiştim Karina'nın Enrica'yı görmediğini. Kafam o kadar dolu ki, gözümden kaçmış."

 

"Ama ben fark etmiştim," dedi diğer elini de saçlarımı düzeltmek için kullanarak. "Seninle, Karina'yla ilgili her şeyi kontrol ediyorum, gözüm sürekli sizde ve etrafınızda."

 

Elimi, saçlarımdaki eline götürdüm. Bir dokunma ihtiyacıyla parmaklarını kavradım. "Enrica yapmış olamaz, o bizim dostumuz sayılır Deren."

 

"Ben de yapmamış olmasını diliyorum ama gözlerimin önündeki gerçeği de söylemek istedim."

 

Doğru olanı yapmıştı ama gerçeğin bu olmasını istemiyordum. Karina'nın hangisinden korktuğunu öğrenmem lazımdı ama kızımın bir daha onları görmesine izin veremezdim. Kendime kötü hissettirse de, "Karina'nın kaçırıldığı günden sonraki süreçte Enrica hiç ortadan kaybolmuş mu, Mark ile iletişime geçmiş mi araştırmamız lazım," dedim. Bir yandan da tabutu düşünüyordum. Mark'a tabutu Enrica götürmüştü, anlaşmalı olsalar Mark başka bir tepki verirdi. "İkisinin de son yıllarını detaylıca araştırmak lazım, ancak öyle bir sonuca varabiliriz."

 

Deren başını sallayarak beni onaylarken saçlarıma doğru eğildi, parmaklarını ensemdeki kısa saçlarından geçirirken, "Şampuanını mı değiştirdin?" diye sordu.

 

"Saç kremiyle yıkamıştım, odur," dedim.

 

Burnunu saçlarıma yaslayıp ensemi okşarken birkaç saniye cevap vermedi. "Yumuşacık saçların, çok güzel."

 

"Gerçekten mi?"

 

"Tabi."

 

Kollarımı kollarının altından geçirip ona sarıldım. Gülümsemiştim. Ayrıca vücudum çok kasılmıştı, biraz rahatlamaya ihtiyacım vardı. O, bu kocaman dünyada sarılmayı en sevdiğim ikinci insandı. "Sabah bana demeden evden ayrıldın?"

 

"Utku aramıştı, Nil ev kazası geçirmiş..."

 

O devamını getiremeden, "Ne?" diye korkuyla kaldırdım kafamı.

 

"Şükürler olsun iyi," dedi iç çekip. "Kafasını dolabının köşesine vurmuş, derhal buz falan koymuşlar. Ben gittiğimde ağlıyordu, oldukça da nazlanmıştı. İlgilenince, vakit geçirince toparladı kendisini."

 

"Beyin hasarı almış olabilirdi Deren, bir doktora gitseydiniz. Ya da hemşireyim ben, neden söylemedin?" Kızarak geri çekildim.

 

O da üstüme gelip kafama hafifçe vurdu. "Yanımda doktorla gittim zaten. Sabah Karina'nın yanından ayrılamayacak durumdaydın." Başını eğip ayaklarımdaki ince topuklu ayakkabılarıma bakarken iç çekti. "Ayaklarının altı acıyor mu?"

 

"Biraz," diye itiraf ettim. 

 

Beni göğsüne bastırırken acıdığını bildiği her şeyi kendi kalbinde hissetmiş gibiydi. "Eve dönmem lazım," dedim.

 

"Evdesin," dedi.

 

Beni bırakmadan önce sıkıca tuttu, kavradı, belimi okşadı. Ardından gelen, kapısı açılan aracıma götürdü beni. Koltuğa bindirip kapıyı kapattı, dirseklerini aralık cama yaslayarak içeriye eğildi. "Buradan Nil'e gideceğim, akşam üstü gelirim."

 

Kafamı sallayıp direksiyonu kavrarken gözlerimi Deren'den alamadım. Yeni bir takım giyinmiş, ipek, siyah kravat takmıştı. Aklım karışık, düşüncelerim duman misali dağınık olmasına rağmen içimden geçenler yalnız onunla ilgili olmaya başladı. Deren anlamış gibi biraz daha içeriye eğildi, beni ensemden sertçe kavrayıp kendisine çekti ve dudaklarımız birbirine çarptığında, "Bana öyle bakarsan seni soyarım," diye fısıldadı. Göğsünden bir ses çıktı. "Kime diyorum ki, sen her zaman seni soymamı istiyorsun."

 

Dudağını sertçe ısırdım. Parmağını yaraladığım yere götürdü. “Acıttın.”

 

Omuz silktim ve Deren kaşlarını çatıp kızarken arabaya dokundum, cam kapanmaya başladı. Bunu fark ettiğinde hızla geriye kaçtı ve cam kapanırken dışarıdan bana parmağını salladı. Parmak uçlarıma bir öpücük koyup elimi tabanca haline getirdim ve öpücüğü kurşun gibi atıp yanından geçtim.

 

Eve geldiğimde Deren'in yanında düzelen ruh halim bozuldu, düşünceler içinde hareket ettim. Kızımın odasına girmeden önce kendi odama geçtim, ayakkabılarımı ve çantamı köşeye bırakıp banyoya girdim. Bir pansuman bezi ile merhem alıp geri döndüm ve alçak pufun üstüne oturup ayağıma baktım. Birkaç orantısız kesik vardı, sürekli yere bastığım için iyileşmesi gecikecek gibiydi. Yaranın etrafını temizledim ve merhemi sürerken yüzümü buruşturdum. Ardından yara bandı mı taksam ya da sargı bezi mi diye düşünürken kapının gıcırdadığını duydum.

 

Kafamı kaldırınca kızımı gördüm. Şu dünyada Karina'nın benim yanıma yürüyerek, böyle sağlıkla gelmesi o kadar harikaydı ki... onu görünce ölümün hiç var olmadığını hissettim. Gözleri dolu dolu bakıyordu bana, bunu fark edince korktum. "Karina'm, n'oldu anneciğim?"

 

Karina gözlerini ayağıma çevirdi, çekinerek içeriye girdi. Ayağımı yere koydum ve gelip karşımda durduğunda ellerim kirli olduğundan dokunamadım ona. Parmaklarını önünde birleştirip, "N'oldu sana?" diye sordu. "Birisi mi yaptı?"

 

"Hayır, bir küçük kaza oldu sadece," dedim yüzüne eğilip gülümseyerek. "Bir şey kırılmıştı, yanlışlıkla üstüne bastım."

 

"Acıyor mu?"

 

"Hayır canım," dedim gülümseyip ve canını sıkmamak için konuyu dağıttım. "Sen benim yanıma mı geliyordun?"

 

Kafasını bir kez salladı. "Kapının sesini duydum."

 

Tanrı'm, şu akla bakın... Tamam, o sesi herkes duyardı ama kızımın yaptığı her şeyle övünmek istiyordum. "Ayağıma pansuman yapıp yanına gelecektim ama sen kelebek gibi uçup geldin."

 

Canı sıkkınmış gibi iki yana doğru sallanıp aşağıya baktığında, bir an önce ellerimi yıkayıp ona dokunmak istedim. Puftan kalktım ve banyoya geçerken Karina beni izledi. Ellerimi yıkayıp geri döndüm ve Karina'nın arkasını dönmüş, gidiyor olduğunu gördüm. Yumuşak bir sesle, "Aşkım, burada kalsana," diye fısıldadım.

 

Karina durup omzunun üstünden baktı bana. Gözleri hâlâ dolu doluydu. O ufacık damlalar kurşun ağırlığında delebiliyordu kalbimi. Bana hiçbir şey demeden uzun uzun bakarken ben de aynı hizaya gelebilmemiz için dizlerim üzerine alçaldım. Titrek bir iç çekti ve bana dönüp önce bir adım adım attı, sonra adeta koşmaya başladı. Kalp atışlarım heyecan ve beklentiyle hızlandı, Karina soluk almadan, hıçkırarak üstüme atladığında da göğsümden öyle bir ağırlık kalktı ki, hafifledim. Ağlayarak kollarını boynuma doladı ve yüzünü boynuma gömerek ellerini sırtımda birleştirdi. O kadar sıkı sarılmıştı ki, benim sarılmama gerek bile bırakmamış gibiydi. Her şeyle savaşan o gücünü bu kez bana sarılmak için kullanıyordu.

 

"Karina," dedim hıçkırıklara boğulup.

 

Bana daha da sıkı sarılmaya çalışıp yanağını boynuma yaslarken kollarını da etrafımda sıktı. Aman Tanrı'm... O gerçekten çok güçlüydü. "Anne, ayağın kanamış!"

 

"Hayır hayır... Hiçbir yerim kanamıyor, şimdi o kadar mutluyum ki..." kollarımı hassas vücuduna doladım ve ellerim sırtından sıkıca kavrarken dudaklarım onun saçlarına yaslandı. "Anne diyorsun bana Karina, annenim senin! N'olursun hep böyle de, n'olur eskisi gibi sev beni! Biz anne kızız değil mi? Birbirimizi ne kadar sevdiğimizi hatırlıyorsun değil mi Karina? Bak, hep böyle sarılırdık, anneciğim derdin, yaramazlık yapmak istediğinde de Karmen deyip gülerdin..." onu daha çok, daha fazla kucaklamaya çalışırken kalbi kalbimin üstünde hızla çarpıyordu. "... beni tekrar sevmeyeceksin sandım, bana sarılmazsın sandım! Seni çok özlüyorum ama geri çevireceksin diye dokunmaya bile korkuyorum Karina..."

 

Küçük elleriyle sırtımdan tutarken burnunu çekip onu gördüğümden beri ilk kez ağlamaya devam etti. İçimi parçalıyordu ama rahatlamaya ihtiyaç duyuyordu demek ki. Parmaklarıyla kıyafetimi, beni hiç bırakmak istemeyerek tutup, "Sana küstüm ama seni çok özledim," dedi.

 

"Biliyorum bebeğim, biliyorum. Ama hepsi geçecek, sana her şeyi unutturacağım..." kucağımda, o bana sarılırken kalktım. Aynadan birbirimize olan sarılmamıza bakarken gözlerimden birer damla daha düştü. "Barıştık değil mi Karina'm? Affedeceksin beni?"

 

Boynumdan öpüp, "Barıştık anne," dedi masum masum.

 

Kıkırdamaya ve onu kendi etrafımızda döndürmeye başladım. Bu, onu bu hayatta tekrar gördükten sonraki en güzel anlarımdan birisiydi. "Seni ne kadar çok sevdiğimi biliyorsun değil mi Karina'm? Sen benim kalbimsin."

 

Saçları uçuştuğunda, Karina'm da benim saçlarıma dokunarak boğuk sesiyle sordu. "Beni bırakmayacaksın değil mi? Bırakma, ben seni çok özlüyorum, çok ağlıyorum."

 

"Dedim ya aşkım, asla bırakmayacağım! Baksana, evin içindeyken bile peşinden ayrılamıyorum..." saçlarını okşayıp öptükten sonra yüzümü biraz geri çektim, Karina'mın akan gözyaşlarını görünce de dudaklarımı yanaklarında dolaştırdım. "Neden ağlıyorsun? Hâlâ bir şeyler için canın mı yanıyor?"

 

Islak kirpiklerini kırpıştırdı ve aşağıya doğru baktı. "Ayakların acıyordu."

 

"Aşkım hayır," dedim bir daha. Bebeğim ne kadar takılmıştı buna. "Yalan söylemiyorum, gerçekten acımıyor."

 

"Ama yüzünü böyle yapıyordun." Yüzünü hafifçe buruşturup canı yanıyormuş gibi yapmaya çalıştı. 

 

Taklidine kıkırdadım, şu an bana bir aptal olduğum söylense bile gülerdim. Onu yeniden etrafımda döndürüp ışıldayan gözlerle bakarken, "Kucağımdan inmesen olur mu?" dedim. "Böyle kalalım."

 

"Ama sen otur, ayağın acıyacak."

 

"Ah Karina'm!"

 

Kollarını tekrar boynuma dolayıp bana sığındığında oturmak bir yana, gülerek odanın içinde koştum, koridora çıkınca da Carlos'un buraya yürüdüğünü gördüm. Bizi fark edince duraksadı ve Karina'nın kucağımda olmasına şaşırdı. "Lavaboya gitmiştim, buraya kaçtı demek."

 

"Merhaba. Evet." Karina'm babasına yaramaz bir bakış atınca Carlos ona göz kırptı. Kızımla beraber asansöre kadar koştum, onu tutup gözlerine bakmak için çekildim. "Büyük babaya gidelim mi?"

 

Carlos koridorda kalırken biz yukarıya çıkmaya başladık. Karina bu sırada, "Ben gittim," dedi bana. "Büyük babaya şeker götürdüm."

 

Eğilip yanağından öptüm, asansörde bile kendi etrafımızda döndüm. "Şekeri kim verdi?"

 

"Baba."

 

Asansörden indiğimizde kucağımda onunla koştum, babamın oda kapısını dirseğimle açtım ve içeriye girdim. Babam televizyonda bir haberi takip ediyordu, bizi görünce duraksadı. Karina'yı ilk kez kucakladığımı görüyordu. "Büyük babası bak, Karina bana nasıl sarılıyor." Kızıma heyecanla sordum. "Bir daha sarılır mısın, büyük baban da görsün?"

 

Biraz utanmış görününce yapmayacağından korktum ama kollarını bana sarıp başını da omzuma koyunca gülerek zıpladım. Deli deli hareketler yapıyordum ama umurumda değildi, kızım tarafından bağışlandığımı hissetmek beni özgürleştirmişti. O bağışlamanın ne olduğunu bile bilmiyordu ama kalbinin her yaptığının ne anlama geldiğini ben biliyordum. "Vay canına Karina, çok güçlüsün! Sevgiyle boğacaksın beni!"

 

Onsuzken boğulduğum günlerden, onun sevgisiyle boğulduğum günlere...

 

Başımı boynundan kaldırdığımda babamın gözleriyle karşılaştım. Ona ağlamak üzereyken bakıyordum, o ise bana yüreğinden. Yaptığım ihanete rağmen, işlediğim suçlara rağmen, kaçmama rağmen, yalan söylememe rağmen... beni hiç terk etmemişti. Ve belki de ben çocuğumu sevmeyi babamdan öğrenmiştim, çocuğumu kalbim yapmayı.

 

Babamın felçli yüzünde... sebep olduğum her şeyi görüyordum. Pişmanlığımı. Utancımı. Hatalarımı. Yalanlarımı. 

 

Kızımla beraber yanına gidip, arkasındaki yatağın ucuna oturdum. Babam tekerlekli sandalyesini bu tarafa çevirdiğinde de Karina'yı kucağımda tutarak yüzüne dokundum babamın. "Karina sana şeker getirmiş."

 

Babamın yana doğru bükülen dudakları güçlükle hareket etti. "Ev... evet. Sonra da... utanarak kaçtı... odadan."

 

Karina'm kendinden bahsedildiği için yüzünü göğsüme gömünce babamla beraber güldük ona. Babam kullanabildiği elini kaldırıp yüzüme koydu, yanağımı sevdi. "Çok... asil bir... çocuk."

 

"Russo etkisi olmalı."

 

Karina'm büyük babasına bir bakış gönderip bana dönerken ellerimden tuttu. Ben onu ne kadar bırakmayı istemiyorsam o da beni o kadar bırakmak istemiyordu.

 

"Hadi, makarna yapalım," dedim yataktan heyecanla doğrulup. "Bana yardım eder misin?"

 

Bir kez kafasını salladı.

 

Babamı öptüm ve odadan çıkıp en alt kata indim. Sara ve yeni yardımcı Gia akşam yemeği için uğraşıyorlardı. Karina'nın daha rahat olması için biraz ara vermelerini istedim ve onlar çıktığında Karina'yı tezgâha oturtup makarnayı yapmaya başladım. "Çok öne eğilme Karina'm tamam mı, düşersin yoksa."

 

"Düşeceğimi biliyorum."

 

"Çok affedersin hanımefendi, tabii ki sen daha iyi bilirsin..."

 

Heyecanla mutfakta koşuşturup makarna hamuru için malzemeleri çıkardım. Hepsini, bir hamur elde edene kadar karıştırdım ve elde ettiğim hamuru makarna kesme makinesiyle kestim. Bu sırada Carlos gelmiş, Karina ile birkaç dakika boyunca vedalaşmış ve sonra evden ayrılmıştı. Günlerinin yarısını bizimle geçiyordu ama diğer yarısında da elbette kendi hayatı, işleri vardı.

 

Makarnayı kaynayan suya attım ve pişirirken diğer yandan sosunu hazırlamaya başladım. Bu esnada dolaptan aldığım bir çileği Karina'ma vermiştim. Onun iki eliyle birden tatlı tatlı çilek yemesini izlerken de gülümsemeye hiç ara verememiştim.

 

Makarnayı taze domatesli sosla karıştırdıktan sonra altını kapattım ve gidip Karina'yı kucakladım. Salona geçince abilerimin geldiğini gördüm, Karina ile ilgilendiğimden hiç fark etmemiştim. Angel abimin dizine oturmuş, öpüşürken Noah yüzünü buruşturmuş onlara bakıyordu. Dante'de duşunu hazırlamasıyla ilgili birkaç şey diyordu Sara'ya.

 

Karina Salvador'a doğru, "Dayı," dediğinde bu tarafa döndüler. Angel kenara geçerken Salvador koltuktan kalkıp buraya birkaç adımda geldi. Karina'yı ilk kez kucağımda gördükleri için biraz şaşkın ama sevinmiş gibiydi. "Dayını mı özledin Karina?" Eğilip başının üstünden öptü.

 

Karina, "Bugün beni görmeye gelmedin," dedi ve abimin yüzünde görülmeye değer bir tebessüm oluştu.

 

Noah Dante'ye dönerek, "Biz de bugün Karina'yı görmeye çıkmadık ama baksana, umurunda değiliz," dedi.

 

Dante'de canı sıkılmış gibi ellerini iki taraftan beline koydu. "Belli ki Karina'nın favorisi Salvador oldu. Üzülme, sen de Nil'in favorisisin."

 

"Bu durumda kimsenin favorisi olmayan sizsiniz," dedi Sara, abimin ceketiyle beraber geri çekilerek.

 

Noah ile Salvador seslice gülerken Dante ona kaşlarını kaldırdı. "Emin misin?"

 

Sara arkasını dönüp kaçar gibi yukarıya çıkarken, Angel'da kıkırdayıp, "Karmen ile Deren bir çocuk yapar, onun favorisi de sen olursun," dedi Dante'ye.

 

Abilerimin suratlarındaki gülüş bir anda kaybolunca Angel buna da gülüp omuzlarını silkti. Abime melek kadar masum bir bakış attı. 

 

Dante'de, "Ben sizin çocuğunuz favorisi olmak istiyorum," dedi Angel'a, gülümseyerek.

 

Angel omuzlarını silkti. "Bence şansını Karmen'den yana kullan."

 

Salvador abim Angel'a dönerken, Karina kollarını boynuma doğru sarıp, "Çocuk benim," dedi.

 

Hemen, "Tabi," dedim Karina'ma. "Benim çocuğum sensin."

 

Salvador gülümsemeye çalıştı ve onun yanaklarını sıkarken, Noah abim ikimize yumuşak gözlerle baktı. "Aranız... bugün bayağı iyi gibi?"

 

"Evet," diyerek Karina'yı kucağımda döndürdüm. "Karina bugün bana sıkıca sarıldı."

 

Bunu herkese söylemek, yaymak istiyordum. Abilerimin gözlerinde benimle aynı mutluluğu görmekse hislerimi katlıyorlardı. Ben iyi bir kardeş olamamıştım ama onlar gerçekten... iyi birer abi olmuşlardı.

 

Bu yüzden bu fedakarlığı yapmalıydım.

 

"Bu arada..." Salvador’la tekrar göz göze geldim. "Bu mesele n'oldu?"

 

"O hâlâ depoda," dedi abim, isim vermeden. İsim verip Karina'yı tetiklemek istemiyordu, çünkü Karina isimlerini de biliyor olabilirdi. "Korumayı da başka bir iş için görevlendirdim."

 

Duraksadım. "Abi... Deren doğru söylüyor olabilir, korumayı da yanımızda tutmalıydık, belki onu da sorgulamalıydık."

 

Abim bu kez benim yüzümü tutup yatıştırmak ister gibi yavaş yavaş okşadı. "Merak etme, peşinde onu izleyen bir koruma var. Bu sırada da biz o adamla... olan bağlantısı var mı araştırmaya başladık. Bunu yapmış ihtimali yok ama senin içinin rahat olması için bir an önce aydınlığa çıkaracağız bu durumu."

 

Karina'nın kimden korktuğunu öğrenmek, onu ortadan kaldıracağımız ve tehlikeyi sonlandıracağımız anlamına gelecekti. Bir de büyük babamın suikastçısı vardı, onu da açığa çıkarmamız gerekiyordu. Neyse ki bugün Karina'm bana sarılmıştı, bu sorunların hepsini düzeltmiş gibiydi. 

 

"Ben bir odama çıkayım..."

 

Dante sessizce salondan ayrıldığında Noah onun arkasından sırıttı ve sonra önüne dönerken gülümsemesi buruk bir hal aldı. Artık, Marianne'in burada olduğu zamanki gibi gülümsemiyordu. Bir kez bile görmemiştim.

 

Yeni yardımcımız Gia buraya yaklaşıp, "Yemek için masayı hazırlayalım mı efendim?" dedi.

 

Angel kalktı. "Evet canım, lütfen."

 

Kızıma döndüm, alnımı alnına koydum. "Makarna yiyeceğiz."

 

Masa hazırlanırken Karina'mla beraber biraz bahçeye çıktım. Güneş batmıştı ama gökyüzü çok karanlık değildi. Ben ona bakarken, o gökyüzündeki yarım aya bakıyordu. Bu anı hep saklamak istedim. Bunun bir yolu olarak da telefonumu pantolondan çıkarırken onu sıkıca tuttum. Ön kamerayı açtım ve ikimizi kadraja aldım. Ben onu izlerken, o gökyüzünü izlerken kameraya yansıyan görüntümüzü fotoğrafladım.

 

Ardından yemeğimizi arka masada yemek için onu sandalyeye oturttum. Sara tabaklarımızı bir tepsiyle getirdiğinde Karina'ya yedirmeye başladım. Hafif rüzgârlı bir hava vardı, bu yüzden Sara'dan bir hırka istedim onun için. Karina ağzını açıp ona yedirmeme izin verirken, sık sık oyun oynadım onunla. Verecek gibi yaparken çatalı geri çektim ve üçüncü kez yaptığımda uzanıp eliyle çataldaki makarnayı aldı, kendisi yedi. 

 

Kahkaha atıp ellerini sildim.

 

"Yıldızlar çıkıyor."

 

Fark ettiği şeye gülümsedim, suyunu içirirken başımı salladım. "En parlak yıldız sensin."

 

"Yok artık!"

 

Ne kadar özlemiştim onunla normal bir konuşma içinde olmamızı, ne kadar çok...

 

"Sen yakışıklıya da mı makarna yaptın? Öyle söyledi." Ben ağzını silerken o bana bunu sormuştu.

 

Dürüst davranıp, "Evet canım," dedim. "Biz yakın olduğumuzdan ona da makarna yaptım."

 

Bunun hakkında düşünerek dudaklarını bükerken, ben de son kez kalan suyunu ve ilaçlarını içirdim. Hava bayağı kararmıştı, artık onu eve almak istiyordum. Aklımın bir kısmında Deren vardı, hâlâ gelmemişti. Telefonumu aldım ve Gece'ye nerede olduğuyla ilgili bir mesaj yollayıp ardından Deren'e mesaj yazdım.

 

Gönderilen: 🤍

 

Akşam üstü geleceğini söylemiştin ama gelmedin? 

 

Mesajı gönderdikten sonra sabırsızlıkla cevap bekledim. Bu esnada Gia yediğimiz masayı toplamaya başlamıştı. Elim Karina'nın saçlarını okşarken, telefona bildirim düştü.

 

Gönderilen: 🤍

 

Nil bugün çok nazlı, yanından ayrılmamı istemiyor.

 

Tamam, gelmeme sebebi Nil ise sorun yoktu, iyi ve güvende olduğundan emin olmak istemiştim. Ona bir yanıt yazdım.

 

Gönderilen: 🤍

 

Ben de bu gece odamda biraz vakit geçiririz diye düşünmüştüm...

 

Onu biraz zora sokmak, eğlenmek için bu mesajı atmıştım. Bana dayanamadığını biliyordum ama elbet niyetim Nil'i bırakmak değildi.

 

Gönderen: 🤍

 

Acımasızsın.

Mesajını okuyunca dudaklarımı ısırmaya başladım. Onu oltaya getirmek istemiştim ama... şimdi ben de Deren'i düşünüyordum.

 

"Ellerimi ısıtır mısın?"

 

Kızımın sesini duyunca telefonumu bırakıp ona döndüm. Bana uzattığı küçücük ellerini avucuma alıp nefesimle ısıtmaya başladım. "Üşüdüysen eve geçelim mi?"

 

"Geçmeyelim," dedi. "Yıldızlara bakıyorum."

 

O nasıl istersen öyle olurdu. İlerideki, camlarla kapalı bahçeye geçerdik o zaman. Hem yıldızları izlerdi, hem ısınırdı. Elinden tutup oraya geçtik, o yanımda oturup yıldızları izlerken ben de onu izledim. İçerisi son derece sıcaktı, bir kış bahçesi gibiydi. Ona bakarken öyle huzurluydum ki, mutluluk gözyaşları yanaklarımdan aktı.

 

Karina uyku saatinde uyuyakalınca onu kucağıma alış kış bahçesinden çıktım. Korumalar uzak mesafede duruyorlardı. Karina'mı kucağımda evimize götürdüm ve odasına çıkardım, yatağına bırakıp yavaşça kıyafetini değiştim. Yara izlerini görünce etkilenmemeye çalıştım. Çünkü o yaralar ne kadar güçlü bir kız olduğunu da gösteriyordu. Ama elimde olmadan içim acıdı.

 

Ama aynı zamanda yaralarının hepsi Karina'nın gücünün göstergesiydi.

 

Her zamanki gibi yanında kaldım, onun başını koyduğu göğsüme dokunarak gülümsedim. Dün akşam yaşananlara rağmen bugün mutluydum. Kızımın yanında uyumamak için tekrar ilaç aldım ve gün aydınlanmaya başlayınca odama geçtim, duş aldım. Deren'in bende aradığı şampuanı kullandım. Çıktığımda ise kendime güzel bir kıyafet seçip giyindim.

 

Sevdiğim bir İtalyan'ca şarkı söyleyerek Karina'mın odasına girdim ve onu kedisine, sarılır halde buldum. Esniyor, kedisinin tüylerine dokunuyordu. "Yine kötü rüya gördüm ama anneme söylersem üzülür."

 

Ona görünmeden odanın eşiğinden geriye çıktım, yine neyi gördüğünü düşünerek uzaktan izledim. Sonra da o duymamı istemediği için duymamış gibi yaparak odaya girdim, yanına ilerledim. "Karina, bugün ne giymek istersin?"

 

Kedisini bırakıp dolabına yürüdü, kapakları açıp içine baktı ve daha önce çıkarıp geri koyduğum o elbiseye uzandı. Deren ile Nil'in aldığı çiçekli elbiseye. Hiç giydirmeyeceğimi sandığım elbiseye. "Bunu giyeceğim.”

 

Gülerek çiçeği askısından aldım, önünde eğilip ona giydirdim. Sonra banyoya geçtik, yüzünü yıkadık, dişlerini fırçaladık. Saçlarını yavaşça, her bir tutamına öpücükler dizerek tarayıp tacını taktım. Aileme daha da alışması için odadan çıkarttım, aşağıya inerken merdivenleri kullandık.

 

Son basamağı da inerken kapıdan girenleri görüp duraksadım. Sara'nın açtığı kapıdan Deren ile tırtılım giriyordu. Karina elimi daha sıkı tutarken, Nil coşkuyla içeriye koştu ve bizi görünce gözleri heyecanla büyüdü. Babası veya amcası saçlarını iki kulak yapmıştı. Altında kot şort, üstünde askılı, mor tişörtü vardı. Çok tatlı, çok da güzel görünüyordu. Deren onun arkasından, siyahlara bürünmüş, elinde gözlüğüyle yürüyordu. Nil önümüze kadar geldi ve ellerini kaldırıp bir torba çıkardı. "Kayina, bak sana çilek aldık! Babam çok sevdiğini söyledi."

 

Evde yeterince çilek vardı ama demek ki Deren bunu söylediğinde Nil almak için ısrar etmişti. Deren'in gözleri beni süzerken ben dudaklarımı ısırarak ona göz kırptım ve Karina'ya döndüm. Gözlerini kırpıştırıp, "Sen niye tutuyorsun?" dedi. "Kızarıp kaşınırsın."

 

Ah, aşkım demek ki unutmamıştı. Çileğe dokunarak da Nil'in incinebileceğini sanıyordu. "Sadece yerse kızarır," diye düzelttim durumu.

 

Karina anlayarak dudaklarını ısırdı ve bir adım ileriye çıkıp uzandı, Nil'den torbayı aldı. "Teşekkür ederim."

 

Nil mutlu olup yerinde zıpladı ve uzanıp Karina'nın tacına takılmış bir tutam saçı düzeltti, kızım biraz çekingen göründü. Sonra Nil bir çığlık attı. "Bizim aldığımız elbiseyi giymişsin! Şimdi fayk ettim ya! Çok güzel olmuşsun!" Babasına dönüp ceketini çekiştirdi. "Göydün mü babacığım?"

 

Deren onun başını tüm şefkatiyle okşayıp, "Gördüm yavrum," dedi. "Çok güzel olmuş Karina."

 

Sara o sırada uzanıp Karina'dan çilekleri alınca Nil dudaklarını büzdü. "Ya onlar Kayina'nın!"

 

"Yıkayacak canım," dedim Nil'in yanağını okşarken. Tırtılım bana dönünce gözleri tekrar parladı, yaklaşıp sarılmak için adım onu. Ah, Karina konusunda hassas olsam da onu çeviremezdim. Dizlerim üzerine çöküp onu kucakladım ve küçük elleriyle beni sarmaya çalışmasına gülümserken, "Seni özledim," diye fısıldadım kulağına.

 

"Ben de seni Kaymen! Niye gittiniz ki? Ne güzel beyaber yaşıyorduk... Aa, Noah!" Nil bir anda kollarımdan heyecanla çıktığında geriye düştüm. Ben doğrulurken asansörden inen abim onu kucaklayarak karşıladı ve havaya kaldırıp etrafta döndürdü. "Noah seni göydüm sonunda! Biliyor musun ben sana da mektup yazacaktım ama Utku çok kıskandı, yazmadı! Ama seni göymeme engel olamadı."

 

Onlar sarılırken Karina ile salona geçtik. Deren bir elini boğazına sarmış, kendini boğmaya çalışıyordu. Bunu görüp sırıttığımda, yanından geçerken kalçama doğru hafifçe vurdu ve bunu gören Karina duraksayınca Deren'de boşluğuna gelerek yaptığı hareketi fark edip hemen elini çekti. Karina gözlerini kırpıştırıyordu. "Niye böyle bir şey yaptın?"

 

Deren'in yüzündeki şaşkınlığın tatlılığına mı kapılsam, Karina'nın ciddiyetine mi gülsem bilemeden dudaklarımı birbirine bastırdım. Deren ise ağzını iki kez kapatıp açtı. "Bu bir tür şaka. Kendime de yapıyorum bazen. Annen de bana yapıyor."

 

"O zaman kendine yap."

 

Karina bunu söyledi ve gözlerini kısıp elimi bıraktı, mutfağa doğru ilerlemeye başladı. Ben gidişine şaşırırken, Noah ile Nil'de salona geçti. Nil ona bir sürü şey söylüyor, abim anlamadan gülüyordu. Deren, Karina arkasını döner dönmez mesafemizi kapattı, beni sırtımdan tutup kendisine çekti ve ayaklarım yerden kesilirken yüzüme özlemle baktı. "Siktir ya, bugün ne kadar güzelsin.”

 

Ben de heyecanla onun kollarına atıldım ve boynuna sarılırken, "Çok çok güzel bir şey oldu!" diye neşeyle fısıldadım. Gözlerimdeki mutlulukla ona baktığımdan olsa gerek Deren'i şaşkınlık sardı, gülümsememe gülümsedi. "O kadar mutluyum ki Deren!"

 

"N'oldu?"

 

Olduğum yerde zıplayıp ensesini okşadım. "Karina dün bana sarıldı! Koşup kollarıma atladı! Anne dedi, beni özlediğini, sevdiğini söyledi..." Deren'in gülümsemesi katlanırken boğazıma yumru oturdu, kirpiklerim ıslandı. "Ayağım acıdı diye... kafasına o kadar taktı ki, aynı... senin gibi. Elinde olsa o da beni kucağına alıp yere basmama engel olacaktı..." daha yakın olmak isteyip yüzümü Deren'in boynuna gömdüm, ihtiyacım olanını hepsini alamasam da sarıldım ona. "İkinizi de çok seviyorum. Kalbim ve ruhumsunuz. Bir diğeriniz olmadan yaşayamam."

 

Beni başımın arkasından tutup saçlarımdan sertçe öperken, "Şu mutluluğuna bak," dedi fısıltıyla. "Bunun devam etmesi, hep mutlu olman için her şeyi yaparım. Güvenini, huzurunu daima sağlayacağım."

 

Onu öpmemek için savaş verdim. Geriye çekilirken ellerim kalbini dinledi, göğsüne dokundu. Deren'de görmeye devam etmek istiyormuş gibi gözlerime, mutluluk yaşlarıma bakarak parmaklarıyla o yaşlara dokundu. İlk kez gözyaşlarıma da şefkat gösterdi. Çünkü mutluluktan olduğunu biliyordu.

 

"Karina, ben taşıyayım mı canım?"

 

Sara'nın sesini duyunca Deren ile aynı anda sol tarafa döndük ve Karina'nın mutfaktan çıktığını gördük. Beni şaşırtan şey elinde bir çikolata kavanozu olmasıydı. Minik adımlarıyla ve iki eliyle tuttuğu kavanozla salona doğru yürüdü, bıcır bıcır konuşan Nil'e yaklaştı. Nil Noah'a kıkırdadığından henüz onu görmemişti. Karina yanında durup, "Nil," dediğinde tırtılım ona döndü ve kızım kavanozu uzatırken gözlerini kaçırdı. "Sana getirdim."

 

Karina’nın söylediğini çevirdim ve Nil bu jest karşısında şoke oldu, sonra koltuktan hevesle kalkıp kavanozu aldı. Gülümserken dişleri görünüyordu. "Yaa Kayina, sen çok tatlısın. Unutmamışsın sevdiğimi." Onun yanağından makas almaya çalıştı ve Karina bu hareketle utandı. "Beyaber yiyelim mi?"

 

Karina ona bakamadan, "Olur," dedi, bu kez Türkçe.

 

Nil onun elini tuttu ve kendisiyle beraber çekip mutfağa doğru götürdü. Deren’le beraber arkalarından gittik ve Sara, onlara birer tane kaşık verdi. Nil kavanozun kapağını açarken, "Babam hemen açabiliyoy," dedi ama o an bizi farkında değillerdi. "Kasını gösterdi bana, ben de koluna asıldım! Babam çok komik ya, beni güldürüyor." Karina'ya göz kırptı. "Sen de beni özledin değil mi? O yüzden çikolata getirdin."

 

Karina ona kıyasla daha neşesizdi ama Nil'in her hareketini takip ediyordu. Basit Türkçe kelimeleri anlıyor, biraz düşünüp cevap veriyordu. "Dışarıya çıkalım mı? Kedi de gelir. Adını Karmen koydum."

 

Nil çok şaşırdı. "Neden annenin adını koydun?"

 

Karina Nil'in uzattığı kaşığı aldı. "Annem çok güzel. Kedi de çok güzel."

 

Deren'e dönüp fısıldadım. "Duydun mu?"

 

"Sana güzel, bana yakışıklı diyor. Bence o da bizi birbirimize yakıştırıyor," dedi.

 

Deren'in bunu kendi lehine göre yorumlamasına şoke oldum, adamın aklı çok hesapçı ve beni sahiplenmek üzerine kuruluydu. Gözlerine doğru dalıp gidiyordum ki, Nil'in sesini duydum.

 

"Yaaa... Benim annem de çok güzel," dedi, hayranlıkla.

 

Karina kısık sesle, "Senin de mi annen var?" dedi.

 

"Eee heyhalde var Kayina! Yoksa ben nasıl olacağım?"

 

Onu hiç hatırlatma Nil, ben senin nasıl olduğunu düşündükçe çıldırıyorum...

 

Kızım, "Ama nerede?" diye sordu.

 

Nil açıkladı. "O Türkiye'de. Ben bazenleri görüyoyum onu. Çok özlüyoyum ama babamla yaşamayı seviyoyum. İkisiyle aynı anda yaşayamazmışım."

 

Karina onun söylediklerinin bazılarını anladı.

 

Nil ona umutla bakıp tekrardan elini tuttu. Mutfaktan çıkarken bizi görüp duraksadılar. İkisi de gözlerini kırpıştırıp bir ağızdan, "Dışarıya çıkabilir miyiz?" dediler.

 

Deren öne çıkıp eğildi, ikisinin de saçlarına dokunara baktı. "Ben de sizinle oynarsam olur."

 

"Baba, sen çocuk değilsin! Lütfen saçmalama. Git Kaymen'in koyumalığını falan yap."

 

Nil ağzının içinde cık cıklayıp Karina'nın elini bir daha tuttu, onu alıp yanımızdan götürürken ona da tatlı tatlı gülümsedi. Doğrulan Deren'e sırıtıp kızların arkalarından yürüdüm ve sokak kapısını onlar için açtım, ilerleyişlerini takip ettim. Nil Karina'nın büyüğü gibi davranıyordu, kızım onunla gitse de sürekli arkasında beni kontrol ediyordu.

 

"Şey," dedi Deren, o da benim arkamdan geliyordu. "Yaman'dan... yani Gece'den bir haber var mı? Türkiye'ye dönmüşler mi?"

 

Hafifçe sırıtıp ona yandan bakınca, gözlerini başka yerlerde dolaştırdı. "Henüz dönmediler ama gece beraberlerdi."

 

"Bir haftada bizden daha çok seviştiler yemin ediyorum..."

 

Koluna doğru vurdum. "Deli misin nesin..."

 

Elimi tuttu ve beni kendine çekiyordu ki, Nil ile Karina'nın biraz ileride olduğunu hatırlayıp elimi bıraktı. "Artık onlara ilişkimizi açıklayayım da seni istediğim an öpeyim."

 

Göz kırptım ve tekrar kızlara dönünce, "Nil," dedim hevesle. "Biliyor musun dün Karina ile sarıldık. Karina bana çok sıkı sarılıyor!"

 

İkisi de bu tarafa döndüler. Nil kıkırdayarak, "Ben de göreyim," dedi.

 

Hevesle dizlerim üstünde, yeşil çimlere yaslandım. Kollarımı iki yanıma açıp Karina'mın koyu kahve, hüznün sığdığı gözlerine baktım. "Sarılmamızı Nil'e de gösterelim mi?"

 

Karina omzumun üstünden baktığında ben de döndüm ve Deren ile karşılaştım. Elleri cebinde bizi izliyordu. Güneş gözlüğünü kafasına itmişti. Güneşin altında o kadar iyi görünüyordu ki, kollarını açsın ve ben de ona koşayım istedim. 

 

O sırada, "Anne," dedi Karina'm ve buraya koşmaya başladı. Üç saniye sonra kendini kollarıma atınca Nil yerinde zıplayıp güldü, Deren bize daha çok yaklaştı. Kızımı kucaklayıp doğruldum ve onu etrafımda döndürürken güneşi teninde yakaladım.

 

"Kaymen, gerçekten çok güzel sarılıyor!" Nil sanki bizim sarılmamıza bizden çok sevinmiş gibi etrafımızda el çırparak dolandığında, bu kadar büyük bir kalbe nasıl sahip olduğuna tekrar hayret ettim. Kalbiyle büyüledi beni. Deren'in de küçükken kızı kadar masum olduğunu hayal ettim. 

 

"Buraya bakın."

 

Tam da o anda zihnimde bahsi geçen adamın buyurgan sesini duyunca ben ve kızlar aynı anda ona döndük. Ve Deren'in tuttuğu telefonunu gördüm. Bizi, ona döndüğümüz an fotoğrafladı ve telefonu aşağıya indirirken sırasıyla hepimize baktı, iç çekerek Nil'e göz kırptı. "Hanginiz daha güzelsiniz, karar veremiyorum."

 

"Kayina Kayina!" dedi Nil.

 

Kendinden önce bile Karina'yı söylemişti, çünkü onu gülümsetmek, ona yakınlaşmak istiyordu. Bunu söyledikten sonra takdir görmek istiyormuş gibi Karina'ya baktı.

 

Deren telefonunu çimlerin üzerine fırlatıp buraya yaklaştı. Yüzündeki o ifadeyi tanıyordum, Nil'in tatlılığına dayanamıyordu. Yaklaştığında elinden kavanozla kaşığı aldı, onları da çimlerin üzerine bıraktı ve Nil'i kucaklayıp havaya kaldırdı. Tırtılım neşeyle çığlık atarken de Deren onunla ileriye koşmaya başladı. "Şimdi nefesini tut bebeğim!"

 

"Ne? Niye?"

 

Deren ona sırıttı ve cebinden cüzdanıyla sigarasını alıp fırlattı, ardından havuza doğru daha süratle ilerleyip Nil'i göğsüne bastırdığı gibi havuza atladı. Karina heyecanla bağırırken, ben de Nil'in suyun içinde kaybolan çığlığını duydum. Deren onunla nefes nefese yüzeye çıkarken, Karina bana dönüp heyecanla suyu gösterdi. "Anne!”

 

"Salak Deren işte..."

 

"Salak ne?"

 

"Deren demek canım."

 

Ben kızıma gülerken, Nil'in heyecanla babasına sarıldığını gördüm. Deren onu sıkıca tutup havaya doğru kaldırdı ve Nil sırılsıklam olmuş şekilde nefesler aldı. "Baba ya boğulacaktım! Buynuma bir de boğazıma su kaçtı!"

 

Deren'de onun gibi sırılsıklam olmuştu, takımı da mahvolmuştu. Sonrasını düşünmediği açıktı, Nil ile eğlenmek istemişti. Onu koltuk altlarından tutup havaya attı ve Nil suyun içine düşüp çığlıklar atınca seslice güldü. "Hâlâ babana laf yetiştirmeyi biliyorsun ama küçük hanım!"

 

Nil yüzmeye çalışırken, Deren bir yandan da onun güvenliğini sağlayarak tuttu ve yüzünden saçlarını çekti. "Baba ben sana laf yetiştirmiyoyum, uslu bir kızım! Sadece doğruları konuşuyoyum!"

 

Deren onun çokbilmişliğine hayret edip kafasını iki yana salladığında Nil bu tarafa döndü, heyecanla ellerini uzattı. "Kayina da gelsin, n'oluuuur!"

 

Karina'm yüzmeyi bilmiyordu, onu hiç tatile çıkarmamıştım.

 

"Karina yüzme bilmiyor Nil, belki öğrenince."

 

"Karmen Hanım..."

 

Deren'in bakışları arkaya kayarken, ben de seslenen korumaya döndüm. Karina yüzünden pek yaklaşmamış ama endişeyle bana bakıyordu. Deren gerilip koruma içgüdüsüyle hemen etrafı kontrol etmeye başladığında, Karina'yı indirip çimlere bıraktım. "Sen ayrılma buradan, ben şu abiyle konuşup geleceğim."

 

Karina emin olamadı ama o takım elbiseli adamlardan da korkuyordu. Elimi bırakınca başını okşayıp korumaya yaklaştım, Deren'in bakışlarını üzerimde hissederek korumama vardım. Gözüm Karina'da bir şekilde, "N'oldu?" diye sordum.

 

"Efendim... Enrica, onu izleyen korumamızı öldürüp bir valizle evinden kaçmış."

 

 BÖLÜM SONU.